Birkaç gün önce bir yoldaşımızın yazdığı bir makaleyi okudum. Doğrusu bugünü çok iyi ifade ettiği için bu makalenin büyük bir bölümünü buraya alarak bugüne dönük birkaç söz söyleme ihtiyaç duyuyorum.
Şöyle diyor yoldaşımız:
“Geçenlerde Almanya da yaşayan bir Kürt kızı ile görüştüm. Okul okuyan, aydın bir Kürt kızı. Üstelik orada doğmuş ve orada yaşamakta. Almanya da estirilen Türk şoven dalgası üzerine görüşlerini söylüyordu.
“İlk kez böyle bir şey yaşıyorum.
Sanki biz bir devletiz -üstelik antidemokratik bir devletiz- ve onlar-yani Türk yurttaşlar-mağdur ve mazlum ezilen bir halk.
Sanki biz vuran ve onlar vurulan.
Sanki biz saldıran onlar saldırıya uğrayan.
Sanki biz işkenceci ve onlar işkence gören.
Sanki biz faili meçhul cinayet işleyen onlar ise fail meçhul bir şekilde katl edilen.
Sanki biz tank ve top sahibiyiz onlar ise kazma kürekle kavga eden.
Ve sanki biz sömüren ve işgalci onlarsa sömüren ve işgal edilenler.
Sanki biz dev gibi devlet ve OYAK sahibi ordu onlar ise halkın yardımlarıyla geçinenler.
Dünya tersine dönmüş. Bu yukarıda söylediklerimi bir de Almanlara anlatabiliyor ve iknada ediyorlar. Ve gerçekten sanki her şey onların söylediği gibi imiş bir havayı da yaratıyorlar. Müthiş zorluyor.
Üstüne üstelik bununla kalmıyorlar. Saldırıyorlar. Küfürler ediyorlar. Hem de çok düzeysiz küfür ve hakaretler. Ağızlarında çıkan kan ve ölümdür. Öldürmedir.
Ancak biz onların seviyesine inmeyeceğiz. Biz onların düzeyiyle tartışmayacağız. Biz kendi haklı olan ve bir o kadar da anlamlı olan insancıl felsefemizle mücadele edeceğiz. Onların seviyesizliği onların olsun!”
“Evet, biz devrimciler, yeniyi yaratmak isteyenler, halklarla buluşmak isteyenler, elbette egemenler diliyle konuşamayız. Onların düşünceleriyle düşünemeyiz ve onların yöntemleriyle çalışamayız. Hani derler ya “amaçlar kadar araçlarında temiz olması”. Biz bu ilkesel davranışımızı sürdüreceğiz.”
Bugünlerde etrafımıza bakıyoruz ve Yeşil Türki Faşist devletin dünyayı fır dönerek özgürlük hareketine ve onun özgürlük gerillasına karşı bir başarı elde etmek için inanılmayacak ölçüde taklalar atıyor. Öyle ki dünya gerçekten de devlet olan, emperyalistlerin taşeronluğunu yapan, bankalarda milyarlarca parası olan ve devasa bir halkı vergilere boğarak ceplerini dolduranların biz olduğunu sanacak. Sanmayacak neredeyse inanacak. Doğrusu fakir fukara Türk halkını bile buna inandıracaklar.
Dünyanın neresinde ölümcül silah ticareti varsa oraya giderek takla atarak Türkiye’nin neyi var neyi yok pazarlayarak mutlaka o ölümcül silahı alıp özgürlük gerillasına karşı kulllancak. Ölümcül tekniklerle sözde kendi prestijini kurtaracak.
Acınacak olan durum sadece bu kadar ölümcül silahların peşlerine düşmeleri değildir. Acınacak olan durum dünyanın her yerinde gidip bizlerin ne kadar teknolojiye sahip olduğumuzu söylemeleridir. Ne kadar para pul sahibi olduğumuzdur. Hatta öyle ki neredeyse dünyanın tüm mafya trafiğini bize bağlayacaklar. Sözüm ona ne kadar çok paraya sahip olduğumuzu dünyaya söyleyerek kendilerini fukara göstererek bir şeyler koparacaklar.
