Basına ve Kamuoyuna!
1. 2 Şubat tarihinde 13:00 - 14:00 saatleri arası işgalci TC ordusuna ait Savaş uçakları ve insansız hava araçları Medya Savunma alanlarımızdan Xakurke bölgemizde
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
31 Ocak tarihinde saat 11.30 'dan 1 Şubat akşam saatlerine kadar Medya Savunma alanlarımıza bağlı Zap bölgemiz üzerinde işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçlarıyla yoğun keşif uçuşu gerçekleşmiştir.
- Ayrıntılar
Rojava devrimi, onun yol açtığı ve açacağı sonuçlar politik düzlemde çokça tartışıldı. Belli ki bu tartışmalar sürecek. Bu hem gerekli hem de kaçınılmaz. Ancak gerçek şu ki devrim sosyolojik bir olgu olarak daha derin anlamlar taşıyor. Her devrim kendi iç devinimleri temelinde büyük bir devrimler zincirini ifade ediyor. Toplumsal alana nüfus eden ‘yeni’ olgusu siyasi, politik, ekonomik, ideolojik, kültürel, sosyal, sanatsal, felsefik vs. vs. her bağlamda gerçekleşme imkanı bularak, tüm bu alanlarda eşi görülmemiş ve toplum adına cesur deneyimler açığa çıkıyor. Toplumsal sorunlar yaralarını bir bir kaparken tarihsel bakımdan toplumsal gelişim gerçek rotasına bir adım daha yakınlaşıyor.
Rojava’daki ‘yeni’ duruma bir ad koyma arayışı kapitalist modernitenin ulus devletçi zihniyetlerinin bildik verileriyle “statü” tartışmalarına esir düşüyor. Haliyle toplum içinde sonuçları belki yüzyılları etkileyebilecek ‘devrimler’ silsilesi perdelenip hep büyük fotoğraf öne çıkıyor. Ulus devlet zihniyetinin o yapay, politik ve siyasi zemininde yürütülen statü tartışmaları süredursun toplumda yaşanan o devrimler silsilesi bu yapaylıktan uzak kendi statüsünü yaratıyor.
Rojava’da yaşananların en iyi izahı ancak tarihe dayanan bir sosyolojik bakışla izah edilebilir. Toplumun insanlığın gelişimine beşiklik ettiği o kadim topraklarda yeniden öz değerleriyle buluşmasına yol açan gelişmeler aslında dünya insanlığına bir oh çektirecek düzeydedir. Toplumun hakikate ulaşması anlamında karşısına çıkan kapitalist modernite tuzaklarının aşılmasında en etkili şey modernitenin azgın organizasyonu olan ‘büyük devlet’in ‘olmaz’larının yıkılması ve ‘olur’un bir türlü zihinlerde cisimleştirilemeyen şeklinin deneyim kazanmasıdır. Rojava’yı Ortadoğu için olduğu kadar tüm dünya için önemli kılan husus Rojava’nın demokratik modernitenin deneyim sahası haline gelmesidir. Başka bir dünya mümkün mü sorusuna cevap pratikte Rojava’da verilmektedir. Cevap herkesin ‘olmaz’ gördüklerinin 19 Temmuz’dan bu yana Rojava’da ‘olur’ kılınmasıyla verilmeye başlanmıştır. Geçmişte ‘olmaz’ diyenlerin bu gün herkesten daha çok devrime odaklanması uykudan uyanmanın, aydınlığa çıkmanın şaşkınlığı ve heyecanı nedeniyledir.
Toplumsal gelişimin -ki başta da ifade ettiğim gibi bu gelişim birbiriyle içiçe devrimler yumağı biçimindedir- fitili ateşlenmiştir. Bin yılların barajlamasına karşı toplumsal hafızanın ve tarihin gösterdiği direnişle engeller aşılmıştır. Şimdi devrim coşkulu bir nehir misali akmaktadır. Bu nehir hem kendi ana yatağına koşmakta hem de gerçek yatağını temizleyerek tüm kollarını kendine çağırmaktadır.
Rojava’daki yeni durum sadece yeni statü değildir. Bu statüyü gerçek anlamını veren yeniden insanlaşma ve toplumsallaşma mücadelesidir. Toplumun zihninde yeni bir anlayış yaratmak, toplumu her ferdiyle belli bir felsefik bakış açısı temelinde yaşamın gerçek anlamına doğru yöneltmek, dolayısıyla doğru yaşamanın sınırlarında gezinmek en büyük devrimlerden yalnızca biridir. Zihinlerde yıkılan azgın ve korkunç devlet ve onsuz olunamayacağı safsatası, tanrı krallar çağındaki ‘Ve tanrı yaralı…’ derecesinde bir aydınlanma yaratmıştır. Bu bir başka devrimdir. Toplumsal gelişimin toplum mühendisliği çabalarından uzak kendi rotasında, kendini inşa etmesi Rojava devrimini özgün kılan bir başka devrimsel değerdeki gelişmedir. Rojava’da, milliyetçiliğin ve ulus devlet faşizminin gelişebilmesinin her türlü imkanı ve tahrik ediciliğine rağmen tüm toplumsal kesim ve halkların ortak yaşama arzusu, bunun gittikçe gelişim göstermesi ve kurumlaşması, ancak ve ancak çok yeni ve kendine has sevgi ve değer yargılarının yaratılmasını gerektirir ki bu, parçalanarak küçülen, her geçen gün kanayan toplumsallığa yapılabilecek en büyük pansumandır. Yeni bir ulus anlayışının demokratik ulus paradigması temelinde yeni toplumsallığın kavramsallaşması olarak ortaya çıkması bin yılların hastalığına bulunmuş bir ilaç gibidir. Toplum için ilk kez kendine ait olma fırsatı ortaya çıkmıştır. Kendini gerçekleştirmeyi deneyimleyen bir toplum her türlü baskıcı, egemen, iktidarcı, tekelci gücün varlığını daha köktenci sorgulayabilecekken, bunun toplumun fertlerine nüfus eden yaşama biçimi ölçü ve değerleri daha cesur reddedilecektir. Her ne kadar daha uzun bir döneme ihtiyaç olsa da toplumu aslında parçalayarak bir arada tutan her türlü kapitalist modernist organizasyon ve kurumsal yapıların yerini gittikçe politik ve ahlaki güç alacaktır. Politik ahlaki toplum biraradalığın temel tutkalı olacak, kapitalizmin korkunçlaştırdığı ‘çokluk’ daha çok baskı, daha çok tekel, daha çok iktidar değil daha çok demokrasi doğuracak, farklılık ve karmaşa güce dönüşecektir. Biraz mistik, doğal olarak otantik ve elbette ki doğal toplum orjinli, yaşamın anlamına en uygun yeni yaşam anlayışıyla toplum ve doğa arasındaki hem maddi hem manevi, hem düşünsel hem fiziki olarak iktidarcı ve tekelci ilişkinin ve anlayışın kalkması mümkündür. Söz konusu Kürt toplumu Ortadoğu halkları olduğundan yaşanılan durum zaten çok da uzak değildir. Bu konuda doğal toplumun yol göstericiliği Kürt halkı için büyük bir şanstır.
Ekonomik bakımdan da Rojava’da yeni belki alışılmamış deneyimlerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Tüketen toplum ve dolayısıyla tükenen toplum devrimin yaratıcı ve üretici dinamizmi içinde üreten ve yaratan topluma doğru bir ivme kazanmış durumdadır. Üretim araçlarının ve sahalarının toplumsal örgütlenmelerin elinde ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, azgın kar hırsı yerine emeğe dayalı optimal kazanç, tıpkı doğal toplum süreçlerinde dayanışma ve takasın hakim olduğu pazarları andıran yeni pazarlar yaratacaktır. Ayrıca toplumsal ve örgütsel yapıların kapitalist ulus devletçi ve tekelci karakterden arınması ekonominin iktidar aracı konumundan çıkarılıp toplumsal yaşamın idame ettirilmesi anlamına uygun dev bir dayanışma sistemine dönüşmesine yardımcı olacaktır.
Bir başka ve en önemli devrim aslında Rojava devriminin en büyük iç dinamiği olan kadın devrimidir. Kadının kendi dirilişini gerçekleştirmiş olması toplumun yeniden dirilişinde öncülük konuma ulaşmasını sağlamıştır. Aslında Rojava’da toplum kadınla dirilmektedir. Kadının ve temsil ettiği demokratik komünal değerlerin yeni topluma rengini vermesi ‘erkek’lik temelinde toplumda kendini inşa etmiş olan iktidarın ve devletçi anlayışın aşılması hem özgür yaşamın gerektirdiği demokratik ilişkinin doğuşuna imkan sunacak hem de günümüzden doğal topluma doğru uzanan sağlam köprülerin oluşumuna yol açacaktır.
