HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Mevsimlerden bahar… Belki herkeste bir başka ama bizde hep aynı telaş aynı heyecan.

Birkaç gün önce bir grup arkadaş, her birimiz bir ağaca dayanmış, henüz bir önceki yağmurun ıslaklığını tam üzerinden atmamış yeşil otların içine gömülmüş bir şekilde aynı telaş, aynı heyecandayız: Bu bahar hangimiz hangi eyalete gideceğiz. Hangimiz Botan’ın yüksek yaylalarında olacağız, hangimiz Amed’in surlarına uzaktan, dağlarından bakacağız, hangimiz Seyit Rıza’nın kutsal toprağına yüzümüzü süreceğiz. Ve hangimiz Amanoslarda, Karadeniz’de Türkiye’ye açılacağız.

Biz böyle hayallere dalmış tartışa dururken açık bıraktığımız radyodan dökülüverdi sözcükler: “Irak’taki üçlü koordine PKK’nin sonunu getirecek.” Hep beraber “demek bu koordine çözecekmiş bizim düğümü deyip” güldük; güldük gülmesine ama bir anda kendimizi yeni bir tartışmanın içinde de buluverdik. Her birimiz televizyondan, radyodan, arkadaşlardan duyduklarımızı döktük ortaya.

Kim çözecek bu düğümü…

Her biri kendi memleketlerine hayırsız bu üçlü koordine mi?

Bütün dünyanın başına bela olmuş Amerika ve O’nun çiçeği burnunda Obama’sı?

Dünü bugününü tutmayan, kendini bile pazarlayan AB’mi?

Hangi çağın değerlerini temsil ettiği belli olmayan, yılana bile dost diye sarılan İran ile Suriye’mi?

Bir Amerikalı danışmanın hiç görmediği ve tanımadığı, dünyanın öbür ucundaki halk hakkında yazdığı rapor mu?

Ya da Türkiye’ye “geçerken uğrayan” uzak doğu liderleri, doğu Avrupa başkanları, büyük şirket sahipleri mi?

Hem tartışır hem de eğlenirken, ıslak otların içinde, her birimiz bir ağaca dayanmış bir anda gözlerimizi yummuş, dalıvermişiz. Uykusuzluktan değil de belki de sorunun cevabını içimizde aramamızdan dalıvermişiz…

Bir de bakmışız Amed’de, 35 koğuşta Mazlum’un çaktığı üç kibrit olmuşuz.

Bir de bakmışız Botan’da ARGK’yi halkın kulaklarına fısıldayan Agit olmuşuz.

Bir de bakmışız Lice’de, omzumuzda şehit cenazesi, ayaklanmış halk olmuşuz.

Bir de bakmışız Dersim’de bin yılların tohumunu atan Zilan olmuşuz.

Bir de bakmışız Adana’da, Mersin’de panzer kovalayan küçük generaller olmuşuz.

Bir de bakmışız Amara’da “ölümüne Önderlik” diyen Mustafa ile Mahsum olmuşuz.

Bir de bakmışız Besta’da, tüm egemenliğe karşı silahlanmış gencecik Karker Cudi olmuşuz.

Derken, gerilla sezgisinden olacak, hepimiz ıslak otların içinde, birer ağaca dayanmışken gözlerimizi açık ve omuzlarımıza dayadığımız namlulara bakarken bulduk. Ve sessizce güldük. Kim çözecek bu düğümü… Cevabı, arkasından söz beklemeyen o anlamlı tebessümlerde.

Mevsimlerden bahar…başkalarını bilmem ama bizde hep aynı telaş, hep aynı heyecan.

Bişar Andok