Apocu Hareket tarihin akışkanlığı gibi akışkan bir harekettir. Apocu Hareket demek en zorlu koşullarda çıplak bir yürek ve irade gücünden başka hiçbir şeyi olmayan, yine düşmanla birebir yüzleşildiği ortamda halkın, devrimin ve partinin çıkarlarını korkusuzca ve kahramanca savunmak demektir. Muazzam güç dengesizliği içerisinde eğilmeyen bir baş, bükülmeyen bir irade ile halkın, devrimin, partinin kimliğini çıkarlarını ve çizgisini savunmak en zor olanı olduğu gibi Apocu kahramanlığında özüdür. Kahramanlıkta korkaklıkta zor anlarda belli olur. Zor anlarda, darlıklarda, imkânsızlıklarda, kanıtlanmayan olağanüstülük ve kahramanlık, kahramanlık değildir.
PKK’li tutsaklar–özelde Mazlum, Hayri, Kemal ve önde gelen kimi kadrosu-zorlu süreçte asıl rolün ve devrim bayrağının dalgalandırılmasının zindanlara düştüğünün bilincindedirler.
Mazlum arkadaş “geri çekilme doğrudur, acele edilmesin, iki yıl sağlam bir hazırlıktan sonra fazla geç kalınmadan, bir kez daha ülkeye dönülsün” ve “o zamana kadar biz bu bayrağı devralacağız, o boşluğu dolduracağız, dışarıdaki devrimi biz zindanlarda sürdüreceğiz” diyerek bu sorumluluğu bizzat üzerine almıştır. Hayri arkadaş o süreçte tarihteki tüm Kürt direnişlerinin geride hiçbir yazılı belge bırakmadan bastırıldığını dolayısıyla tarihe mal olmuş miraslara dönüşemediğini-her ne pahasına olursa olsun-savunma yapmaları gerektiğini belirtecektir. Bu sözler düşmanın siyasi savunma yaptırtmayacağını gördükten sonra yapılan bir belirlemedir.
Bu ilkesel yaklaşım PKK’li tutsaklarının tarihte eşine ender rastlanılacak olan bir direnişi sergilemelerine götürecektir. Deri ve kemikten ibaret olan, dört duvar arasında dünyada ve yoldaşlarından kopuk olanla bu iradeyi ve azmi–ki azmin ve iradenin yırtamayacağı hiçbir şey yoktur-gerçeğiyle canlarını ortaya büyük insanlık onuru olan PKK için ortaya koymuşlardır.
Zindana girildiğinde çok tecrübe yoktur. Bir insanın kaç gün susuz kalacağı, açlık grevine ne kadar dayanacağı bilinmiyor. İlk deneme sekiz gün, ikinci deneme on beş gün olmuştur. Önceleri su içilmezken giderek öne çıkacak olan eylemin siyasal mesajıdır. O zaman su ve sigara da alınır. Okunan bazı kitaplar dışında gördükleri hiçbir deney yoktur. İlk büyük ölüm orucu 43 gün sürecektir. Ve giderek çelikleşen bir irade şekillenecektir. Kürdistan’da onlarca gün aç kalmak ve bunu halk için ülke için katlanmak yeni bir kültürdür.
Çünkü geçmiş isyanlarda teslimiyet ya da ölüm hep önde olmuştur. Ancak bu kez zindan da direniş destanları yaratılmaktadır. Düşman alabildiğine her yöntemi devreye koyarak teslim almaya çalışırken, iç ihaneti ve vahşi şiddetle eksiltmeyecektir. Nitekim bunun sonucunda 1981’lerin sonunda hep kırılmalar yaşanacaktır. Tek tek çift çift teslim olmuşların koğuşları dolacaktır. Öncü militanlar tek bir elin parmak sayısı kadar kalırlar ya da kalmazlar. Teslimiyet, korku bir virüstür, bulaştı mı tüm bünyeyi sarar. Bunun üzerine Kemal Pir ve Hayri arkadaşlar teslimiyetin ihanete dönüşmemesi için ve direnişi yeniden örgütlemek için teslim olanların koğuşlarına giderler. Ferhat Kurtay “Herhalde ben işkenceden, ölümden korkmuyorum. Apocu'luğa ihaneti de düşünmüyorum. Arkadaşların da öyle düşünmesini istemiyorum. Ama biz bu direnişi kaybettik, bütün arkadaşlarımız koğuşlarda kaldı ve koğuşlar düşmanın ajanlaştırma faaliyetleri için açık alanlar haline gelmiştir. Biz yapabilirsek onun önüne geçmeye çalışacağız” der.
