HPG

Hêzên Parastina Gelê Kurdistan

Değerli Halkımız!

15 Ağustos Atılımı’nın 11. yılını geride bırakıp 12. savaş yılına girerken, hepinizi büyük coşkuyla selamlıyor ve bu yılında sizin zafer yılınız olması için başarı sözünü tekrarlıyor ve selamlıyorum.

Siz halkımız bu yılda da büyük bir savaşı yaşadınız. Düşman, geçtiğimiz yılı bizim için büyük umutsuzluk, karanlık ve bitiş yılı haline getirmek için bütün imkanlarını seferber etti. Belki de hiçbir savaşta kullanılmaması gereken kirli savaş yöntemlerini dayattı. Çok iyi biliyoruz ki, eğer bu savaşı, hem de bu yakın yıllarda kazanmazsa, o lanetli tarihi, barbar faşist tarihi başına büyük bir bela getirebilir. Bundan duyduğu korkuyla eceli gelmiş bir canavar debelenmesiyle üzerimize çullandıkça çullandı. Çok iyi tanıdığınız ve tüm yaşamınızı yerle bir eden insanlık tarihinde eşi görülmeyen bu canavarca yükleniş karşısında, tabii ki dayanmak zorundayız.

Sizlere çok açıkça vurgulamak istediğim; bu yıllar öyle kolayca yaşanacak yıllar değildir, yine kolayca savaşılacak yıllar değildir. Çok büyük sabır, inat, direnme isteği gibi, bunların yenilmemesi için çok büyük ustalık istiyor. Biz bunların anlaşılabilmesi için, partimiz içinde, ordumuz içinde çok büyük çaba gösterdik. Eğer büyük hatalar yapmış olsaydık, en önemlisi de kendi tarz, direnişimizi sürdürememiş olsaydık, bugün her şey elden gidebilirdi. Yine çok iyi biliyorsunuz ki, bütün içtenliğinize, fedakarlığınıza rağmen, düşmandan daha kötü bozguncular, işi boşa çıkaranlar kendi içimizden çıkıyor. Ulusal kurtuluş saflarında, hatta parti içinde bela olan kişilikler, neye-nasıl hizmet ettiğini doğru-dürüst bilmeyen kişilikler var. Tüm tarihimizin isyanlarında görüldüğü gibi, bu kutsal son umut isyanını, tek yaşam kavgasını belki de çok basit bir nedenle ve iyi niyetlice boşa çıkarabilirlerdi.

Denilebilir ki, düşmandan daha çok akıllı, sabırlı, inatçı bir mücadeleyi vermeliydik, hem de ustaca. Bu cephede de, geçen yıllarda büyük bir savaşı verdiğimizi rahatlıkla söyleyebilirim.

Siz Değerli Halkımız!

Bugün çok iyi görüyorsunuz ki, mücadele yenilmediği gibi, kazanım yanları ağır basan, hatta zaferin işaretlerini veren bir süreç yakalanmıştır. Düşman geçen birkaç yıla, bir halkın son kurtuluş umutlarını yerle bir etmek için yüklendi. Unutmayalım, yalnız Kuzey Kürdistan’ı değil, bütün Kürdistan parçalarında nihai çöküş için, belki de en tehlikeli katliam tarzını esas alarak haince, gizlice, ikiyüzlüce dayatarak yürütmek istedi. Bunu hiç kimse göz ardı etmemeli, anlamazlıktan gelmemeli. Eğer bir halk, uyanan bir halk, hatta savaşan bir halk bu gerçeği göremezse, sizler en temel savaş gerçekliğini göremezseniz, kötü kaybetmeye şimdiki zorluklardan daha fazla zorluk, şimdiki işkenceli, katliamlı yıllardan daha katliamlı, işkenceli yılları ve bu anlamda bitiş yıllarını yaşamak zorunda kalacaksınız.

