Leyla Kasım 1952 yılında Kerkük’te doğdu. İlk ve ortaöğrenimini gördükten sonra ailesiyle birlikte Bağdat’a göç etti. Bağdat’ta lise öğrenimini tamamlayan Leyla Kasım, 20 yaşındayken Kürdistan öğrenciler birliği (YXK) ile tanıştı ve onlara destek verdi. Leyla Kasım bu dönemde peşmergelere katılma kararını verdi.
1-KDP peşmergesine katıldığı zaman Kürtler, özellikle Büyük Güney’de hassas bir dönemden geçiyordu. 1974’ün baharında Baas rejimi Kürtlere karşı savaş açtı ve yoğun tutuklama ve katliamlar gerçekleştirdi. Birçok Kürt ailelerini Bağdat’tan çıkardı. Irak rejimi Qeledize kentini bombaladı. Bombalama sonucunda 3 sivil yaşamını yitirdi. Daha sonra Halepçe’yi bombalayan rejim, birçok sivilin yaşamını yitirmesine neden oldu. Bu dönemde Leyla Kasım’a Kürt halkının sesini dünyaya duyurmak amacıyla bir uçak kaçırma görevi verildi ve kendisi bu görevi büyük aşk ve tutkuyla uygulamak için yola koyuldu. Ancak bu eylemde istenilen düzeyde başarılı olamadı. Daha sonra Leyla Kasım ve 4 arkadaşıyla birlikte 24 Nisan 1974 yılında Baas rejimi tarafından esir alındı. Leyla Kasım ve 4 arkadaşıyla birlikte 13 Mayıs 1974 yılında idam edildiler. Yargılama esnasında Leyla Kasım mahkeme hâkimine “beni öldürün fakat şu gerçeği de bilin ki; benim öldürülmemle binlerce Kürt uyanacak. Ben Kürdistan’ın özgürlüğü yolunda canını feda etiğimden dolayı sevinç ve gurur duymaktayım”dedi. İdam sehpasına giderken bile ulusal marşımız olan Ey Raqip marşını hep okuduğunu söylenmektedir. Böylesi görkemli ve anlamlı mücadele sahibi olan binlerce Kürt geçleri tarihe damgasını vurmuştur. Tabi Baas rejimi hoyratça katletti. Bu insanların anılarını her dönem güncel tutmak ve onların intikam mücadelesini yükseltmek bizim için kutsal bir görev olmaktadır. Kuşkusuz günümüzde Leyla’nın dediği gibi Kürdistan’ın bağımsızlığı ve özgürlüğü uğruna binlerce Kürt kadını mücadele edip, halkı uğruna gözünü kırpmadan bedenini feda etmektedir. Leyla Kasım kendi dönemine göre Kürt tarihinde Irak Baas rejimi karşısında çağdaş bir direniş destanı yazdığını belirtmek mümkündür. Bunların yanı sıra dönemine göre yoğun bir Kürt, feodal kültürü çatısı altında yaptığı özgürlük çıkışıyla birçok kadında medeni cesaretin gelişmesi, ulusal bilincin derinleşmesinde büyük bir katkıyı sağladığını dile getirmek mümkündür.
Leyla kasım kişiliği ve karakter yapısı gereği öyle sıradan bir kadın olmamaktadır. Son derecede bilinçli ve aydın bir düşünsel yapıya sahiptir. Bu anlamda Kürt Kürdistan tarihinde önemli ve anlamlı bir yere sahip olduğunu belirtebilirim. Bilindiği gibi 1974 yılından bu yana düşmanın talan ve asimilasyon, soykırım politikalarına karşı Kürt toplumu da yoğun bir mücadele vermektedir. Özelde de özgürlük güneşimiz Önder APO’nun öncülüğünde bu mücadele güçlendirilip günümüze taşırılmıştır.
Özgürlük Güneşi’nin ışınlarından enerji ve güç alan Kürt kadını her alanda aydınlanıp güçlü bir örgütlülük düzeyine ulaştığını görmekteyiz. Bunun en somut örneklerinden bir tanesi de PKK içindeki kadın özgürlük mücadelesidir. Yine YPJ, YJA-Star ve PAJK askeri-ideolojik merkezi etrafında büyüyen ve gittikçe gelişen bir kadın hareketinin devrime öncülük eden bir konuma gelmiş bulunmaktadır. Bu bakımdan Kürt toplumu ve özelde Kürt kadını, 21. Yüzyılda insanlık, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin temel garantisi haline gelmeyi başarmış bulunmaktadır.
