Kürdistan bugün tarihinin en büyük dönemeçlerinde birini yaşıyor. Dönemeçlerin ikili karakteri vardır. Olumluya ve de olumsuzluğa doğru kayma karakteri, ihtimali…
Kürdistan Özgürlük Mücadelesi tarihinde bu denli gözle görülür ve elle tutulur bir devrim süreci az yaşanmıştır. Hiç şüphe yoktur ki bir 1990’ların başında ve birde 2000’lerin başlarında da böyle iki süreç yaşanmıştı.İlkini ihanetçi ve işbirlikçi çizgi diye tabir ettiğimiz, hem bölgesel hem uluslararası güçleriyle işbirliği içerisinde, TC devletiyle ortaklaşa Özgürlük Hareketine saldırarak bu tarihi fırsatın kaçmasına yol açılmış, bir diğer tarihi fırsatı ise Özgürlük Hareketi içerisinde çıkmış provokatör, işbirlikçi ve bozguncu çeteciliğin uluslararası güçlerle içine girdikleri alçakça ihanet ile engellenmişti. Özgürlük mücadelesinin tarihinde ortaya çıkan yeni tarihi bir fırsat ise şimdi yaşanan an’dır.
Kuzey Kürdistan'da 2012 yılında verilen görkemli gerilla direnişi ile TC devletinin tüm faşizan planları boşa çıkartılarak tarihi bir momentum yakalanırken, Rojava’da özgürlük mücadelesi 19 Temmuz 2012 devrimiyle cisimleşmiş bir hale gelmiştir. Rojava Devrimi her geçen gün gelişirken 2014 yılında özgürlük mücadelesi Kürdistan’a yayılarak ilk kez tüm Kürdistan’ı bir devrim sürecine sokmuştur.
Tarihi an, devrimci durum, derin kaos, yeni durum gibi birçok ifadeyi bu tarihi momentumda kullanmak dile gelen bu tarihi dönemecin kendisidir. Bu dönemeçte ilk kez Kürdistan’ın tümü özgürlük mücadelesinin dalgasıyla bir devrim dalgasına girdiğini Ortadoğu’da siyasetle uğraşan herkes görmüştür.
Rojava Devrimi kazanımlarını giderek sağlamlaştırılırken, kuzey her geçen gün daha köklü hale gelmekte, Güney’in derinliklerine yayılan devrim süreci ise hiç şüphe yoktur ki Doğu Kürdistan’a da yayılacaktır.
Uluslararası güçler Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı yaşadığı ideolojik çelişki ve çatışmalardan dolayı bugüne kadar sürekli bir karşıt pozisyonda yerini alarak hep karşı hamleler içerisinde olmuştur. Kapitalist modernist güçler henüz 1980’lerin ortalarında özgürlük hareketine karşı Avrupa’da savaş açarak, peşinden ise terörist ilan edebilmek için onlarca militanına karşı kirli operasyonlar yürüterek yıllarca tutsak almışlardı. Bununla yapılmak istenen Kürtler içerisinde her geçen gün gelişen ve Kürt halkının sempatisini kazanan bu gelişim trendini durdurmak, yapabilirler ise içlerinde çatlaklar oluşturarak parçalamaktı. Bunu bu güçler başaramadılar. Kazanan özgürlük mücadelesi olmuştu.
Daha sert bir saldırı ise Kapitalist modernist güçler 1992 yılında yukarıda ifade ettiğimiz Güney Savaşıyla gerçekleştirmişlerdi. 1992 yılında güneyin etkili iki gücünü bir araya getirerek, federal bir Kürdistan’ı da onlara vaat ederek, özgürlük hareketinin üzerine sürmüşlerdi. Unutulmasın ki Federal Kürdistan’ın o yıllarda aldığı ilk karar PKK’nin Güney Kürdistan'da çıkması gerektiği kararıydı.
Belki de 1992 yılından da daha kalıcı olan başka kapitalist modernite güçlerinin bir saldırısı ise 9 Ekim 1998 gerçekleştirilmiş olan uluslararası komplodur. Hatırlanmalıdır ki 17 Eylül 1998 yılında Washington’da güney Kürtlerinin iki etkili gücü ile TC devletinin ortaklaşa ABD’nin öncülüğünde bir araya gelerek özgürlük hareketini terör örgütü ilan ederek, uluslara arası komplonun başlatılmasına ve bunun sonucunda Rêber Apo’nun tutsak alınma sürecine kadar götürmüşlerdi.
Sözü uzatmadan belirtelim ki; özgürlük mücadelesini kapitalist modernist güçler ile bölgenin faşizan sömürgeci güçleri yine gerici, işbirlikçi egemen ve kendisine güvensiz ilkel milliyetçi Kürt güçleri ortaklaşa hep boğmak için büyük bir çaba içerisinde olmuşlardı. Saldırılar böyle olsa da büyük bir inat, irade, dayanıklık, cesaret, inanç ve bilinç yoğunlaşmasıyla bugüne kadar özgürlük hareketi Devrim umudunu diri tutarak gelmesini bilmiştir. Onlarca badireden geçen özgürlük hareketi, verdiği binlerce şehit ve onlarca halk direnişi ile yeniden tarihi bir an’ı yeniden yakalamıştır. Bu tarihi an ise Kürdistan Devrimi’nin en son etabı ve konağıdır.
Bugün Ortadoğu’da Kürtlere karşı yapılan tüm saldırıların altında yatan esas nedenler işte bu gerçeklerdir. Kürtlere karşı uluslararası toplama çete örgütünün saldırtılmasının altında yatan gerçeklik işte yine budur. TC devletinin DAİŞ denilen örgüte destek sunmasının altında yatan neden işte budur. DAİŞ gibi insanlık düşmanı bir örgüte karşı uluslararası kapitalist modernist güçlerin susması ve göz yummasının nedeni işte budur.
Tarih her zaman yazılmaz. Tarihi yazmak dönemeçlerde gerçekleşir. Tarihi bu dönemeci sağlam limanlara götürmek istiyorsak, o zaman tarihi an bugün diyerek tüm yüreğimizle, beynimizle, cesaret ve fedakarlığımızla bu an’a yüklenerek, bu tarihi an’a Kürdistan Devrimi’ni sığdırmasını bilmez isek, bu tarihi an’ı her zaman tersine çevirmek isteyen, Kürt halkına karşı düşmanlık temelinde ortaklaşanlar aynen bugün Kobanê’ye saldırdıkları gibi yeniden Kürt halkının yarattığı değerlere farklı yerlerde, cephelerde yeniden yeniden saldıracaklardır.
Evet, Dönemeçlerin ikili karakterleri vardır. Olumluya ve de olumsuzluğa doğru kayma ihtimali… Tarih her zaman yazılmaz. Tarih yazmak isteyenler, tarihe altın harflerle isimlerini geçirmek isteyenler Özgürlük saflarına, Kobanê’ye Tarih yazmak için akmalı…
Kasım Engin