30 Mart seçimleri ardından yeni yerel yönetimler şekilleniyor. Tabi bu durum da bir dizi tartışmayı beraberinde getiriyor. Belediyelerin nasıl oluşup işleyeceği hususu tartışmalara konu oluyor. Seçmene verilmiş bir sürü vaat var. Devletin yeterince demokratik olmayan mevcut yasaları var. Şimdiye kadar oluşup işleyen mevcut sistem var. Tüm bunların yeniden yapılandırılması ve demokratik toplumcu yerel yönetim anlayışının başarıyla hayata geçirilmesi gerekiyor.
Kuşkusuz bu konuda BDP dışı partilerin ciddi bir sorunu yok. Onlar zaten devletçidirler ve mevcut devlete dayalı yerel yönetim sistemini olduğu gibi işletmeye çalışacaklar. Toplumun bazı maddi ihtiyaçlarının giderilmesini hizmet sayacaklar ve bu temelde bir yaparlarsa beş çalmayı esas alacaklar. Demokrasinin temeli olması gereken yerel yönetim alanını vurgunun ve yolsuzluğun, dolayısıyla çürümenin ve yozlaşmanın alanı haline getirecekler.
Elbette BDP’li yerel yönetimler böyle olamaz. Onlar zaten daha seçim döneminde çok farklı olduklarını ortaya koymuşlardı. Temel bir farklılık devlete değil de topluma dayalı yerel yönetim anlayışının hayata geçirilmesiydi. Yani demokratik toplumcu yerel yönetim sistemi ortaya çıkartılacaktı. Diğer temel bir farklılık eş başkanlık sisteminin hayata geçirilmesiydi. Yani farklılıklara dayalı eşitlik ve özgürlük anlayışı telinde kadın-erkek birliğini öngören yeni demokratik toplum böyle ortaya çıkarılacaktı. Şimdi bütün bunlar tereddütsüz hayata geçirilmeyi bekliyor.
Bu konuda işin nasılına ilişkin yoğun tartışmaların ve arayışların yaşandığı gözleniyor. Elbette bu durum olumlu ve de gereklidir. Tartışmadan ve araştırmadan hepsi de yeni olan bu anlayışları hayata geçirmek elbette ki öyle kolay olmaz. Fakat tartışmaya nereden başlanacağı ve nelerin tartışılacağı da çok önemlidir. Eğer bu konuda yöntem ve üslup doğru tutturulamaz ve konular doğru tespit edilemezse, o zaman daha baştan yanlışa düşme ve çizgiyi kaybetme yaşanır.
Ne yazık ki böyle bazı yanlış tartışmaların yapıldığı da gözlenmektedir. Örneğin eş başkanlık sisteminin nasıl işletileceğine dair tartışmalarda böyle yanlışlar yaşanmaktadır. Bazı TV kanallarında sanki esas konu buymuş gibi eş başkanların makam arabalarını, maaşı, masayı, koltuğu nasıl paylaşacağı hususları tartışılmaktadır. Duyduğunda insanın kanını donduran bu tür tartışmalar yapmaktan elbette kaçınmak gerekir. Çünkü eş başkanlık gerçeği böyle değildir ve demokratik yerel yöneticilik böyle olmaz.
Öncelikle şunu belirtelim: BDP’nin demokratik yerel yöneticileri denen Eşbaşkanların hiç biri kendi güçleriyle seçilmemişlerdir. Milyonlarca halkın, kadının, gencin, emekçinin gece-gündüz demeden yürüttüğü aylarca çalışma sonucunda seçimi kazanmışlardır. Bunun gerisinde kırk yıllık mücadele, on binlerce şehit, yani kan ve göz yaşı vardır. Kısaca bizim hepimiz çalıştık ve çaba harcadık. Peki bunu niye yaptık? Bazılarının maddi yaşam koşulları yükselsin diye yapmadık herhalde! Bazıları makam,koltuk ve maaş sahibi olsun diye değil! Dolayısıyla bu tür tartışma, arayış ve tutumlardan derhal vazgeçilmesi gerekir. Yoksa seçenler geri almak zorunda kalır.
Diğer yandan makam ve maaş paylaşımına indirgenmeye çalışılan eş başkanlık sistemine gelince, bazıları bunu ancak bu kadar anlayabilir, fakat işin özünün ve gerçeğinin böyle olmadığının da çok iyi bilinmesi gerekir. Farklılıklara dayalı eşitlik ve özgürlük anlayışı temelinde kadın-erkek birliğine dayalı yeni demokratik toplumu yaratmanın yönetsel sisteminin böyle ele alınması ve bu temelde içinin boşaltılması elbette kabul edilemez ve hoş görülemez. Kadın özgürlüğüne dayalı toplumsal özgürlük devriminin önemli bir parçasına böyle yaklaşılması kuşkusuz doğru bulunamaz.
