HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Türk devletinin tüm bileşenlerinin oluşturduğu Kürt Özgürlük Hareketi ve legal Kürt siyaseti karşıtı cephenin yoğun psikolojik savaş uygulamaları ve özel savaş basınının kara propagandasının ahlak ve akıl ölçülerini çoktan aştığı duyarlı tüm kesimler tarafından görülüyor. Her güne yeni bir yalan, her güne yeni bir sindirme işlenmeye çalışılan bu zaman aralığında yıllardır biriken öfkeyi, her şeyi bir anda bitirebilecek yıkıcı gücü çıkarmamak, kusmamak için insan kendisini zor tutuyor.

Zora ve zulme karşı silah tutmuş, cenge tutuşmuş insanların her türlü hakareti, küfrü sineye çekmesi, ağır başlı, mütevazı, sabırlı olması eğer bir sonuç, onurlu bir çözüm üretecekse caizdir. Ama yok, ortada bir çözüm yoksa ısrarla, şerefin ve onurun üzerine yemin ettiğin her türlü kutsala yönelen saldırılar, küfürler, hakaretler varsa bunları sineye çekmek, sabretmek olamaz.

O yüzden kendini sınırlamak, kontrolde tutmak kadar zor bir şey var mıdır diye soruyorum bugünlerde kendime.

Bu duyguyu 1999’da yaşamıştım. 15 Şubat ardından tüm yoldaşlarımızla birlikte yaptığımız fedai eylem önerilerimiz ardından örgüt ve Önderliğimizin çabaları karşısında aynı şeyleri hissetmiştim. Bu haksızlığa, onursuz yaşam dayatmasına, teslimiyeti dayatan anlayışa, iki yüzlü, riyakar düzene karşı eli kolu bağlı kalmak gibiydi. Belki de bir işkence yöntemiydi bizim için.

Bu durumu iyi tarif eden kimi işkence yöntemleri okumuştum daha önce. Çırılçıplak soyulan insanların üzerlerine şekerimsi bir madde sürülerek güneşin önüne elleri ve ayaklarının gerili olarak sabit duracağı bir şekilde uzatıldıkları, etrafta bulunan ve et yeme özelliğine sahip karıncaların gelerek kemiklerine dek o insanı kemirdiği ve o insanın tüm bu süre boyunca canlı kalabildiği bir işkence.

Şimdi yaşadığım bu durumu, benimle aynı ruh halini yaşayan binlerce yoldaşımı ve sokaklara dökülmüş halkımın durumunu buna benzetmek yerinde mi?

Evet, bence yerinde.

Aradan geçen onca seneye rağmen aynı tavrı bir onur, bir şeref, insani bir tavır olarak sergilemekte bir saniye bile tereddüt yaşamadan sürdüren Kürt halkının tüm organlarının, bireylerinin sabrıyla bu kadar oynanmasının bu işkence türüyle hiçbir farkı yok.

Tek bir farkla…

Bizim elimiz kolumuz bağlı değil. Alternatifsiz değiliz. Karşı koyacak gücümüz var. Ve istersek en büyük direnci, en güçlü ve büyük savaşı yürütebiliriz.

Fakat…

Evet, fakat gerçekten istemiyoruz.

Kuru, amaçsız bir şiddet örgütü değiliz. Belki de savaşmaktan, silah kullanmaktan en nefret eden topluluk olduğumuz gerçeği de görülmek istenmese de ortada.

Lakin gel gör ki yıllarca dağlarda inandığı doğrular ve değerler için her türlü şeyden vazgeçmiş, bir lokma bir hırka felsefesine göre yaşayan, halkının insanca, onurluca ve hak ettiğince yaşaması dışında hiçbir talebi olmayan insanların kendilerine savaş dayatılması durumunda, üzerine şiddetle yönelinmesi durumunda silahı en iyi kullanan, savaşı en iyi bir duruma getirebiliriz.

Bu, tecrübeyle hasıl olmuş bir gerçektir. Denemeyin diyoruz, sabrımızla oynamayın. Biz güçsüz değiliz diyoruz. İstemiyoruz diyoruz.

Ama nafile… bir kuru kafalık, bir anlayışsızlık, bir densizlik, bir vurdumduymazlık…

Ötesinde faşizm, katliamcılık, asimilasyonculuk…

Madem öyle

Biz buna karşı mücadele de her zamankinden daha güçlü olarak hazırız diyoruz.

Sabrın öğreticiliğini, mütevazılığın kazandırıcılığını, barışın kardeşleştiriciliğini onaylamıyor ve ötesinde karalarla örtmeye çalışıyorsunuz o zaman…

Ve inanın, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak hale …

Pir Kemal