“Huruç’lama tarihte çokça karşılaşılan bir durum ve olgudur. Kimisi baş belalarını üzerinde atmak için yapar, kimisi aç olanları dindirmek ve susturmak amaçlı, kimisi yeni cennetler göstererek kamuflajını kendi içinde istikrar yaratmak için, kimisi de yaşanan bir sorunu başkasının üzerine atmak yada şaşırtmak için yapar. Hepsinin birleştiği yol yöntem ise huruçlamayı savaşla yapmasıdır.
Derler ki İskender’in ordusu esasta Yunan adasında kraliyete tehlike oluşturduğu için bir nevi kibarca yurttan atılanlardan oluşur. Ve bundandır ki çok gözü kara bir sefere kalkışırlar. Çünkü kayıp edecekleri bir şeyleri yoktur da ondan.
Haçlı seferlerine girişilirken seçtikleri askerler esasta açlık içinde kıvranan kesimlerden oluşuyordu. Aç-susuzlar Roma kilisesi için çok ciddi tehlikeyi oluşturuyordu. Açların isyanı çok sürmeyecekti ve saldıracakları ilk kurum kilisenin çiftlikleri olacaktı. Bunun için bu kesime karnını doyuracak bir yer göstererek bir tasla iki kuş ya da birkaç kuş vurulacaktı. Ki vuruldu da. Açlar, isyancılar Avrupa’da kibarca atıldılar, Avrupa’nın iç huzura düzeldi, yani kilisenin. Ortadoğu’ya saldırılarak Ortadoğu’yu haraba zara çevirdiler ve o gün bugün Ortadoğu belini düzeltemez oldu.
Daha da sıralayabiliriz. Ancak yukarıda verilen örnekler, Huruçlama yönteminin en iyilerinden sayılırlar.”
Türkiye özelde 19 Haziran 2012 günü başlayan, 23 Temmuz Şemdinli ile devam eden, 4 ağustos Rındeke karakol baskınıyla zirveleştirilen devrimci operasyonlarla son yılların en ciddi ve zorlu sürecine girmiş bulunuyor. Devrimci operasyon ve harekatlara birde iflas eden Suriye siyaseti birlikte ile tüm komşularla “sıfır sorun”dan tam sorunlu olan bir politikayı eklersek, Türkiye gerçekten son yılların en zorlu sınavlarından bir tanesinden geçtiğini herkes görecektir.
Türkiye’nin başındaki iktidar kliği uzun yılların vermiş olduğu hakimiyet, toplumdan aldığı oyların verdiği rahatlık, uluslar arası güçlerden aldığı açık çekler nedeniyle son derece kendine güvenli ve emin bir yapıya sahipti. Nede olsa dünyanın süper gücü ile adeta yatıp kalkan bir iktidar söz konusuydu. Desteklerden adeta destek beğen dercesine, emperyal gücün kendince tam bir taşeronu olmanın verdiği güvenle herkese kafa tutan, kimseyi takmayan, herkesi küçümseyen, otoriter, zorbacı ve de tam totaliter bir zihniyet ve pratikle kendini kaybetmişti. Bunun içindir ki dediğim dedik çaldığım düdük misali herkese kendisini dayatabiliyordu.
Ancak 19 Haziran 2012 günü ile birlikte Türkiye’de yeni bir süreç başlatılmıştır. Devrimci dalga yani Devrimci Halk Savaşı stratejisi daha ciddi bir şekilde pratiğe geçirilince, uluslar arası konjonktürün verdiği avantajlarda eklenince Türkiye’nin o kendisinden memnun, kendisini beğenmiş, burnundan kıl aldırmayan iktidar kliği tam bir panik havasına girmiştir. Hele birde Şemzinan’da gerillanın kurduğu alan hakimiyetini kabullenerek geri çekilen bir ordu gerçekliği de ortaya çıkınca tam bir ruhsal çöküşe geçtiler.
Dikkat edilirse “o yazıları senin ağzına tıkarım” sözleri, yine “bu söylenenleri, yazılanları bir yere not ediyorum” yanına birde “Siz hangi kanı taşıyorsunuz?” diyen başka faşizan diller esasta ruhsal çöküşün tüm boyutlarını gözler önüne seriyor.
Yeşil Türkçüler dediğimiz gibi ilk kez bu denli zorlu bir süreci yaşar oldular. Tüm cephelerde yaşadıkları bir fiyaskodur. Gerillaya karşı tümden yenilen bir ordu ve giderek Kürdistan’da denetimini kaybeden bir iktidar kliği. Suriye’de Sünni İslamcılara yatırım yaparlarken Kürtler demokratik özerkliklerini adım adım inşa etmenin de ötesinde ilanını yapıyorlar. Yani tümden iflas eden bir Suriye siyaseti söz konusudur. Ve birde daha da önemli olan bir gelişme ise düne kadar kanka oldukları İran devletinin TC’ye karşı aldığı tavırdır. Irak zaten TC devletine karşı tavır almıştır.