En yakın tarihe bir göz atığımızda bile görülecektir ki her türlü yönelim ve zorlu koşular altında Suriye rejimine ve orada bulunan bütün muhalif ve gerici çete guruplarına karşı amansız bir direniş sergilenmektedir.
Bu bakımdan bizler kadın hareketi olarak da geçmiş tarih gerçekliğimizden ders çıkaran ve Beselerin, Zarifelerin, Leyla Kasımların, Zilan ve Semaların düşmana karşı verdikleri mücadeleden sonuç çıkarmayı bilip, düşmanın her türden onursuzlaştırıcı ve sömürgeci sistemine karşı mücadeleyi güçlendirmekle anlamlı cevabı verdiğimizi söylüyoruz.
Kürt toplumu olarak çok önemli ve kritik bir aşamadan geçmekteyiz. Özellikle de önümüzde bizi bekleyen yoğun bir mücadele dönemi vardır. Demokratik ekolojik ve kadın özgürlükçü bir sistemi Ortadoğu’da ve Kürdistan toplumunda yaratmak kadının özgürlüğünden ve özgürlük mücadelesinden geçtiğini unutmamak gerekir. Çünkü bütün eşitsizliğin ve adaletsizliğin temeli kadın köleliğinde ve erkek egemenlikli zihniyetten doğduğunu, her geçen gün yapılan bilimsel araştırmalardan anlaşılmaktadır. Bu anlamda salt bu hususları tespit etmekle yetinilmemelidir. Bir de günlük yaşamsal ve siyasal politik sistem içinde bunun mücadele araçlarını doğru ve yerinde kullanma çabalarımızın güçlendirilmesi gerekmektedir.
Günümüzde kapitalist modernite sisteminin göstermelik olarak kendisini demokrasi ve barış sözcükleri altında insanların duygu ve hayal dünyasına sunduğu gereği bir kandırmacadan ve yalandan ibaret olduğunu yakından görmemiz gerektirmektedir. Özelde de kendi sistemini ve modern yaşam anlayışını Ortadoğu halklarına, gençliğine, kadınına entegre edebilmek için gerek en gelişmiş teknolojik araçlarından, yine askeri güç gösterilerinden vb. ihtiyaç duymadığım birçok sosyal, psikolojik, kültürel baskıyı uygulamaktadır.
İnsanlığa sunduğu tek yaşam seçeneği günü birlik yaşamak, bireyci ve bencil bir insan tiplemesinin yaratmayı hedeflemektedir. İnsanların insanlık adına verdiği devrimci mücadelesinden vazgeçtirmeyi ve bu konuda direniş geleneğini tarihten silmeyi istemektedir. Bu konuda çağın temel gerekliliklerinden olan kadın özgürlük mücadelesini yükseltmek ve bu mücadelenin sonuçlarını kalıcı bir demokratik modernite sistemine dönüştürmektir.
Bu temelde kadın özgürlük mücadelesini Ortadoğu sisteminde yaratmak ve her türden cinsiyetçi, feodal, dini kalıplar adı altında kadına her alanı daraltan ve çıkış kapılarını kapatan bu sistemsel geriliklere dur demek her kadının meşru ve adil hakları arasında olmaktadır.
