Mustafa Kemal ilk kez Doğu'ya geldiğinde, yanına ilk çağırdığı Hamidiye Alay gelenekli Kürt işbirlikçi çevrelerdir. Çoğu Erzurum'da Sivas'ta ve Ankara'daki heyete ve meclise temsili delegeler olarak girerler. Bunların desteği olmasaydı Mustafa Kemal'in Doğu'ya yönelmesi, orada Kongreler gerçekleştirmesi kesinlikle mümkün olmazdı. Bu kesimler, bu dönemde gelişme halinde olan Dersim, Koçgiri ayaklanmalarını da bastırmada son derece etkili olmuşlardır. Eğer bu beylikler, bu dönemde gelişen Kürt isyanlarına katılmış olsalardı, kesinlikle Türk ulusal kurtuluş savaşı değil, Kürt ulusal kurtuluş savaşı gelişebilirdi. Gezdiği yörelerde, sunniliğe karşı aleviliğe dayanma propagandasını yapıyor. Genelde de bütün İslam halifesini, emperyalizme karşı koruduğunu söylüyor. Aslında ikisine de yabancıdır. İkisinden de İslam çevrelerinin desteğini almak ister. Doğu'da da yüzyıllardan beri baskı altında bulunan alevi halkının desteğini alabilmek için geçici taktikler peşindedir. Bunda kısmen de başarılı olur. Demek ki, bir yandan Hamidiye Alayları'nın artıklarına dayanıyor, diğer yandan da mezhep farklılıklarını esas alıyor. Sonuç olarakta, ilk evreyi başarıyla kapatıyor.
Burada bizim için önemli olan; Mustafa Kemal'in Kürt toplumu içinde mezhep farklılıklarını ve Hamidiye Alayları tipindeki provakatif faaliyeti daha da geliştirmiş olmasıdır. Hatta bazı şeyhlerin elini bile öper ve son derece saygılı davranır. Gavura karşı, Ermeni, Rum zulmüne karşı, müslüman Kürt ve Türk halkını savunduğunu açıkça söyler. Bu arada iki halkın ortak meclisinden bahseder. Fakat demagojiktir, art niyetlidir ve keskin bir şoven milliyetçidir. Mezhep farklılıklarına yaklaşımında da böyledir. Aslında dine değer vermişte değildir. Kesinlikle dini de kullanma durumundadır ve bu anlamda Siyonizmle, Masonlukla da ilişkisi vardır. Masonluğun müslüman halkların birliğini parçalamayı esas aldığı biliniyor. Aynı zamanda Mustafa Kemal'in birinci derecede bir Mason olduğu ve Yahudilikle ilişkisinin olduğu biliniyor. Mustafa Kemal'in İslam dinine, mezheplere düşmanlığı da bu Masonluğu nedeniyledir ve güçlüdür.
Bu dönemde Türk milliyetçiliği yaratılmak isteniliyor. İttihadtı Terakki'nin Selanik kökenliliği biliniyor. Aşırı Türk milliyetçiliği Masonluk temelinde geliştirilir. Bu süreçte Siyonizmin de Filistin'i ele geçirme planları vardır. İşte İttihatı Terakki ve onun bir mümessili olan Mustafa Kemal'de buna hayli hazırlanmış durumdadır. Bu hazırlıklar Mustafa Kemal'e Kürdistan'daki provokasyonların daha da geliştirilmesini sağlar. Mezhepçilikte eski milis güçleri kullanır ve onları teşvik eder. Bu milis güçlerini Parlâmentoya, hükümete alır ve bilindiği gibi Cumhuriyetin kuruluşunu gerçekleştirir. Cumhuriyetin kuruluşuyla ticari ve mali vb. bir çok yetki sıkı bir merkeziyetçilik altına alınır. Osmanlı döneminde otonomiye alışan Kürt beylikleri, aşiretleri ve şeyhleri çıkarları zedelenince nufüs ettikleri çevreyle isyana kalkarlar. Çıkan bu isyanların üzerine çok sert gidilir. Bu süreçte Palu merkez ve çevre yörelerde yirmi beş isyan meydana geldi. Aynı dönemde Dersim merkezde ve hatta Güney'de isyanlar gelişir. Bu isyanlara yaklaşımı gerçekten çok ilginçtir. İsyanların ezilmesi için planlarını önceden yapmıştır. Birliğin oluşmaması için, birçok elçi ve casusu bölgeye yollamış ve eski işbirlikçilerini güçlü bir biçimde devreye koymuştur. Özellikle bu dönemde, Hamidiye Okulları’ndaki liselerde Ziya Gökalp tipindeki Türk milliyetçisi olan bazı aydın kesimler de devrededir. Cumhuriyet neden üstündür? İsyancılar neden gericidir? Bunlar sürekli bu temelde propaganda yaparlar. Kaldı ki o dönemde TKP'lilerin de çok güçlü bir biçimde saldırısı söz konusudur. Bunlar hortlayan irticaya karşı, "biz hükümetin yanındayız" derler. Ve bunları Orak Çekiç dergisinde de çok açıkça yazarlar.
