HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

dirilis reber_Kim demiş ölüm var diye bize?

Biz ölüme ölümle meydan okumuş, ölümde yaşamı yaratmış olanların hikâyelerine tanıklık ettik tarih boyu. Çünkü biz dirilişlerini direnişlerle yaratan bir halkın çocuğuyduk. Nasıl diyordu Apê Musa? “Direnmek yakışırdı Kürde, yaşamanın bir diğer adı direnmektir…” Evet, bizde yaşamanın diğer adı direnmektir. Direnmenin diğer adı yaşamak değildir. Yani yaşamak için direnmezsin, direndiğin için yaşarsın. Tıpkı şimdi bizlerin yaşadığı gibi, Kürt halkının yaşadıkları gibi…

14 Temmuz direnişinin bir yıldönümünü daha geride bıraktık. Kürt halkı bu yıl da bu tarihi günü adına yakışır görkemlilikle karşılandı. Amed meydanlarında Kürt halkı T.C’nin baskı ve zulmünü yine direnerek karşıladı. “ Biz size tarihinizi hatırlama fırsatı vermeyiz, alanlara çıkmanıza izin vermeyiz” diyen, her yıl Kürt halkının onurunu kıramaya çalışarak onu teslim alamaya çalışan devlet, halktan bir kez daha cevabını aldı. Çünkü halk biliyordu, bu yalnızca mitinge verilmemiş bir izin değildi. Bu tarihin Kürtler aleyhine akmasına izin vermemekti. Çünkü Kürt halkı bundan bir yıl önce bu izin vermemelere “ ey devlet sen bizim irademiz değilsin, bizim irademiz Önder APO’ dur” demiş ve bu temelde Demokratik Özerkliğini ilan etmiştir. Aynı şeylerin olacağını bilen ve bundan korkan devlet halkı baskıyla, şiddetle, sopayla yola getirebileceğini düşünmüştür. Oysa karşısındaki Kürt halkının artık korkmadan, iradesini beyan eden bir halk olduğunu nasıl olmuşsa unutuvermiştir. Yine bundan birkaç ay önce cezaevindeki çocuk – özgür- tutsaklar küçücük bedenleri ile dayatılan onursuzluğa cevap oldular. Kendi bedenlerini ateşte tutuşturarak, direniş geleneğinin küçük neferleri olduklarını tüm dünyaya duyurdular. Bilir misiniz düşmanı en çok ne korkutur?

Özgür yarınlar!

Çünkü özgür yarınlar, özgür insanlar onların sonu demektir. Kendi sonlarını Kürt çocuklarının yüreklerinde, beyinlerinde gördükleri için hiçbir insanlık dışı durumdan çekinmeden sizlere saldırmayı kendileri için, gelecek karanlık günleri için en iyi yöntem olarak bilir ve uygularlar. Hem de en çirkin olan uygulamaları. Aslında barbarların insanlık dışı birçok yaklaşımını bilirdik ama bu gün T.C devletinin, özelde AKP faşist hükümetinin Kürt çocuklarına yaptıkları uygulamaları, tacizi, tecavüzü, işkenceyi barbarlıkla tanımlamak çok yetersiz olacaktır. Dünyanın hiçbir ülkesinde çocuklar Kürdistan’da olduğu kadar acı çekmemiştir. Şimdi soruyorum, “hangi ülkenin çocukları annesinin konuştuğu dili öğrenmek istediği için, oyunlarına sarı, kırmızı, yeşil renkler kattığı için, barış, özgürlük istediği için tutuklanır, tutuklanmakla kalmaz işkenceye, tecavüze maruz kalır?”