Tüm bunlar ve sayılabilecek daha onlarca devrimsel gelişme rojava devriminin bağrında devinim halinde olan, her geçen gün gerçekleşen devrimler yumağıdır. Tüm bunların komünler, ocaklar, kooperatifler, özerk otonom topluluklar, demokratik yönetimler, özgürlükçü eğitim kurumlaşmaları, vs. biçiminde vücut bulması demokratik modernitenin doğuşunun işaretleridir. Deneyimler bu güne dek eskinin aşılmasının mümkün olduğunu, Önder APO’nun yeni paradigmasının 21. yüzyılın kurtarılmasına en uygun model olacağını göstermektedir. Tüm bunlar insanlığın Rojava devrimine daha fazla odaklanmasına yol açacak, yine her deneyim ve başarıdan insanlık ışık, feyz ve cesaret alacak, Ortadoğu zihniyet ve vicdan temellerine dayalı demokratik devrimi için ayaklanacaktır.
Rojava devrimi deneyimlediği ve ezberleri bozan bir diğer devrimsel gelişmesini de savunma alanında yaşamaktadır. Savaş, iktidar ve devlet üçlemesi temelinde dumura uğrayan toplumun kendini savunması ve devrim olgusu Meşru savunma çizgisi ve modern gerillacılık temelinde yeniden canlanmakta ve ezilen halkların özgürlük mücadelesindeki büyük açmazlara cevap vermektedir. Bu konu ayrıca üzerinde durulması gereken çarpıcı bir konudur.
Harun DOĞAN
- Ayrıntılar
Rojava devrimi, onun yol açtığı ve açacağı sonuçlar politik düzlemde çokça tartışıldı. Belli ki bu tartışmalar sürecek. Bu hem gerekli hem de kaçınılmaz. Ancak gerçek şu ki devrim sosyolojik bir olgu olarak daha derin anlamlar taşıyor. Her devrim kendi iç devinimleri temelinde büyük bir devrimler zincirini ifade ediyor. Toplumsal alana nüfus eden ‘yeni’ olgusu siyasi, politik, ekonomik, ideolojik, kültürel, sosyal, sanatsal, felsefik vs. vs. her bağlamda gerçekleşme imkanı bularak, tüm bu alanlarda eşi görülmemiş ve toplum adına cesur deneyimler açığa çıkıyor. Toplumsal sorunlar yaralarını bir bir kaparken tarihsel bakımdan toplumsal gelişim gerçek rotasına bir adım daha yakınlaşıyor.
Rojava’daki ‘yeni’ duruma bir ad koyma arayışı kapitalist modernitenin ulus devletçi zihniyetlerinin bildik verileriyle “statü” tartışmalarına esir düşüyor. Haliyle toplum içinde sonuçları belki yüzyılları etkileyebilecek ‘devrimler’ silsilesi perdelenip hep büyük fotoğraf öne çıkıyor. Ulus devlet zihniyetinin o yapay, politik ve siyasi zemininde yürütülen statü tartışmaları süredursun toplumda yaşanan o devrimler silsilesi bu yapaylıktan uzak kendi statüsünü yaratıyor.
Rojava’da yaşananların en iyi izahı ancak tarihe dayanan bir sosyolojik bakışla izah edilebilir. Toplumun insanlığın gelişimine beşiklik ettiği o kadim topraklarda yeniden öz değerleriyle buluşmasına yol açan gelişmeler aslında dünya insanlığına bir oh çektirecek düzeydedir. Toplumun hakikate ulaşması anlamında karşısına çıkan kapitalist modernite tuzaklarının aşılmasında en etkili şey modernitenin azgın organizasyonu olan ‘büyük devlet’in ‘olmaz’larının yıkılması ve ‘olur’un bir türlü zihinlerde cisimleştirilemeyen şeklinin deneyim kazanmasıdır. Rojava’yı Ortadoğu için olduğu kadar tüm dünya için önemli kılan husus Rojava’nın demokratik modernitenin deneyim sahası haline gelmesidir. Başka bir dünya mümkün mü sorusuna cevap pratikte Rojava’da verilmektedir. Cevap herkesin ‘olmaz’ gördüklerinin 19 Temmuz’dan bu yana Rojava’da ‘olur’ kılınmasıyla verilmeye başlanmıştır. Geçmişte ‘olmaz’ diyenlerin bu gün herkesten daha çok devrime odaklanması uykudan uyanmanın, aydınlığa çıkmanın şaşkınlığı ve heyecanı nedeniyledir.
Toplumsal gelişimin -ki başta da ifade ettiğim gibi bu gelişim birbiriyle içiçe devrimler yumağı biçimindedir- fitili ateşlenmiştir. Bin yılların barajlamasına karşı toplumsal hafızanın ve tarihin gösterdiği direnişle engeller aşılmıştır. Şimdi devrim coşkulu bir nehir misali akmaktadır. Bu nehir hem kendi ana yatağına koşmakta hem de gerçek yatağını temizleyerek tüm kollarını kendine çağırmaktadır.
Rojava’daki yeni durum sadece yeni statü değildir. Bu statüyü gerçek anlamını veren yeniden insanlaşma ve toplumsallaşma mücadelesidir. Toplumun zihninde yeni bir anlayış yaratmak, toplumu her ferdiyle belli bir felsefik bakış açısı temelinde yaşamın gerçek anlamına doğru yöneltmek, dolayısıyla doğru yaşamanın sınırlarında gezinmek en büyük devrimlerden yalnızca biridir. Zihinlerde yıkılan azgın ve korkunç devlet ve onsuz olunamayacağı safsatası, tanrı krallar çağındaki ‘Ve tanrı yaralı…’ derecesinde bir aydınlanma yaratmıştır. Bu bir başka devrimdir. Toplumsal gelişimin toplum mühendisliği çabalarından uzak kendi rotasında, kendini inşa etmesi Rojava devrimini özgün kılan bir başka devrimsel değerdeki gelişmedir. Rojava’da, milliyetçiliğin ve ulus devlet faşizminin gelişebilmesinin her türlü imkanı ve tahrik ediciliğine rağmen tüm toplumsal kesim ve halkların ortak yaşama arzusu, bunun gittikçe gelişim göstermesi ve kurumlaşması, ancak ve ancak çok yeni ve kendine has sevgi ve değer yargılarının yaratılmasını gerektirir ki bu, parçalanarak küçülen, her geçen gün kanayan toplumsallığa yapılabilecek en büyük pansumandır. Yeni bir ulus anlayışının demokratik ulus paradigması temelinde yeni toplumsallığın kavramsallaşması olarak ortaya çıkması bin yılların hastalığına bulunmuş bir ilaç gibidir. Toplum için ilk kez kendine ait olma fırsatı ortaya çıkmıştır. Kendini gerçekleştirmeyi deneyimleyen bir toplum her türlü baskıcı, egemen, iktidarcı, tekelci gücün varlığını daha köktenci sorgulayabilecekken, bunun toplumun fertlerine nüfus eden yaşama biçimi ölçü ve değerleri daha cesur reddedilecektir. Her ne kadar daha uzun bir döneme ihtiyaç olsa da toplumu aslında parçalayarak bir arada tutan her türlü kapitalist modernist organizasyon ve kurumsal yapıların yerini gittikçe politik ve ahlaki güç alacaktır. Politik ahlaki toplum biraradalığın temel tutkalı olacak, kapitalizmin korkunçlaştırdığı ‘çokluk’ daha çok baskı, daha çok tekel, daha çok iktidar değil daha çok demokrasi doğuracak, farklılık ve karmaşa güce dönüşecektir. Biraz mistik, doğal olarak otantik ve elbette ki doğal toplum orjinli, yaşamın anlamına en uygun yeni yaşam anlayışıyla toplum ve doğa arasındaki hem maddi hem manevi, hem düşünsel hem fiziki olarak iktidarcı ve tekelci ilişkinin ve anlayışın kalkması mümkündür. Söz konusu Kürt toplumu Ortadoğu halkları olduğundan yaşanılan durum zaten çok da uzak değildir. Bu konuda doğal toplumun yol göstericiliği Kürt halkı için büyük bir şanstır.
Ekonomik bakımdan da Rojava’da yeni belki alışılmamış deneyimlerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Tüketen toplum ve dolayısıyla tükenen toplum devrimin yaratıcı ve üretici dinamizmi içinde üreten ve yaratan topluma doğru bir ivme kazanmış durumdadır. Üretim araçlarının ve sahalarının toplumsal örgütlenmelerin elinde ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, azgın kar hırsı yerine emeğe dayalı optimal kazanç, tıpkı doğal toplum süreçlerinde dayanışma ve takasın hakim olduğu pazarları andıran yeni pazarlar yaratacaktır. Ayrıca toplumsal ve örgütsel yapıların kapitalist ulus devletçi ve tekelci karakterden arınması ekonominin iktidar aracı konumundan çıkarılıp toplumsal yaşamın idame ettirilmesi anlamına uygun dev bir dayanışma sistemine dönüşmesine yardımcı olacaktır.
