Kürtler ve Kürtlerin tarihi ile uğraşan her insan bilir ki Kürdistan'da iki çizgi vardır: bunlar; kahramanlık ile işbirlikçi çizgilerdir. Her bir çizginin kendine has ortaya çıkardığı kişilikler ya da tipolojiler vardır. Ve Kürdistan tarihi bir nevi bu her iki tipolojinin kavgasında, çekişmesinde ibarettir.
Özgürlükçü Kürt ya da kahramanlık yazan Kürt; işgale, zulme, baskıya, talana karşı koyan ve boyun eğmeyen Kürt olarak tanımlanabilirken, işbirlikçi Kürt’ü ise; işgalcinin, sömürenin, sömürgecinin ve de talancının yanında yerini; kendi bireysel, ailesel, kabilesel, aşiretsel ve yer yer parçasal çıkarları için yer alan Kürt’ü olarak tanımlanabilir.
Yukarıda dile getirilenler temelinde kişilik çözümlemesini yapmaya kalkıştığımızda gerçekten de her iki yolun kendine has bir tipolojisi ortaya çıkar. Ve ilginçtir ki bu tipolojileri tarihin her sayfasında görmek, görebilmek mümkündür. Bizler; tarihin başlangıcında gizli olduğumuzu ve de tarihin ise bugünümüzde gizli olduğunu bilir isek, tarihin ise şimdi olduğunu yani yaşadıklarımızın mutlaka ama mutlaka tarihin her hangi bir anında karakter bakımından yaşandığını bilir isek, o zaman söylediğimiz tipolojileri tarihin her an’ında ve safhasında görebilmek, değerlendirmek zor olmayacaktır. Başka bir deyimle bugün yaşanmışları bizler tarihin derinliklerine götürüp görebiliriz, tersi de doğrudur, tarihin her hangi bir anında yaşanmış olanları bugün nasıl zuhur edeceğini görebiliriz, değerlendirebilir ya da yorumlayabiliriz. Evet “tarih bugünümüzde gizli biz ise tarihin başlangıcında gizliyiz.”
Tarihin hangi sayfasını açarsak açalım özgürlük için meydanlara akanlar kesinlikle öz güven dolu olmuşlardır, halkına ve halklara güvenmişlerdir, bireysel çıkarları gözetmeden er ya da geç özgürlük meydanlarına çıkmışlardır, bedel ödemekten çekinmemişlerdir, kellerini halklarının ya da içine doğdukları toplumların çıkarları için feda etmekten çekinmemişlerdir. Onurlarına düşkün insanlar olarak, onurlarına bir laf gelmemesi için meydanları terk etmemişlerdir. Tuhaf gelebilir ancak bir yaşanmış gerçek olarakta özgürlükçü olanlar toplum değerlerine çok sadık ve bağlı yaşamasını da bilmişlerdir. Ahlaki değerlere-hem kendi hem toplumlarının- helal gelmesine izin vermemişlerdir. Böyleleri toplumları nezdinde hep büyük bir saygı ve sevgi ile karşılanırken, tarihin en zorlu süreçlerinde halklarının iyi birer evlatları olduklarını kellerini ortaya koymalarıyla göstermişlerdir.
İşbirlikçi diye tabir edilenler ise tarihin fi zamanında bu yana işbirlikçi karakteri kendilerine örf bilerek; fırsat bulduklarında, vurgun yapabildiklerinde, ailelerinin çıkarları sağlayabildiklerini düşündüklerinde, kendi kirli yaşamlarını kurtarabileceklerine inandıklarında ve de maddi çıkarlar derken her türlü farklı çıkarları elde edebileceklerinin olanağını bulduklarında her zaman güçlülerin yanına geçmesini bilmişlerdir.
