Belki de zar zor hatırlıyorum son uzaklaşmaları. Her gidenin bir kalanı vardı. Benim de gidenlerim çoktu ve sadece kalan bendim, kendimleydim.
Neden bugüne kadar yazmadım bilmiyorum. Anlatsam inanacağım gittiğine diye hiç yazamadım. Anlatırsam sır bozulacak gibi. Tanrılar ne kadar canımın acıdığını öğrenmesinler diye yazmadım. Çünkü o tanrıların en zalim yönünü gördüm. Karanlıktı o tanrıların yüzleri. Ama geride kalmamızın bir anlamı vardı, hiç bir şey anlamsız değildi; ne gidişlerin ne kalmaların.
Biliyorum ki yazdığım bu satırlar, yazdığım her cümlem sonunda sanki sen olmayınca eksik kalıyor. Şimdi sana bir yoldaş, bir ardılın ve bir şervanın olarak yazıyorum ve bu benim için bir gurur.
Başlamadan önce duruşun, yoldaşlığın ve asaletin önünde saygı ile eğiliyor seni kutsal mekânlardan dile getirmenin huzuru ile başlıyorum. Ve unutmadan bana yazmam konusunda yardımcı olan yoldaşa teşekkürlerimi dile getiriyorum.
Öyle bir zaman diliminde yaşıyorduk ki ne saati vardı ne de günü. O günlerin ismini devrimci ruhlar taburu koyacaklardı. Belki ismi Cemşit olacaktı ya da Warşin veya Berxwedan ya da hatırlamakta zorluk çekeceğimiz bir gün olacaktı. Ya da yüzüme çarpan bir sonbahar rüzgârı, o günlerin barutunun kokusunu getirecekti. Biz olacaktık o günlerde. Bir kitap okudum içerisinde biraz ben, biraz sen ama en çokta gidenler vardı. Geride kalan bizlere sonsuz bir zaman dilimi kalmıştı. Bu kitaptaki hikayeler hangi sayfadan başlarsan başla aynı zamandı an.
Ve Onlar Demişti Efsane Komutan;
Kimdi Onlar? Gidenler Mi Aslında Hiç Gitmeyenler Mi?
Bir savaş vardı. Karanlığa karşı parmakların ucunda maviye dokunan yiğitlerin savaşı. Birçoğunun ismi yoktu. Değil ki adsızlardı, vardı elbette bir isimleri. Ama onlar isimlerinden, nereli olduklarından çok neden yan yana oldukları önemliydi. Onları bir arada tutan bir Kobanê vardı. Yıkılmış viran olmuş bir kente duvardı bu yiğitler. Belki ayakları çıplak, sırtlarında yük, karınları açtı. Bir yas gibi gidenlerin arkasından uzayan sakalları vardı. Onlar Kobanê’ydi. Onların ismi Kobanê’ydi. Bütün bu eksikler onları Kobanê yapıyordu ve bu eksiklerden tama gidiyordu her biri.
Ve Kadınlarla Yoldaştılar
Kendi coğrafyası gibi asi bir bakışla demişti ben PKK’liyim. Saçlarındaki barut bir rüzgâr tarafından savruluyordu. Ve bir kadın; uzunca dalmıştı gözleri ve korkusuz bakıyordu etrafına. Fısıldıyordu tanrıçalar ona ölümsüzlüğü. Bir yağmur başlamıştı, dili damağı kurumuştu ve kafasını kaldırdı. Yıkadı cemalini kutsanırcasına ve kuruyan boğazına birkaç damla geldi, acıdı boğazı. Barutun tadı acıydı ve yakıcıydı. İrkildi oturduğu yerde, her yer barut her yer acı.
Ve Mimbiç’teyiz. Yine bir cenk meydanı. Arkasında senin olduğunu bilen savaşçı bakar mı arkasına giderken cenge? Ve karanlık bir geceye aydınlığı getirmek isteyen yaman savaşçılar hazırdı. Gece sıcaktı. Akrepler, yılanlar bile bu sıcakta kaçacak bir yer arıyorlardı. Ama esmer yüzlü çocuklar Kobanê suyunda yıkanmışlardı. Atmıştılar korkuyu karanlığın en dibine.