Bir başka ve en önemli devrim aslında Rojava devriminin en büyük iç dinamiği olan kadın devrimidir. Kadının kendi dirilişini gerçekleştirmiş olması toplumun yeniden dirilişinde öncülük konuma ulaşmasını sağlamıştır. Aslında Rojava’da toplum kadınla dirilmektedir. Kadının ve temsil ettiği demokratik komünal değerlerin yeni topluma rengini vermesi ‘erkek’lik temelinde toplumda kendini inşa etmiş olan iktidarın ve devletçi anlayışın aşılması hem özgür yaşamın gerektirdiği demokratik ilişkinin doğuşuna imkan sunacak hem de günümüzden doğal topluma doğru uzanan sağlam köprülerin oluşumuna yol açacaktır.
Tüm bunlar ve sayılabilecek daha onlarca devrimsel gelişme rojava devriminin bağrında devinim halinde olan, her geçen gün gerçekleşen devrimler yumağıdır. Tüm bunların komünler, ocaklar, kooperatifler, özerk otonom topluluklar, demokratik yönetimler, özgürlükçü eğitim kurumlaşmaları, vs. biçiminde vücut bulması demokratik modernitenin doğuşunun işaretleridir. Deneyimler bu güne dek eskinin aşılmasının mümkün olduğunu, Önder APO’nun yeni paradigmasının 21. yüzyılın kurtarılmasına en uygun model olacağını göstermektedir. Tüm bunlar insanlığın Rojava devrimine daha fazla odaklanmasına yol açacak, yine her deneyim ve başarıdan insanlık ışık, feyz ve cesaret alacak, Ortadoğu zihniyet ve vicdan temellerine dayalı demokratik devrimi için ayaklanacaktır.
Rojava devrimi deneyimlediği ve ezberleri bozan bir diğer devrimsel gelişmesini de savunma alanında yaşamaktadır. Savaş, iktidar ve devlet üçlemesi temelinde dumura uğrayan toplumun kendini savunması ve devrim olgusu Meşru savunma çizgisi ve modern gerillacılık temelinde yeniden canlanmakta ve ezilen halkların özgürlük mücadelesindeki büyük açmazlara cevap vermektedir. Bu konu ayrıca üzerinde durulması gereken çarpıcı bir konudur.
Harun DOĞAN
- Ayrıntılar
Rojava devrimi, onun yol açtığı ve açacağı sonuçlar politik düzlemde çokça tartışıldı. Belli ki bu tartışmalar sürecek. Bu hem gerekli hem de kaçınılmaz. Ancak gerçek şu ki devrim sosyolojik bir olgu olarak daha derin anlamlar taşıyor. Her devrim kendi iç devinimleri temelinde büyük bir devrimler zincirini ifade ediyor. Toplumsal alana nüfus eden ‘yeni’ olgusu siyasi, politik, ekonomik, ideolojik, kültürel, sosyal, sanatsal, felsefik vs. vs. her bağlamda gerçekleşme imkanı bularak, tüm bu alanlarda eşi görülmemiş ve toplum adına cesur deneyimler açığa çıkıyor. Toplumsal sorunlar yaralarını bir bir kaparken tarihsel bakımdan toplumsal gelişim gerçek rotasına bir adım daha yakınlaşıyor.
Rojava’daki ‘yeni’ duruma bir ad koyma arayışı kapitalist modernitenin ulus devletçi zihniyetlerinin bildik verileriyle “statü” tartışmalarına esir düşüyor. Haliyle toplum içinde sonuçları belki yüzyılları etkileyebilecek ‘devrimler’ silsilesi perdelenip hep büyük fotoğraf öne çıkıyor. Ulus devlet zihniyetinin o yapay, politik ve siyasi zemininde yürütülen statü tartışmaları süredursun toplumda yaşanan o devrimler silsilesi bu yapaylıktan uzak kendi statüsünü yaratıyor.
Rojava’da yaşananların en iyi izahı ancak tarihe dayanan bir sosyolojik bakışla izah edilebilir. Toplumun insanlığın gelişimine beşiklik ettiği o kadim topraklarda yeniden öz değerleriyle buluşmasına yol açan gelişmeler aslında dünya insanlığına bir oh çektirecek düzeydedir. Toplumun hakikate ulaşması anlamında karşısına çıkan kapitalist modernite tuzaklarının aşılmasında en etkili şey modernitenin azgın organizasyonu olan ‘büyük devlet’in ‘olmaz’larının yıkılması ve ‘olur’un bir türlü zihinlerde cisimleştirilemeyen şeklinin deneyim kazanmasıdır. Rojava’yı Ortadoğu için olduğu kadar tüm dünya için önemli kılan husus Rojava’nın demokratik modernitenin deneyim sahası haline gelmesidir. Başka bir dünya mümkün mü sorusuna cevap pratikte Rojava’da verilmektedir. Cevap herkesin ‘olmaz’ gördüklerinin 19 Temmuz’dan bu yana Rojava’da ‘olur’ kılınmasıyla verilmeye başlanmıştır. Geçmişte ‘olmaz’ diyenlerin bu gün herkesten daha çok devrime odaklanması uykudan uyanmanın, aydınlığa çıkmanın şaşkınlığı ve heyecanı nedeniyledir.
Toplumsal gelişimin -ki başta da ifade ettiğim gibi bu gelişim birbiriyle içiçe devrimler yumağı biçimindedir- fitili ateşlenmiştir. Bin yılların barajlamasına karşı toplumsal hafızanın ve tarihin gösterdiği direnişle engeller aşılmıştır. Şimdi devrim coşkulu bir nehir misali akmaktadır. Bu nehir hem kendi ana yatağına koşmakta hem de gerçek yatağını temizleyerek tüm kollarını kendine çağırmaktadır.
Rojava’daki yeni durum sadece yeni statü değildir. Bu statüyü gerçek anlamını veren yeniden insanlaşma ve toplumsallaşma mücadelesidir. Toplumun zihninde yeni bir anlayış yaratmak, toplumu her ferdiyle belli bir felsefik bakış açısı temelinde yaşamın gerçek anlamına doğru yöneltmek, dolayısıyla doğru yaşamanın sınırlarında gezinmek en büyük devrimlerden yalnızca biridir. Zihinlerde yıkılan azgın ve korkunç devlet ve onsuz olunamayacağı safsatası, tanrı krallar çağındaki ‘Ve tanrı yaralı…’ derecesinde bir aydınlanma yaratmıştır. Bu bir başka devrimdir. Toplumsal gelişimin toplum mühendisliği çabalarından uzak kendi rotasında, kendini inşa etmesi Rojava devrimini özgün kılan bir başka devrimsel değerdeki gelişmedir. Rojava’da, milliyetçiliğin ve ulus devlet faşizminin gelişebilmesinin her türlü imkanı ve tahrik ediciliğine rağmen tüm toplumsal kesim ve halkların ortak yaşama arzusu, bunun gittikçe gelişim göstermesi ve kurumlaşması, ancak ve ancak çok yeni ve kendine has sevgi ve değer yargılarının yaratılmasını gerektirir ki bu, parçalanarak küçülen, her geçen gün kanayan toplumsallığa yapılabilecek en büyük pansumandır. Yeni bir ulus anlayışının demokratik ulus paradigması temelinde yeni toplumsallığın kavramsallaşması olarak ortaya çıkması bin yılların hastalığına bulunmuş bir ilaç gibidir. Toplum için ilk kez kendine ait olma fırsatı ortaya çıkmıştır. Kendini gerçekleştirmeyi deneyimleyen bir toplum her türlü baskıcı, egemen, iktidarcı, tekelci gücün varlığını daha köktenci sorgulayabilecekken, bunun toplumun fertlerine nüfus eden yaşama biçimi ölçü ve değerleri daha cesur reddedilecektir. Her ne kadar daha uzun bir döneme ihtiyaç olsa da toplumu aslında parçalayarak bir arada tutan her türlü kapitalist modernist organizasyon ve kurumsal yapıların yerini gittikçe politik ve ahlaki güç alacaktır. Politik ahlaki toplum biraradalığın temel tutkalı olacak, kapitalizmin korkunçlaştırdığı ‘çokluk’ daha çok baskı, daha çok tekel, daha çok iktidar değil daha çok demokrasi doğuracak, farklılık ve karmaşa güce dönüşecektir. Biraz mistik, doğal olarak otantik ve elbette ki doğal toplum orjinli, yaşamın anlamına en uygun yeni yaşam anlayışıyla toplum ve doğa arasındaki hem maddi hem manevi, hem düşünsel hem fiziki olarak iktidarcı ve tekelci ilişkinin ve anlayışın kalkması mümkündür. Söz konusu Kürt toplumu Ortadoğu halkları olduğundan yaşanılan durum zaten çok da uzak değildir. Bu konuda doğal toplumun yol göstericiliği Kürt halkı için büyük bir şanstır.