Bugün, dünyanın en gerisinde bir halk durumuna düşüşümüzün nedenlerini çok iyi görüyorsunuz. Düşmanımız kadar, ona karşı savaşı bilemediğimiz için, örgütlenemediğimiz için, ordulaşamadığımız için, doğru savaş tarzına sahip olamadığımız için kaybettik, bu duruma düştük. Bazıları diyebilir ki, “benimle ne olabilir”, hatta daha da öte “kaybeden bir halkın tekrar dirilmesi, kurtuluşu sağlaması mümkün mü?” diyebilir. Bunu biz çok duyduk. Ben kendim ilk günlerden bugüne kadar halen parti içinde ve dışında bu sözü duyuyorum. “Bir benimle ne olur, bir bizimle ne olur?” deniliyor. Bu kadar kendini unutmuş, bu kadar özüne ters düşmüş bir insan ve yine bir halk gerçekten çok lanetlidir. Bu dünyada hiçbir şeye sahip olamaz. O zaman niçin bu savaş diyorsanız, çok sıkça sorduğumuz ve bugün daha çarpıcı size soracağımız soru budur; niçin bu savaş? Bu işkencelere ve katliamlara daha büyük direnç şunun içindir; bu savaş olmazsa bir hiçsiniz!

Çok iyi biliyorsunuz ki, eğer bugün dünyada bir adınız varsa, bu savaşla mümkün olmuştur. Kendi öz savaşımını vermesini bilmeyen bir halk, ülkesini bir hiç uğruna terk eder. Nasıl terk ettiğini, hatta ardı sıra bakmadan kaçtığını bilmeyen bir halk, en kötü düşmüş halktır. Çok acıdır ki daha düne kadar yaşadığınız gerçeğiniz de buydu. Şimdi sizlerde bir vatanseverlik gelişiyor. Vatan sahibi olmak, özgür bir vatanda, özgür bir yaşamı arzulamak, hepinizde gün geçtikçe gelişiyor. Giderek önünde durulamaz bir sel gibi doğal kaynağına da döneceksiniz. Bundan kuşkumuz yok. Ama unutmayalım ki, daha düne kadar kaçan kaçanaydı ve halen de herkes gözünü ya düşmanın bir beldesine, ya emperyalizmin metropollerine dikmiş gidiyor.

Ülke dışına savrulmuş halkımıza soruyorum; bu yaşamı beğeniyor musunuz? Rezillik şimdi daha fazla değil mi? Vatansızlık ne kadar kötü bir şey! Onursuzluk ne kadar kötü bir şey! Bunun için savaş diyorum. Belki de ekmek ve sudan daha önce gelir bu özgürlük savaşı! Savaşta belki kesin bir zafer kazanmadık, ama belki de onun kadar ve hatta ondan daha değerli kazandıklarımız var. Savaşı yakalayan bir halk olmak, savaşan bir halk olmak, belki de zafer kazanmaktan daha değerlidir. Durumu, koşulları sizin gibi olan bir halkla gerçekten savaşmak, kendi başına zafer kadar değerlidir.

Savaş, köle halklar için bir bayramdır.

Şu anda her gün bayramını yaşıyorsunuz. Bu doğrudur ve öyle olmalıdır. Neden kolay bir zafer kazanmadık diye beklenti içinde olmaya hiç gerek yok. Bu savaş on yıllar daha sürsün. Yeter ki savaşmasını bilelim ve savaştaki bayramı yaşayalım. Bize gerekli olan budur. Siz bu şansı elde ettiniz. Bizzat böyle bir halk oldunuz. İşte savaşımımızın bu yılında kesin ve emin biçimde, benim size söyleyebileceğim; ardı arkası kesilmeyecek bir savaşı sağlam temellere oturtmaktır. Bunun için cesaret, fedakarlık, daha da ötesi siyaset, bizzat hazırlık, mevzilenme çok büyük çaba ister. Ben bunları da burada anlatacak değilim.

Düşmana boyun eğmeyen, direnen bir tarz bile büyük cesaret isterdi. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Bir jandarma karşısında kırk büklüm olmadan, teslim olmadan bakmak bile bir onurdur. Kendi adını söylemek bir onurdur. “Benim de bir vatanım olmalı” demek büyük bir adımdır. Bugün bütün bunlar hiç kimsenin kazanım diyemeyeceği, görmeyeceği şeylerdir. Ama ben yıllarca bir adınız için, bir cesareti yaratmak için, bir fedakarlık duygusunu yaratmak için hangi çabaları harcadığımı çok iyi biliyorum. İnkarcı olmamak gerekir. Herkes kendisini mutlaka doğru biçimde tanımlamalı. Nereden nereye geldik? Neyle, nasıl geldik? Bunu bilmezseniz parti nedir, Önderlik nedir, şehit kimdir, işkence nedir anlayamazsınız. Anlamadan da savaş olmaz. Savaşı anlamadan da yaşam olmaz, şeref ve haysiyet olmaz. Artık bu kelimeleri kendimize yakıştırmalıyız.