Görev hep hazır olmayı gerektirirdi, böyle öğrendik senden. Operasyon için hareket başlamıştı. Birkaç dakika sonra sessizlik yerini endişeye bıraktı. Ve her yer ateş altındaydı. Düşman pusu kurmuştu ve bizimle beraber ilerleyen grup çatışamadan şehit düştü. Sadece heval Cemal kalmıştı. O da boş alanda kaldığı için düşman aralıksız ona vuruyordu. Heval Cemal çok bağırıyordu. Hemen devreye giren heval Cemşit nedense sesi cihazdan gelir gelmez birden karanlık kayboldu ve benimle iletişime geçti. O an neler yaşandı, ne yaptık, şehitleri nasıl çıkardık, silahlarımız nasıl tutukluk yaptı hepsini dün gibi hatırlıyorum, unutmadım. Ama unutmadığım bir şey daha vardı o da karanlığı delen o ses tanıdık ve sıcak olan ses Heval Cemşit’ti.
Yine Bir Yaz Sıcağı Mimbic Hamlesi…
Grubumuzu sen karşıladın. Seni görünce çok mutlu olmuştum. bir hasret giderdikten sonra dönüp neler yapmamız gerektiğini anlattın. Ve mevzilendik. Günler geçti. Yine bir geceyi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için operasyon vardı. O gece biz yürüyecektik senin gölgende ve adımlarımız emin, ‘yıkılacak kaleler var’ dedin. Bu bir talimattı. Gidiyorduk ve bir patlama oldu, anlamadık ne olduğunu. ‘Genco ne oldu?’ sorusuna cevabım ‘welle tirşika genco derket’ oldu. Gülmekten bana cevap vermedin. Kaç dakika boyunca çağırdım ama sende ses yoktu, biliyorum gülüyordun. Düşman yan eve yerleştirdiği uzaktan kumandalı mayını patlatınca basınçtan dolayı sarsılmıştık ama güldüğünü düşündüğümde ben de kendi halime güldüm istemsizce.
Yürümeye devam ediyorduk. Son eve geçtiğimizde şafak vaktiydi. Ne garip düşmandan hiç ses yoktu. Heval Cemşit cihazdan seslendi: ‘Bese son eve dikkat edin kesin o ev boş değil’ dedi. O kadar yorgunluğun üstüne bir de o telaş vardı. Şansımız o zaman diliminde yaver gitti ve çeteler evi boşaltmıştı ama nerdeyse her odaya mayın döşemişlerdi. Kısacası damda kalmak zorunda kaldık, dinlenemedik. Sabah güneş doğmadan sesi yarı uykulu bir şekilde geldi. Gecenin değerlendirmesinden sonra cebimden bir sigara çıkardım. Sigaramı içerken baktım ki mermiler yağmur gibi yağmaya başladı. Çeteler bizim alt kata girmişti. O an hiç yaşamadığım heyecanı yaşadım. Heval Cemşit vardı bir komutan, bir yoldaş ve sesi bile o kadar cesaret verirken yanımda olması muhteşemdi. Ve yarı gülümseyerek çatışmaya girdik. Ve o an savaşın tadı başkaydı. İsmi Cemşit’ti o zamanın adı.
Giden Sendin, Kalan Ben.
Bir duvarın arkasına oturmuştuk. Son kez o zaman diliminde senin o gülen yüreğini gördüm. O günün adı Cemşit’ti. Gidecektin ama bu kadar uzak olduğunu söylememiştin. Gülüşlerin o kadar yakın kaldı -ki hiç uzak olmayan, derinden ve anlamlı. ‘Daha öğretecek çok şey var heval Cemşit nereye gidiyorsun’ dediğimizde ‘size verilmesi gereken verildi bundan sonrası sizde’ demiştin. Yürümeyi öğrettin, senle öğrendik yürümeyi. Cellatlardan asırlık intikam almayı. Korkusuzca yalın ayak ve başımız dik. Mavilerde buluşmayı. Yükseklerden bakmayı. Sen öğrettin bize çantamızı gidenlerin anıları ile doldurmayı. Yürüten, onların kudretiydi çünkü.
Şimdi Zaman Sendin
Bazı kişiler zamanda hiç kaybolmaz. Bazen bir yağmur tanesi bazen bir sonbahar rüzgarı bazen de baharda canlanan doğa ama hep vardır yaşam döngümüzde. Biz de Apocular olarak öyle kişilerle yaşadık ki hiçbir toplumda örnekleri yoktur. Apocular, seçilmişler topluluğuydu. Bu değerlerimizden biride efsanevi komutan heval Cemşit’ti. Bu yazıya başladığımda hafızamdaki ve bütün kelimelerin en güzellerini seçip onu anlatmak istedim. Bazen saatlerce oturup nasıl ifade etsem diye düşündüm. Çoğu zaman şehitleri anarken ne kadar anlatsak da yetersiz kalır diyoruz. Biraz düşündüğümde bu yetersizliğin şehit yoldaşları tamamlayacak bir cümle bulamadığımız için olduğunu anladım. Onlar seçilmişler diyarından hakikate erenler oluyor.
