HPG

Hêzên Parastina Gelê Kurdistan

Yeniden Dirilişi Gerçekleştiren ve Kurtuluş Yolunda Emin Adımlarla Yürüyen Halkımıza 15 Ağustos Atılımı’nın Yıldönümü Kutlu Olsun!

Tarihte yitirilen bir ülkenin en eski halkı, günlerin en anlamlısı olan bu günü 15 Ağustos Atılımı’nın yıldönümünü, kendini her yönüyle yeniden yaratarak, insanlıkla tanışmasını en temel insan hakları savaşımıyla ve bağımsız bir ülke, özgür halk kimliğiyle karşılayarak kendine layık olanı artık iyi anlamış, hiçbir gücün elinden koparamayacağı tarihi bir savaşımı başarıyla verme şansına erişmiştir.

Yeniden Dirilişi Gerçekleştiren ve Kurtuluş Yolunda Emin Adımlarla Yürüyen Halkımıza 15 Ağustos Atılımı’nın Yıldönümü Kutlu Olsun!

Tarihte yitirilen bir ülkenin en eski halkı, günlerin en anlamlısı olan bu günü 15 Ağustos Atılımı’nın yıldönümünü, kendini her yönüyle yeniden yaratarak, insanlıkla tanışmasını en temel insan hakları savaşımıyla ve bağımsız bir ülke, özgür halk kimliğiyle karşılayarak kendine layık olanı artık iyi anlamış, hiçbir gücün elinden koparamayacağı tarihi bir savaşımı başarıyla verme şansına erişmiştir.

Bugün artık meselemiz, bir kurtuluşun ön gününde neleri yapmalıyız, üzerimize düşen görev nedir, hakkettiğimiz tam kurtuluşu bir an önce nasıl sağlamamız gerekir meselesidir. Bugün, bu gerçeği iyi görüyor ve hepinizle bunu tartışıyoruz. İnanıyoruz ki, görevlerimizin üzerine doğru gidersek bu kurtuluş da fazla geç olmayacaktır.

Siz meşakkatli bir yaşamın içinden geçen değerli halkımız! Şunu iyi bilmelisiniz ki, parti de sizin içindir. Halk ordumuz da sizin içindir. Uzun yıllardır partimizin adını uzaktan duydunuz. Ama bu gerçek gittikçe size yaklaştı ve bugün yaşamınızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bu tarihi gelişmeyi sağlayan ve sizlerin partimizin öncülüğüne tabi olmanızı gerçekleştiren yıllar sizin içindir. Parti savaşımı sizin için bir öncü yaratma, sizi kendinizle tanıştırma, savaşa alıştırma, kazanmaya alıştırma savaşıydı ve bu başarıldı. Peki, parti savaşımıyla ne kazandınız? düşünce kazandınız, siyaset sahibi olmayı kazandınız, özgür yaşamın nasıl olması gerektiğini kazandınız.

Daha sonra devreye ordumuz girdi. Silahlı kuvvetlerimiz ve onun savaşımı size ne kazandırdı? Düşmana bakma gücünü bile gösteremeyen, daha düne kadar bir düşman jandarması karşısında bile yerlere dek eğilen sizler, eğer bugün düşman karşısında oldukça iddialıysanız ve sadece karşı koymayla da değil, gittikçe onu savaşarak geriletiyor ve emin adımlarla başarıya doğru koşuyorsanız, işte bütün bunların sizin adınıza uzun süredir savaşan ordumuza, ARGK’ye borçlusunuz. O sizin öncü ordunuzdur. Ne kadar küçük de olsa, ne kadar yetersiz de kalsa, bu ordunun savaşımı, siz halkımızın savaşan bir orduya, bizzat her cephede en sonuç alıcı bir siyasi orduya ulaşmanıza, onun bütün olanaklarını elde etmenize yol açmıştır. Şunu şimdi çok daha iyi görüyorsunuz ki; parti sizin partinizdir, ordu sizin ordunuzdur ve hem de bunlar yaşamınızın ta kendisidir.

