HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

reber apo_yeniyilBir yılı geride bırakırken sadece ulusal düzeyde değil, uluslar arası düzeyde de kendini oldukça gündemde ve ayakta tutan, devrimin en iddialı sesi, onun gerçeği olma iddiası kadar, süreç içinde pratik gelişimi başarıyla kanıtlar nitelikte, her gün dirilişin sahibi olduğunu göstermiş bulunmaktayız. Çok ilginç bir deneyim yaşadığımız açık. Uğraşmanın yine anlamlı bir çabasıyla karşı karşıyayız. Bu aynı zamanda, tarihin en eski insanlığının en hakim temsilcileriyle bir karşılaşmasıdır. Yine bu anlamda insanlık tarihi kadar eski ama, en çarpıcı özelliklerle karşı-devrimi esas alan güçlerin başında yer aldığı, birbirlerini anlamaya, kendi deneyimlerinden sonuçlar çıkarmaya büyük özen gösterdikleri çok sıcağı sıcağına bir yaşamsal durumla karşı karşıyayız.

Sizlerle çok uğraştık, uğraştırdık. Biz değişik bir savaş, mücadele ve yaşam biçimi diye tabir ettiğiniz hususlar üzerinde durduk ve en önemlisi de özgür olmaya büyük özen gösterdik. İnsana en yaraşır olana, çok yönlü ilgi gösterdik, bu soylu tutumdan asla vazgeçmedik ve sanıyorum bizim en anlamlı yanımız bu oluyor. Yoksa böyle bir zamanın başka türlü bir karşılığı ne bulunur, ne beklenir. Ancak en soylu özgürlük tutkuları onun arayıcılarının sahip olabilecekleri bir çaba, bir savaşım gerçeğidir. Kendimizi ne başarılıyız diye abartıyoruz, ne de baskılar çok vardır, altından çıkamayız biçiminde bir karamsarlığa kaptırıyoruz. Ve her zaman söylediğim gibi, kendimiz uğraşıyoruz, insana inanıyoruz, insanı esas alıyoruz, insanın gücüne güveniyoruz; onunla uğraşıldığında arzulanan ve hele insan gerçeğiyle fazla bağlantısını koparmamışsa en sonuç alıcı olanın bu yönlü çaba olacağına kendimizi inandırmışız. Bilinçlenmemizde böyle bir temelden  kaynaklanıyor. Böylece adına hareketimiz denilen ve oldukça da etkileyici, çarpıcı, sonuç alıcı bir gelişme söz konusu olmuştur.

Dünyaya ne kadar gerçekleri anlatabildik, bırakalım onları, sizlere ne kadar anlatabiliyoruz? Nerede nasıl kaybettiniz, nerede nasıl yaşadınız, nerede nasıl her gün darbe yiyorsunuz, nerede nasıl ölmüşsünüz, nerede nasıl yenilmişsiniz, nerede nasıl yürütebilirsiniz, diriltebilirsiniz, mümkünse başarabilirsiniz? Bütün bu hususlar bizi çok yakından ilgilendiriyor. Kendi payıma, adına ne tür yaşam denilirse denilsin özellikle baskıyı temsil eden güçlerin amaçlarına cevap teşkil edecek bir gelişmeyi her zaman arayıp sorarım. Bunu garantileme biçiminde bir  yürüyüş olmuştur. Fakat bu bizim için sıradan bir kalkan olma gerçeğidir. Daha fazlasını ve en önemli gelişmeleri kendi bünyemizde ortaya çıkarmaya daha fazla bir ilgi gösterdik. Zaten o olmadan da kaba anlamda fazla bir gelişme sağlanamaz. Sizlerle ilgilenmeye değer verdik, hiç kimsenin cesaret edemeyeceği kadar, değmeyeceği kadar biz bu gücü gösterdik. Ne kadar zayıfsınız değilsiniz o ayrı bir mesele, kendimize göre bir yol-yöntem de tutturduk aslında. Etkili olduğu, insanlığın temel gerçekliğine cevap verdiği şimdi biraz daha iyi anlaşılıyor. Tabii aptal olmamaya büyük özen gösterdik. Özellikle uzun süre kendimizi gaflete, aptallığa şu veya bu yönlü yanlışlığa, her türlü abartmaya, çok gerçeklerin dışında göstermeye düşmemeye, böyle konumları işgal etmemeye, onun yerine daha farklı, daha doğru ve bir yerde aykırı olanı yakalamaya büyük özen gösterdik.