Kısaca ne demokratik toplumcu yerel yönetim modeli makam ve maaşla ele alınabilir, ne de özgürlük devriminin bir adımı olan eş başkanlık sistemi makam ve maaş paylaşımına indirgenebilir. Bu konularda doğru demokratik anlayışa ulaşmak ve bu anlayışın dürüst ve kararlı bir uygulayıcısı olmayı bilmek gerekir. Bunun için de temel ilke şu olmalıdır: Halktan biri gibi yaşamak ve halkın öncü hizmetçisi olarak çalışmak! Bunun dışındaki bir duruşun halk tarafından kabul edilmeyeceğini ve buna izin verilmeyeceğini herkes bilmek durumundadır.
Söz konusu ilkenin hayata geçirilmesi için öncelikle eşbaşkanların mal varlıklarını kamuoyuna açıklamakla işe başlamaları uygundur. Bu birinci ilke olmalı ve bunu yapmayanlar işbaşı yapamamalıdır. İkinci olarak başkanlık süresince harama el atılmayacağına dair, yani yolsuzluk ve hırsızlık yapılmayacağına dair söz ve taahhüt verilmelidir. Üçüncü olarak da görev süresince halktan biri gibi yaşamaya büyük özen gösterilmelidir. Halkın üzerindeki bir yaşam standardının demokratik ilkelere ve kendisini seçen değerlere ihanet olacağını herkes bilmelidir. Bu konuda toplumsal denetimin sürekli işleyeceği de bilinmek durumundadır.
Demokratik yerel yöneticiliğin birinci şartı kuşkusuz halkçı yaşam tarzıdır ve bu olmadan demokratik yönetim asla gerçekleşmez. Yani kendisi halktan biri olarak yaşamayan asla demokratik yönetici olamaz. Bu ideolojik ve ilkesel bir husustur ve çarpıtılmayı kabul etmez. Diğer yandan, bu ideolojik hususla birlikte çalışma tarzı da önemlidir. Bu konuda da şu ilkeler belirtilebilir: Birincisi halkın kararlara her düzeyde katılmasıdır. Yani nelerin ve nasıl yapılacağına halk karar vermelidir. Halkın onayından geçmeyen hiçbir şey yapılmamalıdır. Bunun mekanizmalarını yaratmak da belediye eş başkanlarının ve meclisinin görevidir.
İkincisi çalışmayı halka dayandırmak olmalıdır. Yapılacak işleri devlet desteğine veya başka yerlerden alınabilecek yardımlara değil de, esas olarak yöredeki toplumun gücüne dayalı olarak planlamak ve yürütmek gerekir. Halkın gücü en büyüğüdür ve her şeye kadirdir, dolayısıyla hiç kimse halkın gücüyle ne yapılabilir diye küçümsememelidir. Önemli olan bu gücü örgütleyip açığa çıkartmayı ve harekete geçirmeyi bilmektir.
Üçüncü olarak da belediye eş başkanlarının halkla ilişkilerini düzenli ve sürekli kılmaları ve asla kendilerini halktan koparmamaları hususu önemlidir. Bunu hangi yöntemle yapacakları kendilerinin işidir. Fakat ya her gün birkaç saat halkla görüşme süresi olarak planlanmalı, ya da haftanın iki günü buna ayrılmalıdır. Halkın görüş, öneri ve eleştirilerine her zaman açık olunmalı ve bunları yazıyla iletmekle birlikte doğrudan yüz yüze iletmelerine de olanak tanınmalıdır.
Eş başkanlık sistemine gelince, buraya kadar yazdıklarımızdan eş başkan olmanın makam ve maaş paylaşmak olamayacağı herhalde açığa çıktı. Bu tür tartışma ve arayışlardan derhal vazgeçilmelidir. Yoksa eleştiri altında olunacağı çok iyi bilinmelidir. Bu tür maddi arayışlardan herkes uzak durmalı ve eş başkanlar bu konuda da birbirlerini denetlemelidir. Farklılıklara dayalı eşitlik ve özgürlük temelinde bir kadın ile bir erkeğin birlikte bir kenti veya kasabayı yönetmeleri, bu temelde kadın ve erkeğin ortak karar ve uygulamasının ortaya çıkması tarihi önemdedir. Toplumun özgür ve eşit yaşayacağı demokratik bir kent düzeni ancak böyle ortaya çıkar.