HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Kürt sorunu tartışmalarının yoğunlaştığı bu sürece dönük olarak HPG Komuta Konseyi Üyesi Dr. Bahoz Erdal yoldaşın HPG Online Sitemize özel olarak yapmış olduğu röportajı siz değerli okurlarımıza sunuyoruz.

* Eylemsizlik kararına rağmen TC ordusunun yoğun operasyonlarının olduğu 2009 yılı, HPG açısından nasıl bir yıldı?

2009 yılı boyunca HPG, hareketimizin aldığı eylemsizlik kararına büyük duyarlılık göstererek uymaya çalıştı. Disiplin içinde sorumlu davrandı. Bu anlamda üzerine düşen görevleri yerine getirdi. Diğer taraftan ise 2009 yılı HPG’nin oluşturduğu plan temelinde olası saldırılara ve yine her türlü ihtimale karşı hazırlıklarını güçlendirdiği bir yıl oldu. Bu yıl boyunca yoğun katılımlar gerçekleştiği gibi yoğun bir eğitim süreci de oldu HPG için. Hem felsefik-ideolojik hem de askeri teknik ve taktik bakımdan yoğun ve verimli bir eğitim süreci oldu. Yaşanan birçok yetersizlik ve eksikliğin giderilmeye çalışıldığı ve büyük oranda aşıldığı bir süreç oldu. Kısaca 2009 yılı, HPG’nin büyük sorumluluklarla hareket ettiği ve yine nicel olarak kendini büyüttüğü, nitel olarak ise kendini güçlendirdiği, moral ve kararlılık düzeyini pekiştirdiği, öz disiplinini güçlendirdiği ve genel Kürdistan’da mevzilenmesini sağlamlaştırdığı bir yıl oldu.

HPG MODERN BİR GERİLLA GÜCÜDÜR

* 2009 yılında TC ordusunun gerillaya karşı askeri olarak yönelimleri hangi düzeydeydi ve önceki yıllara göre herhangi bir değişiklik ve yenilik var mıydı?

Bizim tek taraflı bütün askeri aktivitelerimizi durdurma kararımıza, Türk ordusunun karşılığı kalleşçe oldu. Bu kararımızı fırsat bilerek saldırıları, imha amaçlı operasyonları yoğunlaştırdı ve hızlandırdı. Bunu bir konsept temelinde gerçekleştirmeyi hedefledi.

İlk dönemlerde Botan ve Zağros’ta sahalarında tampon bölge oluşturma projelerini kamuoyunun dikkatini çekmeden hızla pratikleştirmeye çalıştı. Onlarca yeni karakol inşa ederek, yeni askeri konumlanma alanları oluşturmaya çalıştı. Her yere yol götürmek suretiyle bizim mevzilenmelerimizi daraltmak istedi. Böylece daha hızlı saldırı ve operasyonlara uygun hale getirmeye çalıştı. Yine bu bölgelere yoğun askeri güç yığınağı ve ağır silah sevkıyatları yaptı.

Diğer taraftan Kürdistan’ın birçok bölgesinde, yine kamuoyunun dikkatini çekmeden, parça parça güvenlik bölgeleri ilan ederek neredeyse olağanüstü hal dönemine benzer bir şekilde yasaklı bölgeler yaratmayı hedefledi. Halkımıza yönelik yoğun baskı, psikolojik savaş ve sindirme politikaları yürütmeye çalıştı. Yaylalara çıkmayı yasaklayarak, yoğun köy baskınlarıyla terör estirerek halkımızın gerillaya desteğini kesmeye ve onları sindirmeye çalıştı. Diğer taraftan ise Kürdistan’ın bütün eyaletlerinde, sürekli imha amaçlı operasyonlar geliştirdi. İster Güney Kürdistan ve Medya Savunma Alanlarına yönelik yoğun hava saldırıları, ağır top ve obüs saldırıları biçiminde olsun; ister Kuzey Kürdistan’da dile getirdiğim silahlarla ve bunlara ek olarak çeşitli operasyon biçimleriyle olsun, güçlerimizi darbelemeye, hareket, mevzilenme ve üstlenme alanlarını daraltmaya, onları sıkıştırmaya ve fırsat buldukça imha etmeye çalıştılar.

* Eylemsizlik kararına rağmen bu kadar operasyonların yapılmasına karşın gerilla güçleri bu süreçte kendisini nasıl korudu ve bunu boşa çıkarma için nasıl bir strateji uyguladı?

