Evet, Şeyh Said’in torunları bugün Şeyh Saidleri ve cümle cemaat bu halk için emek sarfetmiş, kan akıtmış, çabalamış ne kadar direnişçi varsa hepsini hak ettikleri yere koyuyor. Onure ediyor. Unutulan o tüm kutsal değerleri yeniden tarihin sahnesine çıkarıyor. Ve öyle ki faşist devleti yaptıklarıyla her gün yüz yüze getiriyor. Ve daha da getireceğine dahil söz veriyor.
Şeyh Said’i ve arkadaşlarını Onure etmek biraz da onların yaşadıklarını yeniden yaşamamaktan geçiyor. Onları anarken cümle iblislerin onların başlarına getirdiklerini yaşamamaktan geçiyor.
85 yıl ya da 90 yıl önce ne olup bitmişti?
Osmanlı birinci dünya savaşına Almanlarla birlikte girmiştir. Kaybettiklerini Almanların eliyle ya da onların savaşta elde edecekleri başarırlarla yeniden ele geçirmenin planını yapmışlardı. Dimyat’a giderken evindeki bulgurdan olma deyimi Osmanlının başına gelecekti. Osmanlı, Almanların birinci dünya savaşını kaybetmeleriyle birlikte tarih sahnesinde silinecektir. Entante diye bilinen itilaf güçleri Osmanlı topraklarını işgal edecek, Osmanlı sömürge konumuna getirilecekti. Uzatmadan, bu işgale karşı Türkiye halkları direnişe geçecek ve görkemli bir direnişle bugün Türkiye diye bilinen yapı oluşturulacaktı. Kürtlerde Türkler gibi kurucu üyeler olarak bu yeni oluşumda yerlerini alacaktı, ancak Türkiye’yi daha önce işgal eden güçler Misak i Milli diye bilinen sınırlara göz koymuşlardı. Musul ve Kerkük’te petrol yatakları bulunmuştu. Yine Suriye’nin bir kısmını elerinde bulundurmak istiyorlardı.
Hikâye uzun, petrol yataklarını Türkiye’den koparmak için Sevr’de yapılan toplantıda Türkiye’nin adeta paramparça edilişi gündeme getirilir. Türkiye’nin bir kısmı Yunanlara, bir kısmı Fransızlara, bir kısmı Ermenilere, bir kısmı İngilizlere ve Kürtlere önceleri otonomi, daha sonra ise isterlerse bağımsızlık verilecekti. İtalyanları, Rusları da bu planların içine dahil ettiler.
Sonuç; Türkiye bölünmeyle karşı karşıyadır. Sözde Sevr bazı halklara haklar verecekti. Hâlbuki biz biliyoruz ki, bu şekliyle kurulacak Türkiye, sadece ve sadece kan revan içinde olacaktı. Kan revan, yani sürekli çatışma, sadece gücü fazla olanların yani emperyalistlerin işine yarayacaktır. Bir Irak’a bakın 90 yıl sonra bile halen kan durulamıyor. İstikrarsızlık üzerine kurulu bir yapılanmanın yaratacağı da durum, sadece ve sadece istikrarsızlıktır, ama bugün daha iyi anlıyoruz ki, bu bile Kürtlere ve Ermenilere çok görülmüş. Yapılan sadece bir blöftü. Meğer yapılan sadece bir B planıymış. Asıl plan Türklere ölümü göstererek sıtmaya razı etmekmiş. Bugünlerde Türklerin Kürtlere yaptıkları gibi. Musul ve Kerkük’e karşı Ermeni ve Kürtler için düşünülenlerden vazgeçmek. Ya da tersinden söyleyecek olursak; Musul Kerkük alınacak Sevr’de tarihe karışacak.
İngilizler, sadece iş olsun diye böyle işin içine girmiyorlar. Somut, pratik adımlar atıyorlar. Bunlar emperyalist işlerini tesadüflere bırakmazlar. Bir de bunlar, emperyalistler tek at üzerinden koşuya girmezler. Bunlar, her zaman birkaç at, birkaç jokey ve birkaç planla çalışırlar.
İlk planları güney Kürtlerini yanlarına alarak Türkiye’de yaşayan Kürtlerle birlikte Türkiye devletine karşı çıkarmaktır. Bunun için Şeyh Mahmud Berzenci’yi önce Süleymaniye kralı yaparlar, ancak Şeyh İngilizlerin oyunlarına gelmez, oyunları kabul etmez. Bunun üzerine İngilizler Kürtleri bombalamaya başlarlar. Hatta uçaklarla vururlar. Şeyh’i esir alarak Hindistan’a sürerler. Nafile! Kürtler, İngilizlerin siyasetlerine gelmezler. Kürtler, Türklerle birlikte Cumhuriyetin asli kurucu üyeleri olarak yer almak isterler. İngilizler planlarından vazgeçmezler. Şeyh Mahmut Berzenci’yi Hindistan’dan geri getirerek yeniden Süleymaniye kralı yaparlar. Kendilerince kulaklarını sıkarak, ancak Şeyh, bu oyuna yine gelmez. Şeyh, Türkiye devletinin yanında yer alır. Yani Misak i Milli sınırlarını savunur. Şeyh, bu oyunlara gelmediği için Kürdistan yeniden bombalanır ve Şeyh yeniden esir alınır. Bu kez Basra’ya sürülür.
