HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

15 Şubat, mücadele tarihimizin en önemli dönüm noktası olduğu gibi, Kürdistan Halk tarihimizin en trajik, ulusal düzeyde bütün halkımızın ölümüne başkaldırmasını sağlayan en kabul edilmez olayıdır. Uluslararası Komplo karşısında hem Kürdistan’ın bütün parçaları hem de dünyanın her yerindeki Kürtler yekvücut olarak isyan haline geçmişlerdir. Hiçbir acı halkımızın bu düzeyde başkaldırmasını sağlamamıştı. Bu anlamda Önderliğimize karşı gelişen Uluslararası Komplo ve bunun sonucu olan esaret altına alınması durumu tarihimizin en büyük komplosudur, halk özgürlük gerçekliğimize geliştirilen en büyük saldırıdır. Diğer taraftan komplonun uluslararası düzeyde gerçekleştirilmesi Önderliğimizin dünya halklarının özgürlüğüne öncülük etmesi anlamında egemen sistem yürütücüleri tarafından uluslararası bir sorun olarak görüldüğünü göstermiştir. Özgürlüğün yaşam ve mücadele alanlarında somutlaşıyor olması, toplumları dejenere eden, ahlaki ve ruhsal boşluk yaratıp, her türlü bireysel çıkarcı ve maddiyatçı anlayışı kutsallaştıran sistem zehirlenmesi karşısında insanlığa nefes alma alanı yaratıyorken, egemenlikli sistem bunu en ciddi tehdit olarak ele alıyordu. Siyaset ve askeri zeminde de farklı bir sonuç çıkmıyordu. Önderliğin özgürlük mücadelemizi bütün iç ve dış saldırılara karşı ayakta tutup bir özgürlük kalesi haline getirmesi, halk serhıldanlar geleneğini süreklileştirmesi, Ortadoğu’nun gelişim dinamiklerini özgürlük eğilimi doğrultusunda işler kılmıştır. Önderliğimiz öncülüğündeki Kürt halk mücadelesi Ortadoğu’daki diğer halkların esin, cesaret ve moral kaynağı oluyordu. Öyle ki, bölgenin mevcut devlet ileri gelenleri bile batının vahşi yönelimi karşısında PKK duruşunu Ortadoğu açısından bir direniş kalesi olarak değerlendiriyorlardı. Bu anlamda halk düşmanı olan ABD, İsrail, İngiltere ve Yunanistan ulus devleri için Önderliğin varlığı, Ortadoğu’nun denetim altına alınamaması demekti, Büyük Ortadoğu Projesinin uygulanamaması demekti, Kürt halkı üzerinde oynanan oyunların gerçekleşememesi demekti. Yani Önderlik mücadelenin aktif yönlendiricisi olarak var olduğu sürece Ortadoğu ve Kürt halkı özgür ve bağımsız duruştan yana büyük bir avantaja sahip olacak ve bölgenin kader haline gelen köleliği aşılmakla yüz yüze olacaktı. Önderliğimiz, halkımız ve halklarımız için peygambervari bir özgürlük rehberi, egemenler için ise hayati boyutta ki bir tehdit olmayı ifade ediyordu. Bu durumda komplo hemen hemen bütün ulus devletlerin pasif ve aktif katılımıyla, yani Kapitalist devletlerin el birliğiyle gerçekleştirildi.

Açıktır ki, Önderliğimiz uygarlığın yutamadığı bir güçtü. Önderliğimizin esaret altına alınmasından sonra sistemin ömrünü uzatacak olan konseptleri uygulamaya başladılar. Uluslararası Komplo’nun gerçekleştirilmesinden bu yana Ortadoğu’nun kan gölüne dönmesi bu anlamda tesadüf değildir. Bu doğrudan yola çıkarak şunu söylemek mümkündür, Önderliğin özgürlüğü, halkımızın ve halklarımızın özgür duruşunu koruyup geliştirebilmesi, onurlu ve özgünlüğüne uygun bir yaşamı yaratabilmesi için temel bir gereklilik olmuştur. Bunun tersi olarak Önderliğimize karşı gelişen her saldırı ve esaretin derinleştirilerek sürdürülmesi durumu, Kürt Halkına ve Ortadoğu halklarına dönük uluslar arası komplonun devam etmesi anlamına gelmektedir.

