İsminiz, cisminiz, renginiz, bakışlarınız, konuşmalarınız hiç yabancı gelmiyor. Acaba daha önce nerede, nerelerde karşılaştık. Ortadoğu bildiğiniz, gibi karmakarışık insanlar hatırlanamayacak kadar çok gelir ve hiçbir zaman geldiği gibi olmaz ama bir şekilde gider. Siz buralı değilsiniz, çünkü beyninizde insana ait güzellik, ayaklarınızda Arap çöllerinin yanığı, Kürt dağlarının nasırı görünmüyor. Evet, tanıdım, siz tabii bir İngiliz centilmeni, bir Fransız mösyösü, yere basmayan ayaklarınızla tekrar çökmüşsünüz Ortadoğu’nun tepesine.
Hatırlıyoruz da biz sizi komplolarınızla, ihanetlerinizle, yalan ve riyalarınızla tanıdık. Tanıdık çünkü siz gelinceye kadar Ortadoğu bunların yabancısıydı, mertçe bir yaşamı vardı, düşmanlıkta, dostlukta yüz yüzeydi buralarda, vurulacağı zaman kişinin geçirilirdi önüne salavat istenirdi önce ve vurulurdu. Yada sevdası Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Derweş ile Adule ve Mem ile Zin’di ihanetsiz ve tekti. Anlayacağınız siz gelmeden önce de burası kavgalıydı ama insanlığı yozlaşmamıştı.
Siz yozlaştırdınız buraları nasıl mı, örnekleriniz çok ama bazılarını sayalım: Kürt ulusal direnişinin, dönüm noktalarında uğramıştınız Kürt ovalarına, Bedirxan Beyi, kandırıp sürmüştünüz, kışkırttığınız Süryanilerin üstüne, kadim kardeş halklar arasında kan davası başlatmıştınız. Kendi menfaatleriniz için kendi dindaşlarınızı kışkırtıp katliam fermanlarını yazdırmıştınız, birde Kürt ülkesinin sömürgeciliğe karşı direnişine bu oyunla çok büyük bir darbe indirmiştiniz. Sonrası da var biz sizi Dersim’de tutmadığınız sözlerle, umut verip canını aldırttığınız isyancı, özgürlükçü insanların, cenazelerinde ki size inanmış olmanın verdiği acı bakışlarda gördük. Birde Ağrı Direnişi var, geliyoruz dediğiniz Kürtler, destek sözleri verdiğiniz Kürtler, bir anda şarap masalarında petrol karşılığında, Zilan’da katlettirip kanını içtiğiniz Kürtler oldu. Evet, İngiliz mister Mark Sykes ve Fransız mösyö Georges Picot biz sizinle tarihin en berbat zamanlarında tanıştık. Maalesef bunlar sadece tarihte kalmadı torunlarınızın da sizden pek farkı yok, bu günde direnenleri NATO’nun 5.maddesiyle yok etmeye çalışırken, yanına çekebildiklerini de Avrupa’nın liberal kalıplarında eritip kendi halkına düşman birer işbirlikçiye çeviriyorlar. Komplolarda değişmemiş, mesela Paris yine aynı Paris yozlaşmış insanların, ahlaksız özgürlüklerin, namussuz iktidarların ve alçak suikastların başkentinde Sara, Rojbin ve Ronahi.
Kimse iyi hatırlamasa da herkes “Cenevre yenidir, daha birinci, ikinci toplantıdır” dese de biz hatırlıyoruz size de hatırlatalım. 1915’iniz var birde tabii belki hatırlamazsınız, yıllanmış şaraplar dökülüyordu, kibar hizmetçilerin elinde ki kan kızılı şişelerden, centilmen ellerinizde ki kadehlere, çok içmiştiniz, bundandır hatırlamazsınız belki, elinize cetvel alıp parçaladığınız insanlığı, şimdi o parçalanmışlığın sonuçlarını yaşıyoruz.