Tüm bu gerçeklikler tek bir şeyi kanıtlıyor; koskoca devlet, Kürt çocuklarının küçücük bedenlerinden korkuyor. Çocuklarımızdan korkuyor. Çünkü zaferin onlarda gizli olduğunu biliyor. Onlar yaşı küçük, yürekleri, dünyaları büyük çocuklar. Sadece kendi sorumluluklarını yüklenmemiş, bir ülkenin, bir halkın ve insanlığın sorumluluğunu da yüklenmişler. Devrim yaratmak isteyenler genelde, “bizler geleceğimiz olan çocuklara daha özgür yarınlar bırakmak için bu amansız savaşa koyulduk” der. Ama Kürdistan gerçekliğinde bu daha farklıdır. Bu amansız savaşı verenler yalnızca büyükler, kadınlar, erkekler değildir. Bu savaşı bir komutan edasıyla veren yüzlerce, binlerce çocuk vardır. Kürdistan’ın her bir çocuğu kendi özgürlük savaşını kendisi verir, kendi yarınlarını kendisi yaratır. Bu yakıcı gerçeklik, bizleri büyük yürekli çocuklar karşısında mahcup kılmakta, görev ve sorumluluklarımızın bir kez daha farkına vardırmaktadır. Bu yıl da Kürt çocukları düşmana “oh!” dedirtmediler. Kemal Pir’e, M. Hayri Durmuş’a, Akif Yılmaz’a ve Kızıl yıldızlara ardıl oldular ve Kürt halkında direnmenin yaşama nasıl dönüştüğünü gösterdiler.

14 Temmuz’da tarih bir hiçbir zaman yok sayamayacağı bir hakikatin gerçekleşmesine tanıklık etti. Yok, sayılan değerler bu tarihi günde direnişe geçti ve 15 Ağustos’taki dirilişe doğru yol aldı. Yani bir direniş, bir dirilişi yarattı.

Hem de öyle bir diriliş ki, yalnız bir halkı değil bir dünyayı, bir tarihi karanlık uykulardan uyandırdı. Bu birbirine yakın tarihlerin anlam ve önemi de bir o kadar birbirine yakın. Biri direniş, bir diğeri diriliş tarihidir. Hem de her gün bir deniz gibi daha derin anlamlar kazanan ve büyüyen bir diriliş…

Tarihin insanlık adına yarattığı tüm olumlu gelişmeler, insanlık düşmanı sistem tarafından görmezlikten geliniyor ve ters yüz ediliyordu. İnsanlık için direnişe geçenler cayır cayır yakılıyor, idam ediliyor, kıyımlardan geçiriliyordu. Bundan da en büyük nasibi istisnasız Kürt halkı alıyordu. Sen hem insanlığın var olmasını sağlayacak, toplumsallaşmayı yaratacaksın hem de tarihte yok sayılacaksın. Hangi yürek, vicdan ve beyin kabul görebilir ki böylesi bir gerçek-siz-liği? Bunlar karşısında bir tek seçenek kalıyordu Kürt halkına,  o da direnmek. Demirci Kawa ile başladı direniş öyküsü, bir akın oldu, aktı binlerce yıl Çağdaş Kawa’ya uzandı. Artık umutlar tükenmiş, Kürt olmak ya da insan olmak diye bir şey kalmamıştı. Her şey toprak altı yapılmış ve bu halk toprak ile bütünleşmesin, özünü, özgürlüğünü bir daha bu özgür topraklarda bulmasın diye, tüm benliği ve varlığı betonlarla örtülmüştür. Yazılan yalan tarihler donabilir, o yalanları yazanlar da gerçek tarih içinde yok olabilir ama insanlık ve insanlığa yol açanlar asla tarih içinde yok olmazlar. Çünkü onların kökleri asırlık çınarlar gibidir. Bir şekilde kendisini yaşatacak, yaratacak bir yol bulur ve yeniden kök salarlar. Tıpkı bir akarsu gibi, önüne ne kadar engel bent konulursa konulsun bir yerlerden sızar ve yatağını bulur.