Halkımızın 15 Şubat’ı bu kadar büyük bir öfke ve intikam duygularıyla karşılaması Önderliğimizle kurduğu bu derin özgürlük bağlarından dolayıdır. Önderliğimizin açtığı özgür yaşam zemini toplumsal değerlere büyük bir sahiplenme duygusuyla dahil edilmiş ve bunlara gelen ve gelebilecek olan her saldırı direk kendilerine yapılmış olarak ele alınmıştır. Yapılan saldırılar toplumun özgürlük değerlerine saldırıdır. Halk bu değerleri ölümüne korumaktadır ve korumaya devam da edecektir. Hep yenilgili bir gerçeklikle yüz yüze kalmış olan halkımız, tarihinde ilk kez ideolojik, askeri, siyasal ve örgütsel olarak bu kadar donanımlı ve başarı çizgisinde yürüyen bir Önderliğe sahip olmuşken bu doğrultuda özgür yaşam umudunun gerçekleşmesine bu kadar yaklaşmışken kaybetmek istememektedir. Önderliğine sıkı sıkıya sarılan halk bilmektedir ki Önderliğe sarılmak, özgür Kürdistan’a sarılmaktır, Önderliğe sarılmak bütün kültürel değerlerine sarılmaktır, önderliğe sarılmak özgür yarınlara sarılmaktır. Kürt halkı ile Önderlik arasındaki bağlar bu sebeple dönemsel değil, köklü gerekçeleri olan stratejik bağlardır. Hiçbir güç ve dönemsel politika da bu bağları koparamayacaktır.

Önderliğimiz ile halkımız arasındaki bağların çok güçlü olduğunu anlayan İmralı sistem yürütücüleri bunu halkımızın ve örgütümüzün zaafına çevirmeye çalışmaktadır. Buna göre Önderliğimize karşı geliştirilen saldırılarla “Önderliğiniz elimizde, istediğimiz uygulamayı, istediğimiz zaman yaparız” mesajı vermektedirler. Buna göre Önderliğimizin denetim altında savunmasız ve güçsüz olduğu mesajı verilerek halkımızın da güçsüzleştirilmesi ve teslimiyet çizgisine getirilmesi amaçlanmıştır. Ancak halkın verdiği yanıt, ne Önderliğin ne de kendilerinin savunmasız olmadığı biçiminde olmuştur. Önderliğimiz hem büyük zihinsel devrimiyle dört duvar arasında bile özgür insan duruşunu yaratarak öz savunma mekanizmasını oluşturmuş hem de halkımızın ve gerillanın büyük direnişiyle askeri ve demokratik zeminde meşru savunma gücü yaratılmıştır. Önderliğimize yönelik her saldırı Türkiye’nin alt üst olmasını getirmektedir. İmralı sisteminin gardiyanlığını yapan Türk hükümet ve ordu uşaklarının Önderliğimize saldırılarını fiziki işkence boyutuna getirmeleri ardından Türkiye’de yer yerinden oynamıştır. Özgür insan duruşunun karşısında ki acizliği ifade eden bu saldırı ardından yaşananlar halkımızın ve örgütümüzün Önderliğimiz konusunda sınanmaması gerektiğini, bedellerinin ağır olduğunu çok net olarak ortaya koymuştur.