Tuhaf gelebilir ama sadece güçlülerin yanına geçmemişlerdir, hayır, aynı zamanda güçlü olanların yanına geçerek kendi toplumlarına karşı savaşmaktan geri durmamışlardır. Böyle tipler ve tiplemeler kesinlikle özgüven yoksunudurlar, ödlektirler. En azında düşmanlarına karşı, işgalcilere karşı böyledirler. Ancak kendi toplumlarına karşı müthiş cüretkâr olduklarını, gözü kara olduklarını, kendilerine alternatif bulduklarını ezmekten bir dakika bile geri durmadıklarını ise bizler tarihte yaşanmış olanlardan iyi biliyoruz.
Evet, bu kişiler kendilerine güvenleri olmadıkları için öncelikli olarak kendi halklarına güvenmezler. Hep gözleri dışarıdır. Hep bir dayanak ararlar. Hep bir bey ararlar, bir padişah bir imparator ararlar. Yani bir gölgeye sığınmaya ihtiyaç duyarlar. Gölge yoksa sinik olmanın da ötesinde siniktirler. Ama bir gölge bulmuşlar ise adeta haşhaş içmiş gibi toplumlarının tüm değerlerine gözü karaca yönelmesini de bilen bir karakterleri vardır bu işbirlikçilerin. Enkidu’yu unutmayalım, Matizawa’yı unutmayalım. Ya da tarihin hangi sayfasına gidersek gidelim, Kürt halkının değerlerine saldırmış, kendini satmış, birilerine yamanmış bu tip Kürtler çoktur.
Birde bu işbirlikçi diye tabir ettiklerimiz genelinde bir şeyleri olanlardır. Bir şeylerini yitirmemek için meydana çıkmaktan çekinenlerdir. Varlıklıdırlar, enseleri kalındır. Ve çoğu zaman göbeklidirler. Başka yaşama da alışmışlıkları çokça görülür. İşte böyleleri hem varlıklarını yitirmemek, hem imkan çıkarsa varlıklarına daha fazla varlık katabilmek için ve hem de başkalarının varlıklarını kendilerine katmak için bolca güçlünün -yani işgalcinin, talancının, sömürgecinin -yanına geçerek kendi topraklarında bir Truva atı rolünü oynamaktan geri durmazlar.
Evet, özgürlükçülerin ile işbirlikçilerin karakterlerini böyle saymaya devam edebiliriz. Çünkü her iki tipoloji için söylenecek çok şey vardır. Belki en son olarak bir şey daha söyleyerek güncele geçmek iyi olabilir. İşbirlikçi yaşam düşkünü, bunun için korkak ve gergin iken, özgürlükçü yaşamını adamaya hazır olduğu için gözü pek ve çekinmeyendir.
Bu tespitler ışığında Kürdistan'da son zamanlarda olup bitenlere bir göz atarak işbirlikçilik ve özgürlükçülük çizgisine bakmaktan yarar vardır.
Güney Kürdistan'da Barzani denilen bir aile vardır. Parası çok, maddiyatı çok, ordusu çok, silahı çok, uluslararası dostları çok, sarayları çok, basını çok. Başka bir deyimle her şeyi çok mu ama çok. Ama dikkat edelim Şengal’de bu çok olanlar daha İŞİD ya da DAİŞ denilen çete örgütü harekete geçmeden nasılda arkalarına bakmadan çok mu çok tüydüler. Hem de çok çok hızlı bir şekilde kaçtılar. Sadece tüymediler, Şengal’de Êzîdî insanlarımızdan silahlarını da alarak geriye bakmadan tüydüler. Ve sonuçlarını herkes haftalarca görüyor. Yaşıyor. Hem de gözyaşlarını durduramayarak tarihimizin en kanlı bir sürecini acılarla yaşıyor, yaşıyoruz.
Hani devlet olacaktınız, hani herkese kafa tutabiliyordunuz, hani Kürt’tünüz, hani peşmergeydiniz yani kelle koltukta savaşan, hani tüm Kürtlerin öncüsü ve savunucusuydunuz? DAİŞ Rabia’ya gelmeden iki gün önce nasıl araçlara hem de yuvarlanarak, takla atarak kaçtıklarını tüm televizyonlar görüntüledi.