Ben bu dönemde ve önümüzdeki yıl ve yıllarda çok açıkça söyleyeyim; belki kesin bir zafer kazanırız demeyeceğim ama, ne mutlu ki, ardı arkası kesilmeyecek bir savaşı gerçekleştirdik. Bize ucuz zafer getirecek bir savaşı kuşkuyla karşılamalıyız. Savaşın potasında çelikleşmeyen bir kişilik, her zaman kaybetmeye mahkûm bir kişiliktir. Yıkılmaz, yenilmez kişiliği, biz, savaş potasında çelikleştireceğiz. Yenilmez bir halkı, çelikleşmiş düşünce, iddia ve irade gücünü bu savaşta yaratacağız. Biraz yarattık, daha fazlasını bu önümüzdeki yıllarda yaratacağız.

Yenilmez bir halk olduğumuza artık düşman da inanıyor. Bugünlerde Kürt raporları yayınlanıyor; “Hani ya bitecekler, ya biteceklerdi” diyenler rapor yazıyorlar. “PKK yenilemez, bu halkın savaşımı da yenilemez” diye söylüyorlar. Çaresizler! Bu halkı kabul edecek durumları da yok. Düşman büyük bir çözümsüzlüğü yaşıyor. Bu dünyanın hiçbir zaman kabul etmeyeceği kirli bir savaşı, entrikayla ikiyüzlülükle gizleyerek daha fazla sürdürmek, artık arkasında güvendiği dostları, müttefikleri bile kabul edemez duruma gelmişlerdir. Artık büyük dayılarına, Amerika’sına, Almanya’sına dayanarak bu savaşı yürütemez. İçeride de herkesi, demagojiyle, “milli bütünlük” çığlıklarıyla kışkırtarak da bu savaşın kirini gözlerden saklayamaz. Düşman bu noktaya gelmiştir.

Biz direnebildik ve sonuç olarak ben size açıkça kendi raporumu veriyorum. Düşman kadar ondan daha tehlikeli bir biçimde savaşmasını bilmeyen kendini doğru-dürüst ordulaştırmayan, hatta halklaştırmayan kişilikler var. Şu veya bu oranda hemen hepimiz çok iyi biliyoruz ki, savaş sahasında zayıflıklarımız nedeniyle zordayız. Bazıları çok daha kötü yapıyor. Bunları gördük. Bunlarla amansız savaştık ve çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, nasıl düşmanı daralttıysak, bu dayattığı en tehlikeli savaşı sınırlandırıp durdurduysak; içimizdeki bu düşmanın dolaylı müttefiklerini de kimisi iyi niyetli, kimisi bozguncu, kimsi kendini bilmez tarzda, biçimi ne olursa olsun, bunların da artık partinin başına, ordunun başına bela olan durumlarını sınırlandırdık. Bu ne demektir? Bu, bundan sonra karşı durulan düşmana daha daraltıcı savaşı dayatmak demektir. Bu, savaşı içte de müthiş geliştirmek demektir.

Bu sene büyük bir başarı yaşadık. Yeni savaş yılına bu temelde giriyoruz. Fazla umut vaat etmek istemem. Müjdeler de vermek istemiyorum. Söyleyebileceğim; bu önümüzdeki savaş yılında bende dahil şahadetler olabilir, ama yenilgi olmaz! Halk savaşının yenilgisi, onun her türlü engel ve tehlikeleri bertaraf edilmiştir. Halk savaşı önümüzdeki yıl içte ve dışta kendini arındırarak, geliştirerek hem niceliğini, hem niteliğini ve çarpıcı tarzını geliştirerek devam edecektir. Bunu küçümsememek gerekir. Gelişen savaş, gelişen kurtuluştur, özgür yaşamdır. Daha fazla savaş, daha fazla özgürlüktür, bağımsızlıktır. Hiç kimse savaştan çekinmemeli.

