Egemenler tarihin ilk vurgunundan bu yana her zaman yeni yol ve yöntemlerle, kendi hakimiyetlerini hem sürdürmek, hem sağlama almak hem de kalıcı kılmak için çalışmışlardır. Bunun için her zaman özel ekipler oluşturarak insan ve toplumların ruhsal durumlarını inceleyerek, onlara nüfus etmenin yollarını da aramışlardır.
Bunun için denilebilir ki egemenlerin, iktidar güçlerinin özcesi tüm güç odaklarının ilk hakimiyet kurma sahaları ideolojik saha, yani zihniyet alanı olmuştur. Ne zaman ki zihniyet alanını etkileme güçleri azalmış ya da kendilerini etkili kılamamışlar ise o zaman şiddete, çıplak güce başvurmuşlardır. Bu şiddeti de karşılarında duran gücü etkisiz ve zayıf düşürmek için devreye koydukları da kesindir. İradesizleştirme, kırma ve bunları başaramazlar ise yok etmeye kadar götürülecek bir şiddet uyguladıklarını da, tarih bize söylüyor.
Aksi durumda dediğimiz gibi ilk yaptıkları iş beyinleri, zihinleri ve yürekleri fethetmek daha doğrusu manipüle ederek çalma peşinden koşma olmuştur.
Tarihin hangi safhasından geçersek geçelim, gidersek gidelim, bu durumu hep göreceğiz. Her iktidar odağı içinden çıktığı toplumu zapt etmek için onlara göre yeni metotlar geliştirmiştir. Halkları nasıl uyutacak, nasıl yürütecek daha doğrusu “güdebileceği” üzerinden epey kafa yormuşlardır. Belirttiğimiz gibi bunu yaparken tek kendileri kafa patlatmamış, onlarcasını, yüzlercesini hatta binlercesini bunun için sefer etmişlerdir. Belki de tarihte insanın ruhsal dünyasını fethetmek, manipüle etmek için en çok kapitalist çağda kapitalistler bu işe dört elle koşmuşlardır. Örneğin bugün ABD’de on binlerce insanın sadece Think Thank denilen kurumlarda, bir nevi laboratuvarlardan deney yapar gibi deneyler, tartışmalar, araştırmalar yaparak insanların nasıl yönlendirilecekleri üstüne inceleme üzerine incelemeler yapmaktadırlar.
Özcesi iktidar güçleri en ince yol ve yöntemleri en rafine hale getirerek, toplumları gütmenin yollarını aramaya daha doğrusu sağlamlaştırmaya devam ediyorlar. Öyle görülüyor ki insanın içinde özgürlük hasreti, özlemi, kıvılcımları var oldukça da devam da edeceklerdir. Hem de daha da zengin yöntemler geliştirerek.
İktidar güçlerinin tarihine; halkları hiçleştirme, etkisizleştirme, teslim alma, kandırma, oyalama derken aldatma yöntemlerine ilişkin kesinlikle AKP ve Erdoğan’ın uyguladığı yöntemlerden bir tanesi mutlaka geçecektir.
O yönteme biz, karşısındakini kaale almadan, ruhen, psikolojikmen, manen çökertme yöntemi diyelim. Bu yöntemin ismine ne konulacak onu kestirmek zordur. Ancak hasımlarını kaale almadan hiçleştirdikleri için “yok sayarak hiçleştirme mi” demek gerekiyor?
AKP’nin daha doğrusu Erdoğan ve çevresinin uyguladıkları politikalarına ve taktiklerine bakıla bilir. Elbette AKP ve ekibinin uyguladıkları taktikler çok mu ama çok zengindir. Örneğin inanmadıkları değerlere çok inanıyormuş gibi yapmaları gelişkin bir yöntemleridir. Yine toplumun çok farklı kesimlerinden dile gelen farklı düşünceleri sanki temsil ediyorlarmış gibi farklı çevreler henüz görüş belirtmeden hemen onların adına, hatta sanki kendileri öyleymiş gibi açıklamada bulunabiliyorlar. Hatırlayalım AKP gibi milliyetçi bir parti olmasına rağmen, neredeyse Sosyalist Enternasyonalin bir üyesi olacaktı! Bu gerçek manada bir yetenek isteyen bir iş olduğu da kesindir.