Tuhaf ama bu kaçanlar, arkalarına bakmadan tüyenler, Kürtler söz konusu oldu mu ne kadar çok da hey heyleniyorlar, dikleniyorlar, horozlanıyorlar, gözü pek kesiliyorlar, aslanlaşıyorlar, tavandan kül bırakmıyorlar, herkese laf yetiştiriyorlar. Kürt’e karşı böyle olduklarını bizler Ali Asker meselesinde biliyoruz, Suleyman Muinilerin meselesinden biliyoruz, Dr. Şıvanlardan biliyoruz ve tabii Komala’ya karşı yapılanlar derken Güney Kürdistan devrimcilerine karşı yapılanlardan biliyoruz.
Hani birkaç lafta DAİŞ’e yetiştirseydiniz ya!
Peki, özgürlükçü dediklerimiz bu durumda ne yaptılar. Özgürlükçü dediklerimiz ilk günden başlayarak, hatta aylarca önce Şengal’e geçmek istediler. Ama bu kaçanlar buna izin vermediler. Ecel kapıyı tıklayıp çalınca özgürlükçüler dağlardan ovalara hem de güney ovalarına akın ettiler. Savaşın, ölümün kol gezdikleri yerlere akın ettiler. Kürt halkının zorlukları yaşadıkları alanlara akın ettiler.
Evet, birileri ovalarda şehirlere doğru yani kuzeye doğru kaçarken, birileri dağlarda ovalara-savaşın yaşandığı yerlere yani güneye akın ettiler.
Tuhaf ama dediğimiz gibi birileri kuzeye doğru kaçarken, birilerinin de kuzeyde güneye “kaçışlarını” durdurmak çok güç oldu, halen de bu özgürlük hareketi için bir güçtür. Daha açık bir ifadeyle KDP'liler güneyden kuzeye kaçarlarken PKK gerillaları ve Önder Apo’ya dört parçadaki inanan militanları güneye akın ettiler.
Evet;
Birileri kendi çıkarlarına düşkün, birileri ise halkına düşkün.
Birileri yaşamına düşkün, birileri halkının yaşamına düşkün.
Birileri paralarına düşkün, birileri namusuna düşkün.
Birileri maddiyatın peşinde, birileri doğru ahlakın peşinde
Birileri başkalarına bel bağlamış, birileri ise kendilerine ve halkına.
Birilerin gözü dışarıda birilerinin ise gözü çeteleri püskürtmekte.
Evet; birileri işbirlikçi birileri ise özgürlükçü. Ve bunlar iki ayrı çizgi. Bugün itibariyle birilerinin temsilini Barzani, ailesi ve bunlara gönül ve bel bağlayanlar yapıyor bir diğerini ise Başkan Apo, onun militanları ve onlara gönül bağlamış Kürt ve Kürdistanlılar yapıyor.
Evet, iki ayrı çizgi var Kürdistan’da: Biri işbirlikçilik diğeri ise Özgürlükçülüktür. Biri Barzani Kürt’ü biri ise Apocu Kürt…
Bunun için ise iki kişilik vardır; biri işbirlikçi kişilik bir diğeri ise özgürlükçü kişilik. Bunları bilerek tavır sahibi olmak hem bugün açısından hem de tarihi köklere yaslanmak açısından çok fazla önemlidir.
Biri arkasına bakmadan kaçmak ile uğraşıyor birisi ise ters istikametten gelerek kaçanları geri çevirmekle uğraşıyor.
Biri zengin, kalın enseli, ekranların ve salonların tanınmış simaları ve emperyalistlerce pohpohlanan; birileri ise fakir, yoksul, ezilen, horlanan ve de terörist olarak uluslararası emperyalist camiası tarafından ilan edilen.
Evet; iki ayrı çizgi vardır. Gün ise bu iki çizgi arasındaki kavgada doğru taraftan yer alarak Kürtlerin özgürlük kavgasında yerini almasını bilmektir.
Evet; Tarih, Şimdidir. O zaman şimdiyi iyi görelim ki tarihi doğru yorumlayalım.
Hayri Engin