Yazının başlığı çok tuhafınıza gidebilir. Benim de tuhafıma gidiyor doğrusu. Ancak TC devletiyle ilişkiler gerçekten bu minvaldedir. Ne savaşmasını biliyorlar ne de barışmasını.
Uzun yıllardır mücadelede yer alan biri olarak vardığım sonuç budur. Savaşıyorsun, olmayacak kirlilikler yapıyorlar. Kimyasal silahlardan tutalım da insanın aklına en gelmeyecek insanlık suçlarına kadar pis işler çeviriyorlar. Ölüm kuyularını bir düşünün.
Savaş konusunda dünyanın en kalleş devleti TC’dir desek herhalde yanlış söylemiş olmayız. Hani hatırlardadır: İki tuzaklı mayın kurduk diye kıyametti kopardılar. “Vay kalleşler, vay hainler, uzaktan tuzak patlatarak savaşıyorlar, gece vurup karanlıktan yararlanarak kaçıyorlar” gibi birçok laf salatası. Durmuyorlar. “Gelin karşımıza erkekçe çıkın da görelim” diye kıyameti koparıyorlar.
Eskilerde -yine de TC’nin her şeyi bize göre çok fazla ve teknolojisi ileriydi- ateşlerimizi geceleri yakardık. Közlerin intihar çığlıklarını dinleyerek güzelim halkımızın newallarını öyle içten söylerdik ki! Duyulmaya değerdi. Uzun gece yolculuklarımız ardından cihazlarımızla noktamızla ya da yol güzergahında bulunan bir grup yoldaşla irtibatlanarak bir demli Mardin çayı hazırlamaları için “Reşoyu hazırlayın” geliyoruz derdik. Kışın bir kaç metre karda kocaman kütükleri toplar üst üste yığarak kibritimizi çaktıktan sonra altımıza aldığımız bir kaç dal odunun üzerine uzanarak gür yanan ateşimizin etrafına boylunca uzanırdık. Ve sabah kalktığımızda bizim ateşimiz bir kaç metre aşağılara yani derinliklere kayarak karı eriterek bir çukur açar ve biz ise üstlerde öyle uyuya kalmışız. Romantizmin bundan daha güzelini düşünebiliyor musunuz?
Şimdilerde bunu yapamıyoruz. Neden mi? Kalleş bir devletin savaş tarzından dolayı. Biz irade ve fiziki dayanıklığımıza ve inanca dayalı olarak mücadele yürütürken onlar aşırı şişirilmiş bir teknik ve yoğun harcanan paralarla kirli bir savaş yürütüyorlar. Örneğin çok yoğun hava destek araçları kullandıkları için ateş yakmıyoruz, sabahlara kadar ateşlerin etrafında romantik takınamıyoruz, öyle newallerimizi eskisi gibi söyleyemiyoruz, söyleyemiyoruz lakin havalar soğuk. Ve ilginç ama romantizmin yerine romatizmalar alıyor.
Şimdi sormak gerekmez mi kim kalleşçe savaşıyor diye? Sen dünyanın en pahalı tekniklerini bir avuç inanç sevdalısı insana karşı aşırı güç dengesizlikleri ortamında kullan ve kalleş olan biz olalım. El insaf derler adama. Ve kendinizi yeterince alay konusu haline getirdiğiniz yetmedi şimdilerde doğrusu çok zevksiz oldunuz. Zevksiz olmanın da ötesinde çekilmez oldunuz. Öyle ki yalanlarınız artık dinlenemez oldu. En son yaşanan asker ölümlerinde sözde bir Tuğgeneral açıklama yapıyor; cihazlarını dinledik çok ölüleri var bir de yaralılarını öldürün demişler. Yalanın bu kadarına doğrusu yuh...
Devam edelim. Sen bizim romantizm’imizi sınırlarsan, engellersen ve zoraki bizi politikanın en sertinin içine atarsan kaybedecek olan kimdir? Herhalde bu inançlı duruşumuz ve üstün dayanıklı irademizle siz olacaksınız. Öyle ki, varsa zayıf yanlarımız bunları sizin zevksiz duruşunuz ve savaş tarzınızla biliyorsunuz. Bizi üşüten ve o güzel hayallerimiz yerine romatizmayı bize bırakırsanız, böylesine bir düşmana bizim ne yapacağımızı siz düşünün. Şaka bir yana. Sadece romantizmin hatırına da olsa size karşı direnişimizi görkemli kılmak bizim boynumuzun borcu olsun. Ne de olsa biz kendi hayallerimizi ihanet etmeyen cinsteniz.
Devam edeyim. Dediğim gibi gerçekten TC devleti dünyanın en zevksiz devletidir. Savaşı bilmediğini yukarıda söyledik. Ama bu devlet ve kuru kafalıları barışı da bilmiyor. Biz aylardır silahların susması için dünya da eşi görülmemiş bir özveri sergilerken hergün hergün operasyonlar yap, legal Kürt siyasetine yönel, çocuklarımızı içeri tıkayın ve de “son ferdini yok edene kadar bitireceğiz” naralarıyla ortalıkları velveleye verin. Bu da yetmedi dağlara gel ve çarpıl git. Dağlara gel ve öl git.
Biz o kadar barışı dayatırken böylesine yönelimler sadece ve sadece provokatörce yaklaşımlardır. Biz tek taraflı ateşkesi aylardır ısrarla dayatmamıza rağmen ne işiniz var bizim dağlarda? Ne işiniz var en sert yükseklerde? Rahat duramaz mısınız? Kendi kışlanıza çekilemez misiniz? Aklınızı başınıza alamaz mısınız?
Doğrusu insan bu sanço pançoları anlamakta gerçekten zorlanıyor. Haydi sanço panço bir roman kahramanı onu anladık, ya size ne oluyor? Dünyanın hiç bir yerinde bu kadar etkili bir gerilla gücü ateşkesi tek taraflı aylarca dayatmaz. Tersine Filistin’de -o kadar zayıflamış olmalarına rağmen-, İsrail ilişki arıyor. İrlanda’da İngiltere ilişki aradı. İspanya’da İspanya devleti ilişki aradı. Afganistan’da ABD ilişki arıyor. Ve böyle sıralayarak dünya da çözümün hangi yönde olduğunu gösterebiliriz. Ama doğrusu Nasrettin Hoca gibi ayağına baltayı vuran, ya da oturduğu dalı kesen bir devleti görmek bu dünya da enderdir. Enderin de ötesinde böyle bir örnek yoktur. İşte turkish work buna diyorlar. Türk çözümü buna diyorlar. Bir örnek varsa o da İspanya’daki boğadır. Kırmızıyı nerede görürse oraya saldırıyor. Şimdi biz Kürtler kalkıp ay’a çıksak emin olun bu zevksiz devlet ay’a da çıkartma yapar.
AKP diye bir iktidar partisi var. Kürt Açılımı dedi, sonra Demokratik açılım dedi, sonra kardeşlik projesi dedi şimdilerde de milli birlik projesi diyor. Tanrı bilir daha ne diyecekler.
Dediğimiz gibi gerçekten bu devletle savaşmak ta bir mesele barışmak ta bir meseledir. Ne savaşı bil ne de barışı, bu olacak iş değil. Artık birilerinin bunu görmesi ve bu iki ucu b... değnekten TC devletini kurtarması gerekir. Bu iki ucu öyle olan bu devletin yöneticileri var oldukça sanki bu devlet zor ve zevksiz olmaya devam edecektir. Ve İspanya boğası olmaktan vazgeçmedikçe de bu sanki böyle devam edecek...
Kasım Engin