İlk direniş kırıldıktan sonra her gün ve her saat yeni kurallar dayatılır. İşkencenin düzeyi giderek artırılır. İtirafçılık alabildiğine hızlandırılır.
Direnişten önce veya direniş sürecinde nispeten normal olan koğuşlardaki yaşam koşulları direnişin bitimiyle birlikte düşman cehenneme dönüştürür. Köpek gibi hırlatma, eşek gibi anırtma, kuzu gibi meletme, lağım çukuruna sokup çıkardıktan sonra birbirine yalatma, copla tecavüz, bir hücreye 56 insanı yerleştirme, birkaç kişilik yere kışın ortasında elbiseleri çıkartarak her gün su dökme, pencereleri açık bırakma, tazyikli su, mahkeme gidiş gelişlerde kelepçeleme, arabada zincirleme ve tüm yol boyunca coplama, sıcak yemekleri tutsakların üzerine dökme gibi insanlık dışı muameleler eksilmediği halde önder kadroları savunmalarını yazarlarken; “Bakın önderleriniz itiraflarını yazıyor” gibi birçok onur zedeleyici, insanlık dışı tutum ve davranış Diyarbakır zindanının günlük yaşamı olacaktır. “Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür” sloganı böyle karanlık, karabasan gibi çöken kâbuslu günlerin şiarı olacaktır. Onlarca insan-yurtsever ve militan dayanamayarak intihar girişiminde bulunmaktadır. Ölüme bile geçit verilmemektedir. Ölüm adeta tek kurtuluş yolu olarak kalmaktadır. Ancak buna da müsaade edilmeyecektir.
1982 yılının 21 Martına gelindiğinde ya bu baş aşağı gidişe dur denilecektir, ya da bir avuç Apocu militan sonuna kadar direnerek ihanet etmeden imha olacaklardır. Mazlum arkadaş yan koğuştaki bir arkadaşa (Karasu) bugünün Newroz günü olduğunu ve Newroz'u nasıl kutlayacağını sorduktan sonra kendisinin üç kibrit çöpüyle Newroz'u kutlayacağını belirtir. Mazlum arkadaşın eylemi baskıların arttığı, teslimiyetin geliştiği bir dönemde gerçekleşecektir. Mazlum arkadaş kravatların toplandığı gün mahkemede olduğu için kravatını düşmandan saklayabilecektir.
4. katta kalıyor, 4. kat meyillidir. Kravatla bir ilmik yapar, kravatını su vanasına takar. Daha sonra ilmiği boynuna geçirir ve ayaklarını kaydırır. Başka da bir direnişi ortaya koymanın imkânı bu şartlarda yoktur. Ölümü düşmanın elinde koz olarak almak, bunu Kürt ve Ortadoğu’nun kardeşlik, birlik, direniş geleneğinin günü olan Newroz'da üç kibrit çöpüyle alevleyerek kutlamak ölüm perdesini yırtmaktır. Ölüm ruhunun kol gezdiği günlerde ölümü pençesine alarak hiçleştirmek, ölümün üstüne üstüne yürümek adeta “git ölüm kahpe ölüm” demek bir direniş destanıdır. Apocu ruhun teslim alınamayışının öyküsüdür bu. Yıllar sonra Avrupa’da eser Altınok “PKK virüsü içime girdi, beni sarıyor” demesi işte bu ruhtur.