İşte Kürt halkı için de böyle bir gerçeklik yaşanmaktaydı. Ölümle yaşam arasında ince bir çizgi ya direniş yaratılarak yaşam gerçekleştirilecek ya da ölüme mahkûm olunacaktı. PKK böylesi bir gerçeklik içinde çıkış yaparak Kürt halkında uyanışı gerçekleştirdi. Bu uyanış 14 Temmuz’da direnişe geçti. Büyük bedellerle yaratılan bu direniş 15 Ağustos tarihinde kahraman komutanımız Ağit yoldaş öncülüğünde bir dirilişe geçti. Bu gerçekliği hazmedemeyen düşman kendisini ve diğer gerici güçleri ikna edebilmek için pervasızca “birkaç çapulcu dağa çıkmış hallederiz, bize kafa tutmak ne demek onlara gösteririz” diyorlardı. Öyle olmadığı anlaşılınca birkaç yüz eşkıya, sonra dünyanın başına bela olan birkaç bin terörist olduk. İlk günden itibaren “bitirdik, bitiriyoruz, ‘ya bitecek, ya bitecek” denildi. Her zaman olduğu gibi başı boş bir isyan gözü ile bakıldı ama kısa bir süre içinde öyle olmadığı anlaşılınca bütün hesapları alt üst oldu. Çünkü artık Önderliğiyle, şehitleriyle, halkıyla, Özgürlük hareketiyle ve gerillasıyla bu büyük bir hakikat olarak tüm dünyayı ve insanlığı kasıp kavuruyordu. Hakikat düşmanları için kaçınılmaz gerçeklik 15 Ağustos Dirilişi ile başlamıştı. Orada sıkılan kurşun kesinlikle salt T.C devletine ve askerine sıkılmamıştır. Orada sıkılan kurşun tüm geriliğe, ahlaki politik toplumun yarattığı milyonlarca değerlere düşmanlık yapan herkese, her kesime sıkılan bir kurşundu. En fazla da Kürt halkına eziyet çektiren onun tarihsel değerleriyle oynama ve bununla kendisini yaşatma cüretini gösterenlere sıkılan bir kurşundu. Bugün hala bu kurşunun intikamı alınmak istenmektedir ama bu bir türlü gerçekleşmemektedir. Arttık Kürt halkı her alanı kendisine serhildan alanı yapmakta, serhildanlarla da yetinmemekte, her alanda demokratik örgütlenmesini yaratmaktadır. Önderliğimizin savunmaları ekseninde “ Demokratik Özerkliği” ilan etmiş, irade beyanında bulunmuştur. Sokakları, caddeleri, camileri kısacası tüm yaşam alanlarını ahlaki politik toplum gereklerine göre örgütlemeye çalışmaktadır. Hem de her gün binlerce kadrosu tutuklanırken bunları gerçekleştirmektedir. Çünkü artık bu derya olup akan akıntının önüne almak mümkün değildir. Herkes bunu farkında olmasına rağmen, bir tek gözünü karanlık bürümüş, kendisine yalanı, aldatmacayı esas almış, faşist AKP hükümeti görmemektedir. AKP –faşist- hükümeti gözlerini açarsa hangi yenilmez gerçekliklerle karşılaşacağını biliyor. Bu yüzden gözlerini her gün büyüyen Kürt hakikatine kapatmış, kulaklarını Kürtlerin özgürlük çığlığına karşı tıkatmıştır. Kürt halkı gibi gerilla da tüm alanları kendisi için savaş ve intikam alanı yapmakta, 15 Ağustos tarihinde  Agit yoldaş öncülüğünde gerçekleşen dirilişe ardıl  olmaktadır. Tıpkı Ronahi, Andok ve Eriş yoldaşlar gibi. Bu kahraman yoldaşlar bugün bile Agit yoldaşın mücadele ruhunun asla yok olmadığını kanıtlarcasına düşman üzerine gittiler, düşmana kâbus oldular. “ Bitti, bitecek” denildikçe, bizler bin olduk, çoğaldık. Her Agit bir Ronahi, her Ronahi bir Eriş, her Eriş bir Andok ve her Andok bir JÎN oldu. JÎN Kürt halkına kendi bedeninde, adı gibi yaşam sundu. Bu arkadaşlar IV. Stratejik hamlenin öncülük bayrağını kaldırarak zafere yol aldılar.

Artık büyüyen, gelişen bu hakikat deryası yok sayılamaz, bu mümkün değildir. Dün nasıl Kemaller Amed zindanında direniş yarattılarsa, Agit yoldaş Gabar’da gerçekleştirdiği gerillacılıkla dirilişi yarattıysa, bugün de Kürdistan’ın çocukları zindanlarında yeni bir 14 Temmuz yaratmakta ve Erişler, Jînler düşmana 15 Ağustos’un tarihi anlamını bir kez daha hatırlatmaktadırlar…

Bizlere düşen,  bu eşsiz değerlere sahip çıkmak ve diriliş ruhunu yükselterek dört bir yana yaymaktır. “Ya bitecek ya bitecek” diyenlere her gün yeni bir zaferle cevap olmaktır…

Derşin MİRZA