Adına Önderlik Gerçeği denilen, parti gerçeği denilen bazı gelişmeleri sağlamaya çalışıyoruz. Doğrusu, halen bizim düşünüp yaptığımız gibi yapmadığınızı hemen belirtmeliyim. Bütün fedakârlık, cesaret, çabalarınıza rağmen yolun neresindesiniz, yolda nasıl yürüyorsunuz, sorununuz bu olacak. Bazı gevezeler söylese de kesin sonuç alma anlamında fazla iddialı konuşamıyor. Yeniden yapılanma konusunda kişilik olarak sahip olduğu malzemeler hem çok gevşek, hem de  her ne kadar ilgili ve iddialı olmamızı engellemiyorsa da, kendiniz açısından, özellikle yaşanmaz pratik nedeniyle aynı iddiayı taşıyamıyoruz veya şansınızı pek iyi kullandığınızı söyleyemeyiz. Şüphesiz bunun kölelikle çok yakın ilişkisi var, bebeklikten itibaren yetişme tarzınızla çok yakın ilişkisi var. Ve büyük bir öfke duyuyorum; bunlar nasıl yetiştirildiler, yetiştirilirken acaba hangi yanlışlıklar, hatta pislikler, kirler bunların kulağına, gözüne duyularına aktı? Bu kadar ülkeye yabancı, kendi kişiliklerine yabancı, kendi insani gerçeğine yabancı kişilikler nasıl oluyor? Çok erken yaşlardan itibaren derinliğine sorgulanan ve halen cevabı aranan sorular bunlardır. Bu lanetli soy iddianızda nasıl böyle boy verdiniz? Basit adamlar, yaramaz kişilikler neden bu kadar aldandı? İnsan kendine eder de bu kadar mı eder? Neden güçlü bir eylemin ve sözün sahibi olmayı akıllarına getiremiyorlar? Bu sorular bizim için çok önemli.

Mesele burada kötü bir ölümü tercih etmek değildir. Yaşama doğru bir cevap neden olunamadı, bir saygısı neden gelişemedi? Devrim, bir anlamda bütün bu sorulara cevap vermenin eylemidir de. Bizim düşünce tarzımızda doğruları kaba anlamda sıralamak, öyle bir düzgün yürüyüşle yürümek fazla iç açıcı veya sonuç alıcı gibi gelmiyor. Bu tip bir yürüyüşün yanılgılarla, oldukça da yenilgilerle, başarsa bile oluşturacağı düzenin büyük hastalıklarıyla, yanlışlıklarıyla yüklü olacağını gösteriyor. Özellikle sosyalizm adına yaşanılan deneyimler, bizim bu  konuda daha da derinleşmemizi ve fazla kendimize yakıştırmamakla birlikte, olası tehlikelere düşmemek için özenli olmaya zorluyor veya bu yönlü niteliklerimizi daha da gün ışığına çıkarmaya, hareketimizi bu temelde biraz daha doğru ve farklı kılmaya itiyor.

Görüyorsunuz ki, bizim eylem tam bir gönüllülük eylemi ama, müthiş zorunluluklarla içine girilir. Bu kadar gönüllü ve bu kadar disiplinli bir harekettir. Şüphesiz sizlerle bir tartışma geliştirmek isterdim, bunu büyük bir halka da yansıtmak istedik, tartışma sizlerle ve halkla gelişiyor, ordulaşabilirdi aslında. Her yerde birisiyle; kendi gerçekliğine ihanet etmiş, derin bir gafleti yaşayan kişilerin diplomasiyle alakalarına dönüp bazı şeyleri yeniden açmaya ve mümkünse yeni yaklaşımları gözden geçirmeye, ikna etmeye çalıştık. Söz de bunun içindi, eylem de bunun içindi. Küçük amaçlarımızdan birisi de buydu ve oluyor. Kendi yaklaşımımda insanla ilgilenmeyi en üst düzeyde götürdüğüm gibi, öyle ahbap-çavuşluğa gelmem, senli benli olmaya gelmem, sınır çizerim, seviye farkını gözden kaçırmamaya ve daha değerli yücelikleri esas aldırmaya büyük özen gösteririm. İnsan topluluğu hele bu topluluk bizim gibi birbirinden kaçan, birbirine en çok kötülüğü yapan, birey bile diyemeyeceğimiz bir ucube olayı, ilişkiyi, kişiliği tartışmaya çekme, uğraşıya çekme hatta ordulaşmaya tabi tutabilmek çok önemli.

