Adı Soyadı: Haki Karer
Doğum Tarihi-Yeri: 1950 Ordu Ulubey
Şehadet Tarihi-Yeri: 18 Mayıs 1977 Antep
Kürdistan Devrimciliğini Şahsında Somutlaştıran Bir Önder
Orta halli bir aileden olan Haki KARER, ilkokul, ortaokul ve liseyi kendi memleketi olan Ordu'da okumuş, üniversiteyi de Ankara Fen Fakültesi'nde okumaya başlamıştı. Daha lise yıllarındayken ilerici düşünceler taşıyan ve sol eğilimli bir yapıda olan Haki KARER, Ankara'da olduğu dönemde de herhangi bir siyasi grup içerisinde olmamasına rağmen, genelde devrimci bir düşünce taşıyor, eylemlere aktif olarak katılıyor ve Marksizm-Leninizm’in yoğun bir araştırmasını yapıyordu. 1973'lerde Ankara'da devrimci öğrencilerin kurduğu ADYÖD'ün üyesi olan ve bu dernek içerisinde yürütülen faaliyetlerin organizatörlüğünü yapan Haki KARER, aynı dönemde ulusal sorun konusunda araştırmalar yapan grup içerisinde de yer almıştır.
Bir grup Kürdistanlı aydınla birlikte yaptıkları araştırma ve inceleme sonucu Kürt ulusunun bağımsızlık mücadelesi vererek zafere ulaşabileceğini ve Türkiye proletaryasının da ancak bu sorun çözümlendiği zaman devrim yapabileceği sonucuna varan Haki Karer, yüce bir enternasyonalist ruhla -kendisi Kürt olmadığı halde- fakülteyi son sınıfta terk etmiş ve Kürdistan'a gelmiştir.
Halkımıza kendi bağrında çıkan aydınların bile gösteremediği bir dostluğu gösteren Haki Karer, 1976'da Batman'a gelmiş, burada kısa bir süre kaldıktan sonra ayrılarak Antep'e gitmiştir.
Kürdistan'da henüz bağımsızlıkçı bir hareketin olmadığı, halkın kendi varlığını inkâr eder konuma geldiği böylesi bir dönemde, Türkiye sol hareketinin sosyal-şoven düşüncelerin etkisinde kalmasının tersine onlarla yoğun bir mücadele içerisine girerek halkımızın davasına sarılan Haki Karer, en zor koşullara rağmen yılmadan çalışmalarını sürdürmüş, aydın gençlik içerisinde yaptığı eğitim ve propaganda faaliyetleriyle sayısız militan yetişmesini sağlamıştır.
Birçok güç ve çevre tarafından hayal ve gerçekleşmez bir umut olarak değerlendirilen Kürdistan sorunu giderek kendisini dünya kamuoyuna kabul ettiren bir sorun haline getirilmiştir. Bu ilk grup içerisinde yer alan ve belirgin faaliyetleriyle gelişmelerin hızlanmasını sağlayan büyük entemasyonalist devrimci Haki Karer, ideolojik şekillenme döneminde yürütülen hayati öneme sahip çalışmalara damgasını vuran önder kadrolardan birisi olmuştur.
Ülkemiz koşullarında mücadelenin büyük zorluklarla geçeceğini ve çok yönlü fedakârlıklar gerektirdiğini kavrayan ve buna en güçlü tarzda intibak eden Haki Karer, Kürdistan Devrimciliğini şahsında somutlaştıran bir önder haline gelmişti. Bütün günlük işlerini kendisi yapan, gününü çok az bir gıdayla, bazen basit bir kahvaltıyla geçiren, yanındaki arkadaşlarının en basitinden en zoruna kadar tüm sorunlarıyla yakından ilgilenen Haki Karer, çevresini bizzat pratiğiyle eğitmekte usta bir devrimciydi. Teorik yönden dönemin özelliğini de dikkate alarak basta kendisi olmak üzere çevresini eğitmek için sürekli okumayı ve tartışmayı bir kural haline getiren Haki Karer, çevresindekiler için tam anlamıyla bir esin kaynağıydı. Genç, yaslı, kadın, erkek tüm insanlarla kaynaşan ve sohbetlerinde bile güçlü bir eğitici olan Haki Karer, Kürdistan’da gelişecek olan mücadelenin önder ve militanlarının aşırı fedakârlıklarla dolu bir savaşıma atılmaları gerektiği gerçeğini kavrayan ve bunu çevresindekilere kavratan ve en kıt olanaklar içerisinde aylarca yaşayıp elindeki parayı daha önemli şeylere harcayan örnek bir devrimci olmuştur.
Devrimci profesyonel yasama atılmadan önce yıllarca hazırlık yapan ve her konuda belli bir seviyeye gelmek için çalışan Haki Karer gerçekçi ve bilime saygılı birisi olarak çevresinde buna aykırı olarak gördüğü her anlayışa karşı kararlılıkla tavır almakta ve insanları -hangi konuda olursa olsun- ikna etmek için günlerce uğraşmaktaydı.
Her yönüyle mücadelemize, gerek teorik yönüyle, gerekse de pratiğiyle davamıza değerli katkılarda bulunmuş ilk gelişmelerin sağlam bir zemin üzerinde boy vermesini sağlamıştır.
Sosyal şovenizme ve reformist küçük-burjuva milliyetçiliğine karşı amansız bir mücadele yürüten Haki Karer, teori ve pratiği en güçlü tarzda birleştiren ve bunu da bizzat pratiğinde gösteren bir yapıya sahipti. Birçok eylemin bizzat başında yer alan Haki KARER, Kürdistan'daki o karanlık ve suskun yapının kırılmasında, halkın hakkını savunmasında da önderlik rolünü oynamıştır.
