Seçim bitti, ama mücadele bitmedi. Başta Ceylanpınar ve Ağrı olmak üzere Kürdistan’ın birçok kentinde halk ayakta. AKP hilelerine karşı kazandığı seçim başarısına sahip çıkmaya çalışıyor. Tıpkı 29 Mart 2009 yerel seçiminden sonra yaptığı gibi, tıpkı 12 Haziran 2011 seçiminden sonra yaptığı gibi, AKP’nin 30 Mart yerel seçimlerinden sonra da Kürdistan Özgürlük Hareketine saldıracağı anlaşılıyor. Başta Urfa ve Ağrı olmak üzere çok sayıdaki kentte halka saldırısı bunu gösteriyor. Tayyip Erdoğan’ın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tutumu, İmralı’da sürdürülen görüşmelerin aslında bir oyun olduğunu ortaya koyuyor.
Günler geçmiş olmasına rağmen30 Mart yerel seçim sonuçları hala tartışılmaya devam ediyor. Önümüzdeki süreç içinde daha çok da tartışılacağı anlaşılıyor. Çünkü Türkiye’nin içinden geçtiği çok kritik bir süreçte yapıldı. Daha baştan itibaren herkes referandum değerinde olduğunu ifade etti. Seçim sonuçlarının Türkiye’nin siyasal gidişini belirleyeceğini söyledi. Siyasal sürecin buna göre belirleneceği belirtildi.
Sonuçlar gerçekten de bu değerde ortaya çıktı. Görünüşe bakılırsa herkes seçimden başarıyla çıktı. Nitekim tüm parti liderleri başarı kazandığını ifade etti. Peki ama gerçek de böyle mi? Kuşkusuz hayır! Aslında öyle bir seçim oldu ki, neredeyse doğru dürüst bir kazananı olmadı. Seçimin ardından günler geçmiş olmasına rağmen hala birçok yerde sonuçların kesinleşmemiş olması bunu gösteriyor. Çözümsüzlük ve çatışmalı durumun tırmanması aslında bunu ifade ediyor.
Seçim sonucu eğer sadece oy almaksa, o zaman AKP’nin 30 Mart yerel seçimini kazandığı söylenebilir. Çünkü 30 Mart’ta aldığı oy oranı, böyle bir seçimde alabileceği en yüksek oy düzeyini ifade ediyor. Türkiye’deki yerel yönetimlerin çok büyük bir kısmını ele geçirmiş bulunuyor. Ama seçim sonucunun esas itibariyle sadece oy oranı olmadığı biliniyor. Nitekim 12 Haziran 2011 seçiminde de AKP çok yüksek bir oy oranı elde etmişti, ama meclisteki milletvekili sayısı daha da azaldığı için hedeflediklerini yapamaz duruma düşmüştü.
AKP açısından şimdi de benzer bir durum yaşanıyor. AKP çok önemli bir oy oranı elde etti, ama bu oran AKP’yi kurtaracağa pek benzemiyor. Çünkü bu seçimlerde AKP’nin Türkiye genelinde yeterli bir alternatifi yoktu. CHP ve MHP gerçek anlamda AKP’nin alternatifi değildi. Fetullahçı Hareketle kıyasıya bir mücadeleye girdi, ama Fetullahçı Hareketin seçim ortamında doğrudan bir karşılığı yoktu. CHP ve MHP’nin Fetullahçı Hareketle ilişkisi bu düzeyde değildi. Dolayısıyla aslında seçime girmeyen bir güçle mücadele etti ki, bu güç varlığını ve yapısını hala koruyor. Yani AKP’nin çatıştığı güç hala karşısında duruyor.
AKP’nin teorik ve programsal alternatifi kuşkusuz HDP idi. Onunda çalışmaya çok geç başladığı, aslında kazanacağına kendisinin bile fazla inanmadığı, dahası derin devlet tarafından planlı ve sistemli bir biçimde engellenmeye çalışıldığı ortadadır. AKP’nin mevcut oy oranına ulaşması işte bunun sonucunda gerçekleşmiştir. Yani kendi başarısından ziyade alternatifinin olmaması mevcut sonuçlarda daha etkili olmuştur.
CHP ve MHP açısından gerçekte bir başarıdan söz edilemez. Her ne kadar başarı peşinde koştuklarını söyleseler de, aslında bu iki partinin gerçekte bir başarı hedefi ve böyle bir sorunu yoktur. Onlara biçilen rol, toplumun belli kesimlerini aldatarak denetimde tutmak ve iktidar partisine koltuk değnekliği etmektir. Yani onlar AKP iktidarının koltuk değneği durumundadırlar ve bu görevlerini de başarıyla yerine getirmektedirler. Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi, aslında Türkiye’nin iktidardan çok gerçek anlamda bir muhalefete ihtiyacı vardır. Gerçekten biraz demokratik bir zihniyete ve yaşama sahip olanların bu CHP içinde bulunmalarının hiçbir anlamı kalmamıştır.
Bu seçimde de AKP’ye gerçek alternatif Kürdistan’daki BDP varlığı olmuştur. BDP bu seferde AKP karşısında Kürdistan’daki referandumu kazanmış, AKP’nin Kürdistan’da bir kez daha yenilmesini ortaya çıkartmıştır. Bazı yerlerde oy kaybetmesine rağmen, BDP’nin 30 Mart’ta aldığı sonuç çok önemli bir seçim başarısıdır. Fakat BDP’nin bu başarısı da bölgeseldir, Kürdistan ile sınırlıdır. Bu sonuç Kürt sorununun siyasal çözümü için önemli bir veri oluşturmaktadır, fakat Türkiye’nin demokratik dönüşümü için yetmemektedir. Bu durumda Kürt sorununun siyasal çözümü de AKP’nin insafına kalmaktadır. AKP de çözümleyici değil de oyunbaz yaklaşınca yeni savaş süreçleri gündeme gelmektedir.