33. koğuşta bulunan Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyak ve Mahmut Zengin arkadaşlar Mazlum arkadaşın eyleminden sonra büyük bayraklar yapmak için yağlı boya, tiner, fırça vb. malzemeler alırlar. 17 Mayısı 18 Mayısa bağlayan gece dört arkadaş nöbet listesini kendi eylem planına göre hazırlarlar. Koğuşlarda nöbet tutmak askeri bir kuraldır o zaman. Her tutuklu bir gerilla, her koğuşta bir gerilla birimi olduğundan nöbetin tutulması şarttır.
18 Mayıs sabahı 4 arkadaş tüm yağlı boyaları üstlerine dökerek kibriti çakarlar. Arkalarından eylemlerinin nedenlerini, içeriğini ve anlamını izah eden geniş bir mektup bırakırlar. Eylem sırasında tutsaklar panikle uyanarak olay yerine koşarlar. Karşılarında dört militan ateş içinde ellerini birbirlerinin omzuna koymuş “Yaşasın PKK, kahrolsun sömürgecilik” sloganını haykırmaktadırlar. Panik havasıyla ateşi söndürmek isteyen arkadaşlara “yapmayın yoldaşlar, ateşi söndürmeyin, ateşi gürleştirin” karşılığını vererek sonra da şahadete ulaşırlar. Bu çakılan üç kibrit çöpünün yankısıdır. Direniş bireyleri gizliden sarmıştır, Mazlum arkadaşın eylemi; militanlar içinde birikmiş olan öfke, dolu kin, dolu hırsın kibritlerle çakılmasıdır.
Tarihi büyük ölüm orucu eylemi tüm bu yaşanılanlardan sonra gelişir. Bir gün mahkemeye götürüldükleri sırada Hayri Durmuş yoldaş söz alarak ölüm orucu eylemlerini duyurur. Uzun bir konuşma yapmayacağını belirten Hayri arkadaş aldığı kararı şöyle açıklar: “Biz insanca yaşam koşulları ve düşüncelerimizi savunma olanağı istedik. Fakat siz bunların hiçbirini kabul etmediniz ve insanlık dışı işkencelerinize devam ettiniz. Bu yüzden hiçbir talep ileri sürmüyorum. Bugünden sonra da ölüm orucu eylemine başlıyorum” diyecektir. Bu kesin bir karardır.
Hayri arkadaştan hemen sonra söz alan Ali Çiçek arkadaş “PKK bize teslimiyeti değil direnişi öğretti. Şu anda içinde bulunduğumuz konumla hem teslimiyet hem de ihanet içerisindeyiz. Benim PKK’de öğrendiğim bu değildir. Bunun için direniş yolunu seçiyor ve ölüm orucuna giriyorum” Ali Çiçek arkadaşlar arasında en genç olandır. Polise ifade vermeden tek kelime konuşmadan zindana gelen arkadaşlardandır.
Ondan sonra Kemal Pir söz alır. “Bende Hayri ve Ali Çiçek arkadaşların söylediklerine katılıyor, onların söylediklerinin altına imzamı atıyorum. Yaşamdan bıktığımız ve yaşam gücünü gösteremediğimiz için ölümü seçtiğimiz sanılmasın. Biz yaşamı çok seviyoruz. Yaşamı uğruna ölebilecek kadar seviyoruz” der.
Peşinde Akif Yılmaz ile Karasu arkadaşlar ölüm orucuna katılacaklarını söylerler. Sonrada ölüm orucuna katılım sayısı artacak direnişin tohumları yeşerecektir.
Mahkemede koğuşlara giderken Mehmet Hayri durmuşun “Başardık başardık başardık” diye sarf ettiği sözler şimdiden başarılmış bir eylemin haykırışı olmaktadır. “Kürdistan Vietnamlaşıyor çığlıkları duyuyor musunuz” sözleri mücadeleye olan inanç ve bağlılığın ta kendisidir.
