HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Agit - Mahsum KorkmazİLK Kurşun sıkılalı bir yıl bile olmamıştı. Kimseler inanmamıştı; ne uğruna mücadele verdikleri halk ne de kurşunu sıktıkları düşman binyılların kölelik zincirlerine sıkılan bu ilk kurşunlara. Düşman tüm hıncıyla 'bir avuç eşkıyadır, üç günde bitiririz, bunlar kılıç artıklarıdır' gibi haberleri sık sık yayınlıyordu. Halk içinde ilk kurşunun klasik bir isyanın tekrarı değil de modern bir gerilla savaşı olduğu anlaşılınca hem şaşkınlık hem de en derinlerde bir umut kıpırtısı belirmişti. Halk için Apocular artık zafer tutkusuyla çarpan bir yürek, bir beyin ve kaleşnikoflarıyla vazgeçilmez tek umut olmuştu.

1985 yılının Haziran ayıydı. Karlar erimiş, coğrafya tüm bereketini sunuyordu. Abbas, Erdal (Mustafa Yöndem), Zeydin, Haşim, Veysi, Kemal, Gürcan, Zozan, Cihan, Azime ve ismini hatırlayamadığım altı yedi arkadaşla beraber Zap'tan Haftanin'e doğru hareket etmek üzere kendi içimizde örgütlendik. O zaman Behdinan alanı şimdiki gibi denetimimizde değildi. Bir de İran-Irak Savaşı'ndan dolayı Irak ordusu her zamankinden daha çok duyarlıydı. Kullanıldığını bildiği bütün yollara pusu atıp top atışı yapıyordu. Bundan dolayı Güney sahası da Kuzey sahası kadar tehlikeliydi ve tedbir gerektiriyordu. Büyük bir gizlilik ve duyarlılık ile grubumuz yola koyuldu. Gittiğimiz yollarda küçücük bir iz bile bırakmamalıydık. İçtiğimiz sigaraların izmaritlerini bile saklıyorduk. Yürüyüş düzenini hiç bozmadan dördüncü günün sonunda stratejik alanlara konumlanmış karakolların arasından sıyrılarak arkadaşlara ulaştık. Haftanin'de 30-35 kişilik bir arkadaş grubu vardı. Birçok arkadaş daha önceden tanışıyordu, fakat uzun süre görüşmemişlerdi. Çay ve sigara eşliğinde birkaç saat hasret giderildi, yemek yenildikten sonra sohbetler yerini dinlenmeye bıraktı.

Haftanin'de yapılan bir dizi toplantı ve planlamadan sonra Agit arkadaşın olduğu alana, yani Besta alanına hareket etmek için yol hazırlıkları yapılmaya başlanmıştı. Yolda uyulması gereken kurallar üzerine tüm arkadaşlara uyarılar yapıldı. Düşman hem hareket üzerinde psikolojik baskı yaratmak hem de hareketi bitirmek umuduyla her gün operasyonlar düzenliyordu. Bu da yol yürüyüşümüzü zorluyordu. Görüntü vermemek için patikalardan çıkarak dik yokuşlara tırmanmaya başladık. Bazen kısa molalar vererek gideceğimiz yönü keşfediyorduk.