Bu vesileyle Leyla Kasım’ın şahadet yıl dönümünü değerlendirirken başta bütün Ortadoğu kadınları olmak üzere, özelde de Güney Kürdistan kadının yaşadığı çıkmaz ve bunalımlara da çözüm gücü oluşturmak bakımından da kendilerini her alanda yetkinleştirmeyi ve sistem karşısından sunulan yaşam tarzının olduğunu yaşam tarzını olduğu gibi kabul etmekten ziyade, Leyla Kasım’ın mücadelesine bağlılık gereği olarak, her alanda kendi örgütlülüklerini güçlendirmek ve ulusal yönden kendi kültür ve geleneklerine sahip çıkmak gibi bir görevle karşı karşıya olduklarını düşünüyorum. Bilindiği gibi son yıllarda çokça Güney Kürdistan’da kadın intiharları ve değişik biçimde kadın katliamları basına yansımaktadır. Bu durum karşısında sesiz kalmamakla birlikte bu olayların temel kaynağına teşkil eden etkenlerden bir tanesi de 5000 yılık erkek egemenlikli sistem olduğu gerçeğinden yala çıkarak her dönemkinden daha çok Ataerkil düşünce yapısına karşı durmak ve buna karşı kendi demokratik haklarının koruma mücadelesinin yükseltilmesi gerektiğini belirtebilirim. Özellikle de Güneyde var olan sistem gerçekliği kadının en doğal yaşam hakkını bile elinden alacak bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Kadın katliam ve cinayetlerinin hiçbir şekilde meşrulaştıracak bir gerekçeye yer vermemek ve reel zeminin olmadığını düşünmekteyim.
Leyla Kasım Baas gibi bir diktatör sistemine karşı boyun eğmeyen bir kadın olduğundan dolayı onu sahiplenmek ve anlamlı kılmak kadın özgürlük mücadelesini erkek egemenlikle zihniyete karşı vermekten geçtiğini belirtebilirim.
Bu bakımdan erkeğin kadın topluluğu etrafında sarmış olduğu örümcek ağını koparıp, parçalamak en önemli hususlardan birisi olduğuna inanmaktayım. Bir de PKK öncülüğünde gerçekleşen kadın mücadelesinden güç almak ve kendisi için bir moral güç görmek gereklidir. Sistem içinde kadının yaşadığı yalnızlık psikolojisi, çok yönlü çözümsüz ve güçsüz bırakılan yaklaşımlarla dolu olmaktadır.
Bütün sorunların çözümü kadının sistem karşısında yaşadığı kaos ve bunalımların temel yolu ideolojik ve sosyal bakımdan kendisini politik alanda güçlendirip, siyasal alanda kendisini güç haline getirmekten yatmaktadır. Siyaset politika ve diplomatik alanı salt erkeğe ait bir meslek ve çalışma sahası olarak görmek yanılgılı ve yanlış bir yaklaşım olduğunu görmek gerekir.
Bilindiği gibi yeni bir bilim dalı olarak jineoloji bilim dalı kuruldu ve bu bilim dalının güçlenmesi aynı zamanda birçok toplumsal alanda yaşanan kadın ve toplum sorunlarına çözüm gücü ve getirme temelinde yetkin bir rol oynaması beklenilmektedir. Jineoloji alanında kendini doğru tanımlamak ve bilince çıkarmak önemli bir husus olduğunu düşünüyorum. Kadın olarak geçmiş tarihini bilmek ve cinsiyetçi toplumun beyinlerimizde duygu ve düşünce, ruhsal yaşamımızda yaratmış olduğu parçalanmayı, aşıp kendimize ayıt olabilmeliyiz. Biz kadınlar olarak hiç kimsenin, özelde de erkeğin namusu olmadığımızı bilmeliyiz ve en çokta bu eğilim, mantık yapısıyla mücadele etmeliyiz. İnsanın namusu onun özgür ve onurlu yaşamından geçmektedir.
Bence önemle üzerinde durulması gereken diğer bir husus ise son dönemde BDP, DTKA ve KCD kuruluşları öncülüğünde sağlanan eş başkanlık sistemini güçlendirmek ve Ortadoğu’nun her alanında bu sistemin kurulması için mücadele etmek gerektiğini düşünüyorum. Demokratik bir sistem olduğu kadar, kadın topluluğuna karşı dayatılan eşitsiz anlayışların önünü önlemek açısından örnek teşkil edecek bir örgütlenme modeli olmaktadır. Yine gerçek demokratik toplumun kurulması açısından da ahlak ve politik toplum zihniyetinin yaşamsal kılınması açısından da belirleyici bir rol oynayacağını vurgulamak mümkündür. Bu temelde reel gerçeklikleri ele alacak olursak her bakımdan bizleri, kadınlar olarak güçlü bir mücadele dönemi beklemektedir. Tarihte yaşanan devrimci kadın geleneğini canlı tutmak ve günümüzle anlamlandırmak önem kazanmaktadır.