Görüyor ve inanıyoruz ki, sizler bugün özgürlük için ayağa kalkma, bunun için gereken her türlü fedakârlıkta bulunma gücünü gösteriyorsunuz. En değerli evlatlarınızı gözünüzü kırpmadan ve gülerek savaşa vermekten tutalım zor bela elde ettiğiniz kendi yaşam olanaklarınızı bile sınırsız bir fedakârlıkla sunmaktan da geri durmuyorsunuz. Yani mutlaka bir şeyler yapmak gerektiğini biliyorsunuz. Bu ne demektir? Bu, sizin artık bu savaşı kendi öz savaşınız olarak gördüğünüzü, onu kazanmak için gerekirse en değerli varlığınızı ortaya koyarak kazanma durumunda kaldığınızı gösteriyor. Bu temelde sizi kutluyorum.

15 Ağustos Atılımı’nın esas anlamı, sizin böyle savaşmaya cesaret eden, kazanmak için her şeyini ortaya koymaya yaklaşan bir halk durumuna gelmenizdir. Bundan daha büyük bir kazanım olmaz.

Şimdi daha iyi görüyorsunuz ki, tarihte ve insanlık alemi içinde biz en yitirilmiş, her türlü insani ve ulusal haklarından uzaklaştırılmış, hakkında ölüm fermanı çoktan verilmiş ve yere gömdürülmüş bir halktık. Daha düne kadar düşman, o cumhuriyet döneminin isyanlarını ezmeyle “işte mezara gömdük, betonladık” diyordu. Kendince her şeyi yaptığını sanan ve bizi bir daha dirilemeyecek gören bu düşmana karşı şimdiye kadar verdiğimiz esasta bir diriliş savaşıydı. Yakın dönemde diriliş gerçekleşti hem de yeniden.

Hiç kimse şunu iddia edemez; bizim eskiden de şöyle-böyle bir tarihimiz vardı. Bir tarihimiz vardı, ama bu tarih, 1940’lara geldiğimizde biten bir tarihti. Bir tarihimiz vardı, ama içinde her şeyin aleyhimize gittiği ve bir daha da özgür yaşam olanağı bulamadığımız bir tarihti. O tarih içinde her şey gittikçe daha da fazla tükeniyordu. Böyle elimizde yitirilmiş bir halk ve kaybedilmiş bir ülke, daha da kötüsü düşmanı için çalışan bir halk ve sömürgeden beter bir ülke kalıyordu. PKK’yi ortaya çıkardığımızda böyle bir ülkeyi miras aldık. Biz, sizler adına ilk kelimeyi söylediğimizde, “Kürt de vardır” dediğimizde sizi böyle devraldık. Bugün ulaştığımız noktada kendimizi saygıyla anmamız gerektiği açıktır. Bugün böyle bir anma günüdür. Ve bizi bugüne getiren kahraman şehitlerimizdir. Bugünü bir de şehitlerin anısına böyle anlamalıyız.

Bir halkın kendini bu kadar unutması çok esef vericidir. Sizler bazen acılı günlerle karşılaşırsınız. Halbuki bizim halk olarak en acı günümüz dünkü gündü. Düşünün, insanlık adına ortada hiçbir şey kalmamış, en rezil ve en utanılası bir durum söz konusuydu. Fakat sizler o koşullarda da yaşadığınızı sandınız. Düşmana en alçakça hizmet etmeyi yaşam sandınız. Hiçbir halk faşist bir düşmana, kendini soykırıma tabi tutan bir düşmana böyle hizmet ederek yaşadığını sanamaz. Eğer o koşullarda da yaşadığını sanıyorsa, o halk, sadece en lanetli ve en aşağılık bir halk olarak anılmakla kalmayacak, hep üzerine tükürülen, ölüsü de, dirisi de böyle anılan en rezil bir halk olacaktır. Bu, herhalde ölümlerin, ayaktaki ölümün en beteri idi. Lakin daha düne kadar yaşanan da buydu. Biz PKK’yi niçin böyle ateş altında, bu büyük ve korkunç ateş içinde ortaya çıkarmaya çalıştık? İşte bu çok rezil olan, bir an bile yaşanmaması gereken yaşamdan kurtulmak için.

