Nuda-Nazan Bayram Yoldaşın Anısına
Nalin Dilpak
Bütün masallar” bir varmış bir yokmuş “ile başlar nedeni bizce bilinmeyen” bir varmış bir yokmuş “ve her kahraman var olanla masala kahraman olurmuş. Lakin bizim bildiğimiz tanıdığımız kahraman masal yaratıcısıdır” bir varmış bir yokmuş” kuralına göre işlememiş yaşam öyküsü, varmış, var olmakla yaratmış. Güneşin en sade kızıymış, öyle sıkı sarılmış ki güneşe, ışınlar yüzünde şavkımış, bir tutam öz serpmiş yüreğine. Onu en güzel tanıma kavuşturan güneşin kendisiymiş. Öyle kendisini bulmuş öyle kendisi olmuş… Yaşamı boyunca güneşten aldığı tılsımla yaşamış…
İşte böyle anlarda, keşkelere sarılır insan. Keşke anlatmam kolay olsa kahramanları masallarıyla beraber… Keşke ifadeler anlatabilse onun yüreğini, nakış nakış işlediği sevdasıyla birlikte… Keşke 29dan fazla olsa harfler, sözler, cümleler sınırsız… Seni anlatan bir şeyler olmalı, seni sen yapan bir ifade…
Zağros eteklerinde yeşeren, yaşam bulan bir kardeleni anlatmaya çalışacağız. Botan’da sonsuzlaşan bir türküyü dinleyenceyiz bütün zamanlarda sormak gerek NUDA’yı ifadeye kavuşturan var mı diye? Yada NUDA’yı en iyi anlatan NUDA'nın kendisi değil miydi diye? O gizil olmak, sır olmaktı ama en önde sarılmaktı mücadeleye, silaha susmak ama çığlık olmaktı O… en zorda olmak, en zoru başarmaktı onun adı. Kolayı sevmedi, yaparken, çalışırken, göstermezdi kendini, yaratıma seyirdeyken her kes, O güneşe Secdedeydi. İçinde bir fırtına taşırdı da, her susayan onun dingin gölünden avuçlardı suyu… Her kesin içinde arınabileceği kader temiz bir gölü vardı gönlünde. Diyaloglarında sade özünü içerdi insanlar. Duru, berrak bir yüreğin yansımasıydı dürüst bakan gözleri her şeyden önce bir Önderlik yaratımıydı NUDA. Ve geçeğe sadık kalmaya bildi her koşulda ilkeliydi, Beritan'ın en iyi örencilerindendi Beritan’la yaşamayı ve Beritan’ı yaşatmayı titizlikle başardı Beritan'ın yoldaşlık gülüydü kokusu herdem güzel olan. BERİTAN arkadaşla ilk tanıştığı yerler Zağros etekleri ilk özgürlük yuvası, ilk kadın ordulaşmasının tomurcuk olan yıllarıydı ve tomurcuğun açılması için bedel istenen zamanlar da kan renginde gül olsun diye tomurcuk, kızıl kan dökülen mekânlarda. Tanrıçaların sesinin derinlerden geldiği dağlarda. Duymayı bilenin duyduğu çağlarda duydu o sesi NUDA HEM DE BERİTANLA . Dünyayı erkek orduları sarmışken, kuşatmadayken bütün kadın duyguları, onlar adalet arayışındaydı… Ordu onlara yuvaydı orduları yok etmenin ordusu olmaktı tutkulu olan. Tezattır ilk bakışta ama gerçeğe ulaşmanın kaçınılmaz gerçeği işte. Kim inkâr edebilir NUDA'nın yüreğini kim unuta bilir çiçeklere sevgisini. Kim görmezden gele bilir hassaslıkla örülmüş şefkat ve sevgisini. Ve kim görmedi ki silahına sıkı sarılışını, kim tanık değil ki savaşın ortasında özgürlük tililisine. İşte böyle, ifadesi kendisinde saklı olan… Yüksek dağlar sanki onun için yaratılmıştı, orda koruyacaktı kadının güzel özünü. Orda mevzi alacak, orda selamlayacaktı Bese ve Zarife’yi. Bütün