Ekonomik bakımdan da Rojava’da yeni belki alışılmamış deneyimlerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Tüketen toplum ve dolayısıyla tükenen toplum devrimin yaratıcı ve üretici dinamizmi içinde üreten ve yaratan topluma doğru bir ivme kazanmış durumdadır. Üretim araçlarının ve sahalarının toplumsal örgütlenmelerin elinde ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, azgın kar hırsı yerine emeğe dayalı optimal kazanç, tıpkı doğal toplum süreçlerinde dayanışma ve takasın hakim olduğu pazarları andıran yeni pazarlar yaratacaktır. Ayrıca toplumsal ve örgütsel yapıların kapitalist ulus devletçi ve tekelci karakterden arınması ekonominin iktidar aracı konumundan çıkarılıp toplumsal yaşamın idame ettirilmesi anlamına uygun dev bir dayanışma sistemine dönüşmesine yardımcı olacaktır.
Bir başka ve en önemli devrim aslında Rojava devriminin en büyük iç dinamiği olan kadın devrimidir. Kadının kendi dirilişini gerçekleştirmiş olması toplumun yeniden dirilişinde öncülük konuma ulaşmasını sağlamıştır. Aslında Rojava’da toplum kadınla dirilmektedir. Kadının ve temsil ettiği demokratik komünal değerlerin yeni topluma rengini vermesi ‘erkek’lik temelinde toplumda kendini inşa etmiş olan iktidarın ve devletçi anlayışın aşılması hem özgür yaşamın gerektirdiği demokratik ilişkinin doğuşuna imkan sunacak hem de günümüzden doğal topluma doğru uzanan sağlam köprülerin oluşumuna yol açacaktır.
Tüm bunlar ve sayılabilecek daha onlarca devrimsel gelişme rojava devriminin bağrında devinim halinde olan, her geçen gün gerçekleşen devrimler yumağıdır. Tüm bunların komünler, ocaklar, kooperatifler, özerk otonom topluluklar, demokratik yönetimler, özgürlükçü eğitim kurumlaşmaları, vs. biçiminde vücut bulması demokratik modernitenin doğuşunun işaretleridir. Deneyimler bu güne dek eskinin aşılmasının mümkün olduğunu, Önder APO’nun yeni paradigmasının 21. yüzyılın kurtarılmasına en uygun model olacağını göstermektedir. Tüm bunlar insanlığın Rojava devrimine daha fazla odaklanmasına yol açacak, yine her deneyim ve başarıdan insanlık ışık, feyz ve cesaret alacak, Ortadoğu zihniyet ve vicdan temellerine dayalı demokratik devrimi için ayaklanacaktır.
Rojava devrimi deneyimlediği ve ezberleri bozan bir diğer devrimsel gelişmesini de savunma alanında yaşamaktadır. Savaş, iktidar ve devlet üçlemesi temelinde dumura uğrayan toplumun kendini savunması ve devrim olgusu Meşru savunma çizgisi ve modern gerillacılık temelinde yeniden canlanmakta ve ezilen halkların özgürlük mücadelesindeki büyük açmazlara cevap vermektedir. Bu konu ayrıca üzerinde durulması gereken çarpıcı bir konudur.
Harun DOĞAN
- Ayrıntılar
Rojava devrimi, onun yol açtığı ve açacağı sonuçlar politik düzlemde çokça tartışıldı. Belli ki bu tartışmalar sürecek. Bu hem gerekli hem de kaçınılmaz. Ancak gerçek şu ki devrim sosyolojik bir olgu olarak daha derin anlamlar taşıyor. Her devrim kendi iç devinimleri temelinde büyük bir devrimler zincirini ifade ediyor. Toplumsal alana nüfus eden ‘yeni’ olgusu siyasi, politik, ekonomik, ideolojik, kültürel, sosyal, sanatsal, felsefik vs. vs. her bağlamda gerçekleşme imkanı bularak, tüm bu alanlarda eşi görülmemiş ve toplum adına cesur deneyimler açığa çıkıyor. Toplumsal sorunlar yaralarını bir bir kaparken tarihsel bakımdan toplumsal gelişim gerçek rotasına bir adım daha yakınlaşıyor.
Rojava’daki ‘yeni’ duruma bir ad koyma arayışı kapitalist modernitenin ulus devletçi zihniyetlerinin bildik verileriyle “statü” tartışmalarına esir düşüyor. Haliyle toplum içinde sonuçları belki yüzyılları etkileyebilecek ‘devrimler’ silsilesi perdelenip hep büyük fotoğraf öne çıkıyor. Ulus devlet zihniyetinin o yapay, politik ve siyasi zemininde yürütülen statü tartışmaları süredursun toplumda yaşanan o devrimler silsilesi bu yapaylıktan uzak kendi statüsünü yaratıyor.
Rojava’da yaşananların en iyi izahı ancak tarihe dayanan bir sosyolojik bakışla izah edilebilir. Toplumun insanlığın gelişimine beşiklik ettiği o kadim topraklarda yeniden öz değerleriyle buluşmasına yol açan gelişmeler aslında dünya insanlığına bir oh çektirecek düzeydedir. Toplumun hakikate ulaşması anlamında karşısına çıkan kapitalist modernite tuzaklarının aşılmasında en etkili şey modernitenin azgın organizasyonu olan ‘büyük devlet’in ‘olmaz’larının yıkılması ve ‘olur’un bir türlü zihinlerde cisimleştirilemeyen şeklinin deneyim kazanmasıdır. Rojava’yı Ortadoğu için olduğu kadar tüm dünya için önemli kılan husus Rojava’nın demokratik modernitenin deneyim sahası haline gelmesidir. Başka bir dünya mümkün mü sorusuna cevap pratikte Rojava’da verilmektedir. Cevap herkesin ‘olmaz’ gördüklerinin 19 Temmuz’dan bu yana Rojava’da ‘olur’ kılınmasıyla verilmeye başlanmıştır. Geçmişte ‘olmaz’ diyenlerin bu gün herkesten daha çok devrime odaklanması uykudan uyanmanın, aydınlığa çıkmanın şaşkınlığı ve heyecanı nedeniyledir.
Toplumsal gelişimin -ki başta da ifade ettiğim gibi bu gelişim birbiriyle içiçe devrimler yumağı biçimindedir- fitili ateşlenmiştir. Bin yılların barajlamasına karşı toplumsal hafızanın ve tarihin gösterdiği direnişle engeller aşılmıştır. Şimdi devrim coşkulu bir nehir misali akmaktadır. Bu nehir hem kendi ana yatağına koşmakta hem de gerçek yatağını temizleyerek tüm kollarını kendine çağırmaktadır.
Rojava’daki yeni durum sadece yeni statü değildir. Bu statüyü gerçek anlamını veren yeniden insanlaşma ve toplumsallaşma mücadelesidir. Toplumun zihninde yeni bir anlayış yaratmak, toplumu her ferdiyle belli bir felsefik bakış açısı temelinde yaşamın gerçek anlamına doğru yöneltmek, dolayısıyla doğru yaşamanın sınırlarında gezinmek en büyük devrimlerden yalnızca biridir. Zihinlerde yıkılan azgın ve korkunç devlet ve onsuz olunamayacağı safsatası, tanrı krallar çağındaki ‘Ve tanrı yaralı…’ derecesinde bir aydınlanma yaratmıştır. Bu bir başka devrimdir. Toplumsal gelişimin toplum mühendisliği çabalarından uzak kendi rotasında, kendini inşa etmesi Rojava devrimini özgün kılan bir başka devrimsel değerdeki gelişmedir. Rojava’da, milliyetçiliğin ve ulus devlet faşizminin gelişebilmesinin her türlü imkanı ve tahrik ediciliğine rağmen tüm toplumsal kesim ve halkların ortak yaşama arzusu, bunun gittikçe gelişim göstermesi ve kurumlaşması, ancak ve ancak çok yeni ve kendine has sevgi ve değer yargılarının yaratılmasını gerektirir ki bu, parçalanarak küçülen, her geçen gün kanayan toplumsallığa yapılabilecek en büyük pansumandır. Yeni bir ulus anlayışının demokratik ulus paradigması temelinde yeni toplumsallığın kavramsallaşması olarak ortaya çıkması bin yılların hastalığına bulunmuş bir ilaç gibidir. Toplum için ilk kez kendine ait olma fırsatı ortaya çıkmıştır. Kendini gerçekleştirmeyi deneyimleyen bir toplum her türlü baskıcı, egemen, iktidarcı, tekelci gücün varlığını daha köktenci sorgulayabilecekken, bunun toplumun fertlerine nüfus eden yaşama biçimi ölçü ve değerleri daha cesur reddedilecektir. Her ne kadar daha uzun bir döneme ihtiyaç olsa da toplumu aslında parçalayarak bir arada tutan her türlü kapitalist modernist organizasyon ve kurumsal yapıların yerini gittikçe politik ve ahlaki güç alacaktır. Politik ahlaki toplum biraradalığın temel tutkalı olacak, kapitalizmin korkunçlaştırdığı ‘çokluk’ daha çok baskı, daha çok tekel, daha çok iktidar değil daha çok demokrasi doğuracak, farklılık ve karmaşa güce dönüşecektir. Biraz mistik, doğal olarak otantik ve elbette ki doğal toplum orjinli, yaşamın anlamına en uygun yeni yaşam anlayışıyla toplum ve doğa arasındaki hem maddi hem manevi, hem düşünsel hem fiziki olarak iktidarcı ve tekelci ilişkinin ve anlayışın kalkması mümkündür. Söz konusu Kürt toplumu Ortadoğu halkları olduğundan yaşanılan durum zaten çok da uzak değildir. Bu konuda doğal toplumun yol göstericiliği Kürt halkı için büyük bir şanstır.
