Bugünkü ders çözümleme. Başkan giriyor derse. İşlenecek konuları belirttikten sonra giriş yapmaya başladı. Belliydi Zeynep Kınacı arkadaş üzerine konuşacağı.
"...
Parti içinde yaşanan müthiş biçimsizliğe bahane olamaz.
Çaresizlerin yeri, çaresizlerin yurdudur.
Hizmete layık olmayanlar semtimize bile uğramamalı.
Sizler için büyük sabrediyoruz. Bugüne kadar halen sizi anlamış değilim.
Bütün yaptıklarımla yetinmiyorum. Peki siz neyinize güvenip böyle rahat olabiliyorsunuz?
Sizin bu kişilik tarzınızla üç saniye bile yaşayamam..."
Bu ön girişten sonra Dersim intihar eyleminin büyük şehidi üzerine durmak istiyor Başkan Apo. Zeynep yoldaşın yazdığı raporun okunması ardından, değerlendirmenin daha iyi olacağını söylüyor. Başkan, kendisi okuyor. Göz gezdirir gibi, belirli, gerekli yerlerini okuyor.
"Bu mektup davaya bağlılığın bir manifestosuna daha da eklemek haddimize değildir. Ama manevi sorumluluğumuzun bir gereği, birkaç söz söylemek gerekiyor.
Bir intihar eyleminden çok, ileri bir saldırı boyutu olarak değerlendirmek gerekiyor.
Bu eylemin PKK'nin silahlı eylem çizgisinde en ileri ve belirgin yeri vardır. Bunu değil, diğer eylemleri intihar eylemleri olarak değerlendirmek gerekiyor.
Eylem, PKK'nin ideolojik-politik hattından kopuk değil.
PKK'nin adına eylem yapmanın, PKK'nin özünü kavramaktan geçtiğini gördük.
Mükemmel bir tarih özetlemesi yapıyor. Bunu görmüştür.
Gerçek PKK'liler böyle olur.
Biz, baharda insanlarımızı bir patlayabilecek bomba haline getireceğiz demiştik. Mesaj bu söylediklerimizin nasıl anlaşılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Evet, bu bir intihar değil, ciddi bir saldırıdır. Diğer türlü değerlendirmek haksızlık ve hakaret olur.
Örgütsel bir bombadır. Yerinde ve etkileyicidir.
Burada bir kişi olarak, çok büyük bir gerçekleştirme düzeyidir.
Partinin zaferini kesinleştiren bir eylem çizgisidir.
Tarz nasıl olmalı, sorusuna cevaptır bu eylem.
Düşman genelkurmayının yıpratma savaşı bile, eylemin büyüklüğünü ve etkisini gösteriyor.
Döneme dayatılan eylemin en doğrusudur!
Artık sadece TC'nin değil, emperyalist güçlerin rahatları kaçacaktır.
Buna rağmen, verecek başka şeyimiz olsaydı, diyor.
En büyük eylemciler güvendikleri ve inandıkları değerlerden güç alarak yaparlar.
Kabul edilebilir yaşamın sınırlarına yürüyor.
Erkek de yapabilirdi, ama yapan kadındır. Kadının yaşadığı gerçeklikle ilgilidir.
Yaşamdan vazgeçenler asla böyle büyük eylemler yapamazlar.
Siz yenildikten sonra, her şeyi kaybettikten sonra ölmek için intihar eylemine giriyorsunuz.
Zaferin yakın olduğuna inanıyor.
Canımdan vazgeçip eyleme gidiyorum, bu kölelerin işidir.
Anlamlı bir yaşam için büyük bir eylemin bağlantısı vardır.
Bu yoldaşımın anısına bağlı kalacaksam; sözkonusu şerefsizlerin benim adıma saflarda bulunması bir hakarettir. Biri davanın kutsal ateşinde kendisini eritecek, diğeri de yaşama hakaret için saflarda rahatlık peşinde olacak!
Peki sizin yoldaşlığınız nasıl cevap verecek? Siz nasıl bağlılığınızı kanıtlayacaksınız? Sizin adınıza biraz endişeleniyorum.
Sizin erkekliğinizle bu arkadaşın kadınlığını yan yana getirdiğimizde, en karıcıl durumu yaşayan sizin bu erkekliğinizdir.
Dünyanın yardımıyla kazanamayacağımızı, bu çağrıya kulak vermekle, bu çağrıya bağlı kalmakla başarabiliriz."
Saat on bir buçukta Başkan'ın yaptığı çözümleme sonuçlandı.
Saat öğle iki buçukta tekrar sınıfa girdik. Bu kez Cuma arkadaş verdiği tarih dersine kaldığı yerden devam etti.
Hava çok sıcak.
PKK'nin Zindan Konferansı'nı yapması ciddi ve riskli bir olaydı. Ayrıca ulusal kurtuluş hareketleri içinde yapılan bir ilkti.
