HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

korkuKorkunun ecele faydası olmadığı söylenir. Söylenmeye söylenir ancak yine de korku birçok toplumsal kesimin ve kişinin ortak özelliği olarak karşımıza çıkar.

Bir yönüyle korkuya anlam vermek belki de anlaşılırdır. Çünkü her beşerinin doğuştan olmasa bile korkuları yaşanmışlıklardan dolayı vardır. Hatta insanoğlundan daha duyarlı olan varlıklar doğarken daha önce yaşanmışlıkları genlerinde kodlayarak taşıdıkları için neredeyse güdüsel olarak bu korkuları taşırlar. Lakin söz konusu insan oldu mu korkuların yukarıda ifade edildiği gibi inşa edilmişliğini bilerek yaklaşmak daha anlamlı olabilir.

Psikoloji de: “Gerçek veya beklenen bir tehlike ile yoğun bir acı karşısında uyanan ve coşku, beniz sararması, ağız kuruması, kalp ve solunum hızlanması gibi belirtileri olan veya daha karmaşık fizyolojik değişmelerle kendini gösteren duygu” olarak tarif edilen korku, “bir tehlike veya bir tehlike düşüncesi karşısında uyanmaktadır.” İnşa edilmişlik dediğimiz gerçeklik böyle olan korkudur.

Psikolojik olan korku duygusunun çözmenin en iyi yolu, var olan o duyguyla yüzleşmektir. Yüzleşe yüzleşe yaşanan ya da var olan o korku duygusu aşılabilmektedir.

İnşa edilmiş olan korkunun da aşılmasının yolu yüzleşmektir. Ancak psikolojik olandan ya da biyolojik olarak kodlanarak gelenden daha zordur. Çünkü birisi normal yani doğal insani ya da varlıksal bir refleks iken birisi ise çok derin, özenle hazırlanmış olan inşalardır. Böyle inşaları gidermenin muazzam zorlukları vardır.

İnşa edilmiş olan korkular bir de başka halkların doğuştan gelen haklarına karşı kimi çevrelerin çıkarlarını koruma ve devam ettirmeleri üzerine kurulu ise, orada o korkular, sadece korku değil aslında neredeyse -eğer tedavi edilemese- giderilmesi imkansız gibidir. İmkansızlığı bu korkuların, çirkinlikler içermesidir. Bunun için, birilerinin temel haklarına karşı inşa edilmiş olan korkular özü itibariyle çirkinliklerle doludur.

Güzel olan doğal olandır. Asıl olandır. Kendisiyle uyum ve ahenk içerisinde olan olduğu için doğası gereği herkeste hayranlık uyandırır. Böyle bir duruma çoğumuz iyilik atfederiz. Çünkü gerçekten de böyle bir durum insanın duygularını okşar hatta insana güven verir. Bu sıfat bir insan için kullanıldığında da böyledir, başka bir gerçeklik için kullanıldığından da aynen böyledir.

Lakin çirkin yani asıl olmayan, hileler üzerine kurulmuş, yalana, sahtekarlığa hatta çalıp çırpmaya, yakıp yıkmaya dayalı olan ise insana itici gelir. İnsana sevimsiz gelir. İnsanın içini ısıtmaz. İnsana ruh vermez. Tam tersine var olan pozitifliği negatifler, gerer. Göze veya kulağa hoş gelmeyen, güzelin yani uyumun ve ahengin karşıtı, yakışık almayan, toplumun öz değerleriyle çelişen bu bağlamda insana ve insanlıkla bağdaşmayan, karanlık, dalavereli durumların ise insana dediğimiz gibi çekici gelmez.

Gelmeye gelmez ama böylesine hastalıkları yani korkuları aşmak, aştırmak gerçekten de deveye hendek attırmaktan daha zordur. Nedeni açıktır, bu tür hastalıklar inşa edilmişlerdir. Hem de yüz yıllarca. Özelde de son birkaç yüz yıldır halklara ve tüm renklere karşı bir zehir olarak geliştirilen ulusçuluk yani milliyetçilik hatta ikisinin bir nevi karışımı olan ancak kapitalist modernist kültürün ise kusmuğu olan bu Ulus Devletçilik, tam bir korku üretimidir. Bunun için diyoruz ki Çirkin insan korkak insandır.

Bir kere birilerinin eline bu çirkin alet yani ulus devlet verilmiş ise diğer renkleri bastırmak, hükmetmek için korkunç kullanılmıştır. Halbuki biz de biliyoruz ki bu yöntem ile insanlık birbirine karşı düşman haline getirilerek zayıf düşürülmüş, zayıf düşürmeler üzerinden ise yönlendirilmiş ve halen de yönlendirilerek yürütülmektedir.

Ve o bastırılanlar, hükmedilenler, sesi kısılanlar, köşeye atılanlar, suyun diğer yakasında bırakılanlar, itilmişler, kakılmışlar, emekleri çalınmışlar, onurları ayakaltına alınmışlar derken ne kadar böyle dıştalanmışlar ve dıştalanmışlıklar var ise, bunların az biraz ayaklanması, kendilerine gelmesi, haklarını talep etmesi, söz istemesi derken kendi olma istem ve mücadeleleri yaşanmış ise burada, bu ayaklanışı, kendine gelişi, haykırışı bastırmak için en etkili olarak kullandıkları araçları, Ulus Devletçiliğlin en etkili silahı olan milliyetçilik KORKU’sunu ateşleyerek harekete geçmeleri olmaktadır. Böyle KORKU’ların çok çirkin olduğunu söyledik. Çünkü böyle korkular doğal değildir. Böyle korkular çok çirkin milliyetçilik zehirleriyle inşa edilmişlerdir. Ve gerçekten de böyle çirkin korkuları aşmak zordur. Ama yine de aşılmaz değildirler. Böyle çirkin korkuları aşmanın yolları mutlaka vardır. Yoksa bile bulmak, kendilerine güzel diyen insanların ve de korkusuz olduklarını söyleyipte haykıranların görevidir. Ve tabi bir de unutulmasın ki böyle korku yayanlar çirkin insanlardır. Güzel olduğumuzu söylüyorsak ki öyleyiz. Güzel olduğumuz renkliliğimizden, haklılığımızdan, doğal oluşumuzdan yani köktenci ve halkların kök kültürünü temsil edişimizdendir.

O zaman hepimiz hep birlikte KORKU yayanlara karşı:

“Korkmayın; bu ülkede barış için adım atanlar, çözüm için fedakârlık edenler, kırmızıçizgilerini genişletebilenler kazanacak, barış ve çözüme direnenler kaybedecek” diyerek, çirkinliklerden uzak güzel günlere doğru yürümesini daha büyük bir coşkuyla yürümesini bilelim.

 KASIM ENGİN