HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

uveys ana_baglantiToplumsal gerçeklikte tarihini tanımak, tarihi doğru yorumlamak önemli bir yere sahiptir. Nasıl ki insan, ekmek ve su olmadan yaşamazsa tarihini bilmeyerek yaşayamaz. Tarih toplumun kimliği oluyor. Kendini tanıma kimliği, kendini adlandırma kimliği. Aslında kendini var kılmadır tarihi bilmek… Bu yüzden tarihle birey iç içe beslenerek yeni bir yaşamın inşasında kilit bir yere sahiptir. Birey tarihsiz, tarihte bireysiz olamaz. Aslında tarihi tarih yapan yani toplumsal gerçekliği var kılan bireyin gerçekliği, aldığı misyon ve yerine getirdiği sorumluluklarıdır. Bir birey tarih yazabildiği gibi yeni ve özgür yaşamı da oluşturabilir.

    Tarihten süre gelen güçlü bir kadın duruşu vardır her zaman. İlk toplayan, ilk yaratan, ilk etrafında sistemleştiren bir ana gerçeği. Ana demek esas demek, toplumsallıkta başat rol oynamak demektir. Bu çerçevede toplumsal gerçekliğe bakıldığında her ne kadar eskisine göre çok güçlü olmayan az da olsa silikleşmeyle yüz yüze kalan bir ana gerçekliği söz konusuysa da ancak halende belirleyici olan, yeşermekte olan kökleriyle toplumsallığı oluşturan, yeniden var kılan bir ana gerçekliği. Şimdi bile kimlik sorunumuzun ortadan kaldırılmasının tek ismi, tek sığınak alanımız yine ana kucağı yine ana gerçekliği olmaktadır. Anaya dönüş ile insan eliyle oluşturulan tüm sorunlarımız ortadan kakacağı gerçekliği gözler önündedir. Yine anaya dönmek yani ilke yani esasa dönmek…

    Ana toplayan, doyuran, varlığı oluşturandır. Ana eksenli bir toplum vardı ve hep de var olacak. Ataerkil sisteme geçişle birlikte erkek her şeyi kendinde özdeşleştirmek istedi. Bunu gerçekleştirmek için yol ve yöntemini bile belirledi. Ancak hesaplayamadığı bir gerçeklik vardı. O da “ana” çığlık atabilecek bir alan her zaman yaratabilirdi. Bir çatlaklık, bir gedik bile özgürlük çığlığını atmasına yeterdi. Küçücük bir gedik bile zamanla büyür ve tıpkı tarihte olduğu gibi tekrardan tüm toplumu kapsayabilirdi. Ana yaratandı, yoktan var kınla. Bu anacıl olmanın temel özelliğidir. Kıskaç altında tutulmuş bir ana, imkânsızın bile başaramadığı lahzada bir ana, yeniden yaratıp bulaşıcı özgürlük çığlıklarını dilden dile dolaştıracak bir türkü yaratabilirdi. Nitekim öylede oldu. Bir ana tek bir ana bile tüm dünyayı değiştirebilecek güce sahiptir. O ana değil miydi insanlığın gözünü ilk toplumsallığa açtığında en önde olan. O ana değil miydi bir yıldız gibi parlayarak başköşeye oturan. O ana değil miydi doyurdu, topladı, tüm ihtiyaçları karşıladı. O ana değil miydi inancı, ayakta durmayı, güzelliği, umudu tüm insanlığın gönlüne aşılayan.

    Topluma cevap olan kutsallaşır. Kutsallık sahiplenmektir. Kutsallık ahlakiliği oturtmaktır. Kim ki bunları yapabildiyse o kutsallaşmıştır. Analar tüm bunları yaptığı için kutsallıkla eş değerdir.