Bugün artan bir havada hepiniz her gün düşmanı lanetliyorsunuz. Bizden daha fazla cesaretle sizler düşmanın üzerine gitmeye çalışıyorsunuz. Yarın bu yürüyüşünüz daha da amansız olacak ve belki de dünya birleşse sizi durduramayacaktır. Ama yakın tarihimizi bilmeden bu yürüyüşten bir şey anlayamayız. Ben kendim de sizin adınıza devrimciliğime başlar ve geliştirirken, bu lanetli yaşama karşı tek başıma yıllarca savaşırken, “ben yalnızım, ben tekim, olanaklarım yok” deyip kendimi yere atacağıma, ilk kelimeyle ve her şeyiyle borçlu bir kişilikle başlamayı ve yürümeyi esas aldım ve başka bir çare de bulamadım. Bu sadece benim için değil, hepiniz için geçerlidir.

Biz insan olmak istiyoruz, sizi şerefli bir insan haline getirmenin ekmek ve sudan daha öncelikli ve gerekli olduğunu düşünüyoruz. Sizlerin en büyük yanılgınız, bunsuz ve bunu mahşere erteleyerek yaşayabileceğinizi sanmanızdır. Ben çok açıkça söyleyeyim, yalnız siz halkımıza değil, herkese söyleyeyim, bütün partiye ve bütün savaşan ordumuza söyleyeyim; biz bu yaşamı gerekirse bin defa yerin dibine gömeriz ve asla sizlere layık göremeyiz. Bu bizim hayata yeniden başlama sözümüzdür. Yaşamayı yeni bir-iki kelimeyle kavrayarak yeniden başlamaya çalışmamızdır.

En büyük kötülük hem de kendi kendimize yaptığımız kötülük nedir? Düşmanın kendi kendisine bile yaptırmadığı işleri, kendi askerine yaptırmadığı askerliği ve kendi emekçisine yaptırmadığı emekçiliği azap askerleri gibi öne sürerek sizlere yaptırması, en tortu işleri karşılığında hiçbir şey vermeden siz emekçilere gördürmesi, hatta bir hamallık, bir çöpçülük işini bile çok görerek sizi en hakaretli, en aşağılık bir yaşamın mahkûmu yapması ve sizlerin de bütün bunları böyle isyansız ve tepkisiz kabul etmenizdir. Peki, bu böyle bir suç değil de nedir? Daha düne kadar hepinizin yaşadığı böylesine bir suçluluk ve suçlu bir halk olmak değil de neydi? Bu konularda açık olalım. Ne kadar açık olur ve ne kadar dünümüzü doğru kavrarsak, bugünün kıymetini, bu büyük çabalarla yaratılan ve en başta da şehit kanıyla temizlenen günlerin kıymetini o kadar iyi biliriz.

Sizlere bakıyorum, her gün parti ve orduyla adeta düşmanla savaşır gibi savaşıyorum. Niçin? Çünkü yaşamı suçlu gibi ele alıyorlar, bir suçlu gibi yaşam alışkanlığından kurtulamamışlar da ondan. Elbette bu yaşamı affetmem.  Yıllarca tektim, ama nasıl yüklendim ve nasıl affetmedim? Çünkü af edilmemesi gereken şeyler vardı. Çünkü yaşanmaya değmeyecek durumlar vardı. En büyük yücelik, işte burada kendini aldatmamaktır. Burada kendine saygıyı yitirmemektir, burada hiçbir yaşam yolu kalmamışsa bile düşmanın dayattığı aşağılık yaşamı da kabul etmemek, gerekirse çile çeken bir insan gibi kırk yıl yalnız başına hiçbir şey yemeyerek ve içmeyerek bir damla su ve bir zeytinle kendini yaşatarak böylesine bir suçlu yaşamın sahibi ve düşmanın işbirlikçisi olmamaktır.

Biz bunu da yapmaya çalıştık. En önemlisi de, bu suçlu yaşamla savaştık. İşte bunun sonucu olarak siz yeniden dirilen ve kazanmanın yoluna giren halkımız ortaya çıkıyorsunuz. Hiç kimse iddia edemez ki, (hatta düşmanlarımız bile) bu gelişme önemli değildir. Çok önemlidir, hele bizim için teneffüs ettiğimiz havadan da çok önemlidir. Eğer yaşamınız bundan sonra anlam kazanacaksa, bu havayı teneffüs etmenizle olacak. İşte ben buna yaşam derim.