Devam edelim. İngilizler dediğimiz gibi tek at üzerinden siyaset yapmazlar. Bir yandan Şeyh Berzenci’yi kendi yanlarına alarak Türkiye’ye karşı çıkarmak isterlerken, diğer yandan ise kuzeyde Azadi örgütüyle ilişki kurmak için uğraşırlar. Bir Şeyh Abdulkadir’le ilişki kurarlar. O ise, bu ilişkiyi Şeyh Said’e bildirir. Bu arada Türkler Kürtleri giderek daraltmaktadırlar. Kürtlere vaat edilenler yerine getirilmemiştir. Hatta bir Koçgiri isyanı kanla bastırılmıştır. Her ne kadar daha sonraları tatlıya bağlansa da, olup biteni herkes görmüştür. Daha önemli olan dediğimiz gibi Kürtlerin giderek dıştalanmalarıdır. Bir taraftan bu durum, diğer taraftan İngilizlerin vaatleri, bir diğer yandan Türkiye cumhuriyetin zorlanmaları ve tabii buna Hilafetin kaldırılması gibi birçok çevreyi etkileyen durumlarda etkilenince Kürtler daha fazla aktifleşeceklerdir.
İngilizler Kürtleri tahrik ederek yardım edeceklerini söyleyeceklerdi, ardından da Türklere "bakın Musul ve Kerkük bize bırakılmazsa bırakın Sevr’i bir Kürt devleti kurulacak ve genç Türkiye parçalanacaktır" diyeceklerdi. Yani Önderliğimizin dediği gibi "Tavşana kaç, tazı’ya tut" denilecektir. "Kürtlere ayaklan denilecek Türklere ise vur" diyeceklerdir. Tabii Musul ve Kerkük verilmiş ise.
Biz tarihi irdelediğimizde Lozan Konferansı öncesi aslında Musul ve Kerkük verilmiş, İngilizler Kürtleri satmıştı. Lozan konferansı esasta Kürtlerin öncesinden pazarlandıklarının ve inkâr edildiklerinin resmiyete dökülmüş belgesidir. Başka da bir şey değildir. "Şu şöyle söyledi, bu böyle söyledi" hepsi hikâyedir. Lafı güzaftır. Kürdistan’ın inkârında sadece teferruattır. Ayrıntıdır. Asıl olan Kürtlerin uluslararası sistem tarafından resmen inkâr edilmeleridir. O çok bilinen demokrat Amerikan Wilson’da bu inkârın içerisindedir.
İşte Şeyh Said ve yoldaşları bu kadar kapsamlı yürütülen bir uluslararası komployu göremeyeceklerdi. Hatta bu İngilizlerden medet umacaklardı. Kürtlerin ayaklanmaya hazırlandıklarını TC devletine bizatihi aktaranlar İngilizlerdir. Aynen 45 yıl öncesinden Şeyh Übeydullah Narinimizi ihbar ettikleri gibi, bu kez Şeyh Said’imizi, Cibranlı Xalitimizi ve tabii Yusuf Ziya paşamızı…
Emperyalistler ve onlara boyun eğen Türkler, Kürtleri zayıf pozisyonda yakalamak, erken doğum yaptırtmak için Şeyh’in bulunduğu köye gelerek, bazı kişileri esir almak istemeleri sadece ve sadece bir provokasyon iken, erken doğuma tahrik iken, hazır değilken isyanı patlatmak olduğu politikasını göremeyen Şeyh Said direnişi, hazırlıksız bir şekilde bilinçlice İngilizlerin ihbarı sonucu başlayacaktır. Direnişçiler hazırlıklı değildirler. Liderleri olan Cibranlı Xalit tutuklanmıştır. Azadi örgütü bir nevi başsız bırakılmıştır. Örgütlemeyi koordine edecek beyin alınmıştır. Örgüt koordinesiz kalmıştır. Sonuç kendi kendine gelişen bir isyan ya da direniş. Sonuç, tümden kendisini hazırlamış işgalci bir Türk ordusu ve devleti. Sonuç ayağa kalkanların katledilmesi ve direniş liderlerinin idam edilmesi.
Evet, bir yandan muazzam bir yürek ve yurtseverlik diğer yandan da müthiş bir yenilgi ve ardından da Kürdistan’ın derinlikli olarak işgal edilmesi ve soykırımlar…
Biz Şeyh Said’in torunları olarak olup biteni biliyoruz. Ve Şeyh Said’e pir u kalımızın “Dünya yaşantımın sonu geldi. Ulusum için kurban edildiğimden dolayı pişmanlık duymuyorum. Yeter ki torunlarımız bizi düşmanlarımızın önünde mahcup bırakmasınlar“ sözlerine Kürdistan özgürlük gerillaları olarak bağlı yaşayacağımıza ve Kürdistan gençlerinin de bu sözlere bağlı kalarak dağlara akacaklarına, size ve işgalcilerce idam sehpalarında sallandırılan tüm direnişçilere layık olacağımıza ve olacaklara söz veriyoruz.
Kasım Engin