Zindanda direniş tohumları filizlenirken “Teslimiyet ihanete direniş zafere götürür” sloganı Destanlaşır. Direniş ve kahramanlık şaha kalkarken ihanet durmayacaktır. Şahin Dönmez ve şürekâsı harıl harıl çalışacak, işkence yapmaktan tutalım, itirafçılık için insan ikna etmeye kadar. Kürt "teşisi" dönüyor, Kürt dokusu yine devrededir. Ancak bu kez galebe çalan direniş ve kahramanlık oluyor.
Kemal Pir 7 Eylülde, Mehmet Hayri Durmuş 12 Eylülde, 15 Eylülde Akif Yılmaz, 17 Eylülde Ali Çiçekler şahadetleriyle militanlar yeni bir dönem başlatacaklardır. Eylemi sürdüren başka PKK tutsakları da vardır. Onlar düşman yazılı savunma olanakları sağlama, işkenceyi durdurma, itirafçılaştırmak için kimseyi zorlamama gibi sözleri düşman verdikten sonra ölüm orucu eylemini sonlandırırlar. PKK tutsakları böylece ilk kez tarihi ters yüz ederek düşmanı dize getirirler. Kürt halkı onun dostları ve ilerici insanlık bundan böyle PKK’yi biraz da zindanlardaki direnişiyle tanıyacak ve anacaktır. Dört duvar arasında bir deri bir kemik kalan militanlar bu iradeyi gösterdikten sonra gerillayla buluşmuş militanlar neler yapmazlardı ki.
İhanet tohumunun tarihsel toplumsal dokusu vardır. Toplumsal bir organizmaya benzetilecekse ve bu her geçen gün bilimsel bir olgu olarak karşımıza çıkıyorsa, toplumun genlere sahip olduğunu da kabul etmek gerekecektir. Kürt toplumsal dokusunun örülüşünde ihanet ya da ihanet eden nüveler vardır. Jeo stratejik konum, işgal ve istilalar, göçebelik, meraya duyulan ihtiyaç. Sonuçta kendine güvensiz, dışa endeksli ve güdümlü kişilik yapılanmasını yaratmıştır. Bu öyle bir dokudur ki tarih ilerledikçe daha derinleşecek ve kanıksanır bir hal alacaktır. Yoksa dün keskin dava adamı görüntüsü veren kişilik bugün nasıl aynı kaynağa saldırır pozisyona geçer ki?
İhanetin objektif olarak sübjektifleşerek bireye nüfus etmesidir. Tasfiyecilik çok tasfiyeci olunmak istendiği için olunmuyor, tasfiyecilik o bakımdan bir tercih sorununu ötesinde bir eğilim bir karakter işidir.
Ara sınıfta gelen bir karaktere sahip kişilik ara sınıf özelliklerini taşıyacaktır. Gelgitlidir, üste öykünse de buna ulaşamaz. Onun için tepki tutar, alta daha fazla düşmekten korktuğu için ona çok eğilimli olmaz. İki uç arasında sıkışıp kalan ara sınıf kişiliği bu özellikleriyle hastalıklıdır. Buna bir de çok çarpıklaştırıcı sömürgeci karakter de eklenince adeta çözümsüz bir vaka ortaya çıkmaktadır.
