HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

sehit zerdest_dersimi3Bêrmareş’ê, Karagöl demek. Herekol’un doğu eteklerindedir. En derin yeri 3-4 metre’yi geçmez. Belki de bulmaz. Dibinde kum hiç yok. Zemini tamamen kırmızı toprakla kaplıdır. Yukarıdan göle kuş bakışı bakınca rengi gerçekten siyahidir. Yakından ve biraz yanlamasına bakınca rengi bazen koyu yeşile çalar, bazen mavimsidir. Çok nadiren göğün mavisini içmiş gibi olur. Geceleri dolunayda şafak ve günbatımı öncesi çok güleç bir renk alır.

Bêrmareş’in güney tarafına başka bir söylemle yukarısına yüksek kayalıklı bir tepe düşer. Eski adı Terazinareş'tir. Tek kapısı veya yolu burada yine Bêrmareş adıyla anılan kapısıdır. Bu kapıdan Koridorê Sora ve Navser taraflarına gidileceği gibi kapıyı çıkınca batıya yönelerek Deşta Sore taraflarına gidilebilir.

Gölün aşağı tarafına da çok daha alçak bir sırt düşer. Ardıç ağaçlarıyla kaplı bu sırtın en zirvesinin gölden uzaklığı iki yüz metreyi bulmaz. Sırt tepesinden göle kadar kırk beş derece eğimlidir. Kayalıklı olsa da kayalıklarda düz, düzlük gibidir. Bu sırtın aşağı yamacı uçurumludur.

Gölün bir tarafından Herekol’un yıkılmış taş yığıntıları, xılxıleleri yüzlerce metre uzanırken, diğer tarafından, yüzerce metre çimli, pınarlı, koridorlu, mergli küçük küçük tepecikli beri yerleri uzanır. Koçerler üç beş yerde koyunlarını sağar ve dinlendirirler. Bir kilometre ileri de Kaniya Sar, Kanisarkê denilen buz gibi bir pınar var. Suyu oluk oluktur. Etrafında mendık, tuzık ve pung yetişir. İçmek için çay için olduğu kadar, koyun ve kuzuları, keçi ve oğlakları sulamak için de çok sağlıklıdır. Sonbaharda suyu epey azalsa da hiç kesilmez.

Ve yine döndük Bêrmareş’e su yukarıdan elli metre kadar mesafeyi kaplayan kaya yıkıntılarından fışkırıyor. Bu kaynağın özü taze kar sularıdır. Herekol’de kar erimeye başladıktan bir süre sonra buradan sular fışkırır. Esasta Deşta Sore taraflarının suyudur. Koçerler eskiden Deşta Sore’de garıs (mısır) yıkandığını ve suyla akan tanelerin bu gölden çıktığını söylüyorlar. Ayrıca da gölün etrafında, yukarısında eriyen kar suları da buraya akar.

Sürüleri sulamak için bu su da verimlidir. Ne var ki bu su sonbahara kadar kalmaz. Şimdilerde insanın kolay kesemeyeceği pınarı yazın kuruyacak. Bir taraftan oluk oluk, beyaz sular göle dolarken diğer taraftan da oluk oluk boşalır. Daracık bir boğazdan kendini yüzlerce metrelik yamaçtan coşarak aşağılara bırakır. Su yazın yavaş yavaş azalsa da kuruması hemen hemen ani olur. Ama en ilginci gölün boşalması, kurumasıdır. Göl doluyken siz koyunlarınızı sulamaya getiriyorsunuz. Göle biraz yaklaşınca aniden göl önünüzden kaçmaya başlamıştır. Sular çekiliyor. Koyunlar peşinden koşuşturur. Susuzluğunu gidermek için gölün alt zemininde bazı delikler var. Gün gelir evrendeki kara delikler gibi gölün tüm suyunu sömürürler. Nerdeyse birkaç yudumda bu gölün tüm sularını içerler. Oysa o delikler hep varlar. Neden illa belli bir zamanda böyle su gözlü olurlar. Neden Bêrmareş’in siyahi maviliğini acımasızca yutarlar bilemiyorum. Koçerler her yıl bu olayın Cuma günü veya akşamı olduğunu iddia ediyorlar. Böyle bir inanışta var. Gününü bilmiyorum ama bir on dört Temmuz günü sularının çekildiğini arkadaşlarımdan duymuştum.

