Geçenlerde Silopi'de DTP'lilerin öncülüğünde geçmiş yıllarda yaşanan failleri belli olup da failleri meçhul kabul edilen JİTEM katliamlarını protesto amaçlı dev bir miting yapıldı. Bu mitingde taşınan ÖLÜLERİMİZİN KEMİKLERİYLE YÜZLEŞECEKSİNİZ pankartı oldukça dikkat çekiciydi. Dikkatleri çekmenin de ötesinde yaşanan bir gerçekliği bu kadar sade, çarpıcı, çıplak dile getirme ancak bu kadar olabilirdi.
Halkların her zaman doğruları dile getiren hislere sahip olduğunu biliriz. Doğruları ifade etmenin ve dile getirmenin de ötesinde çok güçlü önsezilere sahip olduklarını da biliriz. Kürt halkı da özelde son yıllarda tarihi doğruları hissederek geleceği önsezileriyle çok güçlü bir şekilde ifade etmektedir.
Ben aslında bu hafta bu olaya ilişkin yazmak istiyordum. Ancak yazımı yazmadan Davos'ta Erdoğan'ın Filistin İsrail konulu panelde yaptığı tartışma ve tartışmanın ardından ortaya çıkan tabloyu izledik. Doğrusu çok sert ve cüretli bir çıkıştı. Bir kaç hafta önce Filistin katliamını Erdoğan'ın Olmert'le anlaşarak yapmış olabileceğini bu bağlamda danışıklı bir dövüşün söz konusu olduğunu yazmıştım. Davos'ta Peres ve Erdoğan arasında yaşanan sert tartışmanın ardından ortaya çıkan sonuçlara bakacak olursak benim yanlış bir tespitte bulunmuş olduğum ortaya çıkmaktadır.
Bir birey yapacağı yanlışları ya da yanılgıları itiraf etmesini de bilmelidir. Yanılmışım. Ve bunu açıkça ifade ediyorum.
Erdoğan Davos'ta birçok doğruyu dile getirdi. Erdoğan adeta 17 eğilimi bir araya getirerek ne kadar güzel söz varsa bulup söylediğini geçmişte dile getirmiştik. Neredeyse birçok solcunun dile getirmediğini, hatta ezilenlerin argumanlarını da arkasına alarak söylemde sahiplenerek dile getirdiğini de yazmıştık. Ve bunun için Erdoğan'ı yazılarımızda tarihin en büyük demagoglarından biri olduğunu da yazmıştık.
Tarihi doğruları söylemek yetmiyor. Tarihi doğrulara yaşamıyla, pratikleriyle ne kadar sahiplik edildiği önem kazanıyor. Alevilerin deyimiyle sözüyle özü ne kadar birdir, ne kadar uyumludur asıl olan budur. Zaten bir demagogla özgürlük ve adalet peşinde koşan bireyler arasındaki fark budur. Ya da doğru mu söylüyor yoksa iş olsun diye çıkarları için mi söylüyor olmanın arasındaki farkta budur.
Erdoğan İsrail devletinin çoluk çocukları öldürdüğünü söyledi. Ve bunu insanlık suçu olarak ele aldı. Hatta insanlık bu saldırıları destekleyenleri ve alkışlayanları da insanlık suçuna ortak olmakla eleştirecektir dedi. Peki, Erdoğan'ın daha bir kaç yıl önce aileler çocuklarına sahiplik etsinler yoksa karışmayız sözlerine ne demeliyiz? Peki, Türk devletinin o kadar faşizan saldırılarına gözü kapalı destek veren arka çıkan hatta "ordu güçlerimizi kutluyoruz" diyenlere ne demeliyiz?
İsrail devletinin orantısız güç kullandığını ve Gazze'de bulunan silahların İsrail'de bulunan silahlarla kıyaslanamayacak düzeyde olduğunu söyledi. Peki, Türk Silahlı Güçleri ile gerillaların silahlarını karşılaştırdığımızda ne diyeceğiz? TSK'nin Medya Savunma Bölgelerine neredeyse gece gündüz her türden silahlı saldırılarına, top atışlarına, uçak saldırılarına ve misket bombalarına maruz kalmalarına ne ad takacağız?
Türkiye'nin ne kadar Filistin ile İsrail arasında hatta İsrail ve Suriye arasında barış görüşmeleri için çaba sarf ettiklerini dile getirdi. Peki, aynı Erdoğan kendi coğrafyasında yaşanan bu düzeyde büyük bir sorunun çözümü için bırakalım arabulucu olmasını neden arabuluculuk için küçücük iyi niyet adımı atmak isteyenleri ihanetçi ve hainlikle suçluyor?
Peres'in sesini yükseltmesinin altındaki nedenin suçluluk psikolojisini yansıttığını ya da suçlu olan birinin ruh halini yansıttığına benzer sözler sarf etti. Peki, biz Erdoğan'ın Kürtlere karşı bu düzeyde bağırarak, neredeyse küfrederek konuşma üslubunu nasıl ele alacağız?
Sözün kısası: Erdoğan'ın söyledikleri ne kadar güzel ve kulağa hoş gelse de samimi olduğunu söylemek çok zordur. Erdoğan'ın söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmuyor. Özüyle sözü bir değildir. Hani var ya eğri otur ama doğru konuş diye. Erdoğan hem eğri oturuyor hem de doğru konuşmuyor. Böyle olunca iknacı olmuyor. Dalavere yaptığını söylemek çok abartı olmuyor. Yukarıda dile getirdiğimiz demagogluk tanımına yakın duruyor. Hatta yaptığı tam bir demagogluk oluyor.
Erdoğan Davos'ta söylediklerinin iknacı olmasını istiyorsa öncelikle insanlık suçu işleyen Türk ordusunu durdurmalıdır. Kürt halkına karşı uygulanan kültürel soykırıma son vermelidir. Türkiye'nin en büyük sorunu olan Kürt sorununa dönük barışçıl adımlarını atmalıdır. Bu da Kürdistan'da yapılan operasyonların ve Kürt coğrafyasına yağan bombaların durdurulması anlamına geliyor.
Ve belki de her şeyden daha manidar olacak olan Kürtlerle-Kürt Özgürlük Hareketi’yle direk ilişkiler geliştirerek kangrene dönüşmüş olan, kanayan bu soruna acilen çözümler aramak olacaktır. Bu da halkımızın dile getirdiği "ÖLÜLERİMİZİN KEMİKLERİYLE YÜZLEŞECEKSİNİZ" doğrusuyla mümkündür.
Not: İsrail ile halen sözde bu kadar çelişkilere rağmen ilişkilerin sürdürülmesini, Davos'taki sert çıkışın belediye seçimleriyle bağlantısını, dünya da anti İsrailci ve anti Amerikancı Müslüman ve muhalif duranlara verilen mesajların ne anlama geldiğini başka bir yazıda dile getirmek umuduyla.
Kasım Engin