Özellikle emperyalist sömürgeci sistem tarafından varlığına son verilmek istenen halkımızın o güne kadar karşılaştığı ihanet ve teslimiyetin tersine, enternasyonalizmin yüce savunucusu Haki Karer gibi bir önderi kendi mücadelesine kazanması ise tarihi bir olay olarak değerlendirilmelidir. Haki Karer, enternasyonalist devrimci ruhuyla bunu hak etmiş ölümsüz bir önderimizdir.
Onun faaliyetleri ve önderlik ettiği mücadele, Türk sömürgecileri ve onun uşaklarını da tedirgin etmiş ve kurulan alçakça bir komplo sonucu 18 Mayıs 1977 günü Antep'te şehit düşmüştür. Haki Karer’i fiziki olarak ortadan kaldırarak gelişmeleri durduracağını sanan sömürgeciler ve kurdukları ajan örgüt "Sterka Sor", kısa süre sonra yanıldıklarını anlamış ve büyük bir telaş içerisine girmişlerdir. Bu telaşlarında yanılmıyorlardı. Çünkü Haki Karer'in şehit olmasının ardından, mücadelemiz daha büyük bir atılım yapmış, kitleler hızla saflarımızda yer almış ve onun anısına bağlılığın gereği olarak PARTÎYA KARKEREN KURDİSTAN'ın program taslağı hazırlanmıştır.
PKK'nin Haki'nin ve ardından düşen şehitlerin anısı üzerinde yükselme gibi bir özelliği vardır. Bu anlamda Haki Karer, PKK'nin kuruluşunun ve Kürdistan Ulusal Direnişinin ilk kilometre taşı, mücadelede dönülmezliğin ilk ilanıdır.
Mücadele Yoldaşları
- Ayrıntılar
Bitimsiz toprakların günbatımıyla birleştiği ufuk çizgisinde kızıllaşan yaşam, bin yıllarca tekrar etti kendini. Her sabah güneş kapısında duaya duran Ninovalılar birliğin, beraberliğin yolunu en sağlam ve en güvenilir biçimiyle yaşamayı öğrenmişlerdi. Büyük bilgeler, toplumu güçlü değerler temelinde bir araya getirmiş ve geliştirmişti. Makedonyalı İskender bu ovada o büyük ordusuyla gelip Urbil (Erbil) kalesine dayandığında duvarlar kızıl kana boyanmış, toprak günlerce inlemişti acıdan, toprak ana yüzünü elleriyle saklamıştı. Bütün şehir bir yana Zerdüşt'ün "Avesta"sı, üç büyüklerin kanunları da yakılmıştı, en büyük değerleri bu ilim, irfan tanımaz, ahlak bilmez ve insanlıktan anlamaz barbarların ayakları altında çiğnenmişti. Ama birileri vardı ki içlerinde haram yemiş, güneşten kopmuşlardı işte reber bunlardı...
Yüz yıllarca küsen toprağın bağrında deşilen yaralar bir nebze de olsa iyileşmeye yüz tutmuş, bahar Urbil kalesinden nazlı upuzun serilmişti ovaya, sular kuyular boyu bol, bereketli bağlar olgunlaşmaya durmakta, yüzler umut ve neşesiz kaldığından beri mevsim ilk defa güzelliğini yeni yeni kendine gelmiş olmanın burukluğuyla, acı dolu geçen yıllarına hayıflanırcasına yaşamakta... Bu onlar için yeni doğuştu.
Sancılı olur büyük doğuşlar. Ancak direniş ne kadar yüceleşiyorsa ihanet de o denli cüceleşiyordu. 1997 yılının 16 Mayısında ihanet direnişe inat bilemiş kılıcını, zalimlerin saflarında yerini almış, yine onun reberliğine soyunmuştu. Adını Kürdistan olarak yenilemiş olan bu topraklar üzerinde bütün değerler birleşmekte, yaralar sarılmakta, ortak ülke, tarihe, kültüre sahip olan ve hatta bir anadan doğan kardeşler; kendine yabancılaşmanın eşiğinden alınarak hak ettiği değerlerine kavuşturulacakken bu halk için ihanet yine de anlaşılması zor bir olay değildi.
Hewler şehri Kürdistan tarihinde önemli bir yere ve konuma sahip olup aynı zamanda Güney Kürdistan'ın en büyük şehridir. Çeşitli hanedanlıkların, imparatorlukların ve beyliklerin hüküm sürdüğü bir şehir olması itibariyle değişik politikalara maruz kalmış, gelişim dinamikleri adeta kırılmıştır. Irak rejiminin katliamlarla terk ettiği şehir yerli işbirlikçiler eliyle bu sefer de TC sömürüsüne açılmaya çalışılmaktadır. Halk hem yerel otoritelere hem de dış otoritelere amenna çekmiş ve illet etmiştir. Yalnızca Kuzeybatıda gelişen mücadeleyi ilgiyle izlemekte ve sempati duymaktadır. Buna karşılık buradaki yerel güçler parti çalışmalarından şiddetle ürkmekte, gelişimine izin vermek istememektedir. Parti çalışmalarının gelişmesi dört parça Kürdistan ülkesinin birleşmesi anlamına gelecek, çağı aşan bir ideoloji ve politika demek olacağından kendi miadını dolduran hareket ve oluşumların da yıkılması anlamına gelecektir. İşte buradaki güçler buna hazır olmadığı gibi ulus, özgürlük, demokrasi gibi temel insani gereklerden oldukça uzak klasik feodal geleneklerini ve kişisel otoritelerini korumadan başka bir şey düşünememektedirler. Sanki tarih bu rolü kendileri için vazgeçilmez kılmıştır. Kürt halkı kendisine dar gelen ve üzerinde bir yük gibi taşıdığı bu eskimiş, her tarafı yamalanmış gömleği giymek zorundaymış gibi bir mecburiyet içinde bırakılmak istenmiştir. Kuşkusuz emperyalist ve sömürgeci devletlerin bu rolü oynamalarındaki payı hiç küçümsenemez. Kaldı ki Kürt halkı kendi durumunun ve gerçeğinin oldukça farkındadır zaten acı gelen de budur. Bile bile kölelik sınırında tutulmak hiç bir halkın kabul edemeyeceği bir şeydir.