29 Mart 2009 yerel seçiminde de DTP’nin Kürdistan’da kazandığı başarı Kürt sorununun siyasal çözümü için benzer elverişli bir durum yaratmıştı. Kürt Halk Önderi’nin ve Kürdistan Özgürlük Hareketinin barışçı ve siyasal çözümcü yaklaşımına rağmen, AKP iktidarı 14 Nisan 2009’dan itibaren siyasal soykırım operasyonunu başlatmış ve DTP’yi de kapatarak demokratik siyaseti tasfiye etmeye ve bu temelde siyasal çözüm zeminini yok etmeye çalışmıştı. Kürt halkına ve Özgürlük Hareketine karşı darbe düzeyinde bir saldırı yürütmüştü. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bu duruma “17 Kasım Darbesi” demişti.
Şimdi AKP’nin 14 gün bile sabretmediği görülüyor. 2009 seçimi ardından 14 Nisan’da siyasal soykırım operasyonunu başlatmıştı, şimdi 14 saat bile beklemeden aynı saldırıyı başlatmış bulunuyor. Aslında devlet gücüne dayanarak BDP’nin seçim başarısını engellemek için her türlü hazırlığı yapmış olduğu anlaşılıyor. Belki de Türkiye tarihinin en hilekar seçimi 30 Mart’ta yapılmış oluyor. Başta Ceylanpınar ve Birecik olmak üzere tüm Urfa’da AKP’nin seçimi kazanmasının tamamen hile temelinde olduğu artık açığa çıkmış bulunuyor. Bingöl ve Tatvan gibi alanların da böyle olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ağrı’daki durum AKP’nin Serhat’ı tutmak istediğinin göstergesidir.
Peki bu durum iktidar partisi olarak sadece AKP’nin mi planıdır? Hayır, kesinlikle böyle değil. Böyle sananlar yanlış değerlendirmiş olurlar ki, onun sonucu da başarısızlık olur. Doğrusu ise AKP’nin tüm bu hile ve baskı planlarını derin devlet ile birlikte yapmış olduğudur. Bu durumda derin devletin Kürdistan’ı seçime dayalı olarak yeniden işgal etmek istediği ve Rojava Kürdistan’a saldırarak devrimi tasfiye etmeye hazırlandığı ortaya çıkmaktadır. Urfa ve Ceylanpınar’da bu kadar açık ve yoğun seçim hilesi yapması bunun içindir. El Kaideci çetelerin Kobani saldırısı da bu planın bir parçası olarak yaşanmaktadır.
O halde derin devletin ve AKP’nin yeni politik planları açığa çıkmış durumdadır. 29 Mart ve 12 Haziran seçimlerinden sonra yaptığı gibi, bugün 30 Mart seçimi ardından da her türlü saldırıya başvurarak Kürdistan Özgürlük Hareketini tasfiye etmeyi amaçlamaktadır. Fetullahçılara saldırdığı gibi Kürtlere de saldırarak alternatifleri yok etmek istemektedir. Bu temelde yeniden ABD ile işbirliğine girmeyi ve ABD tarafından kabul edilmeyi umut etmektedir.
AKP’nin Kürt Özgürlük Hareketine ve demokratik güçlere karşı imha ve tasfiye temelinde yaklaşacağı, 30 Mart’ta elde ettiği oy oranının verdiği siyasal gücü Kürtlere karşı saldırıda kullanacağı kesinleşmiştir. Bunun için her türlü hileyi uyguladığı gibi, her türlü baskıya da başvuracaktır. Gerçek budur ve bu konuda hiç kimse kendini aldatmamalıdır. Dolayısıyla AKP’nin oyun ve saldırılarını boşa çıkartabilmek için, Türkiye’yi demokratikleştirerek Kürt sorununun demokratik çözümünü gerçekleştirebilmek için, en küçük insani hakkı koruyabilmek için direnmek gerekmektedir. Zaman direnme zamanıdır.
ABD AKP’yi hizaya getirmek istemektedir. AKP ise alternatifleri yok ederek ABD’yi kendine mecbur bırakmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla aralarındaki mücadele bu yakın süreçte de devam edecektir. Bu da özgürlük ve demokrasi mücadelesini geliştirebilmek için uygun ortam ve yeterli imkan ortaya çıkarmaktadır. Fakat bu süreç uzun sürmeyebilir. ABD-AKP arasındaki çatışma bir biçimde sona erebilir. Dolayısıyla özgürlük ve demokrasi hareketi ne yapacaksa bu süreçte yapmak durumundadır. Geç kalmak tüm fırsat ve imkanları kaybetmeye götürebilir.
Dolayısıyla gün mücadele günü, direniş günüdür. Her gün özgürlük mücadelesi açısından altın değerindedir. Bir gün bile geç kalmak, her anı mücadeleyle doldurmamak kesinlikle zararlıdır. AKP’nin mevcut hile ve saldırılarına karşı Kürt halkının cevabı da demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı yükseltme mücadelesini geliştirmek olacaktır. 30 Mart yerel seçim sonuçları böyle bir direnişi zafere taşımak için gereken verileri sunmaktadır.
Selahattin ERDEM
Yeni Özgür Politika