HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Heval Cumali’yi anlatmak her sözcüğü ayrı bir yaşam sevincinde asılı kılabilmeyi gerektiriyor aslında. Her canlının, her benliğin kendine has yanları vardır.

Asıl özü olan yandır o yanlar ve asıl güzel olan, güzel kılan yanlardır da. Kendine hastı Heval Cumali, bu yüzden herkesten biraz farklıydı hep. Onu farklı kılan yaşama ve savaşa özce adanışıydı aslında…

Çorumluydu Heval Cumali. Bir yanı Kürt, bir yanı Türk’tü. Bir de alevi geleneğiyle, Türk-alevi karakteriyle, sol-sosyalist gençliğiyle ve en son da yurtseverlik duygularıyla bütünleşerek adımlamıştı hakikat yolunu. Bazen Türk solundan sanırdın O’ nu bazen Kürdistan’ın yurtsever bir köyünden bir adım bile atmamış biri. Bir yanıyla çok önemli değildi Heval Cumali için hangi dilden, hangi ırktan, hangi memleketten olduğu insanın. Çünkü o halkların savaşçısı olma yolunda iddialıydı. Bazen “Biz Kürtler” diye başlayıp anlatırdı isyanı, sürgünlüğü, sömürüyü ve yapılan zulmü; bazen “biz Türkiye halkı” diye başlayıp anlatırdı TC devletinin kendi halkına yaptığı zulmü, sömürüyü. O’nun için önemli olan Önderlik felsefesi ve Apocu yaşamdı. O inandığı, peşinden gitmek istediği bütün yollara PKK’de rastlamıştı ve geri dönülmez bir yola girmişti bu uğurda. Halkların savaşçısı olacak ve hep halkçı kalacaktı. Zaten yaşamdaki esprilerinde mutlaka değinirdi “Yoldaşşş, siz daha yoğ iken ben Halk dergisinde sizin için nasıl özgür yaşam yaratabiliriz diye çalışıyordum. Bak hele bağ…Biz, Devrimci Halk Savaşıyla yakalayacağız özgürlüğü ve yalnızca siz Kürtler için değil tüm işçi, emekçi yoldaşlarımız ve halklarımız için, haa’ diyerek başlardı anlatmaya…

“Yoldaş!” deyişi yankılanıyor şimdi yüreğimizde. O içten, sevecen, heyecanlı ve hep gülümseten yanıyla.

Ne kadar şanslıyım diye derin bir şükretme arzusu sarmalıyor yüreğimi. Öyle güzel insanları tanıdım ki. Ve öylesi güzel insanların aydınlattığı yollarda yürüyorum diye.