Çok açık konuşuyorum ve anlamadık da demeyin. Ortadadır, halen dünyanın en zorda olan halkısınız. Mevcut durumunuz, kendini dünyaya anlatamamış, bunun için kendini kuvvet haline getirememiş, kendini siyasileştirememiş, kendini örgütlendirememiş, savaştırmada taktik adım sahibi yapamamış bir halkı ifade ediyor. Elbette sorumluluklarımızın ve görevlerimizin ne olduğu üzerinde dikkatle duracağız. Ve nefes alıp veriyorsak, bu bize yeter, gerisi görevdir diyeceğiz. Yani ne pahasına olursa olsun, gereken yapılacaktır.

 

Siz Değerli Halkımız!

Ben, 15 Ağustos Atılımı’nın ne kazandırdığını daha fazla söylemek istemem. Hiç şüphesiz bu savaşla bu duruma geldiniz. Düşmanımızı açığa çıkarmakla kalmadık, şimdi biz de onunla savaşıyoruz. Biz de ona hak ettiği dersleri veriyoruz. Ve en önemlisi de, yakın gelecekte kesin kaybetmesi için ne lazımsa onu yapacağız.

15 Ağustos Atılımı, sizi savaşan bir halk durumuna getirmekle en büyük başarısını ortaya çıkarmıştır. Ve sizin savaşan bir halk haline gelmeniz, tarihin tanıdığı en önemli gelişmedir. Kendi tarihimizin bu yılları, en şerefli, en umut vaat eden ve en doğru adımlarla savaşılıp yaşanan yıllardır.

Çok iyi biliyorsunuz ki, bu yıllarda çok üstün kuvvetlerle, –belki başlangıçta bire yüzdü- arkasında bütün dünyanın olduğu bir çapul sürüsüyle, en teknik donanımlı bir orduyla üzerimize gelindi ve tüm bunları karşılamaya çalıştık. Hiç kimse başlangıçta durumun böyle olmadığını ve kolay savaşılabileceğini söyleyemez.

Savaş kolay değildir. Acısı kolay değildir. Hele işkencesi hiç kolay değildir. Şehadeti hiç kolay karşılanamaz. Bunun için ne lazım? Bunu doğru anlamak gerekiyor. Buna verebileceğin en iyi karşılık, nasıl savaşmalıyız karşılığıdır. Bunu her gün partililere, ordululara söylüyorum ve size de açıkça söylüyorum; doğru savaşmayı bilmek zorundasınız. “Biz cahiliz, yaşlıyız, kadınız, çocuğuz” demeyin. Hayır, BU BİR HALK SAVAŞIDIR. Yüreğinde düşmanı mahkûm etmekten tutalım gizliden bir köşede bir düşman malına zarar vermeye kadar, bir düşman ajanına ve işbirlikçisine ceza vermekten tutalım cepheye koşmaya kadar yapılacak çok iş vardır.

Herkes köyünde, evinde, mahallesinde, dünyanın her köşesinde düşmanı görebiliyor ve ona gücü oranında mutlaka bir darbe vurabiliyor. Herkes “benden düşmana bir darbe, benden düşman malına bir darbe, o Kürdistan’ı yakıyor, ben de onu yakacağım” o zaman biz düşmanı boğarız. Düşman bir çok dürüst yurtsever insanı vuruyor. Halbuki her taraf işbirlikçi, faşist dolu ve bunlar mutlaka vurulabilir, bıçakla vurulabilir, gizli vurulabilir, örgütlenerek vurulabilir, teke tek vurulabilir. Bakın etrafınıza ve bakın kendinize, o zaman ne kadar da iş yapabileceğinizi rahatlıkla görürsünüz. Benim ne bir kuruş param, ne bir fişeğim vardı, peki nasıl vurdum bu düşmanı?

Bundan çıkaracağımız sonuç, dürüst olmalıyız sonucudur. Bütün partililere de söylüyorum, herkese söylüyorum; dürüst olmalısınız. Madem yaşamak istiyorsunuz, madem şeref, saygı ve hürmet istiyorsunuz, eğer sizden yaşamı alan düşmanı vurursanız bunu elde edersiniz. Beyninizi bunun için çalıştırırsanız, size saygının yolu açılır ve size insanlık hürmet eder. Hiç kimse başka türlü hak talep etmesin.