“Şahin Dönmez tipik bir örnektir. Bu dönemin “gözde militanı” Şahin Dönmezdir. Yardımcılığıma oynuyordu. Fakat içte yoldaşına karşı ilk vahşi cinayeti (Pazarcıklı Muhtarın kızı Ayşe) o işlemişti. Kendini bu tür inisiyatiflerle güçlü gösterme istemi ağır basıyordu. Kompleksli olması aile yapısından kaynaklanıyordu. Önderliksel doğuşun bir zaaflı tarafıydı. Polis sorgusunda hemen çözülüşü erken Ortadoğu seferine yönelmeme yol açtı. Çözülmeseydi tarihin seyri bambaşka olurdu. Ayrıca onur savaşını veren yoldaşlarına yüklenip ölüm oruçlarına zorlamasaydı 15 Ağustos sürecine mevcut biçimiyle gelmeyebilirdi. Kürtler de zor koşullarda kolay saf değiştiren tipi temsil eder. Rahat ve ikbal günlerinde ise bunlar en öndeki gibi gözükmeyi tercih ederler.” (AHİM)
Şahin Dönmez, Yıldırım Merkit, Hıdır Akbalık, Ali Gündüz gibi kişilikler Kürt toplumunda yaygındır. Bu kişilikler ortamın şartları ağırlaştıkça belirgin olarak ortaya çıkarlar. O dönemlerde zindan da bulunan Kani Yılmaz bir ara yoldaşlara işkence yapan konumdadır. Direniş geliştikçe mücadele bayrağı yükseldikçe tekrar Apocuların içine girecektir. Önemli olan zorlu şartlarda militan tavrı takınmadır. Yoksa rahat ortamlarda keskin olmak en önde görünmek rahattır. Nitekim 14 Temmuz eyleminin görkemli ve kararlı sonuçlanmasıyla düşman dize getirilir. PKK safları tekrar bilenir. Teslimiyet ihanete götürmeden tekrar devrim davasına onlarca yüzlerce militan kazanılır. Kürt toplum dokusunun bu karakterinden dolayı zaaf gösterenlere çok tepki göstermeden eğitim ve ikna ve ilgilenme yöntemleriyle halka hizmet eder hale getirmek birincil çalışma olmuştur.
14 Temmuz büyük ölüm orucu bir nevi kahramanlık için şafak atma iken ihanet için yarasaların kaçışını ifade eder. Berraklaşan direniş ortamı ve ruhuyla ihanetçi kukla piyon kişilikler deşifre edilerek etkisizleştirilirken binlerce militan ve yurtsever devrim çizgisine çekilerek ihanete batmalarının önü alınmıştır. Önceleri çok açık Yıldırım Merkit vb. gibi ihanet edenler bundan sonra Şener gibi daha gerilere gizliliğe çekilerek ihanetleri yapacaklardır. Bu önemlidir. Önceleri kol gezen ihanet geriletilerek Yunan mitolojisinde Hades diye tabir edilen yeraltı dünyasına çekilecektir. Bununla sınırlı değildir direnişin yarattığı sonuçlar. Deri kemik kalıpta tarihin altın sayfalarına altın harflerle geçenlerin önünde işgalci sömürgeci kolluk güçleri de selama geçeceklerdir. İlk kez Kürdistan tarihinde ihanetin önü alınacak ve ihanet dokusu PKK militanlar şahsında yenilgiye uğratılacaktır.
Şairin söylediği gibi; PKK’nin direnişi ve direniş geleneği, “İhanetin Göğsüne Hançer Gibi Saplandı.” Artık ihanet alenen olmayacaktır. Artık işbirlikçilik alenen olmayacaktır. Olsa da bir gizi perdesi kalmamıştır. 14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişi, namussuzluk yapacaklara namussuzluğu dahi beceremeyecek düzeyde ar perdelerini indirmiştir. Ya insanlığın saffında yerine alacak ya da arsız olup ihanetinin bedelini ödeyecektir. Birde bu yönüyle bakılacak olursa Kürdistan tarihinde ilk kez ihanet, işbirlikçilik ve hainlik hak ettikleri yerleri almıştır. Yani, tarihin hurda vatlık çöplüğünü…
Teslimiyet ihanete, direniş ise ezilen, mazlum Kürt halkını zafere taşıyacaktır.
Not: bu yazı Kürdistan Tarihinde İhanetin Doku Şifreleri kitabında alınmıştır.
K.Nurhak