Ben sizi önümüzdeki süreçte daha fazla savaşkan bir halk olmaya çağırıyorum. Savaşın korkusu yıkıldı. Savaşın fedakarlığı kanıtlandı. Savaşın bir yaşam tarzı olarak kabulü gerçekleşti. O halde, bu temel üzerinde daha fazla savaş demeli, daha fazla savaş için daha fazla örgüt, daha fazla eğitim, daha fazla propaganda... Herkesin elinden geleni sunması gerekir; ailede, tarlada, fabrikada, camide, kilisede, yurt içinde, yurt dışında, dağlarda, şehirlerde, köylerde, her yerde... Bir taştan tutalım en ağır silaha kadar, gönülden edilen bir duadan tutalım bir kılıç darbesine kadar, durumuna göre, koşullarına göre elinden ne geliyorsa, yeteneği neye el veriyorsa, öylesine bu savaşı büyütmeye tutkuyla devam etmeli.

Biz düşmana “gelin, siyasi çözüm yoluna başvuralım” dedik. Bu vesile ile bu çağrımı bir kez daha yineliyorum. Ayrıca 14 Temmuz Direnişi adına on binler direnişe yattı. Başta kahraman on binlerin zindan direnişçiliğini, onların açlık grevlerini bu vesileyle selamlarken ve siz halkımızın, her taraftaki bu açlık grevlerine dünya çapında katılım gösterirken, bunun bir barış çağrısı olduğunu, bu kirli savaş yerine çağdaş, uygarca bir çözüm yolu olarak, siyasi diyalog yoluyla meseleleri tartışama, çözme çağrısı olduğunu vurguluyorum. Bu çağrıyı açıkça siz yaptınız, ben de tekrarlıyorum. Ama görünen o ki, düşman anlamak bile istemiyor. Yüzyıllardan beri çapul savaşını, barbar tarzını yürütmekte ısrarlı. Bunu hepimiz anlamalıyız. Anlamakla yetinemeyiz, karşı durmalıyız, ona karşı kendi savaşımızı geliştirmeliyiz.

Onun için çok keyifli olduğu için savaşın demiyorum, bir barbar savaş, her şeyi savaşla halledeceğini, hatta siz halkımızı ortadan kaldıracağını sanan bir düşman var, onun karşısında varlığınızı korumak için savaşın. Düşman bunu yüzyıllardan beri böyle yaptı, şimdi de hiçbir dünya milletinin kabul etmeyeceği bir biçimde dünyanın gözünün içine baka, baka “ben seni ya bitireceğim, ya bitireceğim” diyor. Ne cüretle bu sözü söylüyor? Ne hakla, hangi insanlık adına bunu söylüyor? Kimlerin kanunudur bu? Bunu bilmeliyiz ve eğer bizde yüzde yüz bitmişlik yoksa, insanlık onurunu kaybetmemişsek; kahramanca zindan direnişçilerimiz, dağ direnişçilerimiz kadar siz halkımız da boyun eğmez, baş eğmez tavrınızla mutlaka bir şeyler yapmak gerektiği bilinciyle karşı durmanız gerekir.

Dalga dalga bu duruma geliyorsunuz ve hatta daha da öndesiniz. Serihildanlar dönemine, halkımızın yedisinden yetmişine kadar her şeyiyle bir isyan dönemine girmenin tam zamanıdır diyoruz. Hem de bayram coşkusuyla... Ayağa kalkan, savaşan halk, ancak böyle cevap verebilir. Bu halkın kutsal direniş savaşımına kalkalım diyorum. Bundan daha yüce, daha değerli bir yaşam düşünülemez!

Ne mutlu ki, bu savaşı artık yaşayabilecek duruma geldiniz. Daha fazla savaşla, daha fazla onur, daha fazla özgürlük elde edecek tarihi sürecin içine girdiniz. Daha dün adını bile ağzınıza almaktan çekinen halk, vatanından kaçmak için adeta öcüden, vebadan kaçar gibi kaçan halk; bugün ruhunu vatanına bağlamıştır. Ve onun için en büyük fedakarlığı göze almış bir halk haline gelmeniz ne kolaydır, ne küçümsenir. Eğer biraz daha halk gerçeğinizi, onun özgürlük bilincini, onun ordusunu, savaşını tamamıyla anladıysanız, en büyük kazanımı daha şimdiden yaşıyorsunuz demektir.