Gelişen PKK mücadelesi giderek Güney Kürdistan'ı da kucaklamaktadır. Büyük kazanımların hangi değerler temelinde yaratıldığı kuşku götürmezdir. Başkan Apo, halkın büyük aydınlanma ve özgürleşme özlem ve ihtiyaçlarını görerek burada ulusal kurumlaşmalara gitmek amacıyla basın-yayın ve kültürel çalışmalardan başlayarak yeni bir yapılanma süreci başlatmıştır. Bu kurumlar kaybedilen tarihi kaybolduğu günden alarak aydınlığa çıkaracak ve Kürt halkını uygarlıklar içinde hak ettiği yere getirecekti. Yıllarca süren kadro, mücadele imkân ve olanaklarını hazırlama böylesine kutsal topraklarda kutsal bir amacı taşıyordu. Başkan Apo bu süreci "Kurtuluş tamamlandı sıra inşada" biçiminde değerlendirmişti.
Gelinen aşamada Ulusal birliğin sağlanması da kaçınılmaz bir görev olarak kendini dayatmaktaydı.
Hewler direnişinde yer alan kahramanların ne büyük bir görevle karşı karşıya olduklarını üzerlerine aldıkları tarihi misyonda görmek mümkündür.
Geçit vermeyen ihanete karşı bütün parti kadrolarının toplanarak kurum çalışmalarına devam kararını vermeleri, imhayı bile göze almaları bunun kanıtıdır. Yine Ronahi arkadaşın "Hewler geçilmez!" diyerek ihanetin yönelimini karşılamasının takipçiliğini, Salih Çavgun arkadaşın "Kanımız Hewler sokaklarına dökülünceye ve duvarlarına işleyinceye dek savaşacağız, ya kurum çalışmalarımız devam edecek ya da öleceğiz." diyerek eylemi başlatan son sözleri tamamlar. Pervin ve Osman arkadaşlar "Bu bir komplodur, bizler Zilanların öğrencisiyiz, bunu nasıl boşa çıkaracağımızı biliriz." derken genel tutum somutlaşmıştır.
Ertesi gün olağan çalışmalarına başlayan kurumlar çok normal koşullarda hiçbir olağanüstü hazırlık yapma gereği duymaz, savunma durumunda bile değildir. Yalnız güvenlik gereği bulundurdukları birkaç ferdi silahlarından başka hiç bir şeyleri yoktur. Ancak KDP güçleri TC ordusuyla beraber tanklar, panzerler ve toplarıyla bütün parti kurumlarına 16 Mayıs gününde saldırıya geçer, her tarafı yerle bir ederek kan emici Dehak misali karnı doyunca bu sefer böğürmeye başlar; yurtsever aile ve kitle çalışmalarında bulunan militanları katlederek tarihi rolünün çirkin görevlerini yerine getirmişlerdir. Soysuz işbirlikçiliğin bu hali karşısında toprak ana bir kez daha sakladı yüzünü, çünkü toprak bir kez daha yaralanmıştı. Fırat ve Dicle bir kez daha sırtlarını birbirine çevirerek küskün akmaya başladılar.
Güney Kürdistan tarihinde bir dönüm yaratan Hewler direnişi abideleşen değerlerin bileşkesi olmuştur. Ulusal önderliğe ve Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesine yönelik komplonun bir ayağı olan ve işbirlikçiliğe dayalı olarak geliştirilen bu saldırı uluslararası komplonun aslında bir hazırlık aşamasıdır. Güney Kürdistan kendilerinin resmen bir üssü durumuna gelecek, diledikleri gibi at koşturma imkânını elde edeceklerdir. Artık PKK bir daha bu alanda kolay kolay örgütlenemeyecek, kurumlaşamayacaktır. Başkan Apo'ya yönelik komplonun '96 yılındaki ilk aşaması Zilan arkadaşın büyük inancı ve yüksek bilinciyle boşa çıkmıştır. '97 yılında devam eden komplonun ikinci aşaması ise Hewler katliamı olup oldukça planlıdır. Ancak devrim güçleri iradelerini inançlarıyla katık ederek mücadeleyi yaşatmayı hedeflemişlerdir. Burada Önderliksel tarz vardır ve bu tarz insanlık onuruyla kazanan tarzdır, hedefe kilitlenen ve ölümü bile küçük gören mutlak zafer tarzı vardır, kesin başarı vardır. Özellikle Güney Kürdistan halkının bu direnişten sonra mücadeleye ve PKK'ye olan inancı daha bir perçinlenmiş, duygu ve irade birliğinin sınırına varmıştır. Önderliğimize ve partimize yönelik geliştirilen uluslararası komploya karşı gereken tutumu, özgür yaşama özlem ve bağlılığını ortaya koymuştur. Zaferi bir defa görmüştü, ölümden korkmayan güneş rengi gözlerde bulmuştu kendini. Kendi öz iradesi olan bu çelik yüreklerdi. Bir defa peşmerge olunacaksa böyle olmalıydı, militan olunacaksa ve kahraman olunacaksa böyle olmalıydı. Asırlarca beklenen düşlerini kuzeyli kardeşlerinde gördüler, aradaki sahte duvarları aştılar. Serkar, Hewkar gibi yoldaşlar da ülkenin kuzey parçasında topraklarıyla yeni doğuş temelinde buluştular ve ortak kader ancak böyle yaratılabilirdi. Hewler'de de kazanan özgürlük olurken, kaybeden yine ihanet ve militarizm olmuştur.