HPG modern bir gerilla gücüdür. Önderliğimizin geliştirdiği yeni felsefik bakış açısına göre kendini örgütlemiş ve eğitmiş, moral-motivasyonunu sağlamış bir güçtür. Diğer taraftan savaşın aldığı şekil, değişen savaş faktörleri, yine geliştirilen modern savaş teknolojisini dikkate alarak; bunları boşa çıkartacak biçimde ve kendisini de etkili ve inisiyatifli kılacak biçimde örgütlemiş, mevzilendirmiş ve ona uygun bir hareket tarzı ve taktik duruşuna kavuşmuş bir güçtür. Bu temelde önceki yıllarda en kapsamlı operasyonlara karşı, en yoğun saldırılara karşı nasıl kendini savunduysa, 2009 yılında da bu hızlı hareket ve güçlü manevra kabiliyetiyle modern gerillanın temel ilkelerini en üst düzeyde uygulayarak, güçlü bir öz disiplinle kendini ve halkını korumaya çalıştı ve daha etkin bir savunma gücü haline getirebildi.

* 13 Nisan günü Özgürlük Hareketi tarafından başlatılan demokratik çözüm sürecinin hem gerillaya ve demokratik kurumlara yapılan operasyonlar, hem de Önder APO'nun yol haritasının verilmemesi, son olarak Önderliğimizin ölüm çukuruna atılması olaylarını nasıl yorumluyorsunuz?

İşte AKP’nin açılımı budur: AKP ve Erdoğan “Açılım yapıyorum, çözüyorum diyerek, Kürt Özgürlük Hareketimizi yeni bir ad ve söylemle tasfiye planını gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Açılım dedikleri süreci böyle değerlendirmek gerekiyor. Bu söylemin amacının PKK’nin tasfiyesi olduğunu kendileri de açıkça dile getiriyorlar.

Bu tasfiye planlarını Kürtler içinde PKK ve Öcalan karşıtı bir oluşum yaratarak gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bunu da bazı, ruhlarını ve onurlarını satmış hain Kürtleri yanlarına çekip bir araya getirerek yapmak istiyorlar. Açılım dedikleri sürecin, sinsi bir tasfiye ve katliam konsepti olduğu halkımız açısından artık bir sır değil. Ancak buna umut bağlayanların da şunu bilmeleri gerekiyor: PKK’siz ve APO’suz hiçbir çözüm, halkımız tarafından şu ana kadar kabul edilmediği gibi, bunun bir savaş politikası ve savaş dayatması olduğu ve başka bir anlamının olmadığı biliniyor. Bizlerin de bütün gücümüzle ona karşı duracağımızın bilinmesi gerekiyor. PKK’siz ve Önder APO’suz hiçbir çözüm projesinin başarı şansı sıfırı geçemez. Bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Geçmişte benzer yöntemler defalarca denendi; bu özel savaş yöntemlerini yeni mesajlarla yarı söylemlerle gündeme getirmeleri sonucu değiştirmeyecektir.

GERİLLANIN KENDİNİ İSPAT ETMEYE İHTİYACI YOKTUR

* Bu tasfiye süreci içerisinde gerillanın Lice ve Reşadiye başta olmak üzere kimi misilleme eylemleri oldu. Mevsim ve süreç göz önüne getirildiği zaman, gerillanın Tokat gibi bir alanda eylem yapması gerillanın gücü açısından nasıl değerlendirilmeli? Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı tasfiyeciliği geliştirmek isteyenlere bunun askeri ve siyasi mesajları nelerdir?

HPG bir iki eylemle kendini ispatlamaya gerek duymamaktadır. Gücünü göstermek için bu eylemlere muhtaç değildir. Kürdistan gerillası, 25 yılı aşkındır destani direnişiyle kendisini zaten ispatlamıştır. 1 Haziran hamlesi çerçevesinde son 5 yılda yaşanan direniş bunun en son kanıtıdır ve gerilla, gerekirse elli yıl daha savaşabilecek güç, hazırlık ve kararlılık içerisindedir. Başta halkımız olmak üzere herkesin, HPG’nin, Kürdistan gerillasının tasfiye edilemeyeceği ve yenilmez bir güç olduğu konusunu anladığına inanıyorum. Ancak şunu da herkesin bilmesi gerekiyor: HPG çözümsüz ve çaresiz değildir. İster eylemsizlik sürecinde olsun, ister başka süreçte olsun halkımıza, güçlerimize ve değerlerimize yönelik gelişecek saldırılara karşı elimiz kolumuz bağlı değildir. Bunlara karşı sessiz kalmamızı kimse beklememelidir.

