HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

selahaddin erdem derwes Ortadoğu’daki savaş gittikçe daha çok bir Kürdistan savaşı haline geliyor. ABD ve Avrupa Birliği devletleri istedikleri kadar IŞİD’e karşı olduklarını ve IŞİD’i yok edeceklerini söyleyip dursunlar, şimdiye kadar Irak Şam İslam Devleti-IŞİD denen bu kara yüzlü faşist çeteye karşı Kürtler dışında savaşan başka bir güç yok. Şimdilik yapılanlar sadece açıklama ve vaadlerle sınırlı. Bu iş içinde sanki bir oyunun varlığı gittikçe daha çok açığa çıkıyor. Her taraftan silahlandırılan IŞİD dört bir koldan Kürdistan’a saldırtılıyor. Herhalde IŞİD’e karşı savaşmak için, IŞİD’in Kürdistan Özgürlük Hareketini iyice zayıflatması bekleniyor. Küresel hesabın bu olduğu ortaya çıkıyor.
    Yoksa güncel olarak yaşananlar başka nasıl yorumlanabilir? 19 Ağustos’tan itibaren IŞİD çeteleri 15 gün boyunca tüm güçleriyle stratejik Cezaa Bölgesine saldırdılar. Eğer bu saldırılar YPG-YPJ güçlerinin kahramanca direnişiyle yenilgiye uğratılmasaydı da IŞİD çeteleri başarılı olsalardı, Cezaa Bölgesine dayanarak ardından kuşatmaya aldıkları Şengal’e ve Cezire’ye saldıracaklar, yeni Kürt katliamları yaparak Rojava Özgürlük Devrimini tasfiye etmeye çalışacaklardı. Ancak bu plan gerilla direnişiyle kırılıp başarılı olmayınca, şimdi de 15 Eylül’den bu yana üç yönden tüm güçleriyle Kobani’ye saldırıyorlar. Kobani’yi düşürerek Rojava Kürdistan’ı ortasından yarmak ve bu temelde Cezire’yi kuşatıp Rojava Özgürlük Devrimini tasfiye etmek istiyorlar.
    19 Ağustos’tan itibaren on beş gün boyunca faşist IŞİD çetelerine karşı Cezire halkı nasıl direndiyse, şimdi de Kobani halkı faşist IŞİD saldırılarına karşı aynı kahramanlıkla direniyor. Kobani halkı tıpkı Şengal halkı gibi ciddi bir katliam tehlikesiyle yüz yüze bulunuyor. Çünkü IŞİD çetesi her taraftan topladığı tüm gücüyle saldırıyor ve karşısında ise iki yüz bin kişilik küçük bir şehir varını-yoğunu ortaya koyarak direniyor. Kadın-erkek, yaşlı-genç herkes direnişe katılıyor. Neredeyse çocuklar bile direniş içinde yer alıyor. Kahramanca gerçekleşen bu insanlık direnişine başta Kuzey Kürdistan olmak üzere tüm Kürt halkının ve demokratik insanlığın maddi-manevi desteği bulunuyor. Başka da herhangi bir gücün desteği ulaşmıyor.
    Peki günlük bir insanlık dramı biçiminde yaşanan bu durumu nasıl izah edeceğiz? IŞİD çeteleri tüm gücüyle Rojava Kürdistan halkına saldırıyor, başta Kobani olmak üzere bu faşist saldırıya karşı direnen Rojava Kürt halkı katliam tehlikeleriyle yüz yüze bulunuyor, yine başta ABD olmak üzere kırkı aşkın devlet IŞİD’in insanlık için bir tehdit olduğunu ve yok edilmesi gerektiğini açıklıyor, ama IŞİD saldırganlığını kırmak için her gün onlarca şehit vererek direnen Rojava Kürtlerine hiçbir destek ulaşmıyor! Peki bu nasıl IŞİD karşıtlığıdır? İnsanlık için ciddi bir tehdit olan IŞİD’i yok edeceklerini söyleyenler bunu ne zaman yapacaklar? Acaba bunun için Kürt direnişinin kırılıp Kürt gücünün ezilmesini mi bekliyorlar?
