HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

pkk ozgurluk_hareketiPKK hareketi 1984 yılından bu yana neredeyse kesintisiz bir silahlı direniş içerisindedir. Bu direnişi biraz daha gerilere de götürebiliriz. Yani yaklaşık 40 yıldır bu görüş etrafında bir araya gelenler ilkelerinden taviz vermeden, neredeyse tüm sisteme kafa tutarak bu direnişlerini sürdürüyorlar.

İnsanlık tarihinde mi diyeceğiz-burada tam net değiliz-gelmiş geçmiş hareketler içerisinde sistemin en ileri düzeyde hedeflediği, üzerine gitmeye çalıştığı ve tecrit etmek için inanılmaz oyunlarla karşı karşıya bıraktığı hareketlerin başında geliyor PKK. Öyle ki henüz PKK hareketi yeni oluşurken egemen sistem adeta PKK hareketini hedef listesine oturtmuştur. Bunun ne kadar doğru olduğuna bakmak istiyorsanız 1979 İran devrimde o zamanın Amerikan büyük elçi ve CIA’nin elemanlarının PKK hareketine ilişkin yaptığı değerlendirmeleri okumanız yeterlidir. Daha sonra hemen 1985 yılında NATO’nun aldığı kararları doğrultusunda PKK’yi hedef tahtalarına koymalarında da görebilirsiniz. Yine peşi sıra başta Avrupa olmak üzere, ismini cismini duymadığız bu sistemin içindeki devletlerin bile PKK hareketine karşı düşmanlıklarını ilan etmelerine bakabilirsiniz.

Denilecek ki Türkiye devleti her tarafa giderek ve de kendisini satarak PKK’ye karşıt bu durumu ortaya çıkardı. Elbette Türkiye devleti adeta her şeyini satarak buna katkıda bulundu. Ancak dünyanın diğer ucunda bir PKK’linin gitmediği, bir PKK’linin onların insanlarına zarar vermediği halde “neden böyle düşmanlıkları ilan ettiler(?)” diye de insan sormadan edemiyor.

Örneğin Yeni Zelanda böyle bir ülkedir. Ne onların o meşhur danslarına karıştık, ne onların bir tavuğuna kış dedik, ne de oralara gidip seyahat ettik. Ama ne hikmetse bu devlet bizi terörist listesine aldı.

Demek istediğimiz şudur; PKK hareketi genel manada –ve bu sadece Türkiye ile de bağlantılı değildir-sistemi, kapitalist modernist sistemi zorlamaktadır. Onların yaşam biçimlerine tenezzül etmemektedir. Onların istediği çizgiye bunun için gelmemektedir.

Bu dünya sistemi kendisini nasıl var edebiliyor? Öncelikli olarak insanın üç temel güdüsü ya da instinkti diye bilinen olmazsa olmazları üzerinde oluşturduğu tahakkümüyle var edebiliyor. Yani insanın ihtiyaç duyduğu temel üç güdüyü kontrole alarak insanı da kontrol etmiş oluyor bu sistem. Kapitalist modernist sistem kim ki bu üç yönlendirilme aracını onun elinde alarak işlevsiz kılıyorsa onları kendileri açısından hedef tahtasına oturtuyor ve tasfiye etmek için tüm gücünü seferber ediyor.

PKK hareketi örneğin insan yaşamının iktidarcı güçlerin elinde koz olarak kullanılmasını almıştır. Buna en ileri düzeydeki örnek Mazlum Doğan yoldaşımızdı. “Madem yaşamımız üzerinde bizi vurmak istiyorsunuz o zaman ben bu silahı elinizde alacağım” dedi ve bu iktidar güçlerinin elinde bu silahı aldı.

İkinci silahları nefsi ancak biyolojik olan nefsi üzerine kurdukları hakimiyet sistemidir. Yani insanı boğazı üzerinde giden yaşamı kontrol ederek teslim almayı, yönlendirmeyi esas aldılar. PKK bu silahı da “maddi olarak ne kadar azsan o kadar çoksun” diyerek maddiyata sırt çevirdi, parayı ayıpladı, mal ve mülke insanlık tarihinin en büyük kirlenmesi dedi, hatta “özel mülkiyet vicdanın kirlenmesidir” diyerek bu maddiyatçı kültürün temeline dinamiti yerleştirdi. Bu ise iktidarcı güçlerin ikinci silahını elinde almak demekti.

Üçüncü silahları ise üreme yani çoğalma üzerine kurdukları tahakkümdü. PKK’liler bunu da kendileri açısından bir kullanma yönlendirme silah olmaktan çıkararak, “bir halkın, insanlığın çıkarı için gerektiğinde bundan da el etek çekerim” dedi ve ellini eteğini bu meseleden de çekti. Hatta bu durumu daha da ileri götürerek, “Afroditleşme kültürü” diyerek genel insanlık için yeni bir model önerdi.

Evet, PKK hareketi tarihten bugüne kadar tüm ezenlerin insanlığa karşı kullandığı üç temel silahı ellerinden böylelikle almış oldu. Ve bunu kendi üyeleri, militanlarına yedirdiği oranda, PKK teslim alınamaz, yönlendirilemez ve birilerinin maşası olamaz hale getirdi. Eğer bir yerlerde kimi geçmişte PKK üyesi kişilikler bu yukarıda söylediklerimizden uzaklaşmışlar ise zaten artık PKK'lileri özelikleri de taşımıyorlardır. Yani onlar yeniden sisteme benzeyen ve benzeşen kişilikler olarak sistemin etkileyebilecekleri kişilikler olmuşlardır.

İşte PKK hareketine özelde de onun önderliğine karşı bu kadar düşmanlık yapılıyor ise, dünyanın ta öbür yakasında bulunupta ismimizi bile duymayanlar bizi terörist ilan ediyorlarsa temel nedenleri bu üç silahı sistemin elinde PKK'nin almasından ileri geliyor.

Yoksa yumuşaklık ise yumuşaklık, demokratlık ise demokratlık, uzlaşmacılık ise uzlaşmacılık, eşitlikçilik ise eşitlikçilik hatta taleplerde en makul olana talip olmak ise en makul olana talip olan her zaman PKK ve onun militanları olmuştur.

Öyle sanıldığı gibi PKK militanları kesinlikle sekter, uzlaşmaz, bildiğini dayatanlar asla ama asla olmamışlardır.

Evet, hiçbir PKK militanı haksızlığa, zulme, baskıya bir milim bile boyun eğmemiş ve eğmezde. Ancak var olan sorunların çözümünde her zaman en ileri düzeyde uzlaşma tavrı gösterenler ise tüm pratiklerinde PKK militanları, PKK hareketi ve özelde de bu hareketin önderliği olan Reber Apo olmuştur.

Devam edecek

Engin Sincer