Bilindiği gibi günümüzde Kürdistan’ın birçok yerin de öncülük ettiği çeşitli biçimler ve yöntemlerle mücadele vermektedir. Kürt kadının bu düzeye ulaşmasında kuşkusuz, Özgürlük güneşimiz Önder APO’nun eşsiz emekleri ve çabası sonuncunda yakalanmıştır. Kadın kurtuluş ideolojisi ve kopuş teorileri kapmasında kendinde gerçekleştirdiği zihinsel devrimle birlikte her geçen günün ideolojik bakımdan öneminin farkına varmaktadır.
Mezopotamya devrimi kadının özgürlüğünden ve bağımsız mücadelesinden geçtiği gerçeğinden yola çıkarak Ortadoğu’da güçlü bir toplumsal dönüşüme ve gelişmeye öncülük edecek olan, kadınlar olmalıdır. Çünkü en çok toplumda yaşanan savaş ve kaos kargaşadan zarar gören, mağduriyet yaşayan kadınlar ve çocuklar olmaktadır. Toplumsal anlamda günümüzde temel sorunları arasında en başta gelen kadın sorunu olmaktadır. Bu anlamda kadın sorunu etrafında gelişen çelişki ve ilişkileri bilimsel bir bakış açısıyla ele alıp çözmek gerekmektedir. Kadın köleliği üzerinden inşa edilen egemen sistem gerçeğini aşmak ve aştırmak kadın özgürlüğüyle yakından bağlantılı olmaktadır. Önder APO’nun da dediği gibi; “köleliğin olmadığı yerden egemenlik yükselmez” tezi bu anlamda gerçeğini tam anlamıyla doğrulamaktadır.
Düşünün bir toplumda eğer herkes eşit ve özgür haklara sahip ise orada egemen ve ezilen sorunu olmazdı. İktidarlaşmış sistem elindeki güç ve sermaye birikimini insanların düşünce dünyasına bir tahakküm aracı olarak kullanıp, kendisini hâkim kılmaktadır. Yine en bariz örneklerden biri de işçi ve patron ilişkisi arasında ki fark olmaktadır. Nedir bu fark? İşçinin kendi yaşamını idame edebilmek için bir avuç paraya muhtaç kılınmaktadır. Bunun üzerinden insanlar arasında alt üst sınıf anlayışını derinleştirmeyi esas almaktadır. Durum bundan ibaretken ortaya çıkan sonuç kendisini insanlar arasında veya kadın-erkek arasında var olan uçurumların daha da derinleşmesine katkıda bulunmaktadır. Kadınlara sistem tarafından bilinçli ve büyük bir ideolojik uzmanlıkla biçilen roller ve misyonların var olması söz konusudur. Özelliklede erkek her zaman evin direği ve evin her anlamdaki ihtiyacını maddi ve manevi anlamda sözde karşılayan bir pozisyon ve görevle sorumludur. Kadına düşen görev ise çocuk bakıcılığı evin temizlik makinesi, erkeğin cinsel güdülerini tatmin eden bir zorunlulukla karşı karşıya bırakılmasıdır. Oysaki en büyük haksızlık buradadır. Yine kadının biyolojik olarak zayıftır tabiriyle kadını her zaman bir cinsel meta parçası olarak ele alınan yaklaşımlarla, kadın köleliğini meşrulaştıran yaklaşımların köklü bir biçimde aşılması ve bu cinsiyetçi eğilimlerin aşılması gerekmektedir.
Yaşadığımız çağ gerçekliğinde en çok emek veren, yaşam bağıyla bağlantıları güçlü olan kadın toplumu olurken, nedense bu gerçeklikleri gören gözler kör ve görmez bir duruma gelmiş bulunmaktadır.
İşte devrimci kadınlar anısına sahiplenmek ve onları yaşamsal kılmak dediğimiz şey de tüm bu ters-yüz edilen gerçekliklerle mücadele etmemizi güçlü bir şekilde gerektirmektedir. Kadınlar açısından diğer bir tehlikeli durum ise sistem karşıtı reflekslerin neredeyse yok edildiği gerçeğidir. Post modernite sistemi çağın her türden gelişmiş teknolojik ve bilimsel olanaklarından yararlanıp, kendisini şeker şerbet yapma gibi gösterip kendisini fark ettirmeden insan hafızasını etkileyip cahil bir toplum ve birey gerçeğini yaramak istemektedir.
