Aylardır Türkiye ve Kürdistan kamuoyu gündemine Kürt sorununu almış durumda. Yapılan tartışmaların ekseni ve bakış açısı bir yana dursun herkes kendince bir fikir belirtmekte. Sorunu çözmek istemeyen kesimler ise Kürtlerin ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin imhasını kendine doğrultu olarak seçmiş durumda.
Bizler de özgürlük gerillaları olarak bu süreçte olan-biteni takip etmekte ve halkımızın çıkarlarına en uygun olan çözüm modelini yani Önder APO’nun yol haritasını dört gözle beklemekteyiz.
Bu sürecin önünü açan hareketimizin aldığı karar doğrultusunda 21 Mart 2009 gününden beri eylem yapmamaktayız. Bu topraklarda belki de ilk defa böylesine uzun bir süreç TC ordusunun az kayıp verdiği bir dönem yaşanıyor. Bu süreç içerisinde imha amaçlı olarak gerçekleştirilen 150’nin üzerindeki operasyonda bir sabır küpü halinde çatışma pozisyonu yaratmamak, yaşanan zorunlu çatışmalarda ise yalnızca kendimizi korumayı esas almaktayız.
Bunun dışında ise hiçbir sabit düşman hedefine yönelmemekteyiz. Öyle ki geçmiş zamanlarda, bahsi geçen bu zaman diliminde baskın yiyen onlarca karakolda (sınır hattı-sınır içi fark etmez) bu dönemde askerler belki de ilk defa kaygısızca nöbet tutuyor. Çünkü herkes biliyor ki özgürlük gerillaları sözünün eridir. Yani bir şeyi yapmayacağız dedi mi yapmaz; yapacağız dediği zaman ise o şeyi yapmadan durmaz. Özüyle sözü, teorisiyle pratiği birdir gerillanın.
Evet; bu süreçte gerilla hiçbir karakola yönelmedi. Şehir merkezlerinde hiç eylem yapmadı. Halkımızın refahı ve huzuru için ve tabii ki Önderliğimizin geliştirdiği bu sürecin çeşitli kesimler tarafından provoke edilmemesi için çok büyük fedakarlıklar yaptı. Ve bu süreçte tam 54 canını yüreğine ve gücünü aldığı ölümsüz şehitlerinin yanına uğurladı.
Tabii bu süreçte belki de en fazla konuşması ve fikirlerini belirtmesi gereken kesimlerden biri gerillalardır. Çünkü bu sorunu bütün dünyanın gündemine koyan ve bunun için canla başla çalışanlar özgürlük gerillalarıdır. 30 yılı aşkın bir zamandır Özgürlük Hareketi’nin halkımız için verdiği bu mücadele olmasaydı, muhtemelen şu an Kürt diye bir halkın varlığından söz edilmiyor olunacaktı. Ancak dönüp baktığımızda hareketimizin ve Önderliğimizin yapmış olduğu açıklama ve çözümlemeler TC sistemi tarafından bir zaaf gibi yorumlanıp basını tarafından bu şekilde halka sunuluyor.
Sanki Kürt Özgürlük Mücadelesi gücünden çok şey kaybetmiş ve bu nedenle zorunlu bir çözüm talebinde bulunuyor gibi lanse edilmeye çalışılıyor. Herkes de biliyor ki hareketimiz her zamankinden daha güçlü olduğu bir dönemi yaşamaktadır. Moral, motivasyon ve hedefe kilitlenme açısından en kararlı döneminde. PKK 10. Konferansı’ndan aldığı ideolojik doğrultuyu 5. Konferansında zirvelere taşıyan HPG, her türlü savaş ve barış ortamında halkına ve Önderliğine bağlı olacağının mesajını net bir şekilde vermiştir.
Yine meydanları dolduran ve her türlü koşulda desteğini esirgemeyen halkımız sürece yönelik tavrını net koymuş durumda. Görkemli Amed, İstanbul ve Wan mitingleri halkımızın kimin yol haritasını esas aldığını ortaya koymuş durumda.