1925 isyanının tecrit edilmesinde sunni ve alevi çelişkisi yoğunca kullanılır. Bu arada kendi işbirlikçilerini de devreye koyarak bu isyanları iyice izole ederler. Bizi en çok ilgilendiren, bu isyanların ezilmesinde aracılık ederek rol oynayanlardır. Özellikle bazılarını ihbar ederek, bazılarını hükümetin yanına çekerek ve özellikle bu konuda çıkar sağlamak için rollerini oynarlar. Bu kesimler, isyanların geliştiği sahayla, hükümetin, garnizonların ve yönetimlerin geliştiği saha arasında yer alan kesimlerden oluşur. Kuzey bu konuda önemli bir merkezdir. Elazığ tamamen Kuzey'deki isyanlara karşı gelişmiştir. Bu dönemde peşi sıra meydana gelen Bingöl, Palu daha sonra da Dersim isyanları söz konusudur.
Bu süreçte isyanların bastırılması için, Elazığ'da günümüzdeki özel valiliğe benzer Genel Müfettişlik oluşturulur. Bu Müfettişlikler çok sayıda Kürt işbirlikçiyi devreye koyar ve bu işbirlikçiler her iki isyanın da parçalanıp, ezilmesinde, işbirlikçi hain oluşturmada önemli rol oynarlar. Bu süreçte Ali Şer'in katledilmesinde bir provokatör kullanılmıştır. Ayrıca teslim alınmalarda da devreye koyulan bir yığın işbirlikçi vardır. Bu işbirlikçilerin tamamı hükümet propagandasını yaparlar. İsyanların ve direnişin gereksiz olduğunu dile getirerek, Cumhuriyetin'de misyonerliğine soyunurlar. Bu hain uşak takımı isyanlar döneminde hayli başarıya da ulaşır. Bu durum yalnız Kuzey Kürdistan için değil, Güney Kürdistan'da da aynıdır. Diyarbakır merkezinde de böyle bir ocak kurulur. Yine Ziya Gökalp kökenli, bunlar aşırı Türk milliyetçisidirler Süleyman Nazif benzer bir aydın tabakada söz konusudur. Bunlar, şair gelenekli ve ozan soyludurlar. Bu aydın tabaka Midyat'da Sason'da, Ağrı'da, Zilan'da vb. bir çok yerlerde ortaya çıkan isyanların bastırılmasında güçlü birer propagandacı olarak yola çıkarılırlar. Bunların her biri elçi yapılarak aşiretlerin bünyesine gönderilir. Kürtçe'yi bilen bu hainler, Cumhuriyetin nasıl iyi bir şey olduğu, isyanlardan neden vazgeçilmesi gerektiği konularında çok iyi dil dökerler. Bu takımın faaliyetleri gerçekten büyük olur. Ve şimdi bile Partimiz'in bünyesine kadar gönderilen böyle ilginç elçilikler söz konusudur.
Bu dönemde direnmelerden, ayaklanmalardan vazgeçirme kurumları örgütleniyor. Bunlar aydın nufüs sahibi, iyi dil bilen kişilerin başkanlığında harekete geçirilen kurumlardır. Ve bildiğimiz gibi, tüm isyanlar boyunca görevlerini başarıyla yerine getirirler. Cumhuriyet daha sonra bunlara ileri düzeyde yetkiler tanımıştır. İsyanlar ezildikten sonra, Kürdistan'da yükseltilen kesimler bunlardır. Bu kesimler Cumhuriyet kültürünün meftunu, temsilcileri, misyonerleri ve temel propaganda, örgütlenme araçlarıdırlar.
Bu kuruluş Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Bu kesimler başlangıçta bu parti içerisinde örgütlenirler. Ve hanedanlar aşiretlerin bünyesinde de dar bir aile olarak öne çıkarlar. Öne çıkarılan bu öğeler, tamamen modern yaşamı temsil ederler. Modern yaşam dedikleri burjuva yaşamdır. Diğerleri ise; Ortaçağ karanlıkları içinde kalan halk kesimleridir. Burada yükselmeden bahsetmek gerekir. Yükselme: Cumhuriyete dayalı, Kürdistan gerçeğine karşı bir yükselmedir. Sadece ayaklanmalara karşı olma biçiminde değil, dil, kültür ve yaşama karşıdır. Cumhuriyeti de benimsemeleri sadece siyasal anlamda değil, sosyal, kültürel, ulusal yaşama mutlak anlamda tabi olma, hakim Türk ulusçuluğunu her düzeyde yaşama, azgın bir Türk şovenizmi gibi hareket etme durumlarıdır. Bunlar okumaya son derece yatkındırlar ve okuma imkanları da oldukça geniştir. Büyük kentlere en erkenden giden kesimlerdir. Aydınlanma ve ardından da Kürdistan'a yöneldiklerinde memur, parlâmenter ve diğer önemli bürokratik görevlerde yer almaya yatkın kişiler haline gelirler. Cumhuriyet döneminde bu kesimler kadar, Türk sömürgeciliğini en iyi biçimde icra eden kimseler yoktur.