direnişçiler ve direniş mekânları zılgıta dönüşüyordu, çığlığa dönüşüyordu NUDA'nın ruhunda. Özgürlük ordusu, güzellik ordusu, aşk ordusu demişti dağdaki kadınlara güneş… Özgülüğün gizli bahçesinde nadide bir çiçekti Nuda, güneşten alırdı ısısını, karları, buzları yarardı, Beritan kokan zamanlarda. Karı delen, kardelen olurdu, doğa ile sadık olunan anlarda. Isıttıkça onu güneş toprağı yarardı, karları yarardı. Ki onlar güneşle beraber eşelerdi toprağı, tanrıça mezarı bulma arayışındaydı onlar. Ki güneş en sadık evlattır tanrıçaya, en helal süt emen evlat. Tanrıçaların eski mekânlarında iz sürüyorlardı, doğru yerdeydiler, Zağros eteklerinde… Tırnaklarıyla eşeliyordu toprağı NUDA, sahte gülmelere inat bir tanrıça gülüşü arıyordu beklide, yeryüzünde zalim bakan tanrıların gözüne inat, bir tanrıça gözü arıyordu, özü olan bir bakış… Ordulaşan bir arayış, bir bulma biçimi. Arayanların asla unutulamayacağı bulma. Adı NUDA, adı Beritan, adı Zelal, adı Azime olan. Hepsinin yüzünde ayni işaret, aynı olgun soyluluk. Sorxwin in kine benzeyen çocuksu gülüş, Gülbaharda ki keskin asil bakış. Peki, insan tanrıçayı arayınca benzer mİ tanrıçaya? Ona benzemek için onu bulmak gerekmez mi? En iyi bilinen ama hep bir bilinmezlik gibi duran bir soru dur bizde. Bulduğun anda bilinmez olan, sadece yaşana bilir bir gerçek olan… Gerilla yaşamına aşık olan bilir bunu, NUDA gibi arayan bulur bunu.
Böyle işte bitmeyen bir arayış; Zağros’ta kendini bulan, kadın ordusunun bahçesinde özünü güneşten alan güzel bir çiçek… Anlatmak kolay olmasa gerek bütün yaşadıklarını. Gerçeği ile beraber, acısıyla beraber ve güzelliğiyle beraber… Dedik ya en zorda açardı çiçeği. Mücadele yılları için dede en zor görevi üstlenmekten kaçmazdı, Önderliğin yanına gittikten sonra örenmişti sade ve keskin olmayı. Bundandır önderlik demişti “bu kızda bir öz var açığa çıkması gereken” Avrupa’ya düzenlemişti onu Önderlik, dağlı özün kentlerde kirlenmeyeceğine inanarak. Öylede oldu kirlenmedi NUDA. Tekrar dağlarla buluşunca en yüksek yerleri mekân bildi, zirvelerde seyir etti özgürlük dalgalarını… Yüreğinde bilediği tüm kılıçlar saklıydı kınında. Daha keskin savaşlara hazırdı artık. Daha zoruna, daha katmerlisine. Öyle ki PKK, nin yeni inşa komitesi gibi ideolojik bir çalışmaya katıldı ve söylemenin ötesinde bir yapma kahramanıydı PKK'yi yeniye kavuşturmanın ve yeniden önderlikle buluşturmanın savaşçısıydı. Burada sevdi viyanı, burada yoldaş oldu Viyan’a. ayni çalışmanın, aynı emeğin yolcusuydu onlar. Yoldaki dikenleri ellerini kanatırcasına kaldırdı onlar. Viyanla yoldaşlığı saflık deryasıydı. Kayıp olan her kesin yüzünü göre bileceği bir derya. Sınırları aşan, bentleri kıran bir deryayıydı onlar. Ne geri erkek nede geri kadının yüze bileceği bir derya. Özgürlüğün en derin noktasıydı yürekleri, yüzmenin özgürlükle eş olduğu bir sonsuzluk yürekleri. Viyanın şahadetinden sonra onu da aldı yanına yüreğindeki bahçeye yeni bir çiçek ekiyordu Beritan’ın yanına. Sorxwin'in yanına.