Yalnız burada bizi eleştirip, süreci provoke etmekle suçlayanlara ve Tokat eylemi için bizden izahat isteyen kimi liberal yazarlara bazı şeyler söylemek istiyorum: “Tüm yıl boyunca tek taraflı eylemsizlik pozisyonunda olduğumuz halde Türk ordusunun gerçekleştirdiği yüzlerce operasyonu niye sormuyorlar? 80’i aşkın en değerli arkadaşlarımızın bu operasyonlarda katledilmesini niye sormuyorlar? Küçük Ceylan’ın, Yine Amed’de Aydın Erdem arkadaşın, Cizre’de 18 aylık bebek Mehmet Uytun’un ve daha nice sivil insanımızın vahşice katledilmesini niye sormuyorlar? Demokratik tepkisini gösteren halkımıza yönelik uygulanan polis terörünü; yüzlerce insanımızın yaralanmasını ve onlara karşı silah kullanılmasını niye sormuyorlar? Önderliğimizin barışa yönelik bütün çabalarına karşın, adeta ölüm çukuruna bırakılarak fiziki ve psikolojik işkencenin yoğunlaştırılmasını niye sormuyorlar? Yasal demokratik mücadele yürüten yüzlerce Kürdün ve halkımız tarafından seçilmiş belediye başkanlarının hiçbir gerekçe olmadan hapse atılmasını niye sormuyorlar? Kürt açılımı denilen sürecin amacının, hükümetin en yetkili ağızlarından PKK’nin tasfiyesi olduğu defalarca dile getirilmiştir.

Sizler Cudi’de şehit düşen iki arkadaşımızı yerlerde sürüklenirken, kafaları tekmelenirken izlemediniz mi? Genelkurmay ve hükümet hiçbir açıklama yapmazken bunlara karşı niye sessiz kaldınız? Yoksa bu görüntüler size normal mi geliyor? Kürtlere bunların yapılması doğal mı geliyor? Niye tüm bunlar yapılırken provokasyon olmuyor, süreç sabote olmuyor da biz sadece insanın değil, tüm canlıların yaşam hakkı ve kendini savunma hakkına başvurduğumuz zaman provokasyon oluyor ve süreç sabote oluyor?”

Bu ahlaksızların bizi eleştirmeye ve bize akıl vermeye hakları yoktur. Bunlarda biraz vicdan ve adalet varsa Kürdistan’da uygulanan devlet terörüne karşı seslerini yükseltmelidirler.

ERDOĞAN’IN YALANCI MÜSLÜMANLIĞI DEŞİFRE OLMUŞTUR

* Türk devletinin özellikle 2009 yılında Kürdistan’da halkı PKK'ye karşı örgütleme çabaları gelişti. Yıllardır koruculuk olarak karşımıza çıkan benzeri uygulamalar bugün bir "siyasi koruculuk" adını almış durumda. Yine Kürdistan'da Fethullah Cemaati başta olmak üzere birçok dini oluşumun çalışmaları hükümet eliyle yoğunlaştırılmış durumda. Hükümetin bu çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Halkımızın önemli bir bölümünün dine karşı duyarlı olduğunu, özellikle İslam dininin barış, adalet ve insanlık özüne inanarak, ona sadık bir biçimde bağlanan dini duygulara sahip olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz süreçte AKP hükümeti, halkımızın bu temiz duygularını etkilemeye ve kullanmaya çalışmıştır. Ancak AKP’nin dindarlığının sahte olduğu,  gerçek din ve İslam’la hiçbir alakasının olmadığı artık halkımız tarafından bilinmektedir. Bu konuda AKP gerçeği deşifre edilmiştir. Özellikle Erdoğan’ın Müslümanlık anlayışı ve İslam’a yaklaşımı Museylemet-ül Kezzab’ın yaklaşımıyla aynıdır. Kezzab yani yalancı Museylemet. Biliniyor, İslam tarihinde vardır: Hz. Muhammed vefat ettiğinde Museylemet adında birisi çıkar “ben bundan sonra peygamberim” der; bir sürü ayet uydurur. Yalnız daha sonra yalancı ve sahte olduğu ortaya çıkınca Müslümanlar topluluğu tarafından Kezzab yani yalancı Museylemet adı verilerek lanetlenmiştir.

Erdoğan’ın Müslümanlığı da Museylemet’in ki gibidir. Başta gerçek Müslüman olduğunu söyleyerek, din kardeşliği temelinde halkımıza hitap etmeye çalıştı. Ancak şimdi onun yalancılığı ortaya çıkmıştır. Erdoğan’ın ve AKP’in bu maskesi deşifre edildiği ve düşürüldüğü için bugün açılım adı altında, işte “Kürtler vardır”, “Kürt kardeşlerim”, “Kürt sorununu çözüyorum” söylemleri adı altında halkımızı ve çeşitli kesimleri kandırmaya ve onları beklentiye sokmaya çalışıyor. Ancak halkımız bunun bilincindedir. AKP’nin gerçekliği, kuzu postu giyinip kendini öyle göstermeye çalışan kurt gerçekliğidir.