Gölün mergli çayırlı çimenli tarafından sırtın hemen üstündeki düzlükte eski mezarlar var. Gömülenlerin birçoğunun çocuk olduğu da anlaşılıyor. İlginç ve güzel bir yer seçmişler ölülerine. Ben de ölünce buraya gömülsem gölü görecek miyim(?) diye merak ediyorum. Gölün çevresi yazın tam bir festival yerine döner. Binlerce koyun öbek öbek berilerinde bekleşirken, çobanlar, kadınlar, genç kızlar, allı pullu elbiseleri ile bakraçlarına süt doldururlar. Çocuklar sürünün etrafından dolaşarak, sağılmaktan kaytarmak isteyen kurnaz koyun ve keçileri yakalayıp Berivanlara teslim ederler. Yine uyuşuk uyuşuk yatıp sağılma yerine gelmeyi düşünmeyenleri de uyarırlar. Eşeklerin bazıları zırlar, bazıları cirit atar, bazıları tozun içinde takla atar bazısı hiç doymak bilmez. Düzensiz ve zamansız doğan kuzular kayalıkların içerisindeki küçük kozıklerinde bekleşir, acıkınca meleşirler. Köpekler; kimisi haylaz, kimisi çılek (azgözlü), kimisi uyuşuk, hantal, kimisi geveze, kimisi korkutucu ve saldırgan. Kimisinin dili bir karış, kimisi ortalıkta görünmez gün boyu. Taa aşağıdaki o badan (zomdan) kimisi eşeğine, atına binerek, kimisi yürüyerek bir buçuk saatte buraya ulaşan Berivanlar öğlen öncesi ve öğlen sonrası sağılmış sütü mataralara boşaltarak eşeklerine, atlarına yükler üzerine de konlar'da yakmak üzere topladıkları guni ve değişik yakacakları yükleyip yarın tekrar gelmek üzere zoma dönerler. Çünkü süt peynir ve yoğurt olmak ister. Çobanlar taze ekmek ve yemek ister. Yolunuz açık, yüreğiniz pek olsun Berivanlar. Kolay gelsin isterim işleriniz, ama bilirim kolay gelmez. Erkekler de çok çalışır ve yorulurlar hatta koyun bile sağarlar ama pek az insan Koçer kadını kadar cefa çeker ama Koçer kadını direngen ve iradelidir. Zorluklara kolay teslim olmaz, zorluklar adeta onun yaşam tarzı gibidir. Bu nedenle mi yüzleri güleç ve umutludurlar hep bilmem.

Güneşin Herekol’e selam vereli tam iki saat oldu. Güller ve şehitler ayının bitimine altı gün kaldı. Tümseğin üzerindeki mezarlığın yan tarafındaki kayalıklı tepecikte oturmuş Bêrmareş'e bakıyorum. Gölün içine doğru bir girinti uzuyor. Tam bir yarımada gibi.

Her şey çok vurgulu. Güneş ışıkları vurgulu vurgulu yayılıyor. Güneş ışınlarının vurgusunu tenimde ve gözlerimde hissediyorum. Kaya renkleri vurgulu. Etrafı sarmış yeşillik vurgulu. Göle akan pınar vurgulu. Kuşların türlü türlü ötüşleri vurgulu. Kuşların çiçekten çiçeğe konan arıların vızıltıları daha bir vurgulu. Kar kevilerinin hızla erimeleri vurgulu. Kevilerin altında günlerdir güneşin hasreti ile sararmış ama solmamış otların güneşle buluşmaları ve fotosentez yaparak hızla yeşillenmeleri vurgulu. Dibi bulanığımsı, üstü berrak gölün etrafı doğanın aksını ustaca derinlerine çizişi ve biraz siyahi biraz yeşilimsi biraz parlak gölün manzarası vurgularında vurgusu. Hele şu tam karşımda gölün içindeki büyük kayalıkların dibinde kaya kadar yükselmiş piramidi andıran nazlı ardıç’ın göldeki yansımasıyla oluşturduğu bütünlük bir harikadır.