Ve Gidenler Zamansız,
Bir yoldaştı, komutandı. Rojava savaşı bize çok şey kazandırdı. Özelde komuta ve fedailik konusunda en somut örneklerini nerdeyse her gün yaşıyorduk. Toprağa düşen her bir fidan bir diğeri kadar değerliydi. Ve bu şehitlerden heval Cemşit yoldaşlığı ile bir abide gibi duruyordu. Gözlerinde zerre kadar korku olmayan ve bir o kadar da merhamet kokan bir yoldaştı. Merhametini gülüşlerinde görünüyordu. Yolcu ederken şehit yoldaşları, canları acımasın diye toprağı elleriyle ne kadar merhametli attığını gördüm. O esnada kafasını kaldırıp gökteki tanrılara olan öfkesini gördüm. Ve bir yürüyüşü vardı. Sırtındaki çantasında sadece gidenlerin anılarıyla dolu yürüyordu. Biliyordu -ki unutmak ihanettir. Bundan dolayı çantasındaki ekmeği ve suyu hakikate erenlerin anısıydı. Genç bir komutandı. Ama yaşadıkları onu hedefe ilerleme konusunda çok çabuk büyütmüştü. Ve hayalleri yaşından çok büyüktü. Cemşit yoldaşın kadına olan yoldaşlığı her zaman kadın özgürlük ideolojisi temelindeydi. Kadına sadık ve hep ona yetişmek isteyen, kadınla yoldaşlığı seven ve tanıma arayışı içerisinde olan bir arkadaştı. Kendisinde var olan o egemen zihniyete karşı hep bir savaş içendeydi. Çoğu zaman savaş ortamları hem iktidar hem de olumsuz alışkanlıklar doğuruyordu. Özelde kendisini özgürlük ilkeleri temelinde geliştirmeyenlerde sekter, üstenci bir üslup ve hakimiyet gibi anlayışlar geliştiriyordu. Heval Cemşit bu konularda kendisinde bir donanım yaratmış, hangi koşulda olursa olsun yoldaşlığı zedeleyecek tavırlar içerisine girmemiş, bu konuda yaşamda çıkan yetersizliklere karşı her zaman devrimci bir tutum içerisinde olmuştu. Bu yüzden birçok kol komutanı kadın arkadaş heval Cemşit’in bu güzel özelliklerinden dolayı onun savaşta koordine etmesini isterdi. hem bir komuta hem bir yoldaş olarak güven veriyordu. Kadınla en güzel yoldaşlığı savaş ortamında yakalamış ve bunu her zaman esprileri ile dile getiriyordu.
Ve Bir Veda…
Can yoldaşım Heval Cemşit, o gün de giden olmuştu, bir yeminle başlayacağım sizinle buluşmaya ve size gelene kadar durmadan savaşacağıma ve sizi o kutsal mekanlarda anacağıma ve bir yemin. Sizinle buluşma yeminim var. Ayakkabı bağcıklarımı sıkı bağlayacağım, sizinle beraber cenge duracağım; Agirî’de, Erzurum’da, Tendürek’te. O günün adını o zaman biz koyacağız. O günün adı Cemşit olacak.
Şimdi Ruhat Peşewa, Jiyanda, Rezan ve daha nice yiğitler sen gibi ölümsüzleştiler. Biz seni unutmadık. Kobane her sokağında senin ayak izlerin var. Yeni doğan esmer yüzlü çocuklar senin adın veriliyor. Ve onlar büyüdükçe senin hayallerin büyüyecek özgür Kürdistan da..
Daha ağırdı savaşın yükü. Omuz çöker, parmak kasılır, göz düşer. Ama ruh, ruh büyür her dem. Büyüyen bir ruhun kıyısında yaşama, aydınlığa, iyiliğe tutunmak daha güzeldir. Cemşit’in haykırdığı, söylediği buydu.
Sonsuz saygı, sevgi, özlem ve minnetle Şehit Cemşit şahsında bütün Rojava şehitlerine ithafen.
Elif Ronahi Beytüşşebap
16 Ekim 2025
