Omzumuzda Silah Dolaşmayacakmışız!
Malımıza tak ettiler.
Dilimize tak ettiler.
Tarihimize tak ettiler.
Hepsinden de daha önce, güneşin ülkesi, ülkemize tak ettiler.
İşgal u talan ettiler. Önce üstünden girdiler, akabinde altından girdiler.
Hafifinden başladılar. Aşar aldılar. Ağırlaştırdılar.
Emdiler, alın terimizle ürettiklerimizi. Adına vergi dediler.
İşgal ettikleri Rumeli diyarları bir bir ellerinden çıkınca, devşirme ordusu yeniçeri ocağının kaynağı tükendi.
Vaziyet böyle olunca, merkezileşme dediler. Ve Kürdistan’a askere alma seferlerini başlattılar.
Zulme ve işgale direnen annelerimiz, genç kızlarımız Türk askerlerine esir düşmektense, önce 1836 yılında Garzan’da kendilerini uçurumlardan attılar, kendilerini Botan nehrini attılar. Bu bir direniş geleneğine dönüşünce, daha sonra genç kızlarımız ve annelerimiz kendilerini, Munzurların yalçın kayalıklarından attılar.
Kendilerini Munzur nehrine attılar.
Türk askerleri esir düşürdüğü genç delikanlılarımızı zincirlediler. İhtiyar delikanlılarımızı da zincirlediler.
Doldurdular garnizonlara babalarımızın ve annelerimizin grup grup perperişan dedelerini. Bizim dedelerimizi. Zamanın delikanlılarını.
Katlede katlede alıştırdılar askere.
Katlede katlede alıştırdılar ve dediler ki, bu kanundur.
Dediler ki, devlet malıdır.
Zivimizi, kromumuzu, kütük kütük dalyan cevimizi, davarımızı, keçimizi ve kanımızı , canımızı aldılar götürdüler. Silo silo buğdayımızı, arpamızı, sütümüzü ve peynirimizi, suyumuzu ve elektiriğimizi, petrolümüzü aldılar ve götürdüler.
Stranımızı aldılar götürdüler. Adına türkü dediler.
Çirokumuzu ve destanımızı aldılar ve götürdüler. Adına hikaye dediler.
Adına Keşan’lı Ali Destanı dediler. Robe Cotyar stranını kirlettiler adına Beyaz Gül, Kırmızı Gül dediler.
Maddi ve manevi neye gücü yettilerse gaspettiler, çaldılar.
Yattılar üzerine. Sermayeye dönüştürdüler.
Fabrikaya dönüştürdüler.
Onlar oldular zengin.
Biz olduk fakir u fukara.
Bu bizim hikayemiz midir, bizim hakikatimiz midir?
Bilen bilir, anlayan anlar.
Ama bilen ve anlayanlar bilir ve anlarlar ki, PKK bu hikayeye dur dedi.
Bizim olmayan bu hakikate dur dedi.
Gerçeğin dili ve eylemini başlattı.
Grup kurdu, parti kurdu, gerilla ordusunu kurdu.
Savaştı, direndi.
Betonu yardı. Çatlattı. Yeni nesil dağ çiçekleri açtı, çatlayan beton yarıklarından.
Yenilmez gerilla ordusundan, yenilmez demokrasi ordusuna yol açtı.
Artık yolu açıktır Kürt halkının.
Ama ve lakin tehlikelerde mevcuttur.
Çünkü burası Ortadoğu.
Kurtar, sofra kurmuş bu coğrafyaya.
Kurtlar, sofra kurmuş Kürdistan’a.
Havalar da ayaz ufkunda zelal değil ki.
Sis var, duman var.
Kim bu havayı sever biliniyor.
Çatışmazlık süreci olabilir.
Kaldı ki, KCK’nin verdiği sürede tükeniyor.
Kala kala on gün kaldı.
Yine de Türk demogogların demogogluğu almış başını gidiyor.
En aydın geçinen M. Ali Birand’ta işi laçkalaştırıyor.
Diyor ki, “PKK silahı omzunda dolaşmasın.
O zaman, asker ve polis de üzerlerine gitmez”.
Bu ovalar bizim, bu dağlar bizim.
Bu köyler bizim, bu kasabalar bizim.
Bu kentler bizim, bu ülke bizim sayın çok akıllı Birandlar.
Burada omzunda silah taşıma hakkı da herhalde bizimdir.
Burada omzunda silah taşıma hakkı olmayan da, Türk askeri ve polisidir.
Bu savaşın nedeni, ülkemizin işgal altında olmasındadır.
Bu savaşın nedeni, Türk askeri ve polisinin omzunda silah ülkemizde dolaşmasıdır.
Asker ve polis terk eylesin ülkemizi, ne tek bir asker, ne de tek bir polis ölür.
Ve tek bir gerilla da şehit düşmez.
Hal böyle olunca, ne savaş, ne de barış söz konusu olur.
Ne de ateşkes veyahut çatışmasızlık söz konusu olur.
O zaman, Kürdistan da Özgür olur.
Türk halkı isterse ve direnirse Türkiye’de demokratik bir ülke olur.
ÖZGÜR BİLGE
- Ayrıntılar