Önderliğimizin bulunduğu koşullar kuşkusuz fiziki işkenceyi aşan koşullardır. 10 yıldır hiçbir insanla temas kurmadan ve en ağır tutukluların kullanabildiği bazı haklardan bile faydalanmadan yaşamak hiçbir işkence yöntemiyle kıyaslanamayacak denli ağırdır. Bunlara ek olarak uygarlığın vahşi karakterini ortaya koyan tecridi sudan bahanelerle derinleştirme politikaları elbette ki, fiziki işkence uygulandığı zaman gösterilen tepkiye denk ve hatta ötesi ve sürekli eylemlilikleri gerektirmektedir. Tecrit ve hücre cezaları Önderliğimizi siyasetten ve yaşamdan koparmak için yapılan sistemli işkencelerdir. Sistemli işkence uzun vadeli uygulandığı gibi sonuçları da uzun vadelidir.

Önderliğimizin sürekli olarak hücre cezalarına alınması son derece hukuksuz bir durumdur. Uluslararası Komplo’nun başından beri Önderliğimizin karşısında hukuk durmuştur, işlemez hale getirilmiştir. Ya keyfi uygulamalarla hukuksuzluk dayatılmış ya da dünyanın hiçbir yerinde geçerli olmayan bir biçimde sadece Önderliğimiz için geçerli olan yasalar çıkarılarak tam bir hukuki skandal yaşatılmaktadır. Hukukun üstünlüğü demokratik devlet yapılanması gibi sözlerin ne kadar sahte olduğunu bu örneklerden daha iyi ne ortaya koyabilir ki? Bu anlamda Önderliğimizin mahkemeleri de başından beri hukuki davalar değil, siyasi davalar olmuştur. Kuşkusuz Önderliğimiz bir siyasi dava tutuklusudur. Önderliğimizin geliştirdiği bütün savunmaları da siyasal savunma olduğu kadar, ideolojik, felsefik ve olması gerektiği kadar ve hassasiyetle hukuki boyutlu olmuştur. Ancak bu siyasi karakterli davanın komplocu güçler tarafından hukuksuzluk zemini olarak kullanılması söz konusudur ki, bu durum asla kabul edilemeyecek büyük bir adaletsizliktir. Sistemden adalet beklememek gerekir ama kendi yasal düzenine uygun bir adaleti bile çiğniyor olması elbette ki bizim en temel mücadele konumuzdur.

Savunmalar, hem Kürt sorununun siyasal çözümü açısından hem de tüm insanlık için geçerli olan özgür yaşam sorunu açısından çığır açacak niteliktedir. Her ne kadar resmi ağızlarda kabul edilmese de Önderliğin kullandığı argümanlar siyaset zeminin temel literatürü haline gelmiştir. Önderliğin sorunların çözümüne ilişkin ortaya koyduğu birçok önerme başta AKP hükümeti olmak üzere çeşitli örgüt ve kurumlar tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanılmaktadır. Mevcut durumda hem güncel siyasal sorunlara hem de daha uzun vadeli sorunların çözümüne ilişkin tek kapsamlı formül savunmalarda ortaya konulmuştur. İmralı’da gerçekleşen zihinsel devrime hiçbir güç kayıtsız kalamamaktadır. Ancak bir taraftan Önderliğin argümanlarını kendilerine mal ederek kullanmakta diğer taraftan da Önderliğin siyaset zeminiyle bağlantılarını kopartmaya çalışmaktadırlar. Halbuki bu politika, sonuç alması mümkün olamayan bir çabadır. Önderlik siyasal zeminde zaten kurumlaşmış bir gerçekliğe sahiptir. Kuşkusuz radyonun verilmemesi, gazetelerin işe yaramaz hale getirildikten sonra verilmesi, tecrit ve izolasyon koşullarında oldukça zorlayıcı durumlardır. Önderliğimizin bu konuda ciddi anlamda bilgi kanallarının daraltıldığı açıktır. Bu durumu bizler işkencenin bir parçası olarak ele alıyoruz ve dönem mücadele gerekçelerimizin başında gelmektedir. Ancak bu zorlayıcı duruma rağmen Önderliğimizin kurumlaşmış, Ortadoğu ve Türkiye de belirleyici konumda olan siyasi konumunu dondurmak, etkisizleştirmek mümkün değildir. Çağın özgürlük ihtiyacını karşılayan yeni paradigma temelli savunmaların varlığı kendi başına bir siyasal mücadele zemini oluştururken, Ortadoğu’nun kalbinde yer alan Kürt halkının Önderliğimizin çevresinde kenetlenmiş olması durumu da buna izin vermemektedir, vermeyecektir de. Kürt sorununda bir çözüm sürecine girilecekse bu asla Önderliksiz olmayacaktır. Siyasal çözümün tek muhatabı Önderliğimizdir.