Bizim bütün tutkumuz, tedbirimiz bunun içindi ve o da biraz gerçekleşiyor. Göstermelik tutumlardan hoşlanmayız, ciddiyete, tutarlılığa büyük özen gösteririz. Lafazanlıktan hiç hoşlanmayız ama, içtenlik, özdenlik yüksek takdir toplar. Zavallılık, alçaltıcı davranışlar, ucuz yaşayan duygulara boğulmuş ilişkiler bizde öfke, hatta iğrenç de karşılanır. Şu farkları ortaya koymaya çalışırız; her şey bir kötü yığın değildir veya çöplüğe atılmış sayılmaz; farklar yaratabilmek, birileri yerle bir edilirken, birileri veya bazı şeyler yerle bir edilirken bazı şeyler yükseltilmeli. Hem daha iyi görür, hem daha iyi yaşam farkı geliştirilebilir. Bunlar gece-gündüz kendi kendimize sorduğumuz sorulardır. Bu mevcut eylemler de bir yerde bütün bu hususların açıklığa kavuşturulması içindi. Başka türlü sizin gibi enkazları anlamak çok zor oluyor. Tarihin oldukça dökülmüş, lime lime olmuş, belki de iskeletini canlandırmak imkansızdır. Sizin en büyük hatalarınız; yaşama fazla saygılı olmayı bilememenizdir. Kendime karşı çok acımasızım aslında, ama en olumlu yanım da yaşama karşı saygılı olmak istediğimi söyleyebilirim. Ama nasıl bir saygı, bunu kavramak çok önemli.

Sıkça soruyorum; bu insanlar neden yaşama karşı saygıyla işe başlamadılar? Çünkü bütün hal ve hareketlerine baktığımızda insanın dehşetle karşılayacağı bir yığın husus var. Eylemimim hemen hemen bütünüyle kurtarmak istediği budur. Çünkü bize layık görüleni biliyorsunuz; her türlü ihmal, baskı, düşmanın sınırsız boz gez, ez geç, bozdum-bozarım, sil-dök, ne yaparsan yap, bu kadar reva görülen bir gerçek! Böyle oldu mu sana ortada saygı diye bir şeyin varlığından bahsedilemez. Mesela size bakıyorum, nasıl kendinizi böyle bir durumda tuttuğunuza şaşıyorum. Hatta diğer insanlara benzer yaşayabileceğinizi, daha da kötüsü, bir hırs, kötü bir kendini beğenme yaklaşımıyla  dopdolu olduğunuzu gördükçe endişelerin olmaması mümkün değil. Kötü olan, kendi gerçeği karşısındaki gaflettir.

Ben halen bütün bu çabalarda; bir şeyler oldu, bir şeyler yapıldı denilmesine rağmen, gerçeğimizi ne kadar saygılı kıldık, ne kadar biraz özgürleşti diyemiyorum. Ciddi bir engeliniz, sizin olacak bir başarınız olmadığı halde kendinizi ne kadar hızla döndürebilirsiniz veya çok haksız temellerde avlanabilirsiniz? Veya hiçe de sayabilirsiniz? Şimdi bütün var olan sorunlardır. Ben sizlerden çok yüksek bilgili olmama rağmen, buraları bile düşmanın bütün amansız takiplerine rağmen, “günlük olarak takip altındadır, bilmem nefes alamaz durumdadır, bilmem şöyle teslim alacağız” demesine rağmen, yine gücümü ortaya koyabilir ve insanımızla, halkımızla, adı parti denilen toplulukla ne kadar özgür uğraştığımı ispatlamış bulunuyorum. En çok sıkıştığım, çalışamaz, yürütemez, üretemez denildiği bir dönemde hatta günlerde bile en verimli, en anlamlı, en sonuç alıcı bir çabanın içindeyim. Kendi kendime de tutarlı, saygılı olmanın bir ifadesi olarak da bunu değerlendirebiliriz.