Özgürlük kavramı adı altında insanlığa sunduğu her şey köleleştirmedir. Bu açıdan yaşanan toplumsal sorunların ciddi anlamda insan yaşamında tehditler yaratması ve neredeyse bu sorunların çözümü anlamda tüm kapıların kapatıldığı, yaşanan her şeyin tanrının farz etiği ve bunu bir kader olarak ele alıp herkes tarafından kabul görülmesi hususunda liberal bir havayı yaratmak ve bu havayı her kese benimsetmeyi, özümsetmeyi çok profesyonelce topluma kabul ettirmeyi başarmış bulunmaktadır.
Biz kadın topluluğu olarak tarihimizi, evrenimizi ve kendi kişiliğimizi felsefik açıdan çözümledikçe gelecek yaşamımızı özgür ve demokratik kılabiliriz. Çünkü şimdiye kadar her şeyden maruz bırakılan kadın toplumu üzerinde oynanan iktidar savaşının özünü yansıtmaktadır. Yine bazı ideolojik ve politik nedenleri olmaktadır. Eğer kadınlar bilinçlenir, bilimsel alanda gelişirse, tabi ki kandırılacak bir alan kalmaz. Erkek sistemi açısından bilim insanlarının kadın olmayışı, ünlü ve derin felsefecilerin çıkmaması öyle kendiliğinden değildir.
Tabi ki tarihte birçok kadın kişilikleri çıkmış, ancak bastırılmış ve kendisini yetkin kılacak alanlar ortadan kaldırılmıştır. Örneğin Ortaçağ karanlığından öncesi ve sonrası da birçok bilim kadın çıkmış ve cadı ve şeytandır cadı avına çıkılıp kadınların yakılıp engizisyonlardan geçirilmiştir. Egemen sistem şu gerçeği çok iyi hesaplamaktadır. Eğer kadın köleliği olmasa kendisini ayakta tutacak bir dal kalmayacaktır. Bu nedenledir ki kadın özgürlüğünün önlerinde binlerce engel ve barikat kurulu tutulmaktadır.
Günümüzde de önemli olan kadınların tek yürek ve tek sesle bu gerçeğe karşı durmasıdır. Bıkmadan usanmadan mücadele etmesidir. Avrupa’da bazı cinsiyetçi çitler kırılmış olsa da var olan feminist ve genel kadın haklarını savunan kadın kuruluşları, günümüz açısından çok belirgin olmamakla birlikte, kapitalist modernitenin derin ideolojik etkileri altında olduğu için, hem kadın haklarını ele alışta hem de demokrasi anlayışlarında sistemin özünden boşaltılmış demokrasi anlayışını aşamadıkları için gerçek anlamda kadın özgürlük mücadelesini verememektedirler. Örneğin eşitlik anlayışı bilene, her zaman erkeklerin sahip oldukları anlayışın kendisine tanıtılmasını savunan anlayış yanlış ve yetersiz kalmaktadır. Önemli olan kadınların kendilerini sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda bağımsız bir alana sahip olmaları ve ideolojik olarak bağımsız bir iradeyi temsiliyet düzeyine ulaştırılmasıdır.
Kadın zaten özü itibariyle sosyalizmi ve komünal değerleri temsil etmektedir. Bir de kadın toplumun temel hücresini oluşturduğu için doğal anlamda kendisine pozitif bir ayrıcalığın tanıtılması ve özel bir yere sahip olması gerekmektedir.
Bu vesileyle Leyla Kasımın 46. şahadet yıl dönümünü anarken Kürdistanlı ve bütün kadın devrimcilerin şahadetleri önünde eğiliyor ve anılarını ölümsüz kılacağının sözünü veriyoruz. En büyük umut ve ayallerimiz olan kadın devrimini Ortadoğu ve Kürdistan toplumunda gerçekleştirmek için Kadın Özgürlük Hareketi olarak her döneminkinden daha çok özgür ve yaşanılır bir dünyayı yaratmak için güçlü bir mücadelenin sahibi olacağımızı belirtiyoruz.
Diyana Amanos