    Belli ki Kürtlerin yeni bir durum değerlendirmesi yapması gerekiyor. Ortada herkesi içine olan çok yönlü bir oyun söz konusu olabilir. Kaldı ki zaten IŞİD’in Haziran ayında Musul’dan başlattığı saldırının çok yönlü bir planın bir parçası olduğu şüphesi baştan itibaren vardı. IŞİD adıyla yürütülen bu saldırının Amman’da planlandığı ve İsrail gözetiminde yapıldığı daha o zaman basına yansımıştı. Bu saldırının içinde birçok örgütün yer aldığı ve söz konusu saldırının küresel sermaye çıkarları temelinde yapıldığı çok sayıda güç tarafından değerlendirilmişti. Buna paralel IŞİD’in 3 Ağustos’ta KDP’ye yönelttiği saldırı da Amman anlaşmasının bozulması olarak yorumlanmıştı.
    Şimdi yaşanan mevcut gelişmeler temelinde tüm bunlar yeniden değerlendirilebilir. IŞİD saldırılarının Irak ve Suriye’de dengeleri bozduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bu bozulmanın da başarısız kalmış olan ABD açısından yeni bir politik açılım yapma imkanı verdiği yine açık bir gerçektir. Bu nedenle, IŞİD’in örgütleyicisi ve destekleyicisi olmasa bile, söz konusu amaçlara ulaşabilmek için ABD’nin IŞİD’i saldırıya teşvik ettiği ve önünü açtığı da tartışma götürmeyen bir gerçektir. Böyle olmasaydı, o zaman IŞİD adlı çete örgütü Musul’dan girip bir günde Bağdat’a nasıl dayanacaktı?
    Son üç ayda yaşananlara kabaca bir bakalım: IŞİD Haziran ayında Irak’a saldırıp dengeleri bozdu ve o zaman başbakan olan Maliki kuvvetlerinin elindeki tüm silahları ele geçirerek kendisini ciddi bir biçimde donattı. Aynı IŞİD, Temmuz ayında da Rakka çevresinde dört Esat tugayına saldırarak dördünü de dağıttı ve onların da silahlarına el koyarak askeri donanımını güçlendirdi. 3 Ağustos’tan itibaren de KDP güçlerine yönelik Şengal’den başlayan bir saldırı yürüttü ve cepheyi terk eden KDP peşmergelerinin silahlarını alarak donanımını zirveye çıkardı. Bütün bunlar olurken ne ABD yönetiminden, ne de Avrupa devletlerinden ciddi bir tepki gelmedi.
    Şimdi elde ettiği bu donanımla IŞİD adlı faşist çete dört bir yandan Şengal ve Rojava halkına saldırıyor. Kürdistan Özgürlük Hareketini ezmek ve Kürt halkını egemenlik altına almak istiyor. Hem Şengal’deki ve hem de Rojava’daki Kürt halkı ciddi bir katliam tehdidi altında bulunuyor. Fakat BM, ABD ve Avrupa Birliği gibi güçlerden hiçbir destek bu halka, IŞİD katliamlarına karşı kahramanca direnen Şengal ve Rojava halkına gelmiyor. Hem BM, hem ABD ve hem de Avrupa Birliği devletleri toplantı üzerine toplantı yapıyorlar, IŞİD’e karşı bir yığın tehdit dolu açıklama yapıyorlar, ama ne bir kurşun sıkıyorlar, ne de savaşan Kürt halkına destek olacak bir kurşun veriyorlar. Sadece IŞİD’e karşı savaşacaklarını ve IŞİD’i yok edeceklerini söylüyorlar. Peki bunu ne zaman yapacaklar? Belli ki Kürtlerin gücü kırıldıktan sonra!
    İşte tehlikeli oyun burada. Önce destek verip önünü açarak IŞİD’i saldırtıp Irak ve Suriye’yi sarstılar ve IŞİD’i güçlendirdiler. Şimdi de aynı IŞİD’i Kürdistan’a saldırtarak hem Kürt Özgürlük Hareketini güçsüz düşürmeye, hem de IŞİD’in gücünü zayıflatmaya çalışıyorlar. Konuşup da iş yapmadan beklemeleri bu gerçeği ifade ediyor. İki güç çarpışıp birbirini zayıflattıktan sonra  harekete geçip her iki alana yönelik de kendi egemenlik planlarını uygulayacaklar. IŞİD’i daraltıp kendilerine bağlarken, Kürdistan’da da PKK’yi etkisiz kılıp cepheden kaçtığı için onuru ve itibarı kırılmış olan KDP’yi zayıf bir temelde yeniden dirilterek kendilerine bağlı kılacaklar.