Bazı sonuçları almaya devam edeceğiz. Ama düşünün, geniş alanlar olduğu halde, geniş yetkiler verdiğimiz halde, acaba güç toplattığımız kişiler konumuna ne kadar layık olabiliyorsunuz, ne kadar değerlendirebiliyorsunuz? Çok az. Bilinir Z.’lerin hamal çalışması, herkese hizmet etmesi, herkesin askeri, herkesin hamalı olması meşhurdur. PKK bünyesinde de bu tip çabaların fazla anlam ifade etmeyeceği açık. Kabul edilebilir bir çaba, bir çalışma çok önemli. Acaba PKK içinde veya ordulaşmamız içinde adını-sanını daha fazla duyuran kaç kişi çıkabilir? Acaba kaç kişi yüksek saygıdeğer bir çabayı gerçekleştiriyor;  hem sonuç alıyor, hem de ardına kadar yenilgiye kapalı, yaşamı tamamen özgürce yakalamıştır; hem kurtarıyor, hem güzelleştiriyor, hatta düşmanın bütün dayatmalarını sadece boşa çıkarmakla kalmıyor, ona ölümcül darbeleri indiriyor? Bu nitelikte bir devrimciliği fazla göremiyoruz. Ben kendimi bile bu ölçülerde değerlendirdiğimde, sadece durumu biraz kurtardığımı söylüyorum. Ahım-şahım olmasa da bazı durumlar kurtarılmıştır. Eğer tam yararlanılsa, ben başarmasam bile bazılarının başarma imkanını son derece arttırmışım.

Tam bunu söylediğimiz noktada bakıyorum bizimkilerin yaptığı, başarma imkanlarını yerle bir etmek. Eski tarihlerine, gerçekliklerine yaraşır davranışlar içerisine girmek. “Şöyle layık olacağız, böyle kazanacağız” diyor, tam burada bir bakıyoruz yaptığını bırakmamış. Bizim savaş, eylem anlayışımız sizinkinden biraz farklı; sizler bizi oldukça uğraştırıyorsunuz. Tarzımızı biraz kendimiz geliştirdik. Sizin tarzınız enkazdan da öteye bir durumu ifade ediyor. Bu gerçekler bizi uğraştırıyor. Biz yine de ilgiyi kesmedik. Mutlaka bir şeyler almalısınız, bir şeylere gelmelisiniz, her biriniz bir yığın durumundasınız veya körler, dilsizler, sağırlar yığınağı. Kim ne derse desin, ben kendimi öyle ucuz başarılarla veya hiç nefes alamazsın denilecek durumlarda kaybetmemeye özen gösterdim. Ne fazla umutlu, ne fazla umutsuzluk veya ne çok önemli başarı, ne çok yaşayamazsın veya kaptıramazsın denilen durumlara kendimi kaptırmadım. Böyle şeylere fazla değer verilmez. Biz kendi işimizi şimdiye kadar nasıl ne alacağımızı ve biraz hal yoluna koyacağımızı gösteriyoruz. Dediğim gibi, ahım-şahım olmayabilir, sıradan olabilir ama, yine de biraz durumları kurtarıyor. Yiğitlik: Bu konuda herkesin saygı duyabileceği bir çalışmayı ortaya çıkarmaktır. Yani sadece bugün için değil, tarihe de böyle bir şey bırakabilmektir.

