Önderliğimizin 4 Nisanla doğuşu, doğuşu demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa etme doğuşudur.
Doğuş, var oluşa başlangıçtır. Sancılıdır ve bu sancı var olmanın nedenli zor olduğuna işaret eder.
Var olmak sancıyla başlar, zorludur ama anlamı, çeşitlilik ve farklılığı yaratanda bu sancılı var oluş biçimidir. Birey ve toplum yaşamı açısından fiziki doğuşu, aynı zamandaobireyin anlam yaratmaya doğuşu olarak da anlayabiliriz. Tabi o birey ve toplumun doğduktan sonraki anlam birikimini ve hakikat mücadelesini ne kadar yürüttüğüne bağlı olarak, anlamlı yada anlamsız bir doğuş olduğu açığa çıkar.
Başkan APO’nun 4 Nisan’da doğuşu ve bu doğuşun kutsal bir anlamla kutlanışı, işte bu anlam yükü ve hakikat yaratımı ile bağlantılıdır. Önderliğimizin doğuşu ve yaşamını doğuş içinde doğuşlar olarak tanımlamakmümkündür.Önderlik anlam ve hakikat yitimine uğrayan,aşksızlaşan yaşamı kendinden başlayarak bireyde ve toplumda yeniden yeniden doğurandır.
Önderlik, yaşamı özgürlük anlamı ve hakikati ile yeniden doğurandır. Fiziki doğuştan, manevi özgürlüksel doğuşlar yaratmaya doğru çok kutsal bir yol açandır. İşte bu yolda ilk doğum sancısı gibi zorludur. Çünkü burada söz konusu olan sadece fiziki varoluş değildir, toplumsal ve bilimsel varoluştur. Ki gerek kapitalist modernitenin birey ve topluma karşı korkunç savaşımına, gerekse de Kürt insanın çağımızdaki bitirilişliğine, her türlü soykırım politikasıyla tükenmişliğine karşı ancak böyle zorlu ve sancılı bir varoluş mücadelesini vererek karşı konulabilir, daha da önemlisi bu mücadele sürecine süreklileştirilebilirdi. Fakat bu da sancılı, zorlu yaşamak anlamına gelir. Zaten Önderliğimizin büyüklüğü de buradan geliyor. Fakat bu zorluklarla, sancılarla, zorluklarla yaşamayı göze almakta, hatta bundan zevk duyarak yaşamasını bilendir. Fiziki olarak Üveyş anadan doğan Önderliğimiz, yaşamı kavramaya başladıktan sonra, hep yeni doğumlar yapmaya çalışmıştır. Aslında yeni doğumlara cesaret etmesinin altında, kendisini doğuran ananın doğurmaktan kaynaklı çocuk üzerinde hak iddia etmesine karşı verdiği amansız mücadele vardır. İnsan yaşamı birilerinin üzerinde hak iddia etmesi ile, tahakküm kurmasıyla yaşanılamaz! İlk isyan doğuşla birlikte açığa çıkan varlığın, bu varoluş biçimine karşı geliştirdiği isyandır. Önderliğimizin çocukluğunda geliştirdiği isyanlar, geliştirdiği ilişkiler, hep en iyisini ve en doğrusunu gerçekleştirme arayışı, özünde buradan kaynağını alıyor. Ve sadece çocukluğu değil, daha sonraki arayışlar ve aşamalar hep aynı kaynaktan besleniyor. Hiç bozulmadan, yaşanmadan.
“çocukluğuma hiç ihanet etmedim” demesi, bir hakikat inşasını ifade eder. Gerçekten de ilk doğuş ve varlığın çocukluk aşaması, doğuşun, yani varlığın özüdür, tohumudur. Saftır, bozulmamıştır, yalansızdır, bu nedenle de güzeldir, özgürdür ve aşklıdır. Önderliğimiz’in çocukluğuna hiç ihanet etmemesi, toplum kırımı, soykırımı, kadın kırımını, çocuk kırımını yaratan kapitalist sisteme, yine Ortadoğu’nun merkezi uygarlık sistemine teslim olmaması, hep zor oluş biçimine, çocukluğuna bağlı kalmasından kaynaklıdır. İlk sürekli bir manevi doğuşu, yeniden doğuşları gerçekleştirmesi de bu ilk doğuş karakterinden, özünü yitirmemesinden, hep bu özü ve karakteri sürekli büyütmesinden kaynaklıdır.
İlk isyandan PKK isyanına kadar, günümüze kadar Önderliğimiz’in temel isyan gerekçesi, insanın ve toplumun varoluş özüne-biçimine aykırı olan egemen sistem, onun yaratmış olduğu yaşam ve ilişki biçimi olmuştur. Fiziki doğuştan, özgürlükçü manevi doğuşlar yaratmanın diyalektiği buradadır. Bu diyalektik inkâr edilen, yok sayılan Kürdü ve Kürdistan’ı yeniden diriltti ve bugün Kürt halkı mücadele ve örgütlü gücü her gününü ve her mekânını bir bayram şenliğinde kutlar gibi yaşıyor.