Biz bununla yetinmiyoruz, düşmana karşı ısrarlı olan bir halkın ondan daha amansız olduğunu biliyoruz. Çünkü haklı olan biziz, mutlaka vatanımızda özgürce yaşamak zorunda olan biziz. Eşitlik ve kardeşlik temelinde birlik kadar, özgürlük isteyen biziz. Bunun için savaş gerekir. Zaten dünyanın en belalı yaşamını her yerde yaşıyorsunuz, bu yaşamınız savaştan da beterdir.

Siz Değerli Halkımız!

Çok iyi biliyorsunuz ki, hemen her yerde yaşam sizin için bir zindandı, savaştan daha zordu. Bilakis savaş yaşamı çekilebilir, kabul edilebilir haline gelmiştir. Savaş bu anlamda gerçekten kabul edeceğiniz bir yaşamdır artık. Bu anlamda da kabul edilebilir bir yaşama sizi çağırıyorum. Bunun zevkini, bunun tutkusunu duymaya çağırıyorum.

Savaş kurtuluştur, şereftir!

Savaş maddi-manevi olarak kaybettiklerimizi gün gün kazanmaktır.

Bundan daha değerli bir uğraş, bir meslek olamaz! Ne mutlu size ki, kendi öz savaşımınızı artık yıkılmaz, yenilmez bir biçimde elde etmiş bulunuyorsunuz. Benim size müjdem ve sizin adınıza bir savaşçı olarak vereceğim destek de  veya katkı da değil, görevim budur.

Demek ki, siz bu temelde bu savaşa daha fazla katılacaksınız. Önümüzdeki yıllarda daha fazla savaş diyeceksiniz, daha fazla özgürlük ve vatan diyeceksiniz. Daha fazla özgürlük ve vatan; daha fazla iş demek, emek demektir, daha fazla manevi, ahlaki gelişme demektir. Bunu artık sonuna kadar anlamalı ve hiçbir şeyle değiştirmemelisiniz. Sizi, bunu her zamankinden daha fazla anlamaya ve gereklerini gerekirse en şiddetli savaşla yerine getirmeye ve kazanmaya çağırıyorum. Partimiz buna öncülük ediyor.

Partimiz hiçbir dönemle kıyaslanmayacak kadar kendini içinden arındırmıştır. Savaş tecrübesini kazandığı gibi, belki de dünyada sosyalist temellerde kendini tüm engellemelere rağmen içte ve dışta geliştirerek kanıtlayan, zafere yürüyen bir parti olduğunu kesinleştirmiştir. Bu parti sizin savaşımınıza öncülük ediyor. Böylesine kendini kazanan, her koşul altında başarıya giden bir partiyi esas almaya devam etmelisiniz. Bu partinin öncülüğünü gereklerine uymaya ve hatta gereklerinin yerine getirilmesi için doğru parti kavrayışı, doğru parti öncülüğü istemelisiniz. Partililer de, gerçekten verdikleri savaşın bu anlamda bir halk savaşı olduğunu, geliştirilmesi gereken onur, özgürlük, bağımsızlık, maddi-manevi zenginlik olduğunu bilerek öncülük rollerini yapmaları gerektiğini kesinlikle bilmeleri ve öncülük rollerini oynamaları gerekir. Bunun dışında hiç kimse PKK adına öncülük iddiasında bulunamayacağı gibi, görevlerinizi kesinleştirmeye, tamamlamaya ve başarmaya çağırıyorum.

Hiç şüphesiz en temel gücümüz ordu gücümüzdür, ARGK’dir. Ordu gücümüz, halkımızın en savaşkan, en cesur ve fedakar öncü koludur. Ordumuz içinde de halk savaşının, hem stratejik, hem uzun vadeli, hem de kısa vadeli, “nasıl savaşmak gerekir” sorusuna geçen yıllarda büyük cevaplar bulduk. Yanlış ve hatalardan uzaklaşmak kadar, doğrularını da her zamankinden daha fazla egemen kıldık. ARGK artık kendi işlerini zafer temelinde yürütecek güce kavuşmuştur. Niceliğini ve niteliğini artık her tür düşmana göre başarıyla geliştirip pekiştirecek duruma gelmiştir.