Yine milliyetçiliği de en etkili bir silah olarak kullandıklarını biliyoruz. Halbuki Türkiye’nin satmadıkları neredeyse tek bir yerini bırakmadılar. Türkiye’nin tümünü dünyanın emperyalist devletlerine sattılar ama Davos’ta, “One Minute” diyerek ne kadar çok Ortadoğulu olduklarını ise tüm Müslümanlara bir hamleyle güya göstermiş oldular.
Dahası var; İsrail devletiyle gelmiş geçmiş tüm hükümet ve partilerden en ileri düzeyde İsrail devleti ile ilişkili olan bir parti ve başbakan, neredeyse tüm dünyaya kendisini Anti-Siyonist olarak satabilmiştir. Bilenler bilir ki Davos’ta “One Minute” meselesinden sonra da hiçbir zaman İsrail ve Siyonizm ile ilişkilerini bu parti ve üyeleri kesmemişlerdir.
Evet, bunların böyle çok farklı ve zengin yöntemlerini saydıkça sayabiliriz. Nitekim bu zengin yol ve yöntemleriyle tüm Türkiye toplumunu da etkileyerek tam 13 yıldır aralıksız olarak iktidarda bulunma yeteneğini de göstermişlerdir. Bunun için bu partiyi ve bu partiyi kuran Erdoğan’ı hafife almamak gerekir.
Lakin daha zengin olan ve tarihe geçecek olan yöntemleri belirttiğimiz gibi bireyleri, çevreleri, örgütleri, toplumları, halkları hatta devletleri yok sayarak, yokmuş gibi davranarak, hiçleştirme taktik ve politikalarıdır.
Ne söylemek istediğimizi bir iki örnekle iyi verebiliriz.
Örneğin Kılıçdaroğlu adında CHP’nin bir tane Genel Başkanları var. Bildiğimiz kadarıyla aylardır, yıllardır hep meydan okuyor. Hem de canlı yayına AKP liderliğini ve Erdoğan’ı üst üste davet etmiştir. Halen de etmektedir. En son Davutoğlu’nu düelloya davet ettiği gibi. Ya sonuç ne oldu, sıfır cevap. Erdoğan bir gün bile Kılıçdaroğlu’yla neden canlı yayına çıkmayacağına ilişkin bir şey söylememiştir. Söylemez de. Çünkü taktik olarak belirttiğimiz stratejiyi izliyor. O strateji karşısındakini yani hasım gördüğünü yok sayma stratejisidir.
Hatırlıyorum bir seferinde bir davete hem Bahçeli, hem Kılıçdaroğlu hem de Erdoğan davet edilmişlerdi. Ve bu davete Erdoğan’ın gelip oturacağı yer Kılıçdaroğlu’na yakın olan bir yer olmasına rağmen, sanki salonda Kılıçdaroğlu yokmuş gibi yaparak, Bahçeliyi selamlamış, salonu selamlamış ve gelip yerine oturmuştur.
İşte söylemek istediğimiz, kaale almadan hiçleştirme politikası budur. Erdoğan hem selam vermemiş, hem de sanki Kılıçdaroğlu orada yokmuş gibi ederek, ruhen çökertmişti. Böylesi bir durumda Kılıçdaroğlu’nun yapacağı tek bir şey yoktur. Ya kalkıp çıkacaktır-ki bu siyaseten bir yenilgi olurdu- ya da sap gibi aynen o davette olduğu gibi kıp kırmızı olarak oturmaya devam edecekti. Bu duruma gelen ya da getirilen bir kişi sağlıklı düşünebilir mi? Ya da şöyle diyelim, Kılıçdaroğlu bu davette söylenen acaba kaç sözü ya da cümleyi anlamıştır.
