“Onları seviyorum, her şeyi onlar için yapıyorum. Genç başladık, genç bitireceğiz.”
Öncelikle şu bilinsin ki, içine doğduğumuz dünyada kimse başkası için her şeyi yapmaz. Ve herkesi sevmez. Ve öyle ki gerektiği yerde de canını ortaya koymaz, onlar için vermez.
Ama bugün Kürdistan'da birileri için canını ortaya koyanlar var. Hem de tanımadıklarını bile yüreğine basarak ölesiye severcesine koyanlar…
Bunun böyle olduğunu bizlere Amed zindanlarında, “Önderliğin ve partinin emeklerine layık olamadık. Mezar taşıma halkına borçlu yazın” diyen Mehmet Xeyri Durmuşlar gösterdi. “Yaşamı uğruna ölecek kadar seviyorum” diyen Kemal Pirler gösterdi. Ve ardından gelişen özgürlük savaşında Beritanlar ve “Keşke canımızdan başka verecek şeylerimiz olsaydı” diyerek düşmanın yüreğinde patlayan Zilanlar gösterdi. Ve yine Sema Yüce gibi; “Nasıl ki gökyüzünde iki güneş yoksa ve olmayacaksa, bir insan için, özgürleşmek isteyen bir kadın için, iki yaşam seçeneği, iki moral merkez olamaz” diyerek canını ateşlere atarak 8 Mart’ın şafağında Newroz'a selam duranlar gösterdi.
Ve bugünde bu yürüyüşçülerin izinden Şengal’de, Kerkük’te, Celawle’de, Rabia’da, Cezaa’da, Serikani’de, Kobane’de, Afrin’de ve ülkenin birçok savaş meydanın da tek bir çıkar gözetmeksizin en ön cephede yürüyenler göstermektedir. Birileri arkasın arkaya kaçarken; sözde paralı, sözde eğitimli, sözde yaşı bilmem kaç, sözde peşmerge yani savaşçı hem de vatan savaşçısı denenler üstelik… Ama daha bıyıkları terlememiş genç erkekler, daha filiz, daha körpecik kızlar dağların doruklarında bilmedikleri alanlarında, ovalara, şehir merkezlerine öne doğru büyük bir yürek atışıyla atıldılar. Tabiidir ki bu atılmalarının nedenlerini sormak ve açığa çıkartmak gerekmez mi?
Verilecek tek bir cevap vardır ki o da; “Her şeyi onlar için yapıyorum” gerçekliğidir. Bu gerçeklik öyle bir gerçekliktir ki hiç kimse ama hiç kimse bu bağı koparamaz, bu bağın arasına giremez, bu bağı gevşetemez. Çünkü bu sağ sevgiyle örülmüştür, bu bağ yürekle işlenmiştir. Ve bu bağ genç başlamakla ve de genç bitirmekle ilgili bir bağdır. Bu bağ Başkan Apo’nun yürek dolu özgürlük tutkusuyla örülmüştür. Gelecek eğer gençlerin ise ve eğer insanlık gelecek günler için yaşadığını dolayısıyla gençlik için çalıştığını, yaşadığını ve de varlığını sürdürdüğünü söylüyorsa, o zaman bunu en ileri düzeyde söyleyen Başkan Apo ve onun ortaya çıkardığı özgürlük hareketidir.
“Hiyerarşik toplumda tecrübeli yaşlıların gençler üzerinde kurduğu baskı ve bağımlılaştırmadan da önemle bahsetmek gerekir. Jerontokrasi diye literatüre geçen bu konu bir gerçektir. Tecrübe yaşlıyı bir yandan güçlü kılarken, diğer yandan yaşlılık onu gittikçe zayıf, güçsüz kılmaktadır. Bu özellikleri yaşlıları, gençleri kendi hizmetlerine almaya zorlamaktadır. Zihinlerini doldurarak bu işlemi geliştirmektedirler. Tüm hareketlerini kendilerine bağlamaktadırlar. Ataerkillik bu olgudan da büyük güç almaktadır. Onların fiziki güçlerini kullanarak dilediklerini yaptırabilmektedirler. Gençlik üzerindeki bu bağımlaştırma günümüze kadar derinleşerek devam etmiştir. Tecrübe ve ideolojinin üstünlüğü kolayca kırılamaz. Gençliğin özgürlük istemi kaynağını bu tarihsel olgudan almaktadır. Yaşlı bilgelerden günümüz bilim adamı ve kurumlarına kadar gençliğe stratejik, hassas denilen bilgilerin en can alıcı kısmı verilmez. Verilenler daha çok onu uyuşturan ve bağımlılığını kalıcılaştıran bilgilerdir. Bilgiler verildiğinde uygulama araçları verilmez. Sürekli bir oyalama değişmez bir yönetim taktiğidir” demesinin ardından, “Gençliğin her zaman özgürlük istemesi fiziki yaş sınırından değil, bu özgül toplumsal baskı durumundan ileri gelmektedir. Ayyaş, toy delikanlı kavramları gençliği küçük düşürmek için uydurulan temel propaganda sözcükleridir. Yine hemen cinsel güdüye bağlamak, serkeşliğe çekmek, ezbere katı doğmalara bağlamak, gençlik enerjisinin sisteme yönelmesini engellemek ve düzeni sağlamakla bağlantılıdır” diyerek gençliğin nasıl ele alındığı açıkça ifade etmektedir.