ARGK savaşçılarına, özellikle komutanlarına artık diyoruz ki, bu kadar tecrübeden sonra sizi tarihimizde çok ucuzca kaybettiğimiz durumlara düşmemeye ve oldukça anlaşılır kazanım esaslarına bağlı kalmaya çağırıyorum. Gerçek bir halk ordusunun kişiliğine, özellikle onun disiplinine onun sabır, inat, dayanma gücüne, ustalığına her koşul altında doğru savaş biçimini, günlük, aylık, yıllık olarak geliştirmeyi bilen komutanlar olarak yine bilinçli savaşçı, savaşanlar olarak bu önümüzdeki süreçte, daha da önünde durdurulamaz bir ordu haline gelebilmek için kendimizi gerektiği kadar gözden geçirme, yeniden kararlaştırma, tam zafer temelinde bir militan haline getirmeye büyük özen gösterelim. Bunun gereklerini mutlaka yerine getirelim.

Ordu gücümüzü, tüm ARGK komuta ve savaşçı yapısını bu temelde kazanmayı her koşul altında esas alan, bunun engellerini, ister direkt düşmandan kaynaklansın, isterse başka sebeplerden kaynaklansın, hepsine karşı doğru tavır almaya, başarıyla aşmaya, kesin zafer doğrultusunda esas savaşımın kendi savaşımı olduğunu bilerek yüklenmeye ve kazanım adımlarını pekiştirmeye çağırıyorum.

 

Tüm Değerli Dostlarımız!

Başta Türkiye halkı olmak üzere, kirli savaşa karşı olan güçlere, kendi kurtuluşunu halkımızın kurtuluşunda gören bütün devrimci-demokrat ve sosyalistlerine, halkının temiz insanlarına şunu söylüyorum: Bu kirli savaş bizim halkımızdan daha fazla sizin halkınızın mahvedilmesine, sizin kirlenmenize yol açıyor. Kirlenmeyi durdurmak için bu savaşı durdurun! Bu savaş sizin savaşınız değildir. Ne ulusal, ne sınıfsal savaşınızdır. Bu, bir avuç işbirlikçinin, vatan satan, emeğinizi yok yere sizden çalan, bütün toplumsal yüce değerler üzerine en büyük kirli savaşı yürüten büyük vatan hainlerine, halk düşmanlarına karşı çıkmayı becermelisiniz.

Size dayatılan bu kirli savaşı, artık bir ulus savaşınız olarak, halk savaşınız olarak görmemeli; bir yanılgı olduğunu anlamak kadar, Kürdistan halkının savaşını da, kendi öz savaşımımıza dönüştürerek ve belki de tarihimizde, halkımız kadar çok isyan edip de başaramadığınız kendi savaşımınızı bu vesileyle bu büyük enternasyonal dayanışmayla verin. Göreceksiniz ki, sizin için de nihai kurtuluş bu savaştadır. Bunun günü gelmiştir, olanakları fazlasıyla vardır. Başta tüm devrimciler ve özgürlük isteyen Türkiye halkı bunu görmeli, anlamalı, gereklerini yerine getirmelidir.

Ben her zamankinden daha fazla açıkça söylüyorum ki, savaşımımız Türkiye halkının savaşıdır; başarımız Türkiye halkının başarısıdır. Bunu anlamaya ve gereklerini yerine getirmeye tüm Türkiye halkını ve onun öncü devrimci-demokrat, ilerici, aydınlık güçlerini kendi cephelerini örgütlemeye, başarıya olan inançlarını daha da kesinleştirerek önümüzdeki yılı ve yılları kendi öz savaşım yılları ve başarıyla savaşan bir halkı ve öncü gücü haline gelmelerine, gereklerini yerine getirerek başarmalarına çağırıyoruz.