Bir seferinde keşif amacıyla giden Zeydin ve Kemal arkadaşlar operasyona çıkan arkadaşları fark etmişlerdi. Abbas arkadaş yürüyüş düzeni ve hareket tarzına ilişkin uyarılarını yaptıktan sonra akşam 8-9 civarında yola çıktık. Daha biz hareket etmeden düşman bizim yerimizi keşfetmişti ve Besta yönünde hareket edeceğimizi anlamıştı ki yollara pusu atmıştı. Grubumuzdan bir arkadaş rahatsız olduğu için zaman zaman kopmalar oluyordu. Arazi ormanın sık, kayaların ise az olduğu bir alandı. Vadinin sonlarına doğru gelmiştik, geçmemiz gereken bir boğaz kalmıştı. Düşman tam oraya pusu atmıştı. Grup hem açlıktan hem de yorgunluktan bitkin düşmüştü. Pusuya yakın bir yerlerde grubumuz bir kez daha koptu. Geride kalan arkadaşların gelmesi için bir arkadaş birkaç sefer ıslık çaldı. Düşman ıslık sesini duymuştu ve pusuya doğru geldiğimizden de emindi artık. Pusunun ilk kolunu çatışmasız geçtik. Düşman bizi tam ortalarına almak için ilk kolda ateş etmemişti. Tam düşmanın çemberine girdiğimizde sağlı sollu, önlü arkalı yaylım ateşine tutulduk. İlk mermi sesini duyar duymaz herkes kendisini yere attı. Yaklaşık yarım saatlik çatışmadan sonra çemberi ancak yarmayı başarabildik. Beş saatlik tempolu yürüyüşün ardından çatışma alanından uzaklaştık. Pusuda Haşim arkadaş şehit düştü, Zozan arkadaştan ise hiç haber alamadık. Diğer arkadaşlar ise sağlam bir şekilde geri çekilmeyi başardı.

Hava aydınlanmaya başlamıştı. Biraz uyuyup dinlenmek için uygun bir yere konumlandık. Erdal arkadaş ile benim gözlerim keskin olduğu için sabah nöbeti için görevlendirildik. Düşman da o gün sabahın erken saatlerinden başlayarak alanın geneline geniş bir operasyon düzenlemeye başlamıştı. Askerleri görünce hemen arkadaşlara haber vermeye gittim. Kaldığımız nokta sık ormanlıklı ve saklanmaya elverişli olduğu için gündüz hareket etmemeye karar verdik. Abbas arkadaş Erdal arkadaşa gülerek; "bir daha Gürcan arkadaşı sabah nöbetine göndermeyelim. Ne zaman göndersek askerlerle karşılaşıyoruz" dedi.

Karanlığın çökmesiyle düşman geri çekildi. Biz de yolumuza devam ederek bir gün sonra Masiro'daki arkadaşlara ulaştık. Arkadaşların içinde oldukça güvenli ve coşkuluyduk. Herkes bir ağacın gölgesine uzanarak dinlenmeye başladı. Noktada olan arkadaşlar ise grup için yemek ve çay yapmakla uğraşıyorlardı. Dinlendikten sonra bir taraftan çay ve sigara içilirken, bir taraftan da sohbet edilmeye başlandı. Bu sırada Erdal arkadaş, askeri parke giymiş, elinde M-16 silahı ve hafiften sakalı çıkmış olan Agit arkadaşı göstererek bizi tanıştırdı.

Farklı alanlardan gelen arkadaşlarla birlikte sayımız yüz elliyi bulmuştu. Bu kadar arkadaşın bir araya toplanması ortama farklı bir atmosfer kazandırıyordu. Arkadaşların moralli olduğu yüzlerinden okunuyordu. Tabii ben de oldukça etkilenmiştim. Çünkü ilk defa bu kadar arkadaşı bir arada görüyordum. Arkadaşların HRK'nin yönetim toplantısı için toplandığını sonradan öğrenmiştik.

Bütün arkadaşlar HRK'nin resmi kıyafetlerini giymişti. Herkeste kızıl yıldızlı bereler vardı. Muhteşem bir görüntüydü. Abbas, Erdal ve Agit arkadaşlar ayrı bir yere oturarak tartışıyorlardı. Toplantı o ana kadar yapılan toplantıların en kapsamlısıydı. Yaklaşık olarak on gün sürmüştü. Toplantının ardından düzenlemeler yapılarak herkes kendi alanına doğru hareket etmeye başladı. Bizim de yedi erkek arkadaş ve bir bayan(Azime) arkadaşla birlikte Hakkari'ye düzenlememiz oldu. Görevimiz daha çok halka toplantı düzenlemek, parti çalışmaları hakkında bilgilendirmek, bilinçlendirmek ve yardım toplamaktı.