Demokrasi ve barış yolunda bu değerlerle yürünecektir!
Mücadele Yoldaşları
16 Mayıs 1997 tarihinde Hewler'de şehit düşen yoldaşların künyeleri
Adı, soyadı: Hasan AĞAÇ
Kod adı: Salih Çavgun
Doğum yeri ve tarihi: Hilvan, 1964
Mücadeleye katılım tarihi: 1990
Şehadet tarihi ve yeri: 20 Mayıs 1997, Hewler
Görevi: Hewler eyalet sorumlusu
Adı, soyadı:
Kod adı: Helin
Doğum yeri ve tarihi: Doğubeyazıt, 1969
Mücadeleye katılım tarihi: 1992
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997
Hewler
Görevi: Hewler YAK Eyalet sorumlusu
Adı, soyadı:
Kod adı: Adar
Doğum yeri ve tarihi: Mardin
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YAJK derneği-Hewler
Adı, soyadı: Hamdiye
Kod adı: Avyan
Doğum yeri ve tarihi: Afrin, 1973
Mücadeleye katılım tarihi: 1993
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YAJK derneği-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Şevin
Doğum yeri ve tarihi: Van
Mücadeleye katılım tarihi: 1992
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YAJK derneği-Hewler
Adı, soyadı: Perwîn Osman MUHAMMED
Kod adı: Peyam
Doğum yeri ve tarihi: Süleymaniye, 1973
Mücadeleye katılım tarihi: 1996
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YAJK derneği-Hewler
Adı, soyadı: Nuriye
Kod adı: Dicle
Doğum yeri ve tarihi: Midyat, 1977
Mücadeleye katılım tarihi: 1992
Şehadet tarihi ve yeri: 20 Mayıs 1997, Hewler merkezi (intihar eylemi)
Adı, soyadı: Bekir DOĞAN
Kod adı: Numan
Doğum yeri ve tarihi: Urfa
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler (Med-TVmuhabiri)
Adı, soyadı: Roza MUHAMMED
Kod adı: Roza Cudi
Doğum yeri ve tarihi: Tırbespi, K. Güney, 1968
Mücadeleye katılım tarihi: 1996
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler (Welat Gazetesi'nde)
Adı, soyadı: Güney GEÇİLMEZ
Kod adı: Ronahi
Doğum yeri ve tarihi: Pazarcık 1971
Mücadeleye katılım tarihi: 1991 İsviçre
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler (Welat Gazetesi'nde)
Görevi: Welat Gazetesi sorumlusu
Adı, soyadı: Şiwan
Kod adı: Rêbaz
Doğum yeri ve tarihi: Süleymaniye, 1971
Mücadeleye katılım tarihi: 1994
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler (Welat Gazetesi'nde)
Adı, soyadı:
Kod adı: Roni
Doğum yeri ve tarihi: Malazgirt 1977
Mücadeleye katılım tarihi: 1992
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler (Welat Gazetesi'nde)
Adı, soyadı: Gelawej KEMAL
Kod adı: Rewşen
Doğum yeri ve tarihi: Süleymaniye, 1971
Mücadeleye katılım tarihi: 1996
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler (Welat Gazetesi'nde)
Adı, soyadı: İdris Ali MUHAMMED
Kod adı: Azad
Doğum yeri ve tarihi: Süleymaniye, 1973
Mücadeleye katılım tarihi: 1994
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler (Welat Gazetesi'nde)
Adı, soyadı: Ömer ÖZSÖKMENLER
Kod adı: Ozan
Doğum yeri ve tarihi:
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Diyana
Görevi: Diyana bölge sorumlusu
Adı, soyadı: Gelewej ARİF
Kod adı: Berxwedan
Doğum yeri ve tarihi: Süleymaniye, 1974
Mücadeleye katılım tarihi: 1996
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler
Görevi: YXWK Sekreteri
Adı, soyadı: Nahide Heme SALİH
Kod adı: Ruken
Doğum yeri ve tarihi: Süleymaniye, 1971
Mücadeleye katılım tarihi: 1996
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Cemil
Doğum yeri ve tarihi: Kuzey Kürdistan
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, PKK temsilci bürosu-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Agit
Doğum yeri ve tarihi: Kuzey Kürdistan
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, PKK temsilci bürosu-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Aslan
Doğum yeri ve tarihi: Afrin
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, PKK temsilci bürosu-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Farok
Doğum yeri ve tarihi: Botan, ...
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, PKK temsilci bürosu-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Rugeş
Doğum yeri ve tarihi: Botan
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997
PKK temsilci bürosu-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Reşit
Doğum yeri ve tarihi: Şırnak/1977
Mücadeleye katılım tarihi: 1992
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, PKK temsilci bürosu-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Berxwedan
Doğum yeri ve tarihi: Botan
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, PKK temsilci bürosu-Hewler
Adı, soyadı: Recep
Kod adı: Goran
Doğum yeri ve tarihi: Kelar, 1971
Mücadeleye katılım tarihi: 1996
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YNDK-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Şex Kamuran
Doğum yeri ve tarihi: Hiran
Hewler, 1969
Mücadeleye katılım tarihi: 1995
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YNDK-Hewler
Adı, soyadı: Azad SURÇİ
Kod adı: Kemal
Doğum yeri ve tarihi: Ruwandiz-Hewler, 1971
Mücadeleye katılım tarihi: 1994
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler (Welat Gazetesi)
Adı, soyadı: Muhammed NADIR
Kod adı: Xogir
Doğum yeri ve tarihi: Hewler, 1971
Mücadeleye katılım tarihi: 1991
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler (Welat Gazetesi)
Adı, soyadı: Yusuf
Kod adı: Murad
Doğum yeri ve tarihi: Süleymaniye, 1973
Mücadeleye katılım tarihi: 1996
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Welat gazetesi-Hewler
Adı, soyadı: Hamid BERZİNCİ
Kod adı: Kawa Bagdayi
Doğum yeri ve tarihi: Kerkuk 1971
Mücadeleye katılım tarihi: 1995
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler (Welat Gazetesi)
Adı, soyadı:
Kod adı: Ferhat
Doğum yeri ve tarihi: Kobani (K. Güney)
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Şerko
Doğum yeri ve tarihi: Kerkuk
Mücadeleye katılım tarihi: 1997
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YNDK-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Aram
Doğum yeri ve tarihi: Sine /(Doğu Kürdistan), ...
