Büyük kütürdü patırtı içinde, resmi ilan etmeseler de, büyük seçim startı başlamıştır.
Her seçimin önemli olduğu açıktır. Çünkü her yeni seçim; farklı çevreler için yeni umutlar yaratmakta, yapamadıklarını yapabileceklerinin umudunu canlı tutmakta, yeni çıkış yapabilme fırsatı doğmakta ve çoğu zaman da çoğu kişi ve çevreler için de yeni kapılar aralamaktadır. Bunun için belirttiğimiz gibi her yeni seçim gerçek manada önemli olmaktadır. Lakin bu kez, 2015 seçimleri herkes için çok daha önemli olacak gibi!
Bunun böyle olduğunun ipuçlarını seçimlere 6-7 ay kala rahat görebilmekteyiz. Seçime endekslenmiş yapılar kulislere çok güçlü bir şekilde oynarlar. Öyle ki normalinde yapmayacaklarını, yapabilirler. Söylemeyeceklerini, söylerler. İlişkilenmeyecekleriyle, ilişkilenebilirler. Ve bir de tersi doğrudur; ilişkilenmeleri gerekenlerle ilişkilenmeyecekleri gibi, söyleyeceklerini söylememe gibi, yapabileceklerini yapmamaları gibi.
AKP yıllardır iktidardadır. 12 yıldır 9 seçimde başarılı çıktığını-öyle olmasa bile-iddia etmekte ve yeni bir seçimi de aynen daha önceki seçimler gibi kotarmak istemektedir. Bunun için hiç olmadığı kadar-kimi çevrelere-sert üslupla yüklenmekte, kimi çevrelere ise- açılım, saçılım adına -güya demokratlık yaparak, özel ilgili olduğunu hissettirmeye çalışmaktadır.
Dikkat edelim; Kürt Özgürlük Hareketine ne kadar sert çıktığını, çıkıştığını, tehdit ettiğini ve ağza almayacak hakaretlerle ortamı gerdiğini herkes gördü. Güya bu tarzla milliyetçi oylara oynuyor. Bir tarafta bunu yaparken, demokrat-sol çevreler ile Kürtlere de oynadığı için bu kez; “çözüm süreci” sözünü ağızlarında düşürmüyorlar. Adeta her ipte oynayan cambaz misali, herkese huyuna suyuna göre şerbet dağıtıyorlar.
Tam da bunlar yaşanırken 14 Aralıktaki operasyonlarla bu kez cemaati, hem de en anlı şanlı kurum ve isimlerine hedefleyerek yöneldiler. Bununla da hem cemaate yakın duranları sindirecekler, yapabilirlerse kimini –Hüseyin Gülerce gibi-yanına çekecekler, kimini de tam ezerek, seçimlerde köstek olmalarının önünü alacaklar.
Sözü uzatmayacağız; seçim ortamının sertliğine tam gaz girilmiştir. Ve bundan böyle de iktidar odaklı, halkların kanı üzerine siyaset yapanlar bu siyasetlerine daha fazla ağırlık vereceklerdir. Bunun için ağız dalışları daha da çoğalacak, daha da dibe vuracaktır. Ahlaki ölçüleri zorlayacak birçok söz düellosuna da tanık olacağız. Muhtemeldir ki, her şeyin mubah olduğu iktidar dünyasında kimi sözler, bizim adabımızı bozacak hatta yer yer kızaracağız. Derler ya: “Ahlaken aşılmış veya ahlaktan yoksun kalmış toplumlar politik hafızasını, dolayısıyla geleneksel kurum ve kural gücünü zayıflatmış ve yitirmiş demektir.” Gerçekten de ahlaki olarak bir şeyler aşıldı mı, gerisi çorap söküğü gibi söküldükçe sökülür. Söz anlamını yitirir, ar perdesi çatlar ve değerler ayak altında gider. Önemli olan bizim bunlara karşı vurdum duymaz olmamızdır. Çünkü: “Vurdum duymaz insan ahlaksızdır.”
Vurdum duymazlığı neyle aşarız, aşacağız?
