İşbirlikçilik kavramı çokça ve sıkça kullanılmaktadır. Ve öyle görülüyor ki sömürge sistemleri var oldukça da bu kavram artarak da kullanılacaktır. Sömürgeci yapılar; sömürge altına almak istedikleri ve aldıkları ülkeleri sadece kendi güçlerine dayanarak yürütmüyorlar. Sömürgecilerin sömürgelerini kontrol altına alırken kullandıkları en etkili silahları işbirlikçiktir ya da işbirlikçi yapılardır. Yani sömürgecilerle birlikte hareket eden işbirlikçiler-ki bu işbirlikçilikler, sömürge ülkenin insanlarıdır-olmadan, sömürgecilerin sömürge ülkeyi askeri zor ile yürütebilmesi zordur.
İkinci Dünya Paylaşım Savaşı’na kadar emperyalist ve koloniyalist yapılar, sömürgeleri tam tekmil askeri zorla yürütüyorlardı. Bunu sömürge altına almak istedikleri ülkeyi tam askeri zor ile zapt ederek yapıyorlardı. Siyasi literatürde buna “çıplak zor” diyorlardı.
Ancak İkinci Dünya Paylaşım Savaşı ardından ise, birçok sömürge altına alınmış olan ülke devrimci ve yurtseverlerinin yürüttükleri başarılı Ulusal Kurtuluş Savaşlarından dolayı emperyalistler ve sömürgeciler yöntem değişikliğine gitmek zorunda kalmışlardır. Çıplak zor görülen bir zordur. Böylesine bir zora karşı halkların ulusal duygularına hitap ederek, karşı harekete geçirmek nispeten daha rahattır. Bunun için emperyalistler yeni bir yöntem geliştiriliyorlar. Bu yeni yönteme Ulusal Kurtuluş Savaşı verenler daha sonra “Yeni Sömürgecilik” diye isimlendiriyorlar.
Nedir ya da neydi Yeni Sömürgecilik?
Yeni Sömürgecilik iflas eden klasik yani çıplak askeri zora dayalı sömürgeciliğin yerine geliştirilen bir yöntemdir. Sömürgecilerin ve emperyalistlerin direk bir ülkeyi işgal ettiklerinin görülmediği bir yöntemdir. Sömürgeciler ya da emperyalistler sömürge yapılar oluşturmaktan vazgeçmemişlerdir. Ancak tarz değişikliğine gitmişlerdir. Askeri zorla işgal etme yerine, bu kez siyasi zorla işgal etmeyi esas alıyorlar. Hükümete istediklerini yerleştiriyorlar, yargıya, yasamaya, polise, orduya derken bir ülkeyi yine tam işgal ediyorlar ancak belirtildiği gibi kaleyi içten fethederek yapmayı esas alıyorlar.
Bu kaleyi içten fethetme yönteminin başoyuncuları işte İşbirlikçilerdir. İşbirlikçiler bir nevi “Tampon Funksiyonu” rolü oynuyorlar. Tampon Funksiyonu, daha önce askeri zorun yerine konulan işbirlikçi yapının kendisidir. Yani sömürgecilerin eli, kolu, ayağı derken gözüdürler. Bunlar olmadan sömürgeciler sömürge altına alınmak istenen ülkenin içine ve üstüne nüfus edemezler. Sömürgecileri ayakta tutanlar işte bu işbirlikçilerdir.
Şimdi sözü Kürdistan’a getirecek olursak, Kürdistan’da yürürlükte olan sömürgeciliği hem ayakta tutan, hem Kürtlerin sömürgecilere karşı tepkisini azaltan, sanki sömürgecilik gibi kirli bir kültürel kıyım kültürü yokmuş gibi hissini yaratan yine bu yapıdır. Bu yapılardır.
Örneğin Kürdistan’da AKP denilen sözün tam manasıyla Kürtlere karşı faşizan duygular besleyen bir partinin ayakta kalmasının temel nedeni Kürt işbirlikçileridir. AKP’nin başındaki kişi-kendisini şimdi cumhurbaşkanı olarak lanse etse de-birçok kez açıktan Kürtlerin katledilmesinin talimatını vermiştir. “Kadında olsa, çocukta olsa” diyerek herkesin vurulmasının talimatını verdiğini herkes biliyor. Yine “sevmiyorlarsa terk etsinler” sözleri de Kürtler için sarf edilen sözlerdi. Ve tabii tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak denilen teklerin tümü faşizanlıktır.
AKP’nin faşizan tutumu net iken bu net olan faşizan tutumun üstünü örten, perdeleyen işte yine bu işbirlikçileridir. AKP’de milletvekili olmuş ya da olmak için sıraya girmiş olan bu işbirlikçilerdir. Bu işbirlikçilerin temel görevi, AKP’nin böyle olmadığını, TC devletinin Kürtlerin bildiği gibi olmadığını halka götürmektir. Ve nitekim bu işbirlikçilerin yaptıkları sömürgecileri ve sömürgeciliği Kürdistan’da meşrulaştırmaktır. Dolayısıyla düşmanlıktır. İhanettir.
Örneğin, hiçbir Filistinli gidip Likud partisine üye olmaz ya da Likud’un milletvekili olmaz. Likud Filistinlerin değerlerini tanımayan faşizan-aynen AKP gibi-bir partidir. Ve bir Filistinli Likud’a kaydolsun, muhtemelen kuyruğuna teneke takarak tüm Filistinlilerin içerisinde dolaştırırlar. Yani teşhir ederler.
Filistin’de durum böyle iken, Kürdistan’da bu tür işbirlikçilerin kuyruğuna ya da kuyruklarına teneke takıp Kürtlerin içerisinde dolaştırmak gerekmez mi? Teşhir etmek gerekmez mi?
Yapılması gerekli olan bu iken, işbirlikçiler bir de utanmadan Kürt toplumunun içerisine çıkıyor ve yer yer Kürt halkının engin hoşgörüsünden de yararlanarak, Kürt halkının değerlerini savunan yapılara utanmadan saldırabiliyorlar. Hakaret edebiliyorlar. Bir de yine utanmadan, Kürt olduklarını söyleyerek Kürt halkının içerisinde de yürüyorlar.
Halbuki yapılması gerekli olan ilk iş tüm bu işbirlikçilerin kuyruğuna teneke takmaktır. İşbirlikçileri Kürdistan’da def etmektir. Kürt toplumunun içerisine çıkmalarına izin vermemektir.
Ve tabi bir de en önemlisi de Kürt halkının böyle işbirlikçileri gördüğü her yerde hak ettikleri tavrı göstermesidir. Kendi içlerine almamalarıdır. Ve gerektiğinde yukarıda da ifade ettiğimiz gibi aynen Filistin halkı gibi kendi içlerinde çıkarıp dışarıya atmaktır.
Unutulmasın ki; işbirlikçilik Kürdistan’da def edilmeden, bertaraf edilmeden sömürgeciliğin Kürdistan’da def edilmesi oldukça zordur.
KASIM ENGİN