Nasıl mı? Bakınız 22 parçaya böldüğünüz Arapların günlük bilançosu 1000 ölüden 10 000 sakattan aşağı düşmüyor. Kürtler hala bölünmüş bedenlerini (anavatanlarını) binlerce şehidin kanıyla yoğurup birleştirmeye çalışıyor. Sizin gibi cahillere medeniyeti biz getireceğiz, fesimizi, kefiyemizi, şal, şepik, şutiğimizi gericilik diyerek yasakladınız. Yerine getirdiğiniz şapka bu güneşte işe yaramıyor, soğukta ısıtmıyor, insan onu alıp ikiye bölerek yarısını arkadaşına veremiyor, kanını da, terini de onunla silemiyor.
Şalvarımız yerine getirdiğiniz, kot pantolon bir teşhir malzemesi insan giymeye de giyene bakmaya da utanıyor. Bir de onun taşlamasını –model, şekil verme işi- çıkardınız, bunun işinde çalışan genç yürekler kansere kapılıp acı çekerek ölüyor. Daha da acısı getirdiğiniz medeniyet beyler, bu gün silah ticareti olmuş, bomba pazarı olmuş, önce sattığınız parası olarak sonra öfkeli bedenlere sarılıp size dönüyor. Ama maalesef sadece size dönmüyor, her saat başı bir yerinde Ortadoğu’nun normalleşmiş bir patlama haberi oluyor.
Evet, biz sizinle buralardan tanışıyoruz, Sayın Avrupa, insanlığın üvey çocuğu, sevimsiz, şımarık velet, tanıdık seni, hiç değişmemişsin, yine konferanslar topluyorsun, şirin görünmek için, “dünyayı öfkeyle değil, tebessümle kurtaracağım” diyerek. Gülüyorsun ceset sayılarına, ee gülersin tabii mermiyi sen satıyorsun, patlayan bombanın kilo hesabı bağlar seni, insansız Ortadoğu’nun petrol hazinesi ilgilendirir. Birde bunu kabullenecek, sana biat edecek insanlar olmalıdır çevrende, gani gani petrol yağdırsın ve senin daha rahat sömürebilmen için burayı birkaç devlete daha parçalasın diye topluyorsun bu konferansları da, senin dilini bilen kendi dilinden utanan bu fırsatçıları da. Haklısın tabi senin de işin bu sen ancak senin adına savaşanlar oldukça varsın, ancak varlığını sana feda edip bu ilericilikten! Mutlu olanlar oldukça!
Bunun içindir Cenevre’ye Kürtler giremez deyişiniz çünkü Kürtler artık eski Kürtler değil, gelmiyorlar artık senin oyunlarına, bak kendi sistemlerini kurdular, kendilerini yönetiyorlar. Senden icazetsiz olduğu için kızıyorsun doğaldır. Sen kendini en ileri, en gelişmiş görüyorsun, bundandır senin sistemsizliğini, krizli toplum ve iktidar gerçeğini kabul etmeyen bir ulusa diş bilemen, sen hala “cetvelle kurtarmaya çalışırken dünyayı”, Kürtler kırdı bütün şablonları, Cenevre’ye çağırmadın da ne oldu?
Sen kaybettin tüm gerici, çirkin yanların tekrar su yüzüne çıktı. Herkes gördü halklar karşıtı sistemini, “bağlayıcılığı olmayan kararlar lafazanlığını” işte bu oldu. Çağırsaydın da ne olurdu? Kürtler yine kendi sistemiyle yaşardı, zaten senin vereceğin bir şey yok, kahramanları direndi ve aldı. Ama davet etseydin, sen kendi itibarsızlığını biraz da olsa kamufle edebilirdin yada tarih karşısında katline ferman çıkardığın, parçalara ayırdığın bu halktan ve Kürtler şahsında tüm Ortadoğu'dan özür dileyebilirdin.
Ama yapmadın çünkü sen her zaman ki gibi bunları anlayacak zihinsel gelişmeye ulaşamamışsın. Ama bak Ortadoğu’nun yiğitleri bu zihni devrimi gerçekleştirmiş. Ortadoğu’nun yiğitleri artık oyuna gelmiyor, hesap soruyor.
ALİ ARAP