HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Nedense bu topraklarda çoğu zaman bir gündem oluşturabilmek için bir kelime yetebiliyor. Geçtiğimiz dönemlerde zaman zaman Gül’ün kelimeleri önemli noktalarda, türkiye’de gündem oluşmasına zemin sundu. Tabi herkesi taraflısı-tarafsızı, objektifi-sübjektifi bir merak aldı, birçok kodaman da oturduğu köşeden kendince bu gündeme yaklaşmaya, yorumlamaya kendini gark etti. O zaman bu gündemi ilk oluşturan kelimeye daha yakından lazım. Hatırlarsınız bir süre önce Gül, İran’a yaptığı ziyaret esnasında “umutluyum yeni şeyler olabilir” demişti.
Bir cumhurbaşkanının bölge ülkelerine yönelik geliştirdiği her türlü ziyaret, her daim önemli olmuştur. Fakat yapılan ziyaretlerde gerçekleşen açıklamalarda, o ziyaret edilen ülkenin de taraf olması göz önünde bulundurulması gerekilen bir durum olmaktadır. İran devleti son yıllarda geliştirdiği saldırı politikalarıyla, başta Türkiye devletine yönelik ikiyüzlü bir komşuluk ilişkisi içerisine girmiş ve bunun yanında kürt halkının da mazlum mücadelesinde, savaş konseptinde geliştirdiği yaklaşımıyla, tarihten getirdiği mirasını yani kirli devlet politikalarının çıkarı doğrultusunda her türlü yaklaşımı gösterme politikalarını çok çıplak bir şekilde sergilemekten geri durmamıştır.
İlk söylenen kelime üzerinden kabul etmek gerekir ki, türkiye kamuoyunda çok ciddi bir gündem oluşmadı. Seçimlerin öncesine denk gelen bu kelimeler türkiye’de çok ciddi bir etki yaratmadığı gibi seçim sonrası türkiye’sinde, DTP’ye yönelik geliştirilen saldırılarla, seçimin mağlubiyetini bu şekilde hafifletebileceğine ya da siyaseten üstün olamadığı DTP’yi, sözüm ona Hukuk maskesiyle alt etmeyi planlayan ve bunu pratikleştirmeye çalışan bir devlet politikası gündemi oluşturdu türkiye’de.
İşte ne olduysa bu dönemden sonra oldu. Bir gazeteci, KCK yürütme konseyi başkanıyla yaptığı röportajları bölümler halinde gazetesindeki köşesinde yayınlanmaya başladı. Türkiye gündeminde bu röportaj birinci derecede gündemi oluşturdu ve hatta birçok tartışmayı kendi ekseninde geliştirmeye başladı. Kimileri gerçekten de “ARTIK YETER” söylemini daha yüksek sesle ifade etmeye başladılar, kimileri taban politikasıyla 30 yıllık savaş gerçeğini iç içe görmede ısrar eden at gözlüklerini çıkarmayı hiç düşünmediler.
Yine bu dönemde balkanlarda geziye çıkan Gül, “bu sorunu çözmek zorundayız, devletin bütün kurumları bu noktada daha cesaretli bir şekilde tartışıyor” gibisinden açıklamalarda bulundu. Bunun yanında “fırsat” tan da söz etti. Ondan sonra herkesin diline dolanan bir fırsat kelimesi hayata gözlerini açtığı gibi bu hızlı söylemlerin arkasında ciddi bir açılımın olup olmayacağına dahi bakılmaksızın milliyetçisinin, ulusalcısının, hatta aydınının da ağzına farklı cephelerden gelip yerleşti.
Hükümette buna benzer söylemler geliştirildi. İsimlerin Kürtçe olabileceğinden tutalım da, anayasanın değişmesine yönelik kimin ne önerisi varsa açıklansın gibisinden açıklamalar yapılarak, aslında kürt sorununun türkiye’de sadece bir hükümetin değil, genel anlamda toplumun ve türk devletinin bütün dokularının ortaklaştırdığı akıllarıyla çözümü geliştirebilecekleri bir sorun olduğunu bu söylemlerle çok yakıcı bir şekilde hissettirmiştir.
Sonraki günlerde Gül, bu sefer de Suriye’ye yaptığı ziyarette yine çeşitli kelimeler kullanarak, türkiye’deki gündemler halkasına bir yenisini daha ekledi. “herkesi göreve çağırdı”, “bu konuda inisiyatif aldığını” söyledi. Bir cumhurbaşkanı olarak bunların söylenmesi elbette çok önemlidir. Fakat burada da dikkatten kaçmayan bir nokta var ki, iran’da yapılan söylem de geçerli olan bütün noktalar, Suriye içinde geçerli olmak zorundadır. Özellikle son yıllarda kürt halkına yönelik acımasız saldırılar geliştirilen Suriye devleti bu sorunda taraftır. İran’ın yaptığını Suriye’de neredeyse harfiyen uygulamaktadır. Bunların kürt halkına yürüttükleri temel politika, kürt-türk çatışmalarının derinleştirilmesidir. Eğer cumhurbaşkanı bunların farkında ve bu temelde oralardan bu söylemleri yaparak onlara da mesaj vermeye çalışıyorsa, bu politikayı ve girişimleri sürecin gelişmesine önemli katkılar sağlayacak tutarlı diplomatik adımlar olarak değerlendirmek ve algılamak kaçınılmaz olacaktır. Fakat söylemlerde bunların olması rağmen, bu devletler ile kendi köklü devlet geleneklerinin komplocu siyasetinde yeni bir saldırı konseptini hazırlamak amaç ise, bunun başarı kazanma şansı fil’in İngilizceyi öğrenebilme şansından daha azdır. Bu noktaları özellikle 29 mart’tan sonra gelişen dönemde daha iyi görmeleri gerekmektedir. O temelde şunu net bir şekilde görmek gerekir ki; bu sorunun çözümünde bir noktadan başlanılarak bütün düğümler peşi sıra çözüme kavuşturulmak zorundadır. Kendi dinamikleri içerisinde geliştirilecek çözüm her zaman daha kalıcı olacaktır. Bu temelde şimdiden felaket tellallığı yapmak gibi bir amacımın olmadığını belirtebilirim. Fakat açıklamaların çok olmasına rağmen, adımların biraz rötarlı olması da (en azından iyimserliğimle ben gelişmeyen adımları rötarlı olarak görüyorum) dikkat çekmektedir.

      toprak cemgil