Batıda yaşayan Türk kökenli memurlar, Kürdistan'ı fazla tercih etmezler ve buna da gerek duymazlar. Çünkü Türkten daha çok Türkçü, kraldan daha çok kralcı, Cumhuriyetçiden daha çok Cumhuriyetçi uydu kişilikler vardır. Bunların Cumhuriyetçilikleri de uyduruktur. Cumhuriyeti fazla anlama durumunları da bile yoktur. Çıkarlarına denk geldiği ve öne çıkarıldıkları için böyle hareket ederler. Yukarda da belirttiğimiz gibi, bu kesimlerin temelleri Osmanlılar döneminde atılır. 19.yy., Yavuz Sultan Selim zamanında meşrutiyet sürecinde geliştirilir. Cumhuriyet döneminde de daha da öne çıkarılır. Bu seferki uydulukları yalnız ekonomik, siyasi, askeri biçimlerle sınırlı kalmaz. Tamamen kültür ve ulusal imhanın sağlanılması için, önemli bir kurum halinde geliştirilir. Bunlara maket aileler, maket çevreler dedik. Bu çevrelerde Cumhuriyet kültürünün, Türk ulusçuluğunun yoğunlaşmasını benimsetmeye çalışan okullar faaliyettedir. Bu okullarda bir kesimin gelişmesi, aydınlanması, geniş imtiyazlara kavuşması söz konusudur. Özellikle memur olma, Kürdistan'ın ekonomik, ticari olanaklarına erkenden sahip çıkma ve böylelikle de palazlanma durumları söz konusudur.
Feodal aşiretler ve bürokratik kesimlerden işbirlikçilik, günümüze kadar da yoğun bir biçimde devam etmektedir. Bunlar Kürdistan gerçeğinden ortaya çıkarlar. Ulusal kimliklerini reddetmelerine rağmen, biçimsel olarak bu kesimlerin reddi mümkün değildir. Çünkü bunlar, Kürdistan tipini yansıtırlar ve tarihi süreçle birlikte şekillenmiş olarak ortaya çıkan tiplerdir. Bunu kolay kolay reddedemezler. Batılılar tarafından, Doğuluk bunlara her zaman bir leke gibi yapıştırılır. Bunların siyasi, ulusal düzeyde yaşadıkları azgın, uşak bir Türk milliyetçiliği veya Türkçülüktür. Ziya Gökalp tipindekiler incelenirse bu durumlar açıkça ortaya çıkar. Ziya Gökalp'ın nasıl elde edildiği, nasıl İttihatı Terakki'ye kaydedildiği ve daha sonra da nasıl temel bir ideolog olarak çalıştırıldığı bilinir. Talat paşa örgütleyicidir, İttihatı Terakki'ye "bize Doğu'dan birisini bulun veya bir Kürt bulun" diyor. İşte böylesine uydu, uşak bir kişiliği bunun şahsında temsil ediyorlar. Bu kişiyi bu okullarda okutuyorlar ve daha sonra öne çıkarıyorlar. "Sen ideolog oldun" diyorlar. Bir ideolog ve Türk milliyetçiliğinin hamisi, koruyucusudur.
Kürdistan'da ilk ayaklanmanın yüz tuttuğu dönemde, ulusal gerçeklikten, sınıfsal gerçeklikten uzak, gözümüzü Kürdistan'daki Cumhuriyet kurumları içinde açtık. Bizim dönemimizde okullar yaygınlaşmış, kültür daha da hakim kılınmıştır. Bu politikalar bizi hakim ulusa öykünür duruma getirmiştir. Hakim ulus ortamı içinde şekillendik ve ulusal gerçekliğimizden uzaklaştırılmak istendik. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen yasaklamalarla dilimizden koparıldık. Bu koparılma gerçekleştiğinde ortaya çıkacak tip, kendini yitirmiş, tarihi temellerden ve gerçeklerden uzak bir tip olacaktır. Siyasal çıkar nerededir? gelişme nasıl sağlanır? vb. sorulardan son derece uzak bir tiptir. Bu tip neyi düşünür? O her zaman; küçük bir memur olmayı, iyi Türkçe konuşmayı, iyi bir sosyal statü elde etmeyi düşünür. Buna, kendisine yakıştırılan kaba Doğululuktan kurtulma da eklenince daha iyi bir Türk olduğunu kanıtlama akımı başlamış demektir. Modernlik, en çok bu akımın sözcülüğünü yapanlara özgü bir iştir. Ve bu konuda muazzam bir yarışçılık yapılır. Yetmişlere doğru gelindiğinde, TC hakimiyetinin Kürdistan'da da bu biçimde olduğu herkes tarafından azçok bilinir.
1998 TEMUZ
Reber APO