Sözü uzatmayayım, herkes kendisini bir an Kılıçdaroğlu’nun yerine koysun. Biz böyle bir duruma düşsek ne yaparız? Ne yapardık? Ortadoğulu olduğu için müthiş gerilirdik v salonu terk edip giderdik. Ya içimize dönerek saatlerce bu kadar saygısız, pervasız, hor, barbar olan bu kişiliğe kendi içimizde tonlarca küfür ederdik. Etmiyor muyuz?
Benzer bir yaklaşımı yer yer alevi öncülerine, demokratik siyasetle uğraşan Kürt liderlerle, sivil toplumculara derken tüm topluma uyguluyorlar. Hatırlıyorum bir keresinde benzer bir yaklaşımı güya Türkiye’nin en zenginleri olan TUSİAD’lı birine yapmıştı. Ve o kişi muhtemelen halen kendine gelememiştir.
AKP’nin ve Erdoğan’ın yöntemi gerçekten de egemenlerin tarihine yeni bir yöntem zenginliği olarak geçecektir. Hep en çirkin ahlaksızlığı yapacaklar hem de sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarını sürdürmeleri, taktik zenginlik açısından örnek alınabilecek bir yöntemdir. Hem de Erdoğan yöntemi.
Erdoğan ve ekibiyle uğraşan ne kadar farklı siyasi eğilim olursa olsun, bunların bu ruhen çökerten psikolojik savaş yöntemi iyi bilinmelidir. Çünkü bu yöntemi tüm AKP’liler uyguluyor. Parlamentoyu bir izleyin. Takip ettikleri yöntemlere bir bakın. Bu yöntemi sık hem de çok fazla sık uyguladıklarını göreceksiniz.
Bunların bu yöntemine karşı etkisiz kalınmak istenmiyorsa, rahmetli Kemal Sunal gibi, “kovulmadım istifa ediyorum” diyerek resti çekmesini bilmek gerekiyor. “Aman niye benimle konuşmadılar, neden bana bakmadılar, görmediler mi, bir şey mi yaptım, bir şey mi oldu” demeden “hadi oradan” diyerek zırnık etki altında kalınmamalıdır. Çünkü bunların stratejileri bireyin psikolojisiyle oynama üzerine kuruludur. Bir kere bir bireyin ya da toplumun ruhsal durumuyla oynamışsanız, etkilemişseniz oraya istediğiniz gibi nüfus edebilir hatta etkileyebilirsiniz. Psikoloji biliminin bu en basit formülünü AKP öyle ustaca kullanıyor ki, neredeyse etkilemediği tek kişiyi bile bırakmamaktadır. Bu etkilemeye AKP’nin karşıtları yani karşı cephesinde yer alanlar da dahildir.
Burada gerçekten de yanında mısınız, karşısında mı duruyorsunuz çok önemli olmamaktadır. Önemli olan size aşıladıkları ruhsal durumdur. Bir kere sizlerde böyle bir durum yaratmış ise orada artık sizin kendinizi savunacak bir mekanizmanız kalmamış demektir.
Bu duruma gelmemek için öncelikli olarak AKP ve Erdoğan’ın tüm yol ve yöntemleri de dahil-özelde de yok sayma politikalarını- bilince çıkarak, bilince çıkarken özelde kendini katmadan, sağlıklı bir şekilde değerlendirerek karşısında durmasını bilmeliyiz.
Böyle yapar isek, yapabilir isek o zaman bu gerçekten de çok kirli bir tarzda yürütülen faşizan yapıya karşı kendimizi korumuş ve kollamış oluruz birde Türkiye toplumlarını da bu çirkin politik biçimine karşı da savunmuş ve korumuş oluruz.
Hayri Engin