Ekonomik bakımdan da Rojava’da yeni belki alışılmamış deneyimlerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Tüketen toplum ve dolayısıyla tükenen toplum devrimin yaratıcı ve üretici dinamizmi içinde üreten ve yaratan topluma doğru bir ivme kazanmış durumdadır. Üretim araçlarının ve sahalarının toplumsal örgütlenmelerin elinde ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, azgın kar hırsı yerine emeğe dayalı optimal kazanç, tıpkı doğal toplum süreçlerinde dayanışma ve takasın hakim olduğu pazarları andıran yeni pazarlar yaratacaktır. Ayrıca toplumsal ve örgütsel yapıların kapitalist ulus devletçi ve tekelci karakterden arınması ekonominin iktidar aracı konumundan çıkarılıp toplumsal yaşamın idame ettirilmesi anlamına uygun dev bir dayanışma sistemine dönüşmesine yardımcı olacaktır.
Bir başka ve en önemli devrim aslında Rojava devriminin en büyük iç dinamiği olan kadın devrimidir. Kadının kendi dirilişini gerçekleştirmiş olması toplumun yeniden dirilişinde öncülük konuma ulaşmasını sağlamıştır. Aslında Rojava’da toplum kadınla dirilmektedir. Kadının ve temsil ettiği demokratik komünal değerlerin yeni topluma rengini vermesi ‘erkek’lik temelinde toplumda kendini inşa etmiş olan iktidarın ve devletçi anlayışın aşılması hem özgür yaşamın gerektirdiği demokratik ilişkinin doğuşuna imkan sunacak hem de günümüzden doğal topluma doğru uzanan sağlam köprülerin oluşumuna yol açacaktır.
Tüm bunlar ve sayılabilecek daha onlarca devrimsel gelişme rojava devriminin bağrında devinim halinde olan, her geçen gün gerçekleşen devrimler yumağıdır. Tüm bunların komünler, ocaklar, kooperatifler, özerk otonom topluluklar, demokratik yönetimler, özgürlükçü eğitim kurumlaşmaları, vs. biçiminde vücut bulması demokratik modernitenin doğuşunun işaretleridir. Deneyimler bu güne dek eskinin aşılmasının mümkün olduğunu, Önder APO’nun yeni paradigmasının 21. yüzyılın kurtarılmasına en uygun model olacağını göstermektedir. Tüm bunlar insanlığın Rojava devrimine daha fazla odaklanmasına yol açacak, yine her deneyim ve başarıdan insanlık ışık, feyz ve cesaret alacak, Ortadoğu zihniyet ve vicdan temellerine dayalı demokratik devrimi için ayaklanacaktır.
Rojava devrimi deneyimlediği ve ezberleri bozan bir diğer devrimsel gelişmesini de savunma alanında yaşamaktadır. Savaş, iktidar ve devlet üçlemesi temelinde dumura uğrayan toplumun kendini savunması ve devrim olgusu Meşru savunma çizgisi ve modern gerillacılık temelinde yeniden canlanmakta ve ezilen halkların özgürlük mücadelesindeki büyük açmazlara cevap vermektedir. Bu konu ayrıca üzerinde durulması gereken çarpıcı bir konudur.
Harun DOĞAN
- Ayrıntılar
Rojava devrimi, onun yol açtığı ve açacağı sonuçlar politik düzlemde çokça tartışıldı. Belli ki bu tartışmalar sürecek. Bu hem gerekli hem de kaçınılmaz. Ancak gerçek şu ki devrim sosyolojik bir olgu olarak daha derin anlamlar taşıyor. Her devrim kendi iç devinimleri temelinde büyük bir devrimler zincirini ifade ediyor. Toplumsal alana nüfus eden ‘yeni’ olgusu siyasi, politik, ekonomik, ideolojik, kültürel, sosyal, sanatsal, felsefik vs. vs. her bağlamda gerçekleşme imkanı bularak, tüm bu alanlarda eşi görülmemiş ve toplum adına cesur deneyimler açığa çıkıyor. Toplumsal sorunlar yaralarını bir bir kaparken tarihsel bakımdan toplumsal gelişim gerçek rotasına bir adım daha yakınlaşıyor.
Rojava’daki ‘yeni’ duruma bir ad koyma arayışı kapitalist modernitenin ulus devletçi zihniyetlerinin bildik verileriyle “statü” tartışmalarına esir düşüyor. Haliyle toplum içinde sonuçları belki yüzyılları etkileyebilecek ‘devrimler’ silsilesi perdelenip hep büyük fotoğraf öne çıkıyor. Ulus devlet zihniyetinin o yapay, politik ve siyasi zemininde yürütülen statü tartışmaları süredursun toplumda yaşanan o devrimler silsilesi bu yapaylıktan uzak kendi statüsünü yaratıyor.
Rojava’da yaşananların en iyi izahı ancak tarihe dayanan bir sosyolojik bakışla izah edilebilir. Toplumun insanlığın gelişimine beşiklik ettiği o kadim topraklarda yeniden öz değerleriyle buluşmasına yol açan gelişmeler aslında dünya insanlığına bir oh çektirecek düzeydedir. Toplumun hakikate ulaşması anlamında karşısına çıkan kapitalist modernite tuzaklarının aşılmasında en etkili şey modernitenin azgın organizasyonu olan ‘büyük devlet’in ‘olmaz’larının yıkılması ve ‘olur’un bir türlü zihinlerde cisimleştirilemeyen şeklinin deneyim kazanmasıdır. Rojava’yı Ortadoğu için olduğu kadar tüm dünya için önemli kılan husus Rojava’nın demokratik modernitenin deneyim sahası haline gelmesidir. Başka bir dünya mümkün mü sorusuna cevap pratikte Rojava’da verilmektedir. Cevap herkesin ‘olmaz’ gördüklerinin 19 Temmuz’dan bu yana Rojava’da ‘olur’ kılınmasıyla verilmeye başlanmıştır. Geçmişte ‘olmaz’ diyenlerin bu gün herkesten daha çok devrime odaklanması uykudan uyanmanın, aydınlığa çıkmanın şaşkınlığı ve heyecanı nedeniyledir.
Toplumsal gelişimin -ki başta da ifade ettiğim gibi bu gelişim birbiriyle içiçe devrimler yumağı biçimindedir- fitili ateşlenmiştir. Bin yılların barajlamasına karşı toplumsal hafızanın ve tarihin gösterdiği direnişle engeller aşılmıştır. Şimdi devrim coşkulu bir nehir misali akmaktadır. Bu nehir hem kendi ana yatağına koşmakta hem de gerçek yatağını temizleyerek tüm kollarını kendine çağırmaktadır.