Çözeceğini söylüyor ancak en tehlikeli imha politikasını uygulamaya çalışıyor. Özellikle halkımızın birliğini parçalamayı, Kürtleri birbirine düşürmeyi ve birbirlerine karşı kullanmayı hedefliyor. Sahte ve iradesiz bir Kürdü yaratmaya çalışıyor. Kardeş Kürt dediği, işbirlikçi, iradesiz, gerçek dinle, gerçek Kürtlükle ve yurtseverlikle alakası olmayan Kürt’tür. AKP’nin yaratmaya çalıştığı Kürt budur. Onun için özellikle AKP’ye umut bağlayan, AKP’de yer alan Kürtlere söylemek istiyorum:

Artık AKP’nin gerçek dinle hiçbir alakasının olmadığı, en fazla dine zarar verenin, en fazla dini çarpıtanın ve münafıklık yapanın AKP ve Erdoğan olduğu açığa çıkmıştır. Kürt sorunu ve Kürtlere yaklaşım konusunda da ne kadar sahte ve tehlikeli bir oyun içinde oldukları da ortaya çıkmıştır. Bunun için, eğer dini duygularla AKP’ye umut bağlamış iseniz şu ana kadar ortaya çıkan bu gerçeklerden hareketle, bunu görmeniz ve bu hatadan vazgeçmeniz gerekiyor. Eğer Kürt sorununu çözebilir ya da çözecek umuduyla bu tutum içine girmişseniz, -bunun da ne kadar gerçek dışı ve yanıltıcı olduğu da artık ortaya çıkmış bulunmaktadır- AKP’ye oy vermiş veya AKP politikasına girmiş iseniz bu gerçeklik karşısında bu yanlış tutumdan vazgeçmeniz gerekiyor. Yok eğer para için, rant için, çıkar sağlamak için AKP tarafında yer alıyorsanız bu şu demektir: Demek ki dinini, imanını, yurtseverliğini, halkını ve onurunu para karşılığında satmış insanlar konumuna düşüyorsunuz; halkımızın emeği ve şehitlerimizin kanı üzerinde rant yapmış ve çıkar sağlamış oluyorsunuz. Bunun da tehlikeli bir yol olduğunu ve halkımızın bunları unutmayacağını herkesin bilmesi gerekiyor. Onun için kandırılmış, yanılmış, gerçek dindar ve yurtsever Kürtlere bunu görüp doğru yola girmelerini söylüyoruz. Israr edenlerin de onursuz, iradesiz, işbirlikçi, koruculuktan daha beter insanlar olduğunu; halkımızın böyle tanımlayacağını ve bileceğini ve öyle tarihe geçeceklerini ve bu temelde onlara yaklaşılacağını herkesin bilmesi gerekiyor.

KÜRT SORUNU SALT ASKERİ YÖNTEMLERLE ÇÖZÜLEBİLECEK BİR SORUN DEĞİLDİR

* Son iki yıldır basına çok yansıyor: Türk ordusu hep yeni teknikler geliştirdiklerini ve bunlarla savaşı lehlerine çevireceklerinden bahsediyorlar… Tekniğe dayalı saldırıların gerilla üzerindeki etkisi nasıldır? 2009 yılında tekniğe dayalı sonuçlar alabildiler mi?

Türk ordusu NATO’nun en güçlü ordularındandır. Geçen 25 yılda eğer savaşla ve silahla başaramamışsa bu, ordunun az donanımlı veya silahlarının eski olmasından veya modern teknolojiden yoksun olmasından kaynaklanmamaktadır. Türk ordusu, en modern savaş teknolojisine sahip olmaya çalışmıştır ve olmuştur da. Bunu Amerika İsrail ve NATO’dan almıştır. 2008 yılında Zap’a yönelik olarak geliştirilen operasyon da dahil olmak üzere tüm operasyonlarda bilumum savaş tekniğinden, uçaklardan tutalım, tank ve diğer ağır silahlara, termallere kadar tüm modern savaş silahları hem istihbaratta hem de vuruşta kullanılmıştır. Ancak herkesin bildiği gibi sonuçlar da ortadadır.

Onun için daha fazla teknik alma ve teknik donanımı daha da geliştirme şimdiye kadar sonucu değiştiremediği gibi bundan sonra da değiştiremez. Daha fazla ekonomik yük olur ve savaş meydanında Türk ordusunu etkisiz kılar. Çünkü savaşta hiçbir zaman hiçbir teknik, insan faktörünün yerini alamaz.