Bir de bu süreçte kafa karıştırmak isteyenler var: Bunları da es geçmemek yazımız açısından büyük bir önem arz etmektedir: Bir kısım paşa ve onlara bağlı Mehmetçik basını, suyu bulandırmak için her türlü yalanı uyduruyor: Yok gerilla eylem hazırlığındaymış, yok sansasyonel saldırılar yapacakmış, TC ordusu da buna karşı güvenlik alıyormuş. Yalanın daniskası.
Bugün Hürriyet gazetesinde hepimiz okuduk paşaların paşası küçük paşa Aslan Güner’in yalanlarını. Neymiş de PKK terörist faaliyet içerisindeymiş. Neymiş, “telsizlere göre PKK eylemsiz falan değil”miş. Neymiş PKK komutanları ‘Asker karakolda ise saldırmayın. Çıkarsa, izleyin, gerekeni yapın. Ya da anayolda giderse izleyin, ana yoldan ara yola, kırsala saparsa saldırın’ talimatı vermişmiş. Peki, Aslan Paşa ne talimatı bekliyor: HPG komutanlarının “asker sizi öldürmeye gelirse teslim olun, ya da bir mevziden birden çıkıp çiçek uzatın” talimatı vermesini mi bekliyor. Herhalde böyle bir şey beklememektedir: Ne de olsa kendisi de biliyor ki bizler teslim olmayan kuşağın mirasçılarıyız. Ser verip sır vermeyen, mücadelesi ve halkı için canını feda eden militanlarız.
Son dönemlerde çokça geçen bir söz var: Gerillalar dağa piknik yapmak için çıkmadı diye. Evet. Bizler bu dağlara piknik yapmaya çıkmadık ve TC askerinin de piknik yapmaya değil, süreci provoke etmeye çıktığını iyi biliyoruz. En son Şemdinli’de sınırı geçmek isteyen TC ordusunun en üst düzey komutanlarından Aslan Güner de iyi bilmekte bunu. Ne de olsa o kıyamette gerillanın formundan herhangi bir şey kaybetmediğini gördü. Son bir buçuk yıl içerisinde giriştikleri 3. Sınır geçme faaliyeti de hüsranla son buldu.
Tabii başka bir şey de beklemek yanlış olur. Çünkü gerilla değil sınır boyları, Amanos’tan Karadeniz’e Dambatlardan Ege kıyılarına kadar her yerde halkına karşı işlenen suçların hesabını sormak için hazır bekliyor.
Öyle kimse halkı kandırmaya çalışmasın “Burası TSK’nın her karışından sorumlu olduğu vatan toprağı. Teröristlerin değil” diye. İşin tarihsel ve siyasi boyutlarını bilim insanlarına bırakarak bu konuda sadece şunu söylemek istiyorum: Bu halka yıllarca zulüm eden ve onlara karşı her türlü suçu işleyen TC ordusu değil midir? Masum insanları kaybeden, genç kızlarımıza tecavüz eden, sırf adı Kürtçe diye küçücük canları başlarından ayıran,…
Peki, bu kadar suçu işleyen bir yapılanma, halkımızı kendi bağrından çıkan bir özgürlük hareketinden nasıl koruyacak? Kimdir burada halk için tehdit olan? Gerilla 21 Marttan beri eylem de yapmadığına göre!... Aslan Güner hangi tehdidi yok etmek için dağa çıkıyor?
Evet, Aslan Güner ve ordusunun Kürdistan topraklarının her karışından sorumlu olduğu tespiti doğru bir tespittir. Ancak Aslan Güner ve ordusu Kürdistan’ın her karışında akan masum insanların kanından ve binlerce faili belli cinayetten sorumludur. Bu ordu önce bunun hesabını vermelidir. Yoksa kimse mağdur edebiyatı yaparak halkımızın gözünü boyamaya çalışmamalıdır. Halkımız kimin kendisinin varlığı için hizmet ettiğini biliyor ve bu girişimin, bulanık bir suda balık avlama girişimi olduğunu ortaya koyuyor.
Deniz Kendal