Başkalarına göre fazla anlamlı bir yaşamımız olmayabilir ama, onlara da söyleyeceklerim vardır: Sen nesin, kimsin? Onların bizim hakkımızda söyledikleri hiçbir şeyi ifade etmiyor. Ama bizim onlar hakkında söylediğimiz çok şeyi ifade ediyor. Umutlarınızı kırmayalım ama, gelişmelerin içine girmişsiniz fakat, öyle sandığınız gibi bu işler ele alınmıyor. Ölmekle de bu işin altından çıkılmaz. Nasıl iyi bir asker olunur, nasıl iyi bir komutan olunur, örgüt nasıl kurulur, idare edilir? Dişe dokunan bir adam yok diyorum. Adam hazır olanı bile değerlendiremiyor, yediği, içtiği hazırdandır. Yoksa biraz emek katarak bir değeri almak umurunda değil. Her şeyin kendimle yaratıldığını söylemiyorum. Kaldı ki benim öyle bireyci bir insan olmadığım da bilinir.

Önderlik çabaları milyonların çabalarının ifadesidir.

Ve onlar adına şüphesiz bazı değerlendirmeleri cesaretle yapıyoruz. Zaten ilgileri, destekleri olmasaydı bireysel irademiz bu kadar konuşturulamazdı, konuştursaydım müthiş bir geveze olurdum ve yaşayamazdım.

Çok önemli çıkışların sahibi olmanızı isterdim. Biliniyor, her gün hizmet etmek istiyorum, hizmet etmeliyim. Karşımızda öyle pratik sahipleri var ki, bunu nereden nasıl ele alabiliriz, buna ne yapabiliriz? İnsan kendini bu kadar acı, bu kadar hor görülecek bir duruma nasıl getirir? diyorum. Benim arkadaşlığımda biliyorsunuz coşku var, şenlik var; kişileri alçak görme, hor görme yoktur. Ama yaratılan durumlar çok istememe rağmen, ağırlıklı bu olduğunu ortaya çıkarıyor. Bütün çabalarda olağanüstü yoldaşlık, ilgi, çözüm gücü var. Fakat imkan-olanaklara rağmen gerilikte ısrar var. Tabii yine o kişinin özelliklerini, konumunu elden bırakmıyoruz. Her zaman söylediğim gibi, ben iyi bir tartışmacıyım, asla baskıya baş vurmadan ama, kendimi de hiç saymadan; bu ister bir devlet olur, ister sıradan bir kişi olur, boşa saymaya, duyarlı, saygılı olmamaya, bunun için her türlü hareketi reva görmeye dur diyeceğiz; biraz kendine gel, biraz saygılı ol dedirtecek konumda tutuyorum. Tamam, ben senin için fazla anlam ifade etmeyebilirim, fazla ciddiye almayabilirsin, ama tartışılacak bir husus varsa hiçe saymam, karşı tarafı veya ilgili bir tarafı bu kadar görmezlikten gelme; şöyle ileriyim, şöyle insan haklarından, bilmem demokratiğim diyorsan, bunun asgari gereklerini anlamaya çalış, ispatlamaya çalış. Böyle mütevazı bir durum, çabanın sahibi olmaya çalışıyoruz. Ve halen de durum budur.  Yani sadece düşman karşısında değil, sizlerin de karşısında benim kurtarmaya çalıştığım husus; mütevazı bir tartışma tarafı yaratmak, eşitçe ve özgürce davranabiliyorsa, emeğe saygılı yaklaşıyorsa, sonuna kadar kendini bu konuda açık tutuyorsa, bizim bu konuda oldukça değer verdiğimiz kanıtlanmıştır.

Yapımız, kişilikler bir bebekten daha beter, yine bir  despottan daha despot kalmıştır. Kendini bize dayatıyor aslında. Dikendir, kılçıktır, bilmem pisliktir, şu-bu yönleriyle bastırmaya uğraşıyorlarsa bizim direnmemiz gerektiği açıktır. Buna boyun eğmek yakışmaz. En can alıcı yerinden şimdi düşman da dayatıyor, günlük olarak “şöyle yok ederiz” diyor. Diğer yandan bebeklerin bile içine düşmeyecek kadar her an her türlü yıkılmaya, yine değişik bir imha ile yüz yüze olabilecek tavırları dayatırsan, bunun adına da politika dersen, bunlar kimdir, niçin böyle yapıyorlar sorusunu kendimize soracağız ve düşüneceğiz.