Bütün bu ileri tekniğe karşın bizler, modern, çok hızlı, esnek ve derin gizliliği uygulayan, inançlı, disiplinli bir gerilla gücüyüz. Muhteşem Kürdistan coğrafyasında her türlü koşul, teknik ve yönelime karşı kendini koruyabilecek ve etkili olabilecek bir esnekliğe, hareket tarzına ve kabiliyetine sahiptir gerilla güçlerimiz. Onun için teknik donanım, yeni teknikler almanın çok etkili olacağını sanmıyorum. Şu ana kadar güçlerimiz, en gelişkin, milyarlarca dolara mal olan tekniğe karşı, ufak - birkaç dakikalık manevra veya coğrafi koşullardan yararlanarak, yaratıcı yaklaşarak uygun kamuflaj yaparak düşmanı rahatlıkla boşa çıkartabilmiştir. Bundan sonra da çıkartacaktır.

* İlker Başbuğ görevinin başına büyük iddialarla gelmişti. Özgürlük Hareketini ezeceğine ve dağıtacağına dair birçok kesimi ikna etmişti ancak Zap Operasyonu'nda aldıkları yenilginin ardından halktan gereken desteği alamaz oldu. Bugün de, yıllardır Türkiye'de hiç tartışılmayan ordu gerçekliği herkes tarafından sorgulanmakta... Sizce ordunun tekrardan güven kazanma şansı var mı?

Şöyle bir tartışma var: “25 yıl boyunca ordu niye PKK’yi bitiremedi?” “Niye kayıp veriyor?” “Tedbiri zayıftır, tekniği azdır veya ihmalkarlık vardır” türünden eleştiriler var. Buna karşı çare olarak, daha fazla karakol, daha fazla teknik, daha fazla asker, daha fazla operasyon diyorlar. Bence bunlar Türk ordusuna yönelik yapılan haksız eleştirilerdir. 25 yıllık süreçte ordu az savaşmadı, zayıf da davranmadı. Türk ordusu NATO’nun önemli bir yere sahip bölgenin en güçlü ordularındandır. Bunlar birer gerçektir ve 25 yıl boyunca savaşın her türlü biçimini bize karşı yürüttüler. Bütün askeri operasyon türlerini kışın da yazın da gerçekleştirdiler. Hem büyük güçlerle, hem de küçük güçlerle, her türlü savaş tekniğini de kullanarak savaştılar. Hatta bütün uluslararası savaş kurallarını da ihlal ederek binlerce faili meçhul cinayet işleyerek, köyleri yakarak ve boşaltarak devlet terörüne de başvurdular. Eğer Türk ordusu buna rağmen başaramamışsa bunu ordunun bir zaafı, generallerin veya Genelkurmay’ın bir eksikliği, bir suçu olarak değerlendirmemek gerekir. Bu başarısızlık, sorunun yanlış teşhisinden ve yanlış tedavi yönteminden kaynaklanmaktadır. Sorun tarihsel, toplumsal, siyasal boyutu olan bir sorundur. Salt askeri yöntemle, imhayla bu soruna yönelmek, sorunu çözmeyeceği gibi daha fazla da körükleyecektir. Ne kadar savaş ve silah boyutuyla yönelirsen, o kadar sorunu derinleştirmiş oluyorsun. Nitekim Kürdistan’da yaşanan da tam olarak bu oldu. Son yıllarda AKP hükümeti sinsi bir kurnazlıkla ordunun bilinen psikolojik yapısını, komplekslerini kışkırtarak, onu tahrik ederek tekrar savaşa sürdü. Ordunun başarısız olacağını bildiği halde bizimle savaştırarak zayıflatmaya ve etkisini azaltmaya çalıştı. Nitekim son üç dört yılda yaşanan bu oldu: Ordu Kuzey ve Güney Kürdistan’a yönelik olarak yoğun saldırı ve operasyonlara başvurdu ancak başarılı olamadı. Mümkün de değildir. Ve bu savaşta ısrar, ordunun prestijini zayıflatır ve özgüvenini yitirtir. Ve bundan sonra savaşta ısrar edilirse en fazla zararı ordu görür. Sadece fiziki kayıp veya asker ölümü anlamında değil; maneviyat, özgüven ve moral olarak da zarar görecektir. Çünkü değil Türk ordusu, dünyanın en güçlü ordusu, en modern tekniğe sahip olan ordusu olsun böyle haklı bir davaya ve inançlı iradeli bir modern gerillaya karşı başarı şansı yoktur. Olamaz da.