Zindan Konferansı neden riskliydi? On yılın üzerinde direniş, yine bu süre içerisinde bitmeyen işkence, zulüm, baskı ve ölüm vardı. Şimdi PKK zindan tutsaklarını el üstünde tutmuyor. Zindanda şekillenen kişiliği sorguluyor. Direnişleri değerlendiriyor, sapmaları düzeltiyor. Zindanlardan çıkan arkadaşlar beklediklerini değil, başka bir şey buluyorlar. Tepki gösteriyorlar. Bir kısmı partinin eleştirilerine anlam verip bütünleşirken, bir kısmı da yeni durumu kabullenemiyor.
Daha sonra Zindan Direniş Konferansı sonuçları, cezaevlerine de aktırılıyor ve orada da konferanslar yapılıyor.
Tehlike şurada: Tutsaklar, partinin bu tutumuna karşı çıkabilirdi. Ama sessiz kalmak, zindan kişiliğine dokunmamak daha tehlikeliydi. Örneğin Selim Çürükkaya, Cuma arkadaşa "bizden iki kişi Türk ordusuna gitseydi, bu orduyu rahat bozabilirdi" diyor.
Başkan Apo, zindandan çıkan arkadaşları kendi denetiminde eğitimden geçirmeden gerillaya ya da başka sahalara göndermedi. Böyle olması şarttı.
1990-91 ve sonrasında sık sık kepenk kapatma taktiğini eleştiriyor Cuma arkadaş. Bunun sık sık yapılması ve tekrarlanması, eylemin hem etkisini azaltıyordu ve hem de halkı ekonomik vd. yönlerden zor durumda bırakıyordu.
Savaşlarda bir dizi taktik-pratik saldırılar başarılmadan, stratejik saldırı gerçekleştirilemez. Dünyanın benzer savaşlarında da böyledir. Bu örnek, Güney Savaşı vesilesiyle verildi. Hatırlayın '92 yılını. Yani Ekim '92'de Güney Savaşı başlamadan önce, Şırnak'a baskın yapıldı. Hakkari'ye saldırıldı. Newroz'da katliam yapıldı. Ve daha başka yerlerde devlet güçleri terör estirdi. Amacına ulaşmayacaktı.
Kaldığımız yerden devam etmek üzere, dersi öğleden sonra saat beşi on geçe bırakıyoruz.
Akşam saatlerinde tur atarken, bir ara Kendal arkadaş bir türkü seslendirmeye başladı. Sordu bana: "Klam biliyor musun?", Hiç bilmediğimi ve bu konularda yeteneksiz olduğumu söyleyince, "Cudî" isimli türküye başlamıştı. Bir şehit arkadaş üzerine olan bu türkü müthiş güzeldi. Bunun üzerine bir Kürtçe şiir okudu. Bu şiir de güzeldi. Kürdistan kokuyordu, hem türkü ve hem de şiir... Kendal arkadaş şiir ve türkü üzerine açıklamalar da yaptı. Konuşkan bir arkadaş. Bir de Kürdistan'ın güzel coğrafyasından bahsetti. Hele Kürdistan şelalelerinden, dik ve derin vadilerinden bahsetmesi var ya, nasıl Kürdistan özlemini ayaklandırıyordu.
Saat akşam on sıralarında koğuşumuzun arkasında iki-üç arkadaş sohbet ediyordu. Bunlardan biri Medeni arkadaştı. Küçük Sabri arkadaş da vardı. O da çok konuşkan ve güler yüzlü bir arkadaşımızdı. Medeni arkadaş nereli olduğumu ve hangi eyalete gitmek istediğimi sordu. Cevap verdikten sonra, ben de kendisinin nereli olduğunu, nerede ve ne kadar sürede savaşta kaldığını sordum. Üç buçuk yıl savaşta kaldığını söyledi. Bingöl ve Palu'nun da, yeni oluşturulan Erzurum Eyaleti'ne dâhil olduğunu söyledi. Ayrıca bu eyaletin müthiş güzel coğrafyası olduğundan bahsetti.
Tercih bana kalırsa, Erzurum Eyaleti'ne gitmek isterdim, uzun yıllardır biriktirdiğim özlemini gidermek için. Başka ciddi hiçbir nedeni yok. Asıl önemsediğim Kürdistan'dır. Kürdistan kurtuluş savaşında yer almak diye bir hedefim vardır.
Bizde çoğunlukla Kürdistan'a duygusal bağlılık var. Olmasın demiyorum, yanlış görüp reddetmiyorum, ama tek başına yetmez duygusal bağlılık. Bağlılığın gerekleri bilimselleştirilmelidir. Yine bu yaklaşımlara politik perspektif egemen kılınmalıdır.
Eksik olan; politik ve tarihsel perspektiftir. Bir PKK'li için elde silah, güzel Kürdistan dağlarında savaşmak yetmiyor. Bir yurtseverin böyle bir hedefi olabilir, çok doğaldır, ama bir PKK'linin bu kadar daraltılmış bir hedefi olamaz. PKK'li savaşın komutasından daha aşağısını kabul etmemelidir. PKK'liliğin şartları ve gereklerini unutmamak gerekiyor.
Büyük bir olay olan Kürdistan, büyük insanlar ister.
Ş.Selçuk Şahan arkadaş
5 Temmuz '96