Öyle çok nedeni var ki Heval Cumali ile yoldaşlık yapmış olmanın heyecanını yaşamak için, O’nun savaşçısı olduğunun sorumluluklarını hissetmek için… Heval Cumali komutanlığımızda yer alıyordu. Kampımıza ilk geldiğinde O’nu Türk sanmıştım, farklı bir duruşu da vardı. Türkçe ve Kürtçe karıştırıyor; karışık bir dil kullanıyordu. Ama ilk günden herkesi tanıyormuş gibiydi. Durumlarımızı soruyor, verdiğimiz cevaplara yorumlar yapıyor, heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Sonra zaman geçtikçe yaşamın her anında var olmaya başladı Heval Cumali. Neden güçlü bir komutandı? Çünkü güçlü bir yoldaştı. Konuşmayı, tartışmayı; halklar, kültürlere dair bir şeylerden bahsetmeyi, bu temelde her arkadaşla memleket sohbetleri yapmayı çok seviyordu. Önderlik görüşlerini anlamaya çalışıyor ve bizlerin de anlamasını istiyordu. Sorguluyordu. Öyle bilmeden ikna olmuş değildi ve bizi de öyle ikna etmeye çalışmıyordu. Bizi anlamaya çekiyordu. Önderliğin insanlık sevgisini anlamamızı, hissetmemizi istiyordu. Çünkü kendinden biliyordu; bunu yapabilen insan bu yolda, bu uğurda fedaileşecek yürektir artık. Önderliği yaşamda, yaşamın ayrıntılarında keşfetmiş gibiydi Heval Cumali. Bu yüzden yaşamda göstermek, her anda somutlaştırmak istiyordu. Bir yanıyla da Önderliğin yeniden yarattığı kadını anlamaya, tanımaya, onun yoldaşı olmaya çalışıyordu. Bunu yaparken yine kendine has yorumuyla ‘ Bu erkeklerin hepsinde niye erkek egemen zihniyet bu kadar köklü? Çünkü hepsi babacı. Hepsi babasının oğlu olmaya çalışıyor. Ben ataerkil olmayacağım. “Ben anamın oğluyum, anamın oğlu olmaya çalışacağım. Zaten öğrendim ki Kürtçe’ deki Camêr de anasının oğlu demekmiş’’ diyordu. Gerçekten annesine çok bağlıydı Heval Cumali. Yaşamın bir anında mutlaka değinirdi bir ana nasihatine. “Benim anam var ya; şöyle yapardı, şöyle derdi” diye. İşte tam da böylesi bir zamanda Heval Cumali’nin anlatımıyla Özgürlük Sosyolojisi dersine katıldım. Henüz yeniydim ve Önderliği anlama çabasındayken özne-nesne ayrımını, hakikat ve gerçeği, özgülüğün aslında ne olduğunu tam bilmiyordum. Heval Cumali de bu durumlarımızı gözeterek yaşamdan örnekler veriyordu. Böyle olunca mutlaka hep beraber Çorum’ a gider, Heval Cumali’nin anasının nasihatlerinin Önderlik felsefesiyle buluşmasına değinirdik. Ben o derste Çorum’a giderken yol üstünde Urfa’ da inip kendi isot tarlamızdaki anılara dalarak uyuya kalmıştım. Üç yıl sonra Heval Cumali ile karşılaştığımızda ve tam da “Benim dersimde kimse uyuyamaz” derken itiraf etme anını yakalamışım hissi ile ‘biliyor musun Heval Cumali geçen sene Özgürlük Sosyolojisini okuduğumda sanki Önderlik bu tespitleri yeni yapmış gibi heyecanlandım ve yeni anladım. Çünkü sen bir anda bizi Çorum’a götürmüştün ve ben uyuya kalıp uyandığımda da hala oradaydın, bir şey anlamamıştım’ dediğimde “yaw bak hele yoldaş nasıl olur’’ deyip hiç durmadan gülmüştü. Eğitimlerin beş dakikalık aralarını dahi çok hararetli bir tartışmayla doldururdu. Mutfakta, fırında, görevlerde, morallerde, eğitimlerde; yaşamın her anında bizimleydi Heval Cumali. Mutfakta bize anasının nasıl yemek yaptığını, fırında nasıl Gabar ekmeği yapmamızı, görevlerde bir askerin göreve yaklaşımını, zamanı, başarı hırsını anlatır, morallerde de önce önerilmeyi bekler ve o an geldiğinde sol elinin yumruğunu sıkıp “bir marş söyleyeceğim” diyerek Çavbella ile başlardı marşları ard arda söylemeye. Bu yüzden O’nun komutasında bir savaşçıyken şunu iyi biliyordun; bu komutanın yaşamı, neşesi, zamanı savaşçıları içindir.

İnsanın yaşam akışı yüreğinde aşkla akan o kızıl duyguların akışındadır. Ve Heval Cumali hep aynı güzellikleri taşıdı o fedaice atan kızıl yüreğinde. Hep kendi özüne dönük bir arayıştayken bir yanıyla da nasılsa öyleydi Heval Cumali. Öz değerlerine, özlülüğe bağlıydı. Bu doğallığıyla yaşama akan komutanımızdı. Daha önce Gabar’da, Mardin’de kalmıştı. Bu yüzden hep yeniden Kuzey topraklarına gitmeyi, Gabar gerillacılığının kendisinde yarattığı maneviyatla yine o mekânlarda, bu ruhu yaratanların coşkusuyla yaşamak en büyük hayallerinden biriydi ki 2016 baharında bu hayaline bir adım daha yaklaştı. Mêrdîne giden gruplara girince çocuklar gibi sevinmiş ve bu sevinci etrafına da sarmıştı ki gruplardan çıkarıldığını öğrendi. O sevinç yerini büyük bir hüzne bırakmıştı. Çok geçmedi yanımızdan eğitime gittikten sonra yine ısrarla pratiğe gitme önerisini örgüte sunmuş ve Avaşîn’ e geçmişti.