Mücadeleye katılım tarihi: 1995
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YNDK-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Nûdem
Doğum yeri ve tarihi: Derik /K. Güney, ...
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YNDK-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Dilşad Afrin
Doğum yeri ve tarihi: Afrin, ...
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YNDK-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Hêjar
Doğum yeri ve tarihi: Derik
K. Güney, ...
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YNDK-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Fuad
Doğum yeri ve tarihi: Serhat
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, YNDK-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Merxas
Doğum yeri ve tarihi: Serê Kanî (Kuzey Kürdistan)
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Hewler (Heyva Sor a Kurdistan)
Adı, soyadı:
Kod adı: Dr. Serhat
Doğum yeri ve tarihi: Serhat, ...
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Heyva Sor a Kurdistan Hastanesi-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Dilovan
Doğum yeri ve tarihi: Dihok, 1971
Mücadeleye katılım tarihi: 1992
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Heyva Sor a Kurdistan Hastanesi-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Berbang
Doğum yeri ve tarihi: Serhat, 1975
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Heyva Sor a Kurdistan Hastanesi-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Hêvîdar
Doğum yeri ve tarihi: Serhat
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Heyva Sor a Kurdistan Hastanesi-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Şefîk
Doğum yeri ve tarihi: Botan
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Heyva Sor a Kurdistan Hastanesi-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Sozdar
Doğum yeri ve tarihi: Botan
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Heyva Sor a Kurdistan Hastanesi-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Zagros
Doğum yeri ve tarihi: Kuzey Kürdistan
Mücadeleye katılım tarihi:
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Heyva Sor a Kurdistan Hastanesi-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Agit
Doğum yeri ve tarihi: Diyana, 1977
Mücadeleye katılım tarihi: 1996
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997, Heyva Sor a Kurdistan Hastanesi-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Serkewit
Doğum yeri ve tarihi: Xaneqîn Büyük Güney, 1972
Mücadeleye katılım tarihi: 1992
Şehadet tarihi ve yeri: Temmuz Hastanesi-Hewler
Adı, soyadı: Xanzad Ali ÖMER (Yurtsever)
Kod adı: Xanzad
Doğum yeri ve tarihi: Hewler
1975
Mücadeleye katılım tarihi: 1995
Şehadet tarihi ve yeri: 18 Mayıs Hastanesi-Hewler
Adı, soyadı:
Kod adı: Kendal
Doğum yeri ve tarihi: Suruç
Mücadeleye katılım tarihi: 1994
Şehadet tarihi ve yeri: 16 Mayıs 1997 Hewler Katliamı-MKM
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 16 Mayıs günü saat 18:00 ile 17 Mayıs günü öğlen saatlerine kadar Medya Savunma alanlarımızdan Avaşin alanı sınır hattında bulunan Basya, Şukê, Adilbeg ve Mamreşo alanları üzerinde,
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 15 Mayıs günü saat 09:00 - 15:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Avaşin alanı sınır hattında bulunan Bêrox, Serêkanî ve Mamreş alanları üçgeninde işgalci T.C ordusu yeni bir karakol yapımı için hazırlıklar yapmaktadır. Ayrıca zırhlı araçlar güvenlik amaçlı araziye yerleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
Türk ordusu tarafından tehlikeli bir düzeye varan operasyon, pusu ve askeri hareketlilikler de çok belirgin bir artış yaşanmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 11 Mayıs günü saat 21:00 - 22:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Kandil alanı sınır hattında bulunan Tepê Şehit Ronahî alanına yönelik İran ordusu obüs ve havanlarla bir bombardıman gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Mayıs günü saat 18:30 - 19:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Kandil bölgesi, saat 20:00 - 21:00 arasında Avaşin alanı sınır hattında bulunan Adilbeg ve Govendê alanları, saat 23:00 - 00:00 arasında Metina alanı üzerinde işgalci T.C ordusuna ait savaş uçaklarının hareketliliği yaşanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 11 Mayıs günü saat 09:00 - 11:00 ve 14:30 - 16:00 arasında Medya Savunma alanlarımızdan Xakurke alanı sınır hattında işgalci T.C ordusuna ait insansız hava araçları keşif uçuşları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Milliyetçilik ulus devletle gelişen toplumsal hatta ruhsal bir hastalıktır. Doğuşu ise kapitalizmin kendisini ulus devlet biçiminde örgütlendirilmesi zamanına götürülebilir. Bu bağlamda milliyetçilik-insanlık tarihi göz önüne getirildiğinde-yeni bir hastalıktır. Yeni ve taze bir hastalık olmasına rağmen, suni olarak doğuşundan bugüne kadar belki de insanlığın başına bela olmuş en büyük hastalıkların da başında gelir.