Biz kölelikten daha beter durumda olan bir halkız. Ama kurtulacağız, ama savaşıyoruz, ama en şerefli insan haline gelmenin imkanını yakalıyoruz. Savaşımımız bunun için gereken her şeyi veriyor. Bunun için savaş değerlidir. Bunun için sonuna kadar, zafere kadar savaş diyoruz. Hiç kimse “anlamadım” demesin.

Bu savaş boşuna değildir. Bazı sözüm ona Kürtlükle uğraştığını sananlar var, “terörsüz iş, terörsüz çözüm yolu” diyorlarmış. Acaba bunlar kendilerini ne kadar aldattıklarını biliyorlar mı? İşte “biz sadece siyasi yolu düşünürüz” diyorlarmış. Acaba bunlar siyasetin ne olduğunu biliyorlar mı? Düşman var ki, sana yalnız terör de değil, hayvana bile uygulanmayacak yöntemleri uyguluyor. Düşünün, her hayvanın adı vardır, adın bile sana yasaktır. Bu, terörden de öteye bir şey değil de nedir? Gerçek böyleyken, bazıları halen “terörsüz çözüm” peşindeymiş. Böyle sahtekârlara aldanmayalım. Bunlar düşmandan da daha beter kölelik yolunun öncüleridir. Zorlanma varmış, ama bu zorlanmayı düşman dayatmıştır. Bunların ki doğrudan düşmana çalışmaktır. “Terörsüz çözüm” demek, düşmana teslim olmak demektir. Ve teslimiyetin de ne getirdiği biliniyor.

En büyük başarımızın elinize silah vermek olduğunu biliyoruz. Siz halkımızdan her aile, kabile ve aşiretten insanları ordumuza, partimize çekerek aslında düşmana en büyük darbeyi vurduğumuzu biliyoruz. Her aileden neredeyse bir şehit vererek sizleri davanın asli sahibi haline getirmekle düşmana en önemli darbeyi indirdiğimizi biliyoruz. İşte bu karalanmak isteniyor, sanki başka kurtuluş yolu varmış gibi, başka birlik yolu, başka siyaset yolu varmış gibi, bazıları gafilce ve haince, uşakça başka yolun varlığını iddia etmektedirler. Bunları da anlamanın yolu, hak ettikleri dersleri en çarpıcı ve layık oldukları biçimiyle vermekten geçiyor.

Şuna güvenebilirsiniz: Partimiz kendini kanıtlamış bir partidir. Sıfırın çok çok altında ve çok beter bir durumda iken böylesine bir yol gösteren, her koşul atında doğru yolda yürümesini sağlayan bir parti sizin en büyük güvencenizdir. Sonuna kadar ona bağlılığınız ve sonuna kadar onunla yürümeniz, savaşan bir halkın başarısı için ilk şarttır.

Ordumuz da, ARGK de sizin için başarılı adımlar attı. Savaşabileceğini, düşmanın dayattığı korkunun yıkılabileceğini, emin adımlarla her gün bir parça vatan kurtarılabileceğini, her gün bir parça düşmanı parçalayarak size yer açabileceğini gösterdi. Öncü ordu, sizi savaşa alıştıran ve cesaretlendiren, savaşan bir halk haline getirilen bir ordudur.

Gün, kendi cephenizi örgütlemenin, kendi tarzınızla ve doğru bulduğunuz biçimde savaşmanın günüdür ve bunu da biraz kendi kendinize yapacaksınız. “Bunu da parti yapsın, ordu yapsın” demeyin. Bilmem “şurada eylem niye yapılmıyor?” demeyin. Halkımızın büyük bir kesimi metropoldedir, Antalya’da, İzmir’de ve İstanbul’dadır; fakat “gelsin parti burada da büyük eylem yapsın” diyorlar. Peki, sizler orada yüz binler varsınız, bir kibrit kıvılcımı çakıp yakmak zor mudur? Bir küçük patlayıcıyı fabrikaya atmak zor mudur? Bir faşistin dükkanını, bir faşistin derneğini bir gecede yakmak zor mudur? Onlar her gün “faili meçhul” cinayetler işliyorlar.