Öncelikli olarak yeni bir seçim süreci ve atmosferine girmişken; iktidar güçlerinin tuzaklarına düşmeden, onlara benzemeden, onlar gibi yapmadan, boş boş ağız dalaşına girmeden ve onlara kapılmadan, tahrik etmeden, tahriklere kapılmadan, öfke ile kalkarak, zararla oturmadan, kuru sıkı atarak, konuşmadan. Kasaba politikacıları gibi, demagojik tartışmalara girmeden. “Toplumsallık günlük işleri için üretken bir çalışma etrafında birlik olayıdır” diyerek, gece gündüz demeden, durmadan çalışarak. Bu bir.
İkinci önemli husus ise; gerçekten de gece demeden, şairin dile getirdiği gibi:
“İşte öylesine...
Beyaz yeleli
bir atın sırtında
Gece demeden
gündüz demeden
durmadan dinlenmeden
koşarak.
Azgın denizlerdeki
kudurmuş dalgalar gibi
coşarak.
Kokladığın her çiçeği
yaprak yaprak
Bastığın her adım toprağı
parmak parmak
dolaşarak” diyerek ulaşabileceğimiz herkese, hem de tek tek ulaşarak halkların çözümünü anlatmamız gerekiyor.
Üçüncü önemli bir husus ise, bu kez herhangi örgütsel bir kaygıya düşmeden, ideolojik bakış ve görüşlerimizi- birbirimize karşı öne çıkarmadan -en büyük ittifaklar temelinde mutlaka bir araya gelmeliyiz, gelinmelidir.
Unutmayalım ki; iktidar güçleri, halkların başına musallat olmuş kan emiciler, adeta ev ev dolaşarak, seçimleri kazanmak için çalışıyorlar. Örneğin; cemaat adındaki yapı, birey birey çalışmaktadır. Yine AKP adındaki kara parti de benzer bir tarzda, tüm çocukları ve kadınları da harekete geçirerek, ne kadar duygu sömürü ve maddi düşürme yöntemi varsa hepsini kullanarak, yüzlerce basın yayın kurullarıyla, büyük ajitasyon ve propaganda güçleriyle, tek saniye bile durmadan çalışıyorlar ve gerçekten de her bireyi etkilemek için inanılmaz çalışmalar yürütüyorlar.
Dikkat edelim; halkları temsil ettiğini söyleyenler bizleriz. İsmimiz; solcu, sosyalist, halkçı, feminist, yeşilci, çevreci, sendikacı, demokrat, komünist, işçi-köylü, Alevi, Kürtçü, özgürlükçü, eşitlikçi, adaletçi, paylaşımcı ve de komüncü. Belki anarşist…
Bu kadar ismi kendimize yakıştırıyorsak o zaman yapmamız gereken çok iş yok mu?
Tek tek bireylere gitmek gibi.
Tek tek Köylere süzülmek gibi.
Tek tek fabrikaya uçmak gibi.
Tek tek tarlaya koşmak gibi.
Tek tek mitinge ulaşmak gibi.
Tek tek evleri ziyaret etmek gibi.
Tek tek spor kulüplerine gitmek gibi.
Tek tek okullara uzanmak gibi.
Tek tek kooperatiflere erişmek gibi.
Her Hes eyleminin yanında durmak gibi.
Her Baraj yapına karşı durmak gibi.
Her Nükleer Enerji Santral protestosunda hazır olmak gibi.
Her kesilen ağacın önünde, nerede böyle bir katliam varsa, onlarla birlikte canını siper etmek gibi.
Ve tabi; birey birey, ev ev, sokak sokak, mahalle, semt semt, şehir şehir dolaşarak, iktidar güçlerinin karşısına, halkların seçeneğini her şart ve koşul altında, dar bireysel ve örgüt hesaplarına kurban etmeden, bu kez kesinlikle, halklarımızın gelecek aydın, adaletli ve eşitlikçi yarınları için mutlaka bir araya gelmeli ve bu kez mutlaka halkların seçeneğini HDP çatısı altında meclise yüzde 10 barajına takılmadan, onlarca halkın vekilini parlamentoya taşırmasını bilmeliyiz.
Bu kez bunu başarmasını bilmez isek, gerçek manada 2015 seçimleri sonrası, ak gibi yüreğe sahip olan bir partinin insafına sadece kendimizi değil, Anadolu ve Kürdistan’ın tüm güzel insanlarını bırakmış olacağız ki, yüreği zift bağlamış olan bu kara yüreklilerin ne yapacaklarını kestirmek zor olmamalıdır.
Kasım Engin