Bu öyle bir hastalıktır ki, bir devletin sınırları içerisinde yaşayan insanlara, ulus devleti gerçekten de kendi devleti bilir hale getirir. Kendisini ulus devletin sahibi olarak görür. Halbuki: “Ulus kavramından türetilen milliyetçilikle tüm bir ulus iktidarın kendisine ait olduğuna inandırılmıştır. Özünde hiçbir zaman iktidar ulusun olamaz. Her yerde ve her zamanda etnik grupların, hanedanların, ulusların azınlık kesimi iktidarın gerçek sahibidir. Fakat öyle bir sistem yaratılır ki, en alttaki ezilene kadar her birey bir anlamda kendini iktidar sahibi kılmak durumundadır. En alttaki bir ailede en yoksul bir koca karısı karşısında kendini ‘küçük imparator’ rolünde rahatlıkla görebilir. Karı da zincirleme tarzda çocuklarına karşı bu rolü oynar. Ya çocuklar? Onlar büyürlerse aynı sistemi oynamaktan başka ne yapabilirler? İktidarlaşma zincirinin böyle kurulması sistemin bir özelliğidir.”
Daha da açacak olursak: “Kapitalizmin gelişim aşamasında ortak dil ve geleneklerle çevrili bir sınır, ideal birikim için tercih edilen coğrafi büyüklüklerdir. Kutsal vatan anlayışı değil, elverişli kâr, birikim alanı kavramı esastır. Dış rakiplerine kapatılan bu alan sermaye birikimini güvene almak, iktidarını güçlendirmek için idealdir. Milliyetçiliğin doğuşu bu maddi gelişmenin sonucudur. Laiklikle -dünyalaşma- dini zihniyetin gerilemesi yeni bir ideolojik örtüye ihtiyaç gösterir. Milliyetçi ideoloji ulus olgusu ile bağlantısı nedeniyle hızlı gelişme gösterir. Özünde eskinin etnik -aşiret- duygusunun daha geliştirilmiş bir biçimi olarak düşünülmesi gereken milliyetçilik, ortak etnik duygu ve dinin yerini tutan bir inanç hizmeti gösterir.”
Yukarıda dile getirilenlerden yola çıkarsak o zaman bizler: “Milliyetçiliği kapitalist devletin ideolojik silahı olarak anlamak, yayıldığı dönemleri doğru kavramak açısından önemlidir” tespitini esas almamız gerekecektir. Çünkü biz biliyoruz ki: “Milliyetçilik aynı zamanda devletteki merkeziyetçiliği güçlendirir. Daha demokratik federal yapılara karşı devlet milliyetçiliği, merkezi-üniter yapılara kayar. Buradan faşist ve totaliter devlet anlayışına geçilir. Toplumsal hastalığın histeriye dönüşmesi, kapitalist sistemin faşist ve totaliter devlet biçimine yönelmesiyle at başı gider. Sonuç, kapitalizmin intiharıdır. Birinci ve ikinci dünya savaşları bu anlamda milliyetçilik dozajının aşırı kullanılmasından doğan sistemin intihar eylemleri olarak da düşünülebilir. Kendisi uygarlık krizi olan kapitalizmin en genel ve derinlikli krize, kaosa girme sürecidir.”
Söylenen ve yazılanların özü itibariyle birer ruh hastalığı yansımaları olduğu da açıktır. Tekleştirme adına neredeyse dünyanın tamamını ateşe vermek, gerçek manada akıl kârı olamaz. Milliyetçilik hastalığıyla insanlık ateşe verilmiştir. Sadece birinci ve ikinci dünya savaşlarını ele alacak olursak; milyonlarca insanın yaşamını yitirdiği, milyonlarcasının sakat kaldığı ve de milyonlarcasının ise halen akıbetlerinin belli olmadığını dile getirdiğimizde, yaşanmış olan ruh hastalığının ne kadar derin olduğu daha çıplak biçimde kendiliğinden anlaşılır.
Bu hastalığın bir şekilde üstünün örtülmesi gerekir. Çıplak bir hastalık olarak görülmesi yerine tam tersine sanki milliyetçilik din gibi kutsalmışçasına öyle bir propaganda yapılır ki, milliyetçiliğin büyük tehlikelerine karşı toplumun-büyük bölümü-korunmasız ve savunmasız bırakılır. “Ulusçuluk ya da milliyetçilik zayıflayan dini bağların yerini tutmaktadır. Bir nevi seküler-dünyevi- dindir. Devletin en temel meşruiyet aracıdır. Dine ve milliyetçiliğe dayanmadan devleti yürütmek zordur. Din zaten devletin genidir. Milliyetçilik de onun modern biçimidir” tespitleri dile getirdiklerimizi ifade etmektedir.
Başka bir şekilde ifadeye kavuşturacak olursak: “Ortaçağlarda din adına yürütülen savaşlar, kapitalizm çağında milliyetçilik adına daha kapsamlı ve acımasız sürdürüldü.” Nedenleri elbette vardır. Bir nedeninin iktidarla bağı olduğu kesindir. “Ne kadar süslü kelimelerle ifade edilse de, milliyetçilik aşiret şovenizminin gelişmiş bir biçimidir; onun daha da büyütülmüş ve siyasallaştırılmış ifadesidir. Bu da dar görüşlülük ve kendinden başkasını görmemektir” kendisini beğenmektir, başka halklara ve renklere karşı düşmanlıktır, tanımamaktır yani kendini dünyanın merkezine koymaktır. Bunun için: “Milliyetçiliği kapitalist devletin ideolojik silahı olarak anlamak, yayıldığı dönemleri doğru kavramak açısından önemlidir.” Bu silahın nasıl kullanıldığını ise bizler son iki yüz yıllık pratikte gayet iyi biliyoruz. En çokta biz Kürtler, Ermeniler, Asüriler, Çerkezler, Aleviler olup bitenleri iyi biliyoruz. Çünkü son iki yüz yıldır ve özelde de son yüzyılda kaç yüz bin Kürt insanının bu hastalıklı ruhsal bakıştan dolayı katledildiği verileriyle ortadadır.