İçine girdiğimiz 2009 yılında Kürt sorununda barış ve demokratik değerlere dayalı bir çözüm sürecine girebilmek için temel şart olan Önderliğin özgürleştirilmesi mutlak hedefimizdir. Bütün çalışma alanlarımızda bu hedefe kilitlenmiş durumdayız. Yani amacımız sadece tecrit ve hücre cezalarını durdurmak değil, Önderliğimizi Amed surlarına çıkarabilmek ve halkla buluşmasını Kürdistan tarihinde özgürlük günü olarak ilan edebilmektir. 2009 yılı bu anlamda kesin başarı çizgisinde yer almamız gereken bir yıldır. Toplumun bütün kesimleri bütün mücadele araçlarıyla bu amaç etrafında örgütlenmek ve eyleme geçmek durumundadır. Özellikle Önderliğin özgürlük sahasını en fazla açtığı kadınlar olarak anı anına bütün zeminlerde bu amacın gerçekleşebilmesi için canı gönülden çalışmak temel görevimizdir.

Önderliğin kadınlarla kurduğu yoldaşlık, çağlar ötesi doğal yaşam özlemini yaşatan bir yoldaşlıktır. Özgür yaşam paylaşımının ta kendisidir. Sistemin tüm kabadayı erkek karakterleşmesine inat, kadın eksenli özgürlük felsefisini somutlaştırmıştır Başkan APO. Özgür kadın arayışını, özgür insan hedefinin merkezine yerleştirerek erkek egemen sisteme tabandan karşı duruşunu süreklileşen bir mücadeleyle yaşamsallaştırmıştır. Bu anlamda biz kadınlar için Önderlikle yoldaşlık, özgür kadın olmaya, özgür topluma ulaşmaya götüren sevgi ve anlam yüklü bir özgür yaşam ilişkisidir. 2009 yılını Önderliğimizin özgürlüğü yılı yapma hedefine kilitlenirken, bir de bu özlem ve hasret duygularının dayanılmazlığıyla mutlaka gerçekleştirme amacındayız.

Bu temelde 15 Şubat’ın karanlıklarla yüklü gerçekliğini lanetlemek ve bu gerçekliği ortadan kaldırmak için içinde bulunduğumuz bu kader belirleyici mücadele yılını zafere kadar yükselen eylemliliklerle geçirmek temel dönem anlayışımız ve pratiğimiz olmaktadır. Kadın-erkek, genç-yaşlı, çocuk-ergen veya farklı etnik, dini, kültürel ayırımlara girmeden 2009 yılını önderliğimizin özgürlüğü yılı yapmak için aktif mücadeleye katılmak gerekmektedir. Ayrıca özgürlük dağlarında YJA STAR ve HPG öncülüğünde geliştirilen özgürlük mücadelesi de bu amaç, duygu ve düşüncelerle donanarak yükseltilirken, tüm Kürt genç kızları ile erkeklerini de dağlarda yakılan bu özgürlük ateşinin büyütülmesine katılmaya çağırıyoruz. Bu yılın kesin özgürlük yılı olacağı inancıyla 15 Şubat Komplosu’nu tekrar bütün nefretimiz ve öfkemizle kınıyor, Önderlikle buluşma yolunun mücadele değerleri olan şehitlerimizi minnetle anıyor ve Önderliğimizle özgür yaşam zemininde buluşma umuduyla, özgürlük mücadelesini büyük bir inanç ve kararlıkla yükselteceğimizin sözünü veriyoruz.

Leyla AMED