Bunun için ordunun içine girdiği bu zorlanma ve psikolojik durumdan çıkış yöntemi daha fazla savaş, daha fazla operasyon olamaz. Bunda ısrar edilirse daha fazla tıkanma, daha fazla yıpranma daha fazla etkisizleşme olur. Çünkü Kürt sorununun çözümü ordunun değil, hükümetin bir görevidir. Çünkü sorunun siyasal, tarihsel ve toplumsal kökeni olduğu için, çözümü de bu temeller üzerinde olmak zorundadır. Bu anlamda bugüne kadar AKP hükümeti de dahil tüm hükümetler, siyasal bir soruna karşı siyasal bir çözüm ve proje geliştirerek çözeceğine, en kolay yöntem olarak kendini sorumluluk altına koymadan, kendi görevini orduya havale ederek, orduyu saldırtarak, savaşı tahrik ederek daha fazla orduyu yıpratmıştır.

* Sizce Türk ordusu tekrardan bir Zap Operasyonu gerçekleştirebilir mi?

Kendileri bilir. Ancak HPG olarak biz her zaman ve her yerde her türlü ihtimale karşı hazırlıklıyız. Ne zaman, nerede, nasıl olursa olsun, her türlü saldırıya karşı hazırlıklı olduğumuzu, boşa çıkartabileceğimizi, o temelde bir mevzilenme ve taktik duruşa sahip olduğumuzu belirtebilirim.

YURTSEVER KÜRT GENÇLİĞİ DÜŞMANIN AÇIK VE GİZLİ TÜM SALDIRILARINI BOŞA ÇIKARTACAK KARARLILIKTADIR

* İlker Başbuğ’un ve AKP hükümetinin Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı en temel çalışmalarının gerillaya katılımları engellemeye dönük olduğu biliniyor. Hem bu engelleme çabaları, hem de gerillanın eylemsizlik kararı içerisinde olduğu böyle bir dönemde binlerce genç dağlara akın ediyor. Sizce bu bir sürpriz mi? Yoksa beklenen bir şey miydi?

Dağlara akın, olması gereken bir tutumdu. Daha da olacak ve olması gerekiyor da. Artık yurtsever Kürt gençliği ne yapması gerektiğini, nerede hangi adımı atacağını iyi biliyor. 25 yıllık mücadele sayesinde bilinçli, örgütlü, iradeli sorumluluklarının farkında olan bir Kürt gençliğiyle karşı karşıyayız. Bu gençlik duruşu, halkımızın da bizim de gurur kaynağımız olduğu gibi, düşmanda ise korku ve panik nedenidir. Ondandır ki gerillayı hedeflediği kadar hatta daha fazlasında gençliği hedeflemektedir. Devlet gerillayı silahlı savaşla hedeflerken, gençliğe daha tehlikeli, daha sinsi, daha görünmeyen silahlarla yöneliyor. Asimilasyon politikasından tutalım iradesizleştirmeye, toplumdan kopartmaya, her türlü kirli işlere bulaştırmaya kadar gizli ve kapsamlı bir yönelimle gençliğe yönelik bir saldırının olduğunu biliyoruz. Ancak yurtsever, onurlu Kürt gençliği her kentte, her mahallede her okulda hatta her köyde geliştireceği güçlü örgütlülük ve bilinçlenme düzeyiyle, onurlu bir direniş çizgisinde mücadelesini sürdürecektir. Yurtsever Kürt gençliğinin, 4 Nisan’da Amara’da şehit düşen Mahsum Karaoğlan ve Mustafa Dağ, yine Amed’de şehit düşen Aydın Erdem arkadaşların onurlu yolunda bütün düşmanın açık ve gizli saldırılarını boşa çıkartabilecek güçte ve kararlılıkta olduğunu biliyoruz.

Sömürgeci, inkarcı devletin de bütün kurumlarıyla şunu bilmesi gerekiyor: Bundan böyle kızıyla erkeğiyle her Kürt genci bir gerilla adayıdır. Her an bir gerilla olarak karşılarına çıkabilecektir. Ben de bu temelde bütün onurlu ve cesaretli Kürt gençlerini Kürdistan dağlarının doruklarına gelmeye ve gerillaya katılmaya çağırıyorum.

*AKP hükümeti sporu kullanarak özellikle Amed gençliği olmak üzere Kürt gençlerinin ilgisini farklı alanlara çekerek ulusal mücadeleden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu konuda Kürt gençleri sporu nasıl ele almalı ve AKP hükümetinin dolayısıyla devletin özgürlük mücadelesinden uzaklaştırma politikalarına karşı nasıl bir tutum sergilemeli?