Her gün önünüzden bir sürü it faşist geçiyor, Türkeşçiler geçiyor. Bunlar eli kanlı katillerdir ve gizli katliamı yürüten güçlerdir. Bir çokları da açıktadır. Küçük küçük gruplar kurun, gündüz yapamıyorsanız gece yapın, izleyin ve en uygun koşullarda yapın. Bunlar zor değildir. Üç genç birleşse, kesin bir faşist vurabilir, kesin bir dükkanı veya fabrikayı yakabilir, yüz yerde yangın çıkarabilir. Onlar Kürdistan’ı yakarsa böyle cevap verilebilir.

Bu tür şeyleri yapmamak; biz aslında imkanları seferber edemiyoruz demektir, savaşmasını bilmiyoruz demektir. Yoksa ta Gabar’dan, Cudi’den gerilla gelsin de İzmir’de eylem yapsın demek olmaz. Bu sizin işinizdir. Bu konularda eğitin kendinizi. Yakma işi zor değildir. Bir bıçakla, bir tabancayla faşist vurmak, hain vurmak zor değildir. Bunu da gerilladan beklemeyelim. Bunlar sizin işinizdir. Düşünün, tartışın ve kendi öz örgüt, öz savunma birliklerinizi kurun.

Ben, bunu sadece metropolde, Avrupa’da yapın demiyorum, ülkemizin kentlerinde de yapabiliriz. O kadar çok hedef var ki, herkes bir kaç tanesini vurabilir. İşte halkımızın savaşımı derken, bunu kast ediyorum. Her cephede savaşı geliştirebilirsiniz derken, sizin hedeflere nasıl bakmanız gerektiğini söylüyorum. Bu konuda görevlerinize yüzde bir bile doğru yaklaşamıyorsunuz. Ayıplanacak olan budur. Kaldı ki, ölüm her zaman var, her gün dürüst insanlarımız katlediliyor, her gün binlercesi işkence hanelerden geçiriliyor. O zaman niye vurmuyoruz? Madem düşman bize bunu yapıyor, o zaman biz de her gün vurmalıyız. İşte savaşan halk dediğimiz, hem zamanı gelmiştir ve hem de imkanı vardır dediğimiz budur.

Bütün bunlar, artık sizin için de savaş ortamının çok iyi olduğunu ve bir çok olanağın ortaya çıktığını göstermektedir. Yeter ki biraz düşünelim, yeter ki en güvendiğimiz insanlarla kendi aramızda neye, nasıl yaklaşılacağını biraz tartışalım, o zaman göreceksiniz ki binlerce yerle bir edilecek hedef vardır. İşte 15 Ağustos Atılımı’nın yeni bir yıldönümünü tamamladığımız bugünlerde, yeni yılın da çok kapsamlı bir halk savaşımı yılı olmasını diliyorum derken bunu kast ediyorum. Çünkü, düşman hadsiz-hesapsız üzerimize geliyor.

Bu ordu, en serseri ve lümpenlerin bir ordusu değil mi? Görüyorsunuz, cesetleri bile yakıyorlar, beyinleri parçalıyorlar, kadınları çırılçıplak yollara atıyorlar. Bunlar en vahşi özel savaş değil mi? O zaman biz ne güne duruyoruz? Hani Kürtler, tarih boyunca hiç olmazsa aile koşullarında biraz da intikamcı sayılırlar. Şimdi bunu dostlarınıza yapıyorlar, yarın hepinize yaparlar. İşte gün, sizin için de özel devrimci savaş birliklerini oluşturma günüdür derken bunu kast ediyorum. Başka türlü bu düşmanın sizi imha etmesini önleyemezsiniz. Kaçmakla nereye kadar gideceksiniz?

Belki bir yıl sonra zaman çok geç olur. O açıdan siz de, hiç olmazsa bu yıl ve şimdiden, bu faşist özel savaşıma karşı, onun başının bizzat işin başına geçmek istediğini de göz önüne getirerek, kendi özel savaşım birliklerinizi, yaşama birliklerinizi, savunma birliklerinizi, intikam birliklerinizi hemen kurun. İki-üç kişilik olur, tek kişilik olur, bin kişilik olur, hepsi mümkün.