Dışımızdaki çok çeşitli Kürdistanlı güçlere de, diğer parçalar dahil olmak üzere, ulusal birlik, dayanışma günlerine anlam vermelerini, artık neredeyse kesin bir Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan öteye, varlık-yokluk haline gelmiş bu savaşımımızı anlamaya, ona karşı durmamaya, eğer istiyorlarsa gereklerini yerine getirmeye çağırıyoruz. Onlara sonuna kadar destek sunacağımızı da belirtiyorum. Askeri cephesine katılmıyorlarsa siyasi cephesine, yurt içindeki cepheye katılamıyorlarsa yurt dışındaki cepheye katılmaya, ama asla engel teşkil etmemeye, yurtseverlik görevlerini bu savaşla çelişmeden yerine getirmeye, bu temelde geçmiş olumsuzluklar hangimizden kaynaklanırsa kaynaklansın bir daha düşmemeye, büyük bir ulusal ruhla bu önümüzdeki kutsal direnme savaşlarına kendi güçlerince katkıda bulunmaya ve gereklerini yerine getirmeye çağırıyorum.

Dünyadaki dostlarımızın da her zamankinden daha fazla bu savaşımımızı anladıklarına ve destek olmak istediklerine eminim. Savaşımımızın en anlamlı bir enternasyonal savaş olduğu kesindir. Günümüzde Kürdistan savaşı, devrimin şeref savaşıdır, sosyalizmin onur savaşıdır, demokrasinin savaşıdır. Bu temelde değerlendirdiklerinde ve bundan gurur duyduklarına eminken, bundan sonra kendi desteklerini, dayanışmalarını daha da geliştirmeye, onların da küçümsenemez adımları, daha da sıkça atmalarına ve başarılı olmaya çağırıyoruz.

 

Siz Değerli Halkımız!

Kendi cephemden de şunu söylemek isterim ki, biz savaşı artık onsuz yaşanılamaz, nefes bile alınamaz bir gerçeklik olarak görüyoruz. Yorgunlukmuş, yıpranmaymış, bunlar bizim için hiç önemli değil. Tam tersine, bizim yorgunluğumuz, yıpranmamız savaş durursa olur. Ben sizlere şunu hemen açıkça söyleyeyim ki; savaş geliştiği için zorlanmıyorum, savaşta engeller çıktığı için zorlanıyorum, savaş zayıflatıldığı için zorlanıyorum, yıpranıyorum.

Şunu çok iyi gördüm ve size göstermeye çalışıyorum; savaşın gelişmesi, kişinin gelişmesidir. Bir hiç olan benim böylesine gelişmem, savaşı biraz bilmemden ve gereklerine uymamdan ötürüdür. Buraya gelmeyi bilen bir kişi olarak, savaşın neye kadir olduğunu ve halk savaşının ne destanlar yazabileceğini görerek, bunu kendi gerçeğimize göre, halkımızın özelliklerine göre, nasıl olması gerektiğini hem çok iyi bilince çıkarıp, hem de gereklerini her yerde ve dönemde yerine getirerek ve şimdiye kadar buraya gelmeyi başararak söylüyorum bunları.

İnsanoğlu bir taş düşer başına, yere yıkılır, fiziksel olarak gidebilir her an, ama bir kurum olarak Önderlik, biz olsak da, olmasak da bu savaşı başarıyla yürütecek noktaya gelmiştir. Fazla kişilere kalmak yerine, işlerin teşkil ettiği kişilik tarzına, savaş tarzına bağlı kalmak sizler için çok önemlidir. Bizim fiziki varlığımızdan ziyade, temsil ettiğimiz düşünce gücü, moral gücü, siyasi ve askeri savaş tarzımızı anlamayı bilin. Bu sizin kendinizi kazanmanız demektir. Bana bağlanmaktan ziyade, bu gerçeklere bağlanın. Bunlar sizin zafer gerçeklerinizdir. Sadece fiziki olarak yaşamak değil benimki, öyle bir tarz yarattık ki, mezarda bile olsak bu ülkede bu savaş yürüyecektir. Doğal sonuçlarına, amaçlarına ulaşıncaya kadar sürecektir.