Başka bir yerde ise: “Özgürlüğe yürüyen bir gençliği tutmak zordur. Gençlik sistemlerin başına en başta bela olan kesimdir. Tarih boyunca bu çok iyi bilindiği için, eğitim adı altında gençlik kurban edilmekten tutalım, akla hayale gelmez uygulamalara tabi tutulmuştur… Yaşlıların zaaf ve gücünden kaynaklanan gençliği bağımlılaştırma ve güdümleme ilişkisi hızından ve yoğunluğundan hiç kaybetmeden hakim sistemlerin en güçlü sürdürücüleri kılınmışlardır.”
Bu duruma karşı yapılması gerekli olan açık değil midir?
“Gençlik toplumsallaşırken büyük tuzaklarla karşı karşıyadır. Bir yandan geleneksel ataerkil toplum koşullanması, diğer yandan resmi düzenin ideolojik şartlanması altında bocalarken, dinamizmiyle yeniliklere açık bir yapısı vardır. Olup bitenler karşısında son derece toydur. Yaşlı toplumun etkisi altında kendine ne biçildiğini keşfetmekten uzaktır. Kapitalist toplumun baştan çıkarıcı bin bir hilesi karşısında nefes bile alamaz. Tüm bu gerçeklikler gençliğe özgün, tuzaklardan çekici, onun özüne uygun bir toplumsal eğitimi zorunlu kılar.
Gençliğin eğitimi büyük çaba ve sabır isteyen bir iştir. Bunun karşılığında dinamizmi ile destanlar yazabilecek ataklığa sahiptir. Amaç ve yöntemi iyi kavradığında başaramayacağı bir iş yoktur. Amaç ve yöntemli yaşamı temel disiplin olarak görüp seferber olduğunda, sabır ve inadı eksik etmediğinde, tarihsel davalara en önemli katkıyı gerçekleştirebilir.
Demokratik gençlik hareketinde böylesi nitelikler kazanmış kadrolar öncülüğünde gelişecek bir hamle, genel demokratik toplum mücadelesinde başarının güvencesidir. Gençliğin dinamizminden yoksun bir toplum hareketinin başarı şansı sınırlıdır. “
Başka bir cümle ile ifade edecek olursak: “Her şey gençliğin tarihsel toplumsal hamleye yeniden doğru ve yetkin katılmasıyla belirlenecektir.”
“Onları seviyorum, her şeyi onlar için yapıyorum. Genç başladık, genç bitireceğiz” sözleri esas itibariyle yukarıda ifade edilen gerçeklerle birebir bağlantılıdır.
Bugün insanlık ayakaltına alınmışken bu ayakaltına alınmışlığın önünü alacak olan kesinlikle ve kesinlikle gençliktir. Gelecek, gençliktir. Bunun için her şey onlar için yapılıyor, bunun için onlar seviliyor. Ama unutulmasın ki onların da yapacakları vardır.
Özgürlük hareketi genç başladığını söylüyor, genç yürüdüğünü ve dolayısıyla gençte bitireceğini yani adaletsizliği ortadan kaldırarak; adil, eşit, çoğulcu, paylaşımcı ve özgür bir dünya yaratacağını belirtiyor. Böyle bir dünya ilk önce gençliğin hayali ve özlemi değil midir? Jerontokratların çokbilmiş dünyasında bıkanlar, onlar değil midir? Her gün ezilen ve horlananlar onlar değil midir? Günlük olarak baskılanan, söyledikleri dikkate alınmayan, itilen yine onlar değil midir? Daha gözlerini yeni açmışken bilmedikleri, anlamadıkları bir ilişkinin içine zorla atılanlar onlar değil midir? O zaman HER ŞEYİ ONLAR İÇİN YAPIYORUM sese cevap vereceklerde onlar değil midir? Onlar, yani gençler olduğu açık olan bir soruya cevabı vereceklerin kesinlikle bu cevaplarını en ileri düzeyde her yerde ama başta da; Şengal’de, Kobane’de, Afrin’de, Cezire’de, Kerkük’te ve tabi ki; Munzurlarda, Araratlarda, Nurhaklarda, Katolarda, Meretolarda, Binboğalarda, Tendüreklerde, Berbıheyv’de, Bagok’ta ve dahası; Karadeniz’de, Toroslarda derken Dalaho’da, Bestun’da ve Kürdistan ile Ortadoğu’da özgürlük sorununun olduğu yerde…
İşte, “Onları Çok Seviyorum” sözlerine verilecek en iyi cevap, Özgürlük Sorununun olduğu her yere akarak bu özgürlük sorununu büyük bir ruh, coşku ve moral ile çözmektir. Bu ise belki de bu sevgiye verilecek en iyi cevaptır.
KASIM ENGİN