    Şimdi küresel kapitalizmin savaş planının bu olduğu açığa çıkıyor. Bölgenin güçten düşmüş statükocu güçlerine de bu temelde rol oynatılıyor. Başta KDP olmak üzere YNK ve benzeri güçlerin de bu plandan bilgisi ve plan içinde çok zayıf bir yerleri var. Plan, çok iyi bildiğimiz emperyalist bir plan! Böl-parçala-çatıştır planı! Böylece birbirine düşman hale gelerek iyice güçten düşmüş olan tüm güçleri bir kurtarıcı olarak kendine bağlama planı! ABD ve Avrupa’nın emperyalist güçleri, geçmişte başarıyla uyguladıkları söz konusu planı bir kez daha uygulamak istiyorlar. Bakalım yine başarılı olabilecekler mi?
    Peki bölgeyi bölüp parçalayarak birbirine düşüren ve kan gölüne çeviren bu planı bozmanın ve yenilgiye uğratmanın bir yolu yok mu? Kuşkusuz vardır, olmaz olur mu? Eğer araştırılırsa elbette bir çıkış yolu bulunabilir. Böyle bir çıkış yolu bulmada da kuşkusuz Kürdistan her yerden daha çok veriye sahiptir. Zaten savaşın giderek Kürdistan’da odaklanmış olması da bunu gösteriyor. Savaşı Kürdistan’da odaklandıran da kuşkusuz küresel kapitalist hegemonyanın yarattığı Kürt sorunu oluyor. Bu da söz konusu çatışmadan çıkışın Kürt sorununun çözümü temelinde gerçekleşeceğini ortaya koyuyor. Yani mevcut çatışmalar Kürt sorununun çözümünün iyice dayattığını gösteriyor.
    Peki nasıl olacak bu çözüm ve çıkış? Dikkat edilirse, özellikle 3 Ağustos Şengal saldırısı ardından Kürdistan özgürlük gerillası Dewrêşî Abdî misali beyaz arabaların sırtına binerek Musul Ovası’na çok önemli ve etkili bir dalış yaptı. Zaten 19 Temmuz 2012 Rojava Özgürlük Devrimi ve devrimin faşist çete saldırılarına karşı kahramanca savunulması da çok önemli bir devrimci dalıştı. Şimdi söz konusu mevzilenme temelinde ve halkın güçlü desteği ile Şengal’de ve Rojava’da tarihi öneme sahip ve kahramanlıklarla dolu bir direniş yürütülüyor. Demokratik çözüm ve çıkışın tek yolunun da bu özgürlük direnişinin zafere ulaşması olduğu açıkça görülüyor.
    Peki nasıl kazanılacak bu zafer? İşte önemli ve can alıcı nokta burasıdır. Kuşkusuz böyle bir zaferi yaratmanın kural ve kanunları vardır. Bunlardan birincisi birliktir, tüm Kürtlerin güçlerini birleştirecek bir birliğe ulaşmaktır. Din, mezhep, parça, parti ayrımı yapmadan tüm Kürt güçlerini birleştirebilmektir. Dewrêşî Abdî böyle bir Kürt birliğini yaratabildi. Şimdi de benzer bir birliği yaratabilmek, özellikle böyle kritik bir tarihi süreçte Kürt birliğinin oluşmasını engelleyen KDP’yi doğru anlayışa çekebilmek gerekiyor. Bu, kendine yurtsever diyen tüm Kürtlerin görevidir.
    İkincisi, söz konusu Kürt birliğini demokratik güçlerle ve komşu halklarla da daha geniş bir demokratik birlik haline getirmek oluyor. Üçüncüsü ise, Musul Ovası’na söz konusu dalışı, yine Dewrêşî Abdî misali kahramanca bir direnişle sürdürmek, ancak bunu askeri bilimin gereklerine uygun olarak zaferi hedefleyen bir plan ve örgütlülük temelinde yapmak gerekiyor. Öyle ki, yürütülecek direniş hem IŞİD’e karşı savaşın öncülüğünü yapmalı ve IŞİD’i parça parça yenilgiye uğratmalı, hem de devrimci savaş güçlerini sürekli büyüterek ordulaştırmalıdır. Kısaca direnişsiz olmaz, ama gerilla gücünü tüketen bir savaşla da olmaz. Gerillayı sürekli büyüten etkili bir savaş, faşist IŞİD çetelerini yenilgiye uğratarak küresel kapitalizmin planlarını da boşa çıkartacak tek yoldur. Bu da tüm Kürtlerin ve demokratik güçlerin görevi olduğu gibi, özellikle cepheye koşarak gerillaya katılması gereken kadın-erkek yiğit Kürt gençliğinin görevidir.

Selahaddin Erdem