Biz bu temelde bu savaşa anlam verdik, buraya getirdik. Bundan sonra da götüreceğiz. Bunu herkes böyle anlamalıdır. Dünya da böyle anlamalıdır, siz halkımız olarak da anlamalısınız ve en başta da parti-ordu gücümüz de anlamalı. Bizimle bu savaşı yürütmek durumunda olan bütün önde gelen kadrolarımız artık kesinlikle anlamak zorundadırlar.

Biz herhangi bir kişi olarak değil, adını bile ağzına almaktan çekinilen bir ad olarak anılmalıyız. Yıllarca tek başına bir savaşı kendi içinde yürüten kişisi olarak bu savaşı buraya getirdik. Bunun nasılını artık anlamalısınız. Bir Önderlik kendini buna nasıl verdi ve gerçekleştirdi. Görüp değerlendirmeli ve gerçekten yol arkadaşlığını doğru yapmalısınız. Yapmazsanız kabul göremezsiniz.

Çok açıkça kendim için söylüyorum; benim halka sorunum yoktur. Hatta düşmanla da fazla sorunum yoktur. Onun anladığı dilde ne yapması gerekirse onu yapıyorum. Benim sorunum, sözüm ona bizimle yol arkadaşlığı yaptığını sananlarladır. Savaşçılarla da değil, benim onlarla sorunum yoktur. Savaşın kurmaylığını paylaşmaya, komuta, kadro gücü olmaya çalışanlara sözlerim var. Ben en çok onlara yükleniyorum; Önderlik gerçekliğini, komuta gerçekliğini doğru kavramak zorundasınız. Bizimle doğru bir savaş yaşamını paylaşmayı bilmelisiniz. Burada asla aldatma, aldanma olmamalıdır. Ciddi yetersizlikler kabul edilemez. Zamanında, yerinde komuta kişiliği sergilenmeden komuta gücü haline gelinemez. Çoktan lanetli ağalık, bürokratlık hastalıklarına tutularak hiç mi hiç komutanlık militanlık yapılamaz.

Bu anlamda bütün önder güçlerimizi, kadrolarımızı doğru Önderlik tarzını kesinlikle anlamaya, gereklerini mutlaka yerine getirmeye çağırıyorum. Size çok müsamaha ettik, yanlışlıklarınıza belki göz yummadık, ama sinemize yedirdik. Bunu daha fazla böyle sürdüremeyiz. Savaşın acımasız kurallarını sizler için de yürütmek zorunda kalacağız. Hazin sonuçlarla karşılaşmak, ucuz kaybetmemek için insanlığınıza güvenin, kendinize güvenin, kişiliğinize güvenin. Kazanabilen bir komutan olun, her sahada kendisiyle mücadele eden bir önder kadro olmanın gereklerini artık kavrayın. Bunun için çok kapsamlı çözümlemeler kadar, olanaklarını da seferber ettik. İsteyen onunla dev bir yürüyüşün sahibi olabilir.

Sizleri bu temelde Önderlik gerçeğini kavramaya, özellikle komuta, önder kadro olmaya, onun gereklerine derinden büyük bir ciddiyet ile, sorumlulukla kavramaya, gereklerini de yerine getirmeye bu vesileyle çağırıyorum. Siz bu temelde bu önümüzdeki savaş yılının üzerine yürürken, hem heyecanlı, hem coşkulu kazanmak için hazırlıklarınız büyüktür. Hemen her cephemiz savaş yürüyüşü halindedir. Bu devam edecektir. Düşman ya çağdaş çözüm yollarından anlar, bunu siyasetle halletmek ister, ya da kör şiddetle direniyorsa, halkların amansız şiddetin ne olduğunu anlayıncaya kadar devam edecektir.

Ben bu temelde halkımızın 15 Ağustos Atılımı’nın 11. yılını kutlarken, 12. yılının da üstün başarılarla dolu geçmesini; her zamankinden daha fazla bağımsızlık ve özgürlük için savaşan bir halk haline gelme yolunda, kendi öz savaşımıyla bu yılı da kazanması için, daha fazla fedakarlık, daha fazla cesaret ve daha fazla savaş için, ileriye atılmasını ve başarmasını dilerken, sonsuz selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Yaşasın Halk Savaşı!

Parti Önderliği

8 Ağustos 1995