Werxelê’de direnişin ruhu galip geldi

Düşman saldırılarının yönünü Avaşîn’e verince elbette ilk aklımıza düşen yoldaşlardan olmuştu Heval Cumali. O zaman da şimdi hissettiğim duygularla sarmalanmıştı yüreğim. Özlem ve üzüntü duyulan yanlar olsa da hep ağır basan duygular coşku ve heyecan. Onu tanıyan arkadaşlar onun bu tünel savaşı ve direnişlerdeki rolünü nasıl oynayacağına dair tartışıp düşüncelerimizi paylaşırken bir arkadaş onun taklidini yapmıştı ve hepimiz evet, kesinlikle şimdi Heval Cumali aynen bu şekilde moralle komuta ediyordur o savaşı; “Haydi yoldaşlar; bu şikeft var ya bu şikeft, bu taşların her parçası tarih yazacak, tarihi direnişe şahit olacak” Yanılmadık hiç birimiz. Tarih yazdı o yoldaşlarımız ve tarihi bir şahitliğe erişti Werxelê… Yaşamının her anını tarihi bir arayış ve anlamla buluşturan Heval Cumali’nin savaşı da tarihi olmalıydı elbet. Yanındaki yoldaşlarının coşkusunu arttırdıkça düşmanın yaratmak istediği duygu ve düşüncelerinde takat bırakmayan bir komutandı! Her taraftan teslimiyet için bağırışlar yükselirken ve teslim olma çağrıları yapılırken her defasında vuruldu düşman. Düşman vuruldukça çaresiz kaldı ve elinden gelenin ötesini yapmak için bütün insanlık dışı yöntemlere başvurdu. Çünkü Werxelê’de direnişin ruhu galip gelmişti. Fedailerin ruhuyla çepeçevre sarılmıştı o kale. Son mermisine kadar çatışmanın, son nefesine kadar direnmenin; tarihi direniş bayrağını yüceltmenin yeminini etmiş yüreklerin mekânıydı orası. Düşmanın yoğun kimyasal silah kullanımıyla şehit düşen fedai komutanımız Cumali yoldaş ve beraberindeki fedai yürekli savaşçılar son nefeslerine kadar da direnmenin onurlu güzelliğiyle yürüdüler.

Halk sevgisiyle yüreğini büyüten, halkı için, dünya halkları için benliğini büyük emekle geliştiren, halkların özgürlüğü için savaş kılıcını çeken bir komutanın büyük halk direnişlerinin onuruyla bütünleşmiş yüreğinin direnişten öte bir hakikatle buluşmaması zaten mümkün değildi. Şahadetiyle elbette her yoldaşının yüreğinde hep bir acı bıraksa ve derin bir yara açsa da yüreğimizde coşkulu yoldaşlığın, emekle yoğrulan yaşamın, direniş ve özgürlük umudunun heyecanını yarattı Cumali yoldaş. Anılarına bağlı kalma savaşımımızı sürdürdükçe yüzümüzde gülümseme, gözlerimizde titrek özlem ve yüreğimizdeki özgürlük aşkı asla tükenmeyecek ve hep canlı kalacak. PKK’nin umut, direniş ve zafer gerçekliği şehitlerin hakikatiyle resm oldukça kahrolacak düşman. Cumali yoldaş’ın şahadeti ardından yineden yeniden filizlendi fedainin direniş ruhu…

İşte bu yüzden anımsadıkça direnişçi komutanımızı, fedai yoldaşlarımızı; her anımsamada ve yaşamsallaştırmada bir kez daha yenilecek düşman!

Mücadele arkadaşları