Dolunay çoktan küçülmeye başlamış. Yarılanmış ay tam Bêrmareş'e kapısının üstünde, ayın kesik tarafı ise yere Herekol'e bakıyor. Acaba her yerde ay böyle mi görünür merak ediyorum. Doğuda yükselen güneş, batıda batışa gitme yolundaki ay ortasındaki Bêrmareş gölü, yan tarafında mezarlık, onunda yanında ben. Berrak pırıl pırıl açık mavi sanki biraz daha koyulaşacakmış gibi mavi gök ve bütün doğa canlı. Bu mezarlar bile canlı. Çünkü burada yaşam çok vurgulu, çok temiz, çok kutsaldır. Çünkü burası Bêrmareş. Çünkü burası Herekol, çünkü burası Botan, çünkü burası Kürdistan, Mezopotamya. Çünkü burası Ortadoğu.

Belki de şimdi şu iki yüz metre yüksekliğindeki kayalığın göğsünde öten kevdari (yaban horozu), en üstte ve kayalığın yan tarafında öten keklikler, mavi gökte durmaya çalışan, pike yapan, bir inip bir kalkan, birbirleriyle oynaşan cıvıltılı kuşlar. Ve Terazinamer’de daha yeni doğmuş yavrusu peşinde yayılan şu ayı da bunları fark etmiştir. Belki de fark etmeye gerek duymadan onlar bu güzelliklerin bu kutsallıkların içinde zaten erimişlerdir.

Dağ gibi insanlar da yıkılır. Bu, dağların da yıkılacağı anlamına mı gelir? Bêrmareş’in kuzeybatısı tarafına düşen dağ yıkılmış, gölün hemen bitişiğinde başlayan yıkıntılar enlemesine altı yüz yedi yüz metrelik, uzunlamasına bir iki kilometrelik alanı tümden kaplamışlardı. Yıkıntılar arasındaki dev kayalıklar hemen dikkati çekiyor. Grostonluk bazı kayalıklar da yıkılmaya yüz tutmuş halde bekliyorlar. Yıkıntılara en güzel rengi oraya buraya serpilmiş ardıç ağaçları veriyor. Tabi ki bu yıkıntılar gölün güzelliğini bozuyor değil.

İki ay kalmamış ömrü bu gölün. Yine kuruyacak. Yeri bomboş kalacak. Kayalıklar gelecek yıl bahara kadar kendi suretlerine bakamayacaklar. Aslında diyorum ki buna da çare var. Yani göl kuruduktan sonra dibindeki delikleri insan kapatabilir. Öyle büyük değiller. Suyun boşaldığı gölün çıkışı da daracık bir boğaz… Yani araya set çekmek de çok kolay. Biraz emek ve çabayla insan gölün su yüksekliğini on metreye çıkarabilir. Daha büyük bir proje ile 30 metreye de çıkarabilir. Su böylece sürekli hale gelir. Suyun miktarı çok olursa kış soğuğunda tümüyle donmayabilir. O zaman uygun tür ve cinsten balık bile yetişebilir. Kim bilir o balıklar kendilerini ne kadar şanslı ve mutlu hissederler. Yaban ördekleri yaban tavukları, türlü türlü kuşlarda burayı ziyaretgah belki de mesken edinirler. Böyle bir proje ekolojiye hiçbir şekilde zarar vermez. Tam tersine zenginleştirici, güçlendirici olur. Belki su köpekleri bile türerler bu gölde. Ayılar bile balık avlamaya gelirler. Küçük kayıklarla da insan göle açılabilir. Kim demiş Kürtlerin denizi yok. Herekol’de bile deniz var denilecek. Koçerler sahilde dolaşacak, Berivanlar kayıklara binecek, fotoğrafçılar iş yetiştiremeyecek…! Oysa şimdi de aynen o kadar güzeldir Bêrmareş’i gören göz olsun yeter. İki metre kadar yakınıma konan harika renklerini ve harika cıvıltısını tarif edemeyeceğim şu kuş da beni onaylarcasına iki kanadını yana değil yukarıya kaldırarak hiçbir müziğin veremeyeceği bir tad veren ötüşleriyle, beni onaylamak ister gibi dans ediyor. Yoksa benim kuruntum mu?

İlginç olan yarım ay, Bêrmareşe’yi terk etmek istemezcesine hiç ilerlememiş gibi yerinde dururken ben ayağa kalkıp uzaklaşmaya başlıyorum.

Hoşça kal Bêrmareş ê!

Şehit Zerdeşt Dersimi