Başta şunu belirteyim: Türk devleti ve özel savaş güçleri adeta toplumda el atmadıkları hiçbir siyasal, sosyal ve toplumsal kurum bırakmamışlardır. Bugün Ergenekon denilen bir soruşturma yürütüldüğünden bahsedilmektedir. Ancak Ergenekon’un Kürdistan’la ilgili ayağına el atmamaktadırlar. Bunu bir devlet politikası olarak ele alıyorlar. Ve eğer bu soruşturma derinleştirilirse sadece Kürdistan’da değil, Türkiye’de de Ergenekon’un ve özel savaşın en fazla örgütlediği alanlardan bir tanesinin spor alanı olduğu görülecektir. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş gibi büyük kulüplerin yönetim kademelerinde, organizasyonlarında özel savaşın ve Ergenekon’un ne kadar örgütlendiği görülecektir. Bunlar hem Kürt halkına hem de Türkiye toplumuna karşı bir etkileme gücü ve bir yönlendirme, teslim alma aracı olarak kullanılmıştır ve hala da kullanılmaktadır.

Sorunuzun cevabına ilişkin ise; Spor insani bir etkinliktir ve sporun sosyal-felsefik yönü de vardır. En eski uygarlıktan beri böyle olduğu biliniyor. Bizce Kürt gençliği her şehirde, her mahallede, her köyde bir futbol takımı örgütleyebilir, sporun çeşitli dallarını geliştirebilir, yerel düzeyde turnuvalar gerçekleştirebilir. Ancak bunu da bir toplumsallaşmayla ve eğitlimle pekiştirmesi gerekiyor. Çünkü eğitimsiz spor, modernitenin, egemen sistemin amaçlarına hizmet edebilecek potansiyele sahiptir. Yoksa devlet Kürt gençliğini mücadeleden saptırmak için sporu geliştirmek istiyor diye spora ve sportif faaliyetlere karşı bir tavrımız yoktur. Tam tersi bunu bir örgütleme, eğitim ve birlik zeminine dönüştürmemiz gerekiyor. Bu temelde, sportif çalışmaları, sosyal etkinlikleri bizim felsefik bakış açımıza ve mücadelemizi güçlendirecek, halkımızın birliğini sağlayacak ve onları özel savaş politikalarından koruyacak temelde ele almamız gerekiyor.

2010 YILINDA HPG’NİN TUTUMUNU, TÜRK DEVLETİNİN VE AKP HÜKÜMETİNİN TAVRI BELİRLEYECEKTİR

* 2010 yılına girdiğimiz bu günlerde HPG'nin hazırlığı ne düzeydedir? Yeni yılda taktiksel ve hamlesel olarak herhangi yeni bir şey olacak mı?

2010 yılının halkımız açısından özgürlük, barış, kardeşlik yılı olmasını diliyoruz. Bütün halkımızın dileği ve hareketimizin çabası bu yöndedir. Ancak geçen yakın tarihte bize gösterdi ki tek taraflı çabalar buna yetmiyor. Onun için 2010 yılında barış mı olacak savaş mı olacak sorusunda Türk devleti ve AKP hükümetinin tavrı belirleyici olacaktır. Özellikle halkımıza, Önderliğimize ve hatta halkın seçilmiş temsilcilerine karşı büyük bir tahammülsüzlük ve açık saldırı, tırmandırılan açık bir savaş vardır. Halkımızın demokratik eylemlerine dönük bir devlet terörü ve polis terörü pervasızca uygulanmaktadır. Gerilla güçlerimize yönelik olarak kış mevsimi olmasına rağmen saldırılar sürmektedir. Bu açık yürütülen bir savaştır. Bizi imha ve tasfiye etmeyi, halkımızı ise sindirmeyi ve teslim almayı amaçlayan bir savaştır. Bu savaşta ısrar edilirse elbette halkımız da buna karşı koyacaktır. Şu ana kadar özellikle 2009 yılında -ki biz bu yıla büyük serhildan yılı diyoruz- halkımızın gösterdiği sahiplenme gibi, 2010 yılında da kimliğini, onurunu mücadelesini ve Önderliğini sahiplenecektir. Birliğini ve örgütlülüğünü daha fazla gerçekleştirecektir.

Yine HPG, halkımızın öz savunma gücü olarak görev ve sorumluluğunun bilincinde hareket edecek, kendisini, halkını ve bütün özgürlük değerlerini en güçlü bir şekilde savunacaktır. Bunda hiçbir tereddüt yoktur. Gerillanın, hareketimizin eylemsizlik kararı karşısında gösterdiği sağduyuyu hiç kimse bir zaaf olarak değerlendirip gaflete düşmemelidir. Gerillamız son iki yıl başta olmak üzere, 25 yıl boyunca Kürdistan’ın her yerinde nasıl kahramanca bir direniş göstermişse, en kapsamlı saldırıları püskürtmüşse, bundan sonra da çok daha güçlü ve başarılı bir biçimde yapabilecek güçte ve kararlılıktadır.

HALKIMIZ HER İHTİMALE KARŞI HAZIRLIKLI OLMALIDIR

* Son olarak, HPG Online sitemizin ziyaretçilerine dönük bir mesajınız var mı? Yine sitemizi en çok takip eden kesim olan gençlere yönelik perspektifleriniz nelerdir?