4 Nisanla birlikte fiziksel birinci doğuş, PKK mücadelesinin geliştirilmesi ile birlikte ikinci doğuş, İmralı süreci ile birlikte de üçüncü doğuş olarak da ifadelendirdi Önderliğimiz kendi yaşamla mücadele sürecini. Bu tanımlamada da görüyoruz ki, Önderlik varoluş süreçlerini ve var olmanın gerçekleşme biçimini hem birbirinden koparmıyor ve hem de özünü koruyarak geliştiren bir diyalektikle ele alıyor. İkinci doğuşta birinci doğuşa verilen anlamı bir örgütle isyana, mücadeleye dönüşmesinin, üçüncü doğuşta ise isyanın bir özgür yaşamını inşa etmeye dönüşmesine tanık oluyoruz. Dikkat edersek hep bir doğuş var, ama özgür ve eşit de var olmanın savaşımı temelinde bir doğuş var. Kendi doğasını, özünü, birey ve toplum olma özünü yaratma ve bunu savunma temelinde bir doğuş, varoluş var.
Önderliğimizin fiziki doğuş gününü kutlaması, tabi ki her şeyden önce Önderliğimizin doğuşa verdiği anlamı çözümleyerek, doğru bir temelde gerçekleşebilir. Çünkü Önderliğimizin yaşamı şunu ispatlamıştır; doğuş ve varoluş bir isyandır, bir yapılanmadır, inşa etmedir. Var oluşu aşma ve yeniden yapılandırma gibi esası vardır, birey de bu esasa göre yaşayabilmelidir. Yaşam bu esas göre ise insan evrenle, doğayla, toplumla ve kendisiyle uyumlu olunabilir. Aksi takdirde doğuşun, var olmanın sancılarını, bunun yarattığı anlamları çözmeden bir yaşayış, insanca bir yaşayış değildir. Nitekim özellikle de kapitalizmin insanlığa karşı yürüttüğü savaş, yaşam diye sunduğu gerçek dışılık her şeyden önce ilk doğuşları anlamsızlaştırılması, çarpıtılması temelinde gerçekleştirilmesidir. Acımasız egemen savaşların, cinayetlerin, katliamların, doğayı hiç vicdanı sızlamadan katletmeleri, yaşamı yaratan kadınların sürekli cinayetlerekurban edilmesinin, varoluşun kansız aşaması olan çocukların her türlü fırsatta ele geçirilmesinin nedenini de kapitalizmin bu varoluşa karşı düşmanlığıdır.
4 Nisan’da da Önderliğimizin fiziki doğuşunun ardından gerçekleştirdiği isyan ve özgür yaşamı inşa etme doğuşlarını, bu manada egemen sisteme, erkek egemenlik sistemine karşı en büyük hakikati ifade ettiğini görüyoruz. İçinde olduğumuz süreç ve gelişmeler, bize bu doğruyu en çarpıcı biçimlerde göstermektedir. Başkan Apo’nun doğuşuyla bir halkın doğuşu, kadınların doğuşu, çocukların doğuşu yeniden ve özgürce gerçekleşmesidir. Bu nedenle kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı, Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Alman, Önderliği tanıyan, anlayan herkes bu doğuşun sancısını ve neşesini, coşkusunu, heyecanını yaşıyor. Evet, bugün Kürdistan halkında bayram havası, neşesi var. Çünkü Kürdistan’da özgür ve eşit yaşamın doğuş sistemi inşa olurken, tüm Ortadoğu halklarının kadınlarına çok büyük bir model örnek olmaktadır. Kürtler bunun sevincini ve gururunu yaşıyorlar.
Önderliğimiz üçüncü doğuşunu gerçekleştirdiği İmralı mekânını aşmıştır ki, esaret altında olsa da ne kadar özgür ve doğurgan olduğunu bir kez daha ispatlamıştır. Özgürlük temelli doğuşlar zamanının ve mekânını da aşan bir özelliğe sahiptir. Önderliğimiz’de üçüncü doğuşu özgürlük sistemini inşa etme temelinde gerçekleştirerek zamanı ve mekânı aşmıştır. Bu gün Ortadoğu ve dünyaya damgasını vuran ideolojik, politik, örgüt ve ahlak bütünlüğü olduğunu net olarak herkese göstermiştir. Bu yanıyla Önderliğimiz zaten özgürdür. Tabiî ki bu bizim için yeterli olamaz. Önderliğimiz’in İmralı esaretinden kurtulması, toplumuyla, örgütüyle, gerillasıyla, özgür Kürdistan topraklarıyla, doğasıyla bir olması hepimizin en büyük hedefi, yaşam ve mücadele görevidir. Bu görev Ortadoğu’da, Kürdistan’da yaşamı onurlandırma ve kutsama gibi anlama da sahiptir.
Bu nedenle bu 4 Nisan’da Önderliğimiz’in doğum gününü kutlarken, Önderliğimiz’in İmralı’da ki doğuşu olan demokratik ve özgür yaşam doğuşunu da kutluyoruz. Biliyor ve inanıyoruz ki bu doğuşun anlamına denk ilk kutlamayla özgürlük bizimle olacaktır. Ve yine biliyoruz ki, böyle bir bilinçle hareket ettiğimiz oranda başaracağız, başardıkça da 4 Nisanlarda Önderliğimizle birlikte ağaç dikeceğiz…
Çiğdem Doğu