Doğrusu bu yapılan diz boyu ahlaksızlık kokuyor. İnsan bu kadar kendini rezil duruma getirmemelidir. Karşınızda neredeyse sadece çıplak bedenleriyle ve iradeleriyle duran bir özgürlük hareketi ve onun özgürlük gerillası varken bu kadar dibe vuran yalanlarla kendilerine menfaat sağlamaya çalışmak tek kelimeyle ahlaksızlıktır.
Şunu peşinen söyleyelim: bizde olupta sizde olmayan çok şey olduğu doğrudur. Ancak biz de olupta sizde olmayanlar maddi değerler değildir. Maddi değerler açısından dünyanın belki de en fakir en hareketi olmanın yanı sıra en mütevazi yaşayan insanlarıyız. Felsefemiz bir lokma bir hırka üzerine kuruludur. Kaldı ki dayandığımız tek güç kendi halkımızdır ve halkımızın dünya da nasıl süründürüldüğünü de bilmeyen yoktur. Dünyanın belki de en fakir halkının gerillasıyız. Halkımız maddi olarak ne kadar zenginse bizim de zenginliğimiz ancak o kadardır.
Gerçekler böyle olmasına rağmen sözde böyle ahım şahım geçmişe sahip olan bir devlet neden bu kadar yalan söyleme ihtiyacı duyar doğrusu şaşıyoruz. Doğrusu bu durum esefle karşılıyoruz. Doğrusu bu yaklaşımları gördükçe iğreniyoruz. İktidar bu kadar insanı küçük düşürmemeli diye de doğrusu sizlere acıyoruz.
“PKK’li OLMAK dedim yukarıda. PKK’li demek bir nevi ilk sömürüsüz, ilk tahakkümsüz, ilk baskısız ve ilk sade insan gibi yaşamak demektir. İlk günden başlayarak adaleti ve eşitliği arayan ve bu idealler uğruna gerektiğinde gözünü kırpmadan ölümün üstüne üstüne gitmek olarak öğrendik. Dahası PKK’li olmayı halkın ve insanlığın çıkarı için uğruna ölecek kadar sevme olarak öğrendik. Ve bunun pratiklerini henüz biz çocukken PKK’nin büyük önderlerinin yaşamlarında kendilerini ölümüne feda ederlerken öğrendik. Daha da öğreneceğiz.”
Bugünlerde bizim kellemiz üzerine siyaset yapanlar, bizim imhamız için dünyanın dört bir yanına giderek kendilerini pazarlayanlar, ağızlarından sadece ve sadece kan kokusu gelen, halkımıza ve onun öncülerine pervasızca saldırarak zindanları layık görenler şunu bilsinler ki:
“Geçmiş tarihi derslerle doludur!
Bir adalet ve özgürlük arayışçısı olarak PKK’lilik bugün daha fazla aranıyor.
Bir kendin olma ve kendi halk çıkarı için hiç kimseye boyun eğmeden olduğu gibi olma, hiç kimsenin yürürken tepeden bakmasına izin vermeden, kimsenin küçümsemesine kendinden kompleks yaratmadan benlik olma her zamandan daha fazla anlamlıdır.
Böylesine adeta dört yandan gelen saldırılara karşı PKK’lilik yekvücut olarak dimdik umut dolu geleceğe –gerekirse kele koltukta-bakabilmektir. Ve eğer gelecek-özgür gelecek-baskının, zulmün, sömürünün bulaşmadığı mekânlar yani DAĞLAR’ DA ise o zaman PKK’Lİ OLMANIN GURURU VE MUTLULUĞU bu dağlara çıkmaktan geçer.
Onun için hep bir ağızdan tekrardan ve tekrardan bir iki üç daha fazla gerilla diyerek PKK ruhuyla buluşmak üzere dağlara…”
E. Nuda