Halbuki Başkan Apo: “Egemenlerin sahte milliyetçilikleri uğruna değil, halkların ortak vatanı uğruna özgürlüğü ve hak eşitliğini esas alan, her düzeyde ortak birliktelik ve eylemlilik yöntemiyle mücadele etmek, gerçek yurtseverlik anlamına gelmektedir” demektedir.
Halkların ortak vatanı uğruna özgürlüğü ve hak eşitliğini esas almak, sözünü sıkça ettiğimiz Demokratik Ulus kavramlarıyla yakinen ilgilidir. Demokratik Ulus kavramı halkları ulus devlet temelinde zehirleyen kapitalist modernist çağa karşı -gerçek manada- bir mücadele stratejisidir. Öyle ki tekçiliğe karşı ortaklığı ve komünal olmayı savunur. Kendini beğenmenin yerine insanlığı sevmeyi savunur. Renksizliklere karşı çok ama çok renkli olmayı ilke edinir. Birçok farklı rengin bir arada, hem de çok güçlü bir şekilde ortak yaşayabileceğine inanır. Yani tekçiliğin bir milliyetçilik zirveleşmesi olarak halklara sadece acı getirdiğini bilerek, bu tekçiliklere ve tekleşmelere karşı en ileri düzeyde karşı koymasını da bilir.
Özcesi bizler bugün dünyada insanlığın başına bela olmuş milliyetçiliklere karşı durmak istiyorsak önce demokrat olacağız. Ancak bu demokratlığı tüm farklı toplumsal yapılarla birleştirerek sağlam kurumsal yapılar haline getirirsek orada gelişen ve gelişecek olan Demokratik Ulusçuluktur. Anti Milliyetçilik olarak Demokratik Ulusçuluk ise gerçek manada halkların renkli bir şekilde açan gül bahçesidir.
Halkların Gül Bahçesi’nde tüm renklerin bir arada, aynı anda açması ve yaşaması dileğiyle…
ŞIHO DİRLİK
- Ayrıntılar
Birileri ısrarla topluma ideolojik duruştan uzak durmaya, politikayı ve tabi doğası gereği kendilerini takip etmeye çağrı yapıyor. Bunu yaparken de kendi dünya görüşü, içerisinde yerini aldığı topluluk ya da toplumun ve hatta devletin bakışını temsil ettiğini de sinsice yaptığını da unutuyor.
Peki; İdeoloji nedir, ideolojik olmak ne demektir?
“İnsan gelişmesinin, tasarım gücüyle yakından bağlantısı vardır. İnsansal gelişmenin tasarım veya diğer bir deyişle düşünce ve onun iradesi, ruhsal durumu üzerindeki etkileşimi olmadan pratik yaşam gelişemez. İnsan söz konusu olduğunda öncellikle böyle bir tasarıma, düşünsel gelişmeye ihtiyaç vardır.”
Hiç şüphe yoktur ki: “İnsan, toplumsallaşmaya başladığında kesinlikle düşünce yönü ağır basan bir var olma olayıdır.” Başka bir deyişle: “Düşünce, tasarlama, hayal etme olmadan yaşam olmaz.”
Yani: “Düşünce; genel tasarımlar, genel fikirlerdir.” Ancak: “İdeoloji ise; bir toplumun maddi koşullarına uyarlanmış, o toplumun çıkarı olarak düşünülmüş ve hatta formüle edilmiş düşüncelerdir. Yani bir toplumun gerçekliğini ister ilerleme, ister geriletme veya muhafazakarlık yönündeki bir yaklaşımı, onun düşüncesini ifade ediyor.” Başka bir formülasyonla belirtecek olursak: “İdeolojiler somut toplumsal düzeyle ilintilidir.”
Bu olmazsa, yani insan ideolojiden kopuk olursa, ideolojiden kopuk yaşarsa orada yaşanacak olan özü itibariyle toplumsallıktan yani insanlıktan ve insan olmaktan kopmaktır, insan olmaktan çıkmaktır. Hatta: “Bilmek gerekir ki, ideolojiyle bağlantınızı koparırsanız hayvanlaşırsınız.” Hayvanlaşmayı, düşünceden kopuk olma, düşünceden kopuk yaşamak olarak ifade ettiğimiz doğası gereğidir.
İnsanların bir araya gelişini, ortak yaşamasını sağlayanın da özü itibariyle ideoloji ve ideolojiler olduğu açıktır. Farklı farklı çevreleri, gurupları, kesimleri, halkları başka bir araya getirmek olanaksızlaşır. “İdeoloji irade haline gelmiş ortak fikirler paketi olarak da tanımlanabilir” tespitinin özü de zaten budur.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi bu olmazsa orada yaşanacak olan gerçek manada insanlıktan kopuştur. Ve dikkat edelim, insanlığa ve değerlerine karşı nerede bir kayış yaşanmış ise orada yaşanmış olan kesinlikle, faşizm türü yapılardır. Faşizmin: ”Çok erken çözülmüş bir burjuva ideolojisi” olduğu bilinmektedir. İnsanlık varoluşsal olarak komünal iken, ortakçı iken liberalizm özü itibariyle bireycidir, bireyi esas alır, bireyi ne kadar toplumdan uzaklaştırabilirse o kadar etkili olacağına inanır. Ve bu durumun moralle yani toplumsal değer yargılarla birebir bağlantısının olduğu tartışmasızdır.