Rojava’daki yeni durum sadece yeni statü değildir. Bu statüyü gerçek anlamını veren yeniden insanlaşma ve toplumsallaşma mücadelesidir. Toplumun zihninde yeni bir anlayış yaratmak, toplumu her ferdiyle belli bir felsefik bakış açısı temelinde yaşamın gerçek anlamına doğru yöneltmek, dolayısıyla doğru yaşamanın sınırlarında gezinmek en büyük devrimlerden yalnızca biridir. Zihinlerde yıkılan azgın ve korkunç devlet ve onsuz olunamayacağı safsatası, tanrı krallar çağındaki ‘Ve tanrı yaralı…’ derecesinde bir aydınlanma yaratmıştır. Bu bir başka devrimdir. Toplumsal gelişimin toplum mühendisliği çabalarından uzak kendi rotasında, kendini inşa etmesi Rojava devrimini özgün kılan bir başka devrimsel değerdeki gelişmedir. Rojava’da, milliyetçiliğin ve ulus devlet faşizminin gelişebilmesinin her türlü imkanı ve tahrik ediciliğine rağmen tüm toplumsal kesim ve halkların ortak yaşama arzusu, bunun gittikçe gelişim göstermesi ve kurumlaşması, ancak ve ancak çok yeni ve kendine has sevgi ve değer yargılarının yaratılmasını gerektirir ki bu, parçalanarak küçülen, her geçen gün kanayan toplumsallığa yapılabilecek en büyük pansumandır. Yeni bir ulus anlayışının demokratik ulus paradigması temelinde yeni toplumsallığın kavramsallaşması olarak ortaya çıkması bin yılların hastalığına bulunmuş bir ilaç gibidir. Toplum için ilk kez kendine ait olma fırsatı ortaya çıkmıştır. Kendini gerçekleştirmeyi deneyimleyen bir toplum her türlü baskıcı, egemen, iktidarcı, tekelci gücün varlığını daha köktenci sorgulayabilecekken, bunun toplumun fertlerine nüfus eden yaşama biçimi ölçü ve değerleri daha cesur reddedilecektir. Her ne kadar daha uzun bir döneme ihtiyaç olsa da toplumu aslında parçalayarak bir arada tutan her türlü kapitalist modernist organizasyon ve kurumsal yapıların yerini gittikçe politik ve ahlaki güç alacaktır. Politik ahlaki toplum biraradalığın temel tutkalı olacak, kapitalizmin korkunçlaştırdığı ‘çokluk’ daha çok baskı, daha çok tekel, daha çok iktidar değil daha çok demokrasi doğuracak, farklılık ve karmaşa güce dönüşecektir. Biraz mistik, doğal olarak otantik ve elbette ki doğal toplum orjinli, yaşamın anlamına en uygun yeni yaşam anlayışıyla toplum ve doğa arasındaki hem maddi hem manevi, hem düşünsel hem fiziki olarak iktidarcı ve tekelci ilişkinin ve anlayışın kalkması mümkündür. Söz konusu Kürt toplumu Ortadoğu halkları olduğundan yaşanılan durum zaten çok da uzak değildir. Bu konuda doğal toplumun yol göstericiliği Kürt halkı için büyük bir şanstır.
Ekonomik bakımdan da Rojava’da yeni belki alışılmamış deneyimlerin ortaya çıkmasını beklemek gerekmektedir. Tüketen toplum ve dolayısıyla tükenen toplum devrimin yaratıcı ve üretici dinamizmi içinde üreten ve yaratan topluma doğru bir ivme kazanmış durumdadır. Üretim araçlarının ve sahalarının toplumsal örgütlenmelerin elinde ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, azgın kar hırsı yerine emeğe dayalı optimal kazanç, tıpkı doğal toplum süreçlerinde dayanışma ve takasın hakim olduğu pazarları andıran yeni pazarlar yaratacaktır. Ayrıca toplumsal ve örgütsel yapıların kapitalist ulus devletçi ve tekelci karakterden arınması ekonominin iktidar aracı konumundan çıkarılıp toplumsal yaşamın idame ettirilmesi anlamına uygun dev bir dayanışma sistemine dönüşmesine yardımcı olacaktır.
Bir başka ve en önemli devrim aslında Rojava devriminin en büyük iç dinamiği olan kadın devrimidir. Kadının kendi dirilişini gerçekleştirmiş olması toplumun yeniden dirilişinde öncülük konuma ulaşmasını sağlamıştır. Aslında Rojava’da toplum kadınla dirilmektedir. Kadının ve temsil ettiği demokratik komünal değerlerin yeni topluma rengini vermesi ‘erkek’lik temelinde toplumda kendini inşa etmiş olan iktidarın ve devletçi anlayışın aşılması hem özgür yaşamın gerektirdiği demokratik ilişkinin doğuşuna imkan sunacak hem de günümüzden doğal topluma doğru uzanan sağlam köprülerin oluşumuna yol açacaktır.
Tüm bunlar ve sayılabilecek daha onlarca devrimsel gelişme rojava devriminin bağrında devinim halinde olan, her geçen gün gerçekleşen devrimler yumağıdır. Tüm bunların komünler, ocaklar, kooperatifler, özerk otonom topluluklar, demokratik yönetimler, özgürlükçü eğitim kurumlaşmaları, vs. biçiminde vücut bulması demokratik modernitenin doğuşunun işaretleridir. Deneyimler bu güne dek eskinin aşılmasının mümkün olduğunu, Önder APO’nun yeni paradigmasının 21. yüzyılın kurtarılmasına en uygun model olacağını göstermektedir. Tüm bunlar insanlığın Rojava devrimine daha fazla odaklanmasına yol açacak, yine her deneyim ve başarıdan insanlık ışık, feyz ve cesaret alacak, Ortadoğu zihniyet ve vicdan temellerine dayalı demokratik devrimi için ayaklanacaktır.
Rojava devrimi deneyimlediği ve ezberleri bozan bir diğer devrimsel gelişmesini de savunma alanında yaşamaktadır. Savaş, iktidar ve devlet üçlemesi temelinde dumura uğrayan toplumun kendini savunması ve devrim olgusu Meşru savunma çizgisi ve modern gerillacılık temelinde yeniden canlanmakta ve ezilen halkların özgürlük mücadelesindeki büyük açmazlara cevap vermektedir. Bu konu ayrıca üzerinde durulması gereken çarpıcı bir konudur.
Harun DOĞAN
- Ayrıntılar
Cenevre-2 diye tanımlanan konferans tahmin edildiği gibi boşa kürek sallanılan bir arena oluyor, katılanlar havanda su dövmeyi sürdürüyor.
Dünyanın dört bir yanından gelmiş güçler Suriye sorununu çözmeye çalışadursunlar Rojava halkı Suriye sorununu kendi bölgelerinde çözmenin önemli bir adımını attılar. Rojava’nın üç önemli bölgesi de özerk yönetimlerini ve meclislerini ilan ettiler. Böylelikle gerek Kürdistan gerekse de dünyanın dört bir yanındaki ezilen halklara, mazlumlara ümit verdiler. Esin kaynağı oldular.
Bu durum halkların ancak uluslararası güçlere dayanarak statü kazanabileceği fikrini alt üst etti, öz gücün, öz örgütlülüğün önemini bir kez daha ortaya çıkardı. Bırakalım uluslararası güçlerin desteğini, dünyanın en azılı çete gruplarının saldırılarına karşı hem kendini savunup hem de kendi öz yönetiminin kurulabileceğini Rojava ispatladı.
Bu durum yüz yıllık statüleri, planları alt üst etti. Yoksayılan Kürt, Ortadoğu’nun alternatif sisteminin öncü, kurucu gücü oldu.
Rojava’da yaşananlar pek çok yeri çok etkilese de iki yeri daha çok etkilemektedir. En çok etkilenen TC devletidir. Buradaki gelişmelerin kendisine yansıyacağını bilmektedir.
Rojava’da yaşanan gelişmelerin en çok etkileyeceği ve yaşanan devrimi tamamlayacak nitelikte gelişmelere yol açacak ikinci yer Kuzey Kürdistan’dır. Rojava’da yaşananlar, yerel seçimler öncesinde Kuzey Kürdistan’da büyük sevinç yaratmıştır. Bununla birlikte yol gösterici olmuştur.Kuzey Kürdistan halkı artık o katil, adaletsiz, paralel yapılardan oluşmuş devletten bir şey beklemiyor. Örgütlülüğüyle, mücadelesiyle hem Türkiye’yi hem de tüm Ortadoğu’yu değiştireceğini biliyor.Söylenenlere karnım tok diyor ve kendi işine bakıyor.
Şimdi Kuzey Kürdistan’ın pek çok ilinde zaferin garanti olduğu seçimler öncesinde yapılan seçim çalışması değil, yeni kantonları inşa çalışmasıdır.
Her köyün, her mahallenin, her sokağın meclisleri yoluyla kentin yönetimine katılmasının sisteminin örüldüğü çalışmalar yapılmaktadır. Belediye başkanlığı seçimi için değil milyonlarca insanın, farklı etnik grupların, inanç gruplarının demokratik bir şekilde kentin yönetimini ele alacağı bir sistem kurmak için çalışılıyor. Nasıl Rojava’da yirmiyi aşkın bakanlıklar yoluyla toplum kendi ihtiyaçlarını giderecekse Kuzey Kürdistan’da da sağlıktan, ekonomiye, hukuka, kültüre, ekonomiye pek çok alanda kendi öz örgütlülüğüyle ihtiyaçlarını gidermek için örgütlenme çalışması yürütülüyor.
