HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

erdogan kirli_siyasetSiyaset dediğimiz şey; sözle başlar, eyleme dönüşür. Bu işleyişi esnasında izlediği temel rota ise etki-tepki olmaktadır…

Siyaseti bunlardan bağımsız ya da farklı anlamaya çalışmak, yine onu farklı şekilde anlatmaya çalışmak; ya siyasetten anlamamaktır, ya da siyaseten aymazlık içinde olmaktır.

Son günlerde yaşananlar karşısında birçok çevrenin “ne oluyor” gibi sorular sorması, yaşananlara bu kadar yabancı kalması; bu ülkenin siyasi iklimini ve eylemlerini sorgulamadan kaçışının farklı bir ifadesi oluyor.

Hergün her yerde yaşanan saldırılar, alan hakimiyetleri karşısında hep bir suçlu aramak! Belki bir yere kadar kabul edilebilir, ama bu arama esnasında ortaya çıkan gerçekleri ters yüz etmeye çalışmak, işin ne kadar acılı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir…

İşte bu durumun içine girenler/düşenler, aslında basit bir pandomim oyuncusundan farksız olmaktadır. Bu şahsiyetlere siyasetçi demek güç olduğu gibi bunların siyasetten anladığı tezini savunmak, ülkenin iktidarını bunlara teslim etmek ise başlı başına kamusal bir pandomim oyunun dışında farklı bir anlamı taşımıyor…

Olay bu kadar basittir!

Alan hakimiyetini günden güne arttıran, farklı eylem tarzlarıyla sürekli bir şekilde orta yoğunluklu çatışma içerisinde yer alan HPG hattında durumun netliği ve anlaşılırlığı gayet açıktır…

Karşı tarafta ise; birlik ve bütünlük adı altında, bizim dediğimizin dışında bir şey sormayın, yazmayın ve çizmeyin yaklaşımlarıyla, tüm ülkeyi tesiri altında tutarak, bastırarak-korkutarak mücadele ettiğini sanan ve “usta”lık dönemini bu şekilde ifşa eden bir hükümet!

HPG’nin süreç karşısındaki netliği ve tavizsizliği ne kadar net ise, siyasi iktidarın yaklaşımı ve mücadele mantığı da o kadar saçma, o kadar acınası ve o kadar ahmakça!

Son dönemde yaşananlarda her iki taraf arasındaki yaklaşımı ve mücadelenin parametresini bunların dışında görmek/yorumlamaya çalışmak mümkün değildir…

Siyasi iktidarın; bölge siyasetlerindeki söz-eylem sarmalını da bu süreç içerisinde değerlendirmeye çalıştığımız da, bölge ve uluslar arası siyasette başarısızlığın/belki de dib’e vurmanın dışında herhangi bir sonucu olmadığını bugün itibariyle herkes daha iyi görebilmektedir.

Tekrar başa dönmek gerekirse;

Siyasetin söz ile başladığını ve beraberinde eyleme dönüştüğünü son on yıl içerisinde bir kere daha genel hatlarıyla analiz etmek gerekiyor;

Siyasi iktidar; ilk başlarda çözeceğim dedi, benim sorunum dedi! Birçok çevrede ilgiyle karşılandı, takip edildi. Birçok platformda bütün çevreler sözle başlayan bu siyasetin eyleme dönüşmesini bekledi.

Siyasi iktidar; açılım yapacağım, tabuları yıkacağım dedi. Yine her yerde bir heyecan dalgası uyandı, herkes otuz yıllık kanın duracağını sandı. Dağdakilerin “bizim çocuklarımız” olduğunu söyledi, herkesin gözleri nemlendi, bundan sonra “anaların ağlamayacağına” herkes inanmaya başladı.

Siyasi iktidar; sanatçısı-sporcusu ve hatta simitçisiyle toplantılar yaptı. Ortak akıl oluşturmaya çalıştığını söyledi, dağdan gelenlerin topluma dahil edileceğini söyledi. Siyasi iklime katkıda bulunmaya çalışanları dinliyormuş gibi göründü, uygulama da kendi bildiğinden ödün vermedi.

Siyasi iktidar; söz ile eylem arasındaki tutarsızlığını pervasızca arttırmaya başladı. Konuyu çözümden ziyade, silah bırakma sevdasına dönüştürdü.

HPG ise; her fırsatta çözüme ve barışa katkı sunmak istedi. Siyasi irade olarak gösterilen Öcalan üzerinden sorunun sağlıklı bir şekilde çözülebileceğini söyledi. Ancak bu şekilde söylenen sözlerin, eylemsel bütünlük içinde sonuca gideceğini, aksi halde savaşın çok şiddetleneceğini söyledi…

İşte şu anda yaşananlar bunların dışında başka bir şey değil. Olay bu kadar basit! Hani “neler oluyor” diye soruluyor ya, biraz da buradan bakmak lazım. Siyaset dediğimiz şey ve usta’lık dönemi olarak atfedilen bu süreçte Türkiye’nin yaşadıklarının bunların dışında herhangi bir açıklaması yoktur.
Toprak Cemgil