Örneğin, bir Adana mahallesinde binlerce Kürt ölümüne birleşebiliyor. Baktınız çoksunuz, o zaman her gün hücum edin buradaki faşist odaklara, gündüz olmadıysa gece kan kusturun. Çünkü, onlar sizi orada en dayanılmaz yaşamda tutuyorlar. O zaman her gün bir intikam günü olsun. İzmir’de de, Antalya’da da yapılabilir bu. İstanbul’da daha fazla yapılabilir. Kürdistan kentleri, örneğin Diyarbakır onlar için cehenneme çevrilebilir. Yeter ki tehlikeyi görelim, yeter ki intikam nasıl alınır biraz bilelim. Yeter ki bize bu kadar yapan bir düşmana karşı bir şeyler yapma sorumluluğunu biraz duyalım. Böyle olduktan sonra gerisi kolaydır.

Şimdi bunun tam zamanıdır. Düşman tetikte, çok katletti, tetikte olma sırası şimdi bizde. Tetiğe biz geçmeli ve intikam almaya biz başlamalıyız. Düşman her yöntemle yakıp yıktı, şimdi biz her yöntemle intikamımızı almalıyız.

Siz değerli halkımızın yeni bir savaşım yılına girişini, kazanan parti, kazanan gerilla ve kazanan 15 Ağustos Atılımı’nın yıl dönümü adına selamlarken, görevinizin bu olduğunu, bunun dışında bir amaç edinemeyeceğinizi, bütün yaşam olanaklarınızı önümüzdeki yıla ve yıllara böyle vererek, namus davanızı, intikam davanızı, şeref ve haysiyetinizi, şehitlerin anısının gereklerini, insan hakkının gereklerini, vatan ve özgürlük kazanmanın gereklerini yerine getireceğinizi ve bunun da yegane kurtuluş yolunuz olduğunu söylüyorum. Bunu artık siz yapacak ve siz başaracaksınız diyorum.

Tarihe böyle bakmalısınız, geleceğe böyle bakmalısınız. Buna göre hazırlık, buna göre sorumluluk, buna göre örgütlülük, buna göre eylemlilik, buna göre topyekün savaş olmalı. İşte kurtuluşunuzun yolu, işte kurtuluşunuzun olanakları, işte daha dünkü en lanetli tarihten bugünkü en savaşan özgürlük tarihine geçiş, işte bugünün dirilen, kurtuluş yoluna giren ve savaşan halkından önümüzdeki dönemde kesin zafere doğru yol alan halka, onun bağımsız ülkesine ve iktidarına ulaşma, böylece kendini zaferleştiren halka ulaşma böyledir. Bundan daha değerli bir yaşam düşünülemez, bunun uğruna ne verilmesi gerekiyorsa onun verilmemesi düşünülemez.

Siz buna çoktan hazırsınız, bunu çoktan kabul etmişsiniz. Artık mesele, görevlerin üzerine yerinde ve akıllıca gitmektir. Büyük-küçük ayrımı yapmadan, yurt içi-yurt dışı ayrımı yapmadan, ülke içinde ve dışında her yönteme sarılarak, basitten karmaşığa, gizli olandan açık olana, silahla yapılandan dille ve dua ile yapılanına kadar, bütün savaşım biçimlerini değerlendirmelisiniz. Ve bu öz savaşımınızı kesin başarılarınızla dolu dolu götürmelisiniz. En başta, öz savunma birliklerinizle kendinizi korumalısınız; aile içinde öz savunma, köyde öz savunma, mahallede öz savunma, fabrikada, tarlada, camide öz savunma, neredeyseniz orada öz savunma ve her zaman öz savunma!

Kendinizi böyle bir halk haline getirmelisiniz. Kendini böyle savunan ve böyle savaşan bir halk mutlaka kazanacaktır!

Bu temelde ben, tekrar 15 Ağustos Atılımınızın yıldönümünü kutlar, bundan sonraki savaşım yılında siz halkımızın kesin kazanmasını bekler, selam ve sevgilerimi sunarım.

Önder Abdullah Öcalan

15 Ağustos 1994