TC devletinin elinde kala kala düne kadar onlarca hakaret yağdırdıkları Barzani ve Talabani kalmıştır. Barzani ve Talabani Kürtler arasında ilk kez bu denli gelişen ulusal birlik çalışmalarına –isteseler bile- ters düşemeyecekleri için şimdilik bu kozda iflas etmişe benziyor.
Lafı uzatmadan Türkiye’yi yöneten klik tam bir sıkışıklığı ve tıkanmayı yaşıyor. Tıkanmanın yolunu açacak çeşitli yol yöntemler vardır. Bunların başında Türkiye’nin gerçekten demokratik değerlere saygılı bir şekilde öncelikli olarak Kürt halkının tüm haklarını geri iade etmesidir. Ve de Türkiye’de ne kadar anti demokratik uygulama varsa, kurum ve kuruluş varsa terk edip demokrasi önündeki engelleri aşmasıdır. Bu en çözümleyici yöntem olacaktır.
İkinci bir yöntem ise bu sıkışık ortamı çok ciddi bir milliyetçi dalgayla, büyük bir saldırıya dönüştürerek Kürt özgürlük hareketine, onun siyasetine, onun tüm kurum ve kuruluşlarına saldırmaktır. Yine Suriye’ye müdahaleyi hızlandırmaktır. İran ve Irak’a karşı da uluslar arası emperyal güçlerin yanında saldırıya geçmektir.
Öyle görülüyor ki Türkiye’yi yürüten ve yöneten güç ikinci yönteme başvurmaya başlamıştır. İçeride ciddi zorlanan, giderek ret edilen, pet şişelerle karşılanan, şehir merkezlerinde kuyruklarına teneke takılarak dışarıya atılan bu iktidar kliği, kendisini yeniden toparlaya bilmek için bir can simidine ihtiyacı vardır. Bu can simidi ise var olan ortamda milliyetçilikle, duyguları daha da kabartarak halkları birbirine düşman hale getirmektir. Milliyetçilik ve saldırganlıkla yeniden kaybettiği imaj bozukluğunu düzeltmektir. Bu saldırganlık hem içeride körüklenecektir hem de dışa dönük saldırılarla tetiklenecektir.
Yani hem kendisini düze çıkaracak, hem kendisine düşman bildiklerini etkisiz hale getirerek pasifleştirecek ve hem de ne kadar muhalif güç varsa yanına alarak hedeflediklerine saldıracaktır.
İşte tarihte bu tür kirli ve hile dolu yönteme Huruç’lama diyorlar. İç sorunlarını başkalarının üzerine yığarak kendini düze çıkarma sanatıdır huruçlama.
Yukarıda dile getirdiklerimiz ışığında yeniden ele alacak olursak; Antep’te karakol önünde patlatılan bomba, ertesi gün kaldırılacak bir asker cenazesi töreni tam da gövde gösterisine dönüştürülebilecek olan bir fırsat olacaktır. Hem kendi güçlerini mobilize edeceksin, hem karşı cepheyi hedef tahtasına koyacaksın, hem de herkesi etkisiz hale getirerek çökmüş ruh halini düzeltmeye kalkışacaksın.
Evet, tipik bir Huruçlamadır bu. Bunun için eğer Antep’te kimin bu bombayı koyup çok sayıda sivil insanı öldürdüğüne bakmak istiyorsanız önce bu bombalı saldırından kazançlı çıkanların kimler olduğuna iyi bakmak gerekir.
Antep saldırısı sadece ve sadece Akepe ve iktidar kliğine yaramıştır. Ancak gerçekler çıplak olmayı sever derler, er ya da geç en kısa zamanda bu bombanın kimler tarafından oraya bırakıldığı açığa çıkacaktır. Ve bu lanetli bombanın Yeşil Ergenekon tarafından yani Akepe tarafından yerleştirildiği ortaya çıkarsa kimse de şaşırmamalıdır.
Şaşırmamalıdır çünkü Antep Akepe’nin can simidi yapılması için her şey yapılmaya çalışılıyor. Yoksa henüz bir şey netleşmemiş iken, ortada veriler yok iken nereden çıktı, “15 gündür arıyoruz”, “PKK yaptı, Suriye ile danışıklı dövüş temelinde Kürtler yaptı” sözleri. Hele birde elbirliği ile cumhur reisi, ruh hastası başbakanı, marangoz hatası sonucu oluşan iç işler bakanı ve cümle cemaat bu yeşil Türkçülerin tüm psikolojik savaş medyası.
Evet yarın bu vahşeti Yeşil Ergenekon yaptığı ortaya çıkarsa şaşırmamak gerekir.
Hayri Engin