6 yılı aşkındır HPG sitesi birçok dilde halkımıza ve kamuoyuna hizmet veriyor. Zorlu mücadele koşullarında Kürdistan dağlarında düşmanın birçok saldırılarına ve savaş ortamı içerisinde böyle bir çalışma yürütmek gerçekten de onurlu ve anlamlıdır. Sitede çalışan bütün arkadaşlarımızı bu başarılı ve ısrarlı çabalarından dolayı kutluyorum. Mücadelemiz açısından, özellikle gerillayı halkımıza ve kamuoyuna, düşmanın ve özel savaşın psikolojik savaşın her türlü çarpıtma ve dezenformasyonuna karşı, doğru temelde yansıtmak ve mücadele gerçeğini, yaşanan çatışmalar hakkında bilgilendirmek açısından önemli bir mevzidir. Yine mücadeleyi geliştirmede, sanal alemi ve sanal imkanları kullanmak ve mücadelenin hizmetine sunmak açısından da önemlidir. Hele hele bunu Kürdistan dağlarından, mücadelenin sıcaklığı içerisinden, savaşın en kızgın ortamlarından yapmak, gerçeğin ta kendisini halkımıza ve kamuoyuna mal etmek çok çok değerli bir çalışmadır. İnanıyorum HPG sitesi bundan sonra da daha da güçlenerek misyonuna uygun çalışmalarını sürdürecektir. Bu temelde bütün site ziyaretçilerine de sonsuz selam ve saygılarımı belirtiyorum. Bu bir yurtseverlik ve mücadeleye karşı kendini sorumlu gören duyarlı bir davranıştır. Mücadelenin gerçeğini en doğru kaynaktan öğrenmek ve haber almak elbette önemlidir.

Kürt gençliğine ilişkin de önceki sorularda da belirtmiştim: Anlaşılıyor ki halkımızın, hareketimizin ve Önderliğimizin bütün barışçıl çabalarına karşın halen Türk devleti klasik imha ve politikalarında ısrar etmektedir. Her gün tasfiye ve terör söylemleri kullanarak bunu açıkça göstermektedir. Bunun için bu gerçeği de görerek Kürt gençliği olarak yeni yıla hazırlıklı ve örgütlü geçmemiz gerekiyor. Hiçbir beklentiye, ne devletten ne de başkasından, girmememiz gerekiyor. Ne devletin, ne de şu gücün bu gücün halkımıza vereceği hiçbir şey yoktur. Eğer bugün bu noktaya gelindiyse, halkımız büyük bir birlik, güç ve irade haline geldiyse ve Kürt sorunu bugün her yerde tartışılıyorsa bu sadece ve sadece kahraman şehitlerimizin büyük fedakarlığıyla olmuştur. Bundan sonra yaşanan gelişmeler de bu temelde olacaktır. Israrlı, sabırlı, iradeli mücadelemizle kimliğimize özgürlüğümüze kavuşacağımız noktasında hiçbir kuşkumuz yoktur. Bu nedenle Kürt gençliği hiç kimseden beklentiye girmemeli ve rehavete kapılmamalıdır. Aksine örgütlülüğümüzü geliştirmemiz gerekmektedir. Karış karış bütün Kürdistan’ı, illeri, kasabaları, mahalleleri, hatta köyleri kapsayacak düzeyde örgütlülüğümüzü geliştirmemiz gerekiyor. Eğitim düzeyimizi, felsefik-ideolojik-politik olarak olmazsa olmaz kabilinde ele almamız gerekiyor. Gerektiği yerde taşa, gerektiği yerde silaha başvurabilmeliyiz ve her türlü ihtimale karşı hazırlıklı olmalıyız.

Şüphesiz Türk devletinin bu sinsi imha planlarına karşı yurtsever Kürt gençliğinin en öncelikli görevi gerilla saflarına katılmaktır; gerillayı güçlendirmek ve büyütmektir. Halkımızın ve Önderliğimizin özgürlüğünün güvencesi ve yegane garantisi Kürdistan gerillasını güçlendirmek ve büyütmektir. Bu temelde gerillaya katılmak her yurtsever Kürt genci için en temel yurtseverlik ve insani görevdir. Onurlu bir adımdır. 2010 yılında da kızıyla erkeğiyle, Kürt gençlerinin Kürdistan’ın her yöresinden, her şehrinden gerillaya katılımlarını arttırarak devam ettireceklerine inanıyorum ve 2010 yılının halkımız açısından büyük bir mücadele ve özgürlük yılı olması inancıyla, Kürt gençliği başta olmak üzere bütün halkımıza kutlu olsun diyorum.