Siz, “bizim bunlarla ne ilişkimiz var, ne ilgimiz var?” diyebilirsiniz, ama var. Bilip bilmemek, iyi niyetli olup olmamak da bu konuda o kadar önemli değil. Keşke böyle olmasaydı veya keşke o özellikler fazla etkili olmasaydı da biz fazla sözünü etmeseydik. Herkesin bir yaşamı, bir oyunu var, benim de yaşamım, oyunum biraz böyle. Kendi sahamda kendi tarzımda oyunu veya yaşamı kaybetmemek için müthiş bir yoğunlaşma, kılı kırk yarma, her gün yüklenme, tek bir ana noktada özellikle yıllarca fır dönmeyi iyi bildiğim için karşı tarafın fazla güç ifade etmesi düşünülemez. Benim sanatımı bana karşı kullanıp da beni zor duruma düşürecek güçte değilsiniz ve bu dünya da olsa fazla etkili olamaz. Ben, her şeyi şöyle yapacağım, böyle yapacağım demiyorum ama, kendi sahamda bir mesele de yoğunlaşmaydı, bu meseleyi biz biraz çıkardık ve uğraştık.  Adamlar “şöyle ezerek çözeceğiz, ezeriz öyle çözeriz”, tam bir kabadayı tavrı. Madem bu kadar çözme gücün vardı, senin demokrasin vardı niye çözemedin şimdiye kadar? Güya bizi şöyle imha edecekler, geriye kalanı da ABD’nin dünya çapındaki önderliğiyle, sözüm ona Türk demokrasisiyle bütünleştirip bu hareketin işini hal edecekler veya Kürdün işini bitirecekler.

Bu Kürt eskiden beri vardır ve bunların eli altındaydı, bunların demokrasisi eskiden de vardı niye o zaman böyle bir şey düşünmediler veya niye illaki bizi ezerek bu demokratikleşmeyi sağlamak istiyorlar? Oldukça düşündürücü! Kimler bu demokrasiye dahil edilmek isteniyor, kimlerin aracılığıyla, kimlerin ham maddesiyle, kimlerin el gücüyle veya kimler  dışlamak isteniyor? Başarırlar veya başarmazlar gibi bir iddiayı da yüksek sesle söylemek istemiyoruz. Bizim söylediğimiz biraz daha mütevazıca, bazı köklü meseleleri, onun ilişki yumağını görebilmek, gösterebilmek, kişiyi kendi bünyesi içinde ortaya çıkarmaktır. Komalıksa, artık yaşam sınırını çoktan geçmişse ölmüştür diyebilmek. Ama yaşam belirtileri güçlüyse ona biraz yardımcı olmak.

Bizim için dünya kocaman bir hastadan ibarettir. Kendimizi böyle hasta gösterirken, dünyanın da fazla sağlıklı olduğunu söyleyemeyiz. Şimdi görüyorsunuz ki, gerçekten eski bir tarih sorunu kadar, en yeni bir insanlık sorunuyla da karşı karşıyayız. En kendimize ait dediğimiz bir şeyde, en dışımızda dediğimiz bir dünyayla iç içeyiz. Ve yine de yol alıyoruz. Çabalarınızı dehşetle karşılıyoruz; bu ne cesaret, bu ne fedakârlık da diyorum kendime ve ben gerçekten öyle gösteremem. Beni ister korkak, ister bencil bulun, nasıl değerlendirirseniz değerlendirin, sizin tarzınız beni gerçekten çok çeşitli yönleriyle hem endişeye, hem dehşete hatta zaman zaman biraz da hayranlığa da düşürüyor. Bunu fazla makul görmemiz, çok önemli düzeltmelere tabi tutmama da o haliyle çok tehlikeli buluyorum. Neden bu tartışmayı halen sürdürüyoruz? Çünkü bazı noktalarda kaybedilme var, bu kaybedilme de kolay kolay yenilir-yutulur kayıplar değil. Ben sadece şehitlerimizi şöyle anarım demekle de sağlıklı bir anmanın yapılacağı  kanısında değilim. Tarihi bile inkar ederek günümüzün  kavranabileceğine inanmıyorum. Gelecek içinde fazla bir iddia taşınabileceğini sanmıyorum.

7ARALIK1993

Reber APO