“İnsan doğası gerektiği kadar hayale, dogmaya, kutsal değerler diye tabir edilen dini konulara, hatta ahlaka, morale kesin yer vermek zorundadır.” Dinler de "insan tümüyle moralle yaşar, kutsal ilkeye göre yaşar" derler. “İnsanı alabildiğine maddiyatla doyurmaya çalıştın mı, doymaz” bunun ise insanı sadece güdülerini yaşayan bir varlık haline götüreceği açıktır. Yani moralden kopmak demek, insanlıktan kopmak olduğu bir daha görülmektedir.
Bu olmazsa insanlar bir araya gelerek toplum olamazlar, toplumsallığı kuramazlar. Yani: “Moral diye tabir ettiğimiz kavram gerçekleşmeden insanın sağlıklı gelişmesi ve hatta yaşaması oldukça sorunlu olacaktır.” Ve unutmayalım ki nerede insanlar moral değerlerinden kopmuşlarsa orada, tam bir baş aşağıya gidiş yaşanmıştır. İnsanlık tarihi bunun bolca deneyiyle doludur. Belirttiğimiz gibi bu baş aşağıya gidişin altında bireycilik vardır. İktidar odaklı yaşamak, devlet odaklı yaşamak hep bir şekilde biriktirmeyle ilgili olduğunu düşündüğümüzde bu bireyciliği insanlığın ilk çatallaşmasına kadar götürebiliriz. Çatallaşma derken, insanın doğasında kopartılarak; bireycileşmesi, bencilleşmesi, ata erk yapılara everilmesi, iktidara yürümesi ve sonuçta da iktidarın ve bireyciliğin en muntazam örgütlülüğü olan devlete kadar bunu götürebiliriz.
Ve bunu daha da ileriye götürseniz, ileriye taşırsanız; bir topluluğun, bir toplumun, bir ulusun, bir devletin tekleşmesine kadar götürebiliriz ki, yeryüzünde çıkmış olan bütün faşizan pratiklerin altında da bu bireycilik yani liberalizm gerçekliği vardır. Liberalizm elbette kapitalist çağın bir ideolojisidir. Ama her çağın kendine has bir kapitalistliği yani tekelciliği, tek eldenciliği olduğunu unutmayalım. Bu gerçekliği o çağın bireyciliği dolasıyla liberalciliği ve sonuç itibariyle faşizmi olarak nitelemek yanlış olmaz.
Liberalizme ve kapitalist hegemonyaya karşı çıkışlara bunun için boşuna: “Anti-liberalizm olarak sosyalizm, özgürlüğü kolektif eylemde ve ahlâkta yaşamanın ideolojisidir” denilmemiştir.
Ve: “PKK nedir? PKK, ideolojisi ve morali yıkılan halk gerçekliğinin öncelikle ideolojiyi ve morali bulma hareketidir” denilmiştir.
Rêber Apo: “Dikkat edilirse aslında ben kaba silahla iş yapmadım. Yine parayla da iş yapmadım. Benim iş yapma tarzım ideolojiyledir. Benim büyük ve oldukça maddi gerçekliğimize uygun düşünce gücü olmam, düşünce üretmem ve onu uygulama gücüne kendimi vardırmam beni büyük bir patlamaya dönüştürdü” demiştir. Yine başka bir yerde ise: “Birileri çıkar, tam da bu süreçte ideolojiden, moralden kopanların ideolojik, moral öncülüğüne soyunur ve o tek veya birkaç kişi de olsa, kısa bir sürede büyük bir toplumsal patlamaya dönüşür” derken dile getirdiği bu gerçekliktir.
Şimdi burada yazımızın başına geri dönersek, birilerinin neden “ideolojiktirler” dedikleri daha iyi anlaşılmaktadır.
Kendileri bir devletin tüm imkanlarını halkları alt etmek için kullanırken, ezilen ve horlanmışların ellerinde tek silah olarak duran ideolojik duruşa saldırış bundan kaynaklıdır. Bunun için gittikleri her yerde, “bunlar ideolojiktir, bunları dinlemeyin” demektedirler. Çok tuhaftır ancak ideolojiktir derken de sadece kendilerini düşünen, dar ve çıkarcı insanları kast ettikleri de açıktır.
İfade ettiğimiz gibi, “bunlar ideolojiktir” derken kendileri ve kendisi Türk İslam Sentezciliğini günlük olarak herkese-hem de kimsenin rızasını almadan-dayattığını unutuyorlar.
Erdoğan ismindeki kişiliğin tüm hareketlerinin baştan sonuna kadar tamamen baskın, hakaret edici, küçümseyici, alay edici, hor görücü, tekçi olduğunu herkes görüyor ve biliyor. Bunların altında tekçi, milliyetçi, burjuva ve tüccar sınıfının buyurgan ideolojisinin yattığı ortadayken, her gittiği yerde “bunlar ideolojiktir” sözlerinin altında; bir, toplumları yanıltma vardır. İki; kendi çıkarlarını örgütleme vardır. Üçüncü olarak ise; tüm halkları beyin gücü, yürek gücü, moral değerleri, insanlıktan kopmaya davetiye olduğu açıktır. Yani Erdoğan ve ekibi Türkiye ve Kürdistan’da çok rahat bir şekilde güdülecek bir yapı istedikleri bu sözleriyle açıkça beyan ederlerken, topluma kendi ideolojik bakışlarının ne olduğunu da göstermiş oluyorlar.
Başka da neden ısrarla: “İdeolojiyle bağlantınızı koparırsanız hayvanlaşırsınız” gerçekliği dururken, bunu toplumlarımıza, halklarımıza dayattıklarını anlamlandırmak gerçekten de çok zordur.
KASIM ENGİN
- Ayrıntılar