HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Türk devlet güçleri bir gurup gerillamızın Kastamonu’da gerçekleştirdikleri bir uyarı eylemi ardından ne kadar güçleri varsa hepsini adeta Kastamonu ve komşu şehirlerine yığarak bir karşı hamle başlattılar. Ve halen birçok yerde bu saldırıların devam ettiğini biliyoruz.

Che Guevera öncülüğünde 1967 yılında Amerikan emperyalizminin Güney Amerika’da kök salmaması ve de halkların kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi için bir gurup gerilla Bolivya’da gerilla hareketini başlatmışlardı. Bolivya’da ne olup bittiğini biz daha sonra yayınlanan Che’nin günlüklerinden biliyoruz. Zorlukları, karşılaştıkları güçlükleri, ABD saldırılarını derken, kaçışlar, ihanetler ve tabii ki daha önceleri söz veripte sözlerini yerine getirmeyen solcuları da burada ne yaptıklarını öğreniyoruz.

Che ve arkadaşları belirli bir çalışma yürütürler. Ancak bir noktadan sonra özel timlerle, Amerikan askerlerinin direk müdahalesi ve Bolivya ordusunun saldırıları şiddetlenir. Dozajı yükseltilir. Ve 8 Ekim 1967 yılında Che’nin de içerisinde bulunduğu birlik kuşatılır, sert çarpışmalar ardından Che yaralı ele geçer. Ancak Che’nin yaralı halinden bile korkan Yankeeler yerli işbirlikçileri devreye koyarak 9 Ekim 1967 yılında katlederler. Öyle ki cenazesinin halklara ulaşmasından öcü gibi korkan Yankeeler cenazesini bile saklarlar. Ve uzun yıllarda saklı tutmasını başarabilirler. Ama Che’nin halkların yüreklerinde kutsal kabul edilmesini ve de binlerce, on binlerce kilometre uzaklarda bile halkların yüreklerine işlemesini ve bir sembol haline gelmesinin önünü alamazlar. Esasta söylemek istediğimiz Che ve yoldaşlarının devasa bir emperyalist güce karşı kıt kanaat imkânlarla, yine yaşanan ihanet ve işbirlikçiliğin sonucu olarak ancak katledilebilirler.

Şimdi 21. yüzyılda yaşıyoruz. Emperyalist devletlerin ve onların uydu devletlerinin ellerinde teknik imkânlar çok fazla. Öldürücü teknikler çok daha gelişkin. İstihbarat bilgileri çok daha rafine ve somut. Ve tabii ki birde dinleme cihazları ve teknikleri artık uydularla yürütülüyor. Yani telekomünikasyon çağında ve süper imha ve yok etme tekniklerinin en gelişkin olduğu bir çağdayız.

Özcesi 1967 yıllarında yaşamıyoruz. 1920’li-1930’lu-1940’lı yıllarında hiç mi hiç yaşamıyoruz. Dünyanın adeta teknik takiple neredeyse bir köy haline geldiğini iddia edildiği bir çağda yaşıyor ve bu çağda gerillacılık yapıyoruz. Bir halkın umudunun sönmemesi için, bir halkın siyasal, sosyal ve kültürel kimlik taleplerinin kabul edilmesi için inadına bir özgürlük savaşı veriliyor, veriyoruz.

Hani bir arkadaşımız gerillayı tanımlarken diyor ya:

“Gerilla başkaldırır. Sana ait olmayan yaşama, seni tutan zincirleri kırmaktır. Ve ufukta görünen güneşe hızla koşup onunlaşmaktır.

Gerisi karanlıklara karşı savaşmak savaştıkça aydınlaşmak, ışık olmak. Gerilla budur işte. Yani ışık.

Karanlığa karşı ışığı tanımlamak kolay tarafı da budur işte. Bir yürüyüştür. Öncüsünün ardından özgürlüğe yönelen bir yolcu gibi.

Arzu edilen yaşanılmamış olanın yaşanılması ve insanlığa armağanıdır. Yaratacak olan eserin adı.

Gerilla geçmişe yeniden bir bakıştır. Yeniden yaratmaktır” diye, aynen öyledir gerilla.

İşte gerilla inadına 21. yüzyılın tüm teknik dezavantajlarına, teknik donanımsızlıklara karşı kendisiyle birlikte bir halkın geleceğini var etmenin mücadelesini verirken tüm zorluklara göğsünü siper ederek karşı durmasını esas alan bir özgürlük gücüdür.

Dediğimiz gibi bir gerilla birliğimiz demeyeceğiz, çünkü bir gerilla birliğimiz değildi Kastamonu’da on binlerce faşizan askeri ve polis gücünü uğraştıran. Sadece ve sadece bir gerilla birimimizdi Kastamonu’da harekete geçen. Ve bir aydır tüm özel savaş merkezlerini uğraştıran da sadece ve sadece bir birimimizdi. Kendi basınlarına yansıttıkları kadarıyla binlerce asker, polis ve özel timi küçücük bir birimimizin üstüne saldılar. Ve sadece bu sayısal olarak on binleri aşan bir savaş gücünü yoldaşlarımızın üstüne salmadılar.

Cümle cemaat ne kadar dostları varsa hepsinin teknik donanımı da alarak teknik takibe almaya çalıştılar. Sadece bu teknik imkânları da kullanmadılar. Hayır, küçücük olan birimimiz Kastamonu’ya açılırken ne yol biliyor, ne yolak ve ne de bir kitle destekleri vardır. Önceleri güzergâhlarını da etüt etmemişlerdir. Önceleri yollarına erzakta gömmemişlerdir. İlişkileri yoktur. Sol hareketlerden de destek almamışlardır. Ve onlar sadece kendi yüreklerini küçücük bedenlerine yükleyerek yollara düştüler. Özgürlük savaşını Türkiyeleştirmek için yollara düştüler.

Ve unutmayalım; bir küçücük birim, hem de çok küçük birim. Yol bilmez, yolak bilmez bir birim. İlişkisi olmayan bir birim. Ve birde Türkiye’de hazırlığı olmayan bir birim. Ama Türkiye’yi bir aydan fazla uğraştırmış ve halen de uğraştırmaya devam eden ve devam edecek olan küçücük bir birim.

Şimdi tekrar 1967 yıllarına dönelim. Che’nin yaralı halinde korkanlar, Che’nin yaralı görüntülerinin dünyaya yayılmasında yaşanacaklarda korkanlar Che’yi katlettiler. Ve şimdi arada tam 44 yıl geçmiş bu kez yer Bolivya değildir. Bu kez yer Türkiye’dir. Karadeniz’dir. Bu kez katledilen Che değildir. Bu kez katledilen gencecik ve körpecik olan Seyit Rıza- Sarcan Buluc yoldaşımızdır. Dersimli Seyit Rıza yoldaşımızdır. Ve tüm bu korkular Seyit Rıza gibi yoldaşlarımızdan…

Seyit Rıza yoldaşı yazmaya devam edeceğiz.

K. Nurhak