Rojava’da yaşanan bu tarihi adım Kuzey Kürdistan’ında kaderini belirliyor. Demokratik Özerklik diye tanımlanan sistem Kuzey Kürdistan’da da kent kantonları olarak somutlaşıyor. Kuzey Kürdistan halkı Kuzey’de de kurulacak özerkliğin, kantonların, Rojava devrimine en büyük destek olacağı bilinciyle coşkuyla yükleniyor inşa çalışmasına.
Büyük bir yarış devam ediyor. Yarış AKP ile değildir.Tüm bölgeler, iller bir diğeriyle yarışıyor. En güçlü örgütlenmeyi, en derin örgütlenmeyi, en kapsamlı örgütlenmeyi yapmak için yarışılıyor.
Evet, ufukta yirmi yeni kanton görünüyor. Bakalım! Dördüncü kanton ilanı hangi ile nasip olacak?
Haydi hayırlısı!
G. Suat Tekin
- Ayrıntılar
Nihayet beklenen Rojava Kürdistan Demokratik Özerk Yönetimi ilan edildi. Hem de bu İkinci Cenevre Konferansının hemen öngününde yapıldı. Televizyon ekranlarına yansıyan görüntülere göre, Rojava halkı Demokratik Özerklik ilanını çok büyük bir coşkuyla karşıladı ve kutladı. Sadece Rojava halkı da değil, dört parçadaki ve yurtdışındaki Kürt halkı büyük çoğunlukla aynı coşkuyu yaşadı. Tüm Kürt kurumları Demokratik Özerkliki kutlayan mesajlar yayınladı. Aynı coşkuyu biz de paylaşıyor ve Demokratik Özerk Rojavanın tüm Kürt halkına ve insanlığa kutlu olmasını diliyoruz.
Rojavada 21 Ocakta Demokratik Özerklik ilan edilmesinin, İkinci Dünya Savaşı ardından ilan edilen Mahabat Kürt Cumhuriyeti ile aynı günde olması tüm Kürtler açısından ayrı bir coşku ve heyecan yarattı. Kürdistanın Doğu parçasında altmış sekiz yıl önce atılan adımın bir benzerinin şimdi Batı parçasında da atılması halkın umut ve iradesini daha da biledi. Tabi benzerlik yanında her iki ilanın farklı yanları da çok fazlaydı. Rojavanın Demokratik Özerk Yönetimi tarihten ders çıkartarak Mahabat Kürt Cumhuriyetinin yaşadığı akıbete düşmemek için gereken duyarlılık ve tedbiri daha şimdiden alacak bilince elbette sahiptir.
Bu noktada 19 Temmuz 2012 Rojava Özgürlük Devrimini çok iyi anlamak gerekir. Kuşkusuz bu devrim Suriyede yaşanan iç çatışmanın yarattığı elverişli konjonktürden yararlanmıştır. Yani devrimin başarısının elverişli konjonktüre bağlı olma gibi bir boyutu vardır. Fakat her şeyin elverişli konjonktür olduğunu söylemek doğru değildir. Kaldı ki böyle bir konjonktürün oluşmasında da Kürdistanda yürütülen özgürlük ve demokrasi mücadelesinin çok büyük bir payı vardır. 19 Temmuz Devriminin esas olarak 1979dan günümüze yürütülen devrimci-demokratik çalışmanın ortaya çıkardığı birikime dayanarak başarıya ulaştığı ise tartışmasız bir gerçektir. Bu nedenle ilan edilen Demokratik Özerk Yönetimin temelleri çok sağlamdır.
Dahası 19 Temmuz 2012den 21 Ocak 2014e kadar geçen bir buçuk yıllık süreçte devrimin kökleştirilmesi ve demokratik toplum örgütlülüğünün geliştirilmesi için çok yoğun bir çalışma yürütülmüştür. Aynı zamanda arkasında dünya ve bölge gericiliğinin olduğu çete saldırılarına karşı kahramanca bir direnişle devrim savunulmuştur. Yani Demokratik Özerk Yönetim ilanı bir anda ortaya çıkan veya başka güçlere dayanan bir adım değil, tamamen Rojava halkının kahramanca mücadelesinin birikimine dayalı olarak atılan bir adım olmuştur.
Rojava Kürdistanda Demokratik Özerklik ilanının, çözüm bulunamayan Suriye için uygulanabilir bir çözüm modeli olduğu açıktır. Hele hele Esad rejimi dışında Suriye içinde bulunmayan güçlerin katılımıyla toplanan İkinci Cenevre Konferansının ölü doğum yaptığı bir ortamda Rojava halkının gündemleştirdiği Demokratik Özerklik çözümü çok daha büyük bir anlam ve önem taşımıştır. Özellikle çok toplumlu, çok kimlikli, çok dinli ve çok kültürlü bir ülke olan Suriye için Demokratik Özerklik çözümü dışında başka kalıcı bir model bulmak da imkansız gibidir.
Çünkü Demokratik Özerklik modeli her toplumsal kimliğin, dilin, kültürün, dinin, mezhebin ve kesimin özgürce örgütlenerek demokratik birlik temelinde katılım gösterdiği bir sistemdir. Suriye sınırları içerisindeki toplumsal yapının da bu tür özellikler taşıdığı dikkate alınırsa, sorunların çözümüne dayalı demokratik ve birlik içinde yeni bir Suriyenin yaratılması ancak Demokratik Özerklik modeliyle mümkündür.
Nitekim 21 Ocakta ilan edilen Rojava Kürdistan Demokratik Özerk yönetimi çok dilli ve çok toplumlu yapısıyla böyle bir modelin ilk adımını atmış durumdadır. Giderek demokratik ulus inşası temelinde tam bir özgürlükler toplumuna ulaşılacağı açıktır. Daha şimdiden Kürtlerin, Arapların ve Süryanilerin örgütlenerek özgürce katıldığı bir sistem ortaya çıkarılmıştır. Bu temelde mevcut toplumlar dışında tüm dil, kültür ve kimliklerin, nüfus olarak azlığına veya çokluğuna bakılmadan özgürce örgütlenerek sisteme katılım gösterecekleri kesindir.
Kuşkusuz Demokratik Özerk yönetim sadece farklı diller, dinler, mezhepler ve kültürler açısından özgürce örgütlenme ve katılma rejimi değildir. Aynı zamanda başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm sosyal kesimlerin özgürce örgütlenerek kendi iradesiyle katılım gösterdiği bir sistemdir. Zaten Özgürlük Devrimi kadın ve gençlik öncülüğünde gerçekleşen bir devrim olmuştur. Bu temelde Demokratik Özerklike dayalı Demokratik Konfederalizm inşası da kadın ve gençlik öncülüğünde gerçekleşecektir.
Bu sistem yediden yetmişe örgütlü bir topluma ve özgür bireye dayalı olarak gerçekleşecektir. Toplumsal örgütlülük tüm sosyal kesimleri kapsadığı gibi, toplum yaşamının tüm alanlarını da içerecektir. Yani ekonomik yaşam, eğitim, sağlık, kültür, siyaset, öz savunma gibi her alan örgütlü kılınacaktır. Demokratik konfederalizm sistemi, devlet gibi şiddet kurumlarının baskı ve sömürüsüne dayalı olarak değil, örgütlü toplumun özgür ve iradeli katılımına dayalı olarak şekillenecektir.
Baskı, sömürü ve çıkar çevreleri 22 Ocakta Cenevrede toplanıp, Suriye üzerinde pazarlıklar yaparak, yeni bir tahakküm sistemi üzerinde anlaşmaya çalışırken, Rojavada Kürt, Arap ve Süryani halkları baskı ve sömürüye son veren Demokratik Özerklik sisteminin inşasında anlayış ve karar birliği yaratmış durumdadır. Böylece yeni demokratik Suriyenin önü açılmıştır. Bu, aynı zamanda baskısız ve sömürüsüz yeni bir dünya yaratmaya doğru adım atış demektir.
Kürt, Arap ve Süryani halkları böyle bir anlayış ve karar birliği yaratmışken, Rojava Kürdistanda inşa etmeye başladıkları özgürlük ve demokrasi sistemini diğer halkları da katarak tüm Suriyeye yaymayı başarmaları mümkünken, Cenevrede toplananların Suriyeyi paylaşmaya çalışmalarının ciddi bir değer ifade etmeyeceği açıktır. Cenevre 2 toplantısının ölü doğmuş olduğu ortadadır. BM ve ABD tarafından toplanıyor olmasına rağmen, bu iki gücün meşru kabul etmediği Esad yönetimi dışında Suriye toplumunu temsil eden hiçbir gücün toplantıya katılmamış olması bu gerçeği açıkça ifade etmektedir.