    Derler ki; daha çocuk anne karnındayken yani daha cenin dönemindeyken anne ile dış dünyayla olan bağını kurmaktaymış. Annenin düşünce yapısı, duyguları çocuğu etkilermiş. Anne asi ise çocukta asi, anne isyancı ise çocukta isyancı, anne boyun eğmez ittiatkar değilse çocukta öyleymiş. Bağlantı anne ile kuruluyormuş ve bu çocuk doğduktan bir döneme kadarda belirleyici bir rol oynuyormuş. İşte bu gerçeklikle bile bakıldığında hepimiz analarımızın çocuklarıyız. Daha sonra toplumsal gerçekliğin kişilikteki etkisini göz ardı etmemek şartıyla tespit edilen bu hakikatler gerçekliğin payını taşımaktadır. Özellikle de Kürt analarının duruşuna baktığımızda direnişçi evlatlarıyla bunu çok rahatlıkla belirtebiliriz.

    Üveyş ana sende böyle bir ana gerçekliğiyle hareket ettin. Bilge insanımızın çocukluğunda ki şekillenmesinde önemli pay sahibisin. Mıho ve Cımo ile olan kavgada intikam almanın gerçekliğini söyleyen bir ana. Kendi kavgalarından aile gerçekliğini gösteren bir ana. Otoriterliğiyle kadının kutsallığını, tanrıçalığını ifade eden bir an. Sürekli öğreten ama yaşam gerçekliğiyle öğreten bir ana. Kendinden emin olan duruşunla, kişiliğinle tüm annelerin odağı haline geldin. Analar senin mirasına sahiplenme temelinde yaklaşıyor şimdilerde. Hepsi bir Üveyş ana olma istemiyle dolu…

    Daha Önderlik küçükken bile tanrıça bilgeliğiyle bir yaklaşım içerisinde olarak belirlemeler yapmıştın. Halen bile akıllarda ve unutulmayacak olan sözlerdi onlar. Bu da şimdilerde bile hep bir derinleşme zemini oluyor.

    Hep merak ettiğim bir şey var tanrıça anam; kızdın mı, gücendin mi istediğin kumaş alınmadı diye. Yoksa görüyor musun şimdi bizleri. On metre kumaşa karşılık tanrıça kutsallığının bilgeliğiyle bir araya gelip de kadın özgürlük hareketinin oluşumuyla sunulan bu hediye ile gururlanıyor musun? Kadın hareketinin özgürlük çığlıkları senin çığlıkların senin sesin tüm bu sesler. Sen olmasaydın eğer, tüm bunlarda olmayacaktı. Her şeyi sana borçluyuz. Sen olmasaydın eğer tüm bunlarda olmayacaktı. Her şeyi sana borçluyuz. Bir 4 Nisan günü attığın çığlıklar güzel günlerin müjdeleyicisiydi aslında. Tüm umudumuz o çığlıklarda, tüm sevincimiz orada kilitliydi. Bir 4 Nisan gün dünya güzeli bir ananın sevinç nidalarıyla özgür ve güzel günlere koşuyoruz.

    Resimlerde görmüştüm seni. Otoriter, kendinden emin, özgüveni olan ve sonuna kadar doğal toplumu yaşayan tanrıça ananın duruşuna sahip bir ana. Başında halesinin eksik olduğu ancak gönül gözüyle bakıldığında yıldızlarla donatılmış bir hali var. Bizleri görüyor muzun tanrıça ana. Sana ana diyorum, alınmıyorsun değil mi? Çünkü sen milyonların anasısın. Çünkü sen tüm gerillaların anasısın. Çünkü sen tüm Kürtlerin anasısın. Kürt anarlı senin özünle serhıldanlarda en önde, bazen canlı kalkan, bazen savaşın en yaman yanında, bazen tüm gözyaşların durması için, barış için çığlık atmakta, bazen yürüyüşle önde yürüyen… Bunların hepsi sensin. Sen varsın onlarda.

    Yine sensiz bir nisan ayına doğru giderken yokluğunun acısı yüreğimizi acıtırken bizimle oluşunu hissetmemiz bize mutluluk vermektedir. 4 Nisan’ı yarattığın için minnettarız sana.

    Bir 11 Nisan 1993’te aramızdan fizikmen ayrıldın, ruhun içimizde. Bizleri izlediğini biliyor ve hissedebiliyorum. Bizimlesin ve hepte öyle olacaksın tanrıça anam.

       Sterk Laşer