Gitmeliydi Önderliğe bağlı olanların yüzünü döndüğü mekâna, kuzeye. Sorxwin’in yaşadığı yere, Viyan’ın hayallerinin dolaştığı yere gitmeliydi ateşin korlaştığı yere, savaşına yeni savaşlar eklemeliydi. Tasfiyeciliği utanca boğmalıydı sade yoldaşlığıyla, korkaklığı unutturmalıydı cesur kadın yüreğiyle. Masumiyetin ortasında bir çift keskin bakıştı NUDA.
Komutandı bütün mütevaziliyle, emeğiyle, insana sevgisiyle… Yapmanın öretme biçimlerini sanat bilirdi, kırmadan yaratan, bozmadan yapan bir öz taşırdı yüreğinde… İnsanı kayıp etmeden kazanmak için yaratılmıştı sanki elleri. Nakış gibi işlerdi insanı onca nazik onca hassastı işte. Çaba ve çalışma insanıydı NUDA. Öyle çıkarsız, öyle dolambaçsız bir ifadeydi, anacıl ve kadınca olan
Önderliğin ”yarım kalmış projem “dediği kadın özgürlük çizgisine, mücadelesine, bağlılığı yaşam veriyordu yarına ve bu güne. Bu çizgiye zarar vermeme yeminlisiydi adeta. Kadın demek tarihi bir ezgi demekti onun için, incinmemeli yara almamalıydı tekrardan… Tarih utanmalıydı, erkek orduları azap duymalıydı… Ve NUDA'nın başı dik olmalıydı Önderlik karşısında. Gururla bakmalıydı geçek aynaya, önderlik yaratımı olan kendisine, kadın ordusuna. Utanma barınmamalıydı onun bakışında. Sevgi derin olmalıydı onun komutasında. Ve Botan'da destanlaşmalıydı savaşımı, Hezil akıtmalıydı onu Kürdistan’a ve…
Önderliğinde dediği gibi “canından vaaz geçenler ordu yapamaz, moralsiz heyecansız olanlar kadın ordulaşmasında ne komutanlaşır ne de özgürlük savaşçılığı yapa bilir. Yaşamdan vaaz geçenler örgütçü olamazlar “O vazgeçmedi yaşamdan, canından. Canını en güzel yaşam soyluluğuna adadı. Çizgiye toz kondurmayan yiğit bir kadındı, mücadeleye iddiaya, inanca tutku düzeyinde bağlıydı. Gerçek PKK'li, özgürlük çığlığıydı kadın renginde. Kendini örgütleyerek etrafını örgütleyen güzel duygu insanı. Ciddi yaşadı, büyük çaba sahibiydi yoldaşlık için, sevmeye değer olan her kesin yoldaşıydı.
İdeolojik bir ilke olarak doğduğu topraklarda yaşadı, özgürce yaşamak için her türlü fedakârlık ve mücadeleyi verdi bu gerçeğe öncülük yaptı. Evet, doğduğu topraklarda yaşadı. Zagros'ta duydu ana tanrıçanın sesini. Cudi de bir tutam yaşamda o sundu NUH, un avuçlarına. Binlerce şehidin sesini dinledi O topraklardan. Son nefesini verirken bile İnançlı olanlar duya bilir ancak bu sesleri. Botan kadın azmini bilene anlatır kendini… Ve son durak Besta, Hezil… Bütün zorluklardan damıtılan bir yudum su olmak var Besta da, yeşilinde sonsuzlaşan bir yaşam Bütün ölümleri dize getiren bir savaşım öyküsü. Sen bir akışsın Hezil'de bir gün bize tekrardan döneceksin dürüst olmayı savaşmayı öreteceksin. Akış böyledir, terk etmez tümden. Her kurak toprağa uğrar, can verir oraya , sen böyle atmadın mı Zagros'tan Botan'a. Böyle fısıldamadı mı tanrıça senin kulağına ??...
Biz iki defa duyduk şahadet haberini her ikisin dede inanmadık, inanamadık, inanmıyoruz. Çünkü biliyoruz ki inançlı bir yürek, bir ülke eder, bütün doğaya can veren bir ırmak eder… Tarihe akışsın sen, güne ve güneşe can yoldaş, geleceğe özgürlük çağrısı…
Seni unutmak ihanetle eş anlamlı olacak. Anına bağlı kalmak ise onurumuz…