Cenevre Konferansı, Suriye toplumuyla ilişkisi olmayan bazı kesimlerle bölgenin ve dünyanın bir kısım devletlerinin bir araya geldiği bir toplantı olmuştur. Kürt, Arap, Süryani, Ermeni ve Dürzi halkların temsilcileri toplantıya katılmadığı gibi, Suriye içinde savaşan örgütlerin temsilcileri de konferansa katılmamıştır. Peki, bu durumda Cenevre 2nin kararlarını kim uygulayacaktır? Toplantıya katılmayan tüm kesimler, içinde yer almayacakları bir toplantının kararlarını kabul etmeyeceklerini ve uygulamayacaklarını açıkça ilan etmişlerdir. Bu durumda Cenevre 2nin hükümsüz kalacağı ortadadır.
21 ve 22 Ocakta yaşananlar gösteriyor ki, yeni Suriyenin şekillenmesini toplumdan kopuk bazı sömürücü güçlerin bir araya geldiği Cenevre 2 değil, örgütlenmiş Kürt, Arap ve Süryani halklarının özgür birliğinden oluşan Rojava Demokratik Özerklik Yönetimi belirleyecektir. Bu nedenle Cenevre 2yi haddinden fazla önemsemek ve öne çıkarmak fazla anlamlı olmamaktadır. Yine Kürtler açısından Cenevre 2ye katılamamış olmak çok fazla önemsenmemelidir. Çünkü önemli olan ölü doğmuş Cenevre 2ye katılmak değil, yeni özgür ve demokratik toplumu yaratacak olan Demokratik Özerklik adımını atabilmektir. Bu adım da tam bir başarı içinde ve kararlılıkla atılmıştır. Yeni demokratik Suriyenin ve Ortadoğunun temellerini atmayı ifade eden bu tarihi özgürlük adımı bir kez daha herkese kutlu olsun!
Selahattin ERDEM
Yeni Özgür Politika
- Ayrıntılar
Yaza benzer bir kış vaktinde kulak kabartmış etraftaki tartışmaları dinliyorum:
- Neden bu kadar körüz?
- Ben kör değilim ama!
- Kör olmadığını nereden biliyorsun?
- Gözlerim görüyor.
- Gözlerin çalışması görmek için yeterli midir? Etrafındakilere bakıyor olmak gördüğün anlamına gelir mi ki?
- Neden bahsediyorsun? Anlamıyorum!
- İşte tüm mesele burada bakıp da görmemek de! Duyup da, yaşayıp da anlamamakta!
- Neyi anlamamak?
- Hakikati!
- Ne hakikatini?
- Çevrende olup bitenlerin, tartışılanların hakikatini!
- Hangi tartışma, hangi olup bitenden bahsediyorsun?
- Son dönemlerin en çok tartışılan meselesinden!
- Paralel devlet mi?
- Evet!
- Neyi anlaşılmaz ki?
- Şimdi sen ve senin gibi pek çok kişi devletin iyi, paralel devletin kötü olduğunu düşünüyorsunuz değil mi?
- Evet.
- Ve diyorsunuz ki bu paralel devlet denilen şey devlette arada sırada ortaya çıkan bir sapma!
- Evet!
- Bu arada-sıradalık bir istisna diyorsunuz değil mi? bu istisnalarda kaideyi bozmaz yani. Devletin iyiliği kaidesini!
- Evet!
- İşte buna karşı çıkıyorum ben.Devletin başından beri sorunları çözen olduğuna karşı çıkıyorum. Devlet sorun çözen değil, sorun yaratan, sorunları kangrene çeviren olmuştur. Bu kadar çok paralel devlet üzerinde tartışmak bile devletin bekasını ve imajını korumak için yapılıyor şimdi. Sanki sonradan çıkmış gibi bir yaklaşım sergiliyorlar. Binlerce yıllık devlet tarihinde, yüzlerce devlette olan bir gerçeği getirip 17 aralık operasyonuna ve Gülen cemaatine sıkıştırmaya çalışıyorlar.
- Daha fazlası da mı var?
- Tabi!
- Devletin mayasında paralellikler mevcuttur.
- Ne mayası?
- Mayanın ne olduğunu anlamak için ilk başta devleti iyi tanımak gerekir.
- Devlet nedir?
- Devlet mi? babamızdır, koruyucumuzdur, her şeyimizdir! Güvenliğimizi sağlar, toplumun düzenini kurar. Ulusun, dinimizin, namusumuzun koruyucusudur!
- Söylediklerin sadece propagandadır.
- Somut konuşalım. Devlet dediğin en tepedekilerin yaptıklarına baksana! Güvenliği sağlıyoruz, düzeni, vatanı milleti koruyoruz adı altında Karun’ları geçtiler. Kasalar yetmiyor, ayakkabı kutuları bile para dolmuş. O korudukları vatanın, ulusun bir üyesi olan vatandaşa bak.
- Devletin hakikati nedir o zaman!
- Devleti dar anlamda artık-ürün ve artık-değer üzerine kurulu ekonomik tekel olarak tanımlamak daha doğru olur. Artık-ürün ve değeri toplumdan sızdırmak isteyen devlet, kendini toplum üzerinde ideolojik araçlardan zor araçlarına kadar bir üstyapı kurumu olarak örgütleyip tekelleştirir. Devletin, bu dar tanımı ışığında bakarsak, siyasetin, devlet politikacılığının son tahlilde artık-ürün ve değerleri gerçekleştirmeyi koordine eden bir yönetim sanatı olduğunu görürüz. En kaba bir formülleştirmeye bağlarsak, DEVLET = ARTIK ÜRÜN-DEĞER + İDEOLOJİK ARAÇLAR + ZOR AYGITLARI + YÖNETİM SANATI diyebiliriz.
- Artık ürün nedir?
- Senin ömrün boyunca çalışman sonucu biriken şimdi bilmem kimin ayakkabı kutularının içinde olanlar!
- Peki ideolojik araçlar?
- Medyada, okullarda, camilerde devleti, iktidarı meşrulaştırmak için söylenen, yapılan her şey!
- Zor aygıtları nedir?
- Ordu, polis ve toplumları demokrasi idealinden uzaklaştırıp köleleştirmek isteyen kültür endüstrisi!
- Yönetim sanatı ne?
- İşte tüm bu olanları kabul edilebilir kılıflara sığdırma sanatı! Ekonomiyi, hukuku, eğitimi, sağlığı kordine etme aslında tekeline, kontrolüne alma sanatıdır. İşte bu sanat ve ideolojik araçlar, başından beri devlet içinde var olan paralel yapıları gizlemekteler.
- Hangi paralellikler?
- Devlet içindeki paralellikler! İlk devlet hangisidir?
- Uruk şehir devleti yada Sümerleri!
- Onlara bir baksana, hangi güçler kurulmasında etkindirler.
- Hangileri?
- Asker-Rahip-politikacı!Bu üç sınıf bir olup ana tanrıça düzenini yıkmış, kendi düzenlerini kurmuşlardır. Toplumu yönetmek içinde hep birlikte çalışmışlardır. Devleti ekonomik tekel olarak dile getiriyoruz ya, bu tekeller çeşitli alt ekonomik kolların birleşmesinden oluşur. Bu kollar, bu güçler bazen iktidar için uzlaşır, bazen de çatışırlar. Devletin mayasında bu vardır. Tarih boyunca da bu maya hep varlığını korumuştur.
- Yani?
- Günümüze de bir bakalım. Ergenekon, Gülen, CHP, MHP, ordu vs. hepsi bazıları, bazen legal, bazıları illegal güçlerdir. Bazen tüm bu güçler uzlaşırlar, bazen çatışırlar. Hepsi devleti var eden bir paralel güçtür aslında. Bu güçler her zaman daha fazla iktidar, daha fazla kar için mücadele ederler.
- Bunlara karşı çözüm nedir?
- Demokrasi mücadelesi!
- Nasıl?
- O mayasında hileyi, kurnazlığı, hırsızlığı barındıran devletin dışında halkın kendi kendine yetecek şekilde örgütlenmesi ve bu hırsızlıklara dur diyebilecek güce, örgütlülüğe kavuşması!
- Peki, bunu nasıl yapacak?
- Tabi bunu devletin, sistemin düşünce kalıplarının dışına çıkarak yapacak!
- Önceliklisi nedir sence?
- Paralel yapıların devletin mayasında olma gerçeği!
…. Susuyorlar. Ben de susuyorum.
G. Suat Tekin
- Ayrıntılar