Bize verilen görev temelinde Hakkari'ye gittik. Faraşin, Levine ve Kaşura mıntıkası oldukça geniş ve zozanlık olduğu için her tarafı zomlarla doluydu. Bundan dolayı daha çok zomlarla ilişkilenip toplantı yapıyorduk. Hemen hemen gittiğimiz her yerde Azime arkadaş için; 'bu bayan arkadaşı gönderin, yazıktır, yapamaz' deniliyordu. Tabii bunu Kadın özgürlük mücadelesinden habersiz bir şekilde söylüyorlardı. Ama diğer yandan da gittiğimiz her yerde bütün kadınlar Azime arkadaşın etrafında toplanıyordu. Tek başına hepimizden daha çok etkili oluyordu. Bir de Azime arkadaşı görenler; "eğer bir bayan yapabiliyorsa, o zaman biz de katılmak istiyoruz" diyorlardı. Azime arkadaşın yaşamdaki duruşu ve halkla olan ilişkisi katılımlarda çok etkiliydi.

Daha sonra Irak sahasına çekildik. Oradan da Uludere'ye eylem yapma amacıyla yola koyulduk, fakat yoğun kar yağışından dolayı geri dönmek zorunda kaldık. Abbas arkadaş Gabar'a gitmek üzere düzenlememizi yaptı ve oradan da III. Kongre için Güneybatı’ya geçti. 1985 Aralığı'nda Gabar'a, Agit arkadaşın yanına geçtik. O zamanlar 32 arkadaştık. O süreci Agit arkadaşın yanında geçirme fırsatım olmuştu, böylece O'nu iyice tanıyabilmiştim.

Agit - Mahsum KorkmazAgit arkadaş, zamanının hemen hemen tümünü arkadaşlarla geçiriyordu. Onlarla tek tek ilgilenerek eğitmeye çalışıyordu. Dünya devrimleri, halkın mevcut konumu, yapılması gerekenler ve militanın nasıl olması gerektiği konularında her zaman sohbet ortamını yaratıyordu. Oldukça mütevazı ve özerk olmayan bir yaşam biçimi vardı. Hepimizde hayranlık uyandırmıştı. Kendimizi O'nun etrafında olmaktan alıkoyamıyorduk. Bu, bize anlatılamayacak, ancak yaşanılabilecek bir güven duygusu yaşatıyordu. Hiçbir zaman örgütsel tedbirlerini ve arkadaşların güvenliğini başkasına bırakmıyordu. Gittiğimiz her yerde bütün nöbet ve tepe yerlerini kendisi keşfeder, konumlanmayı bizzat kendisi yapardı. Hiçbir zaman düzenlemeyi yapıp; 'gidin, bu işi yapın,' demedi. Her zaman düzenlemeyi yapar ve kendisi de en önde yürürdü.

Köylere gittiğimizde de halka nasıl davranmamız gerektiğini ondan öğrendik. Anlatmadan yaparak ve yaşayarak gösterirdi. Agit arkadaş halk içerisinde de müthiş bir hayranlık uyandırmıştı. Tabii tüm bu yeteneklerden düşman da nasibini almaya başlamıştı.

Sürekli alan değiştiriyorduk. Kaldığımız yer çok genişti, onun için bazen Cudi, bazen Gabar, bazen de Eruh'ta kalıyorduk. Artık halk içerisinde Apocular olarak tanınıp dalga dalga yayılıp büyümüştük. Düşman bizim nerede olduğumuza ilişkin herhangi bir duyum aldığında, o gün varolan bütün gücüyle bize yönelirdi. Her an baskın yiyeceklerinin korkusunu taşıdıkları her hallerinden belliydi. Sağa, sola durmadan ateş ederlerdi.

III. Kongre başlamak üzereydi. Agit arkadaşın kongre için Güneybatı’ya geçmesi gerekiyordu. Bunun için acilen Cudi'ye geçtik. Agit arkadaşı geçireceğimiz zaman kuryemiz şehit düştü. Başka kuryemiz de yoktu, onun için tekrardan Gabar'a geri döndük. Gabar'a ulaşınca Agit arkadaş üç kişiyi ayarlayarak Dicle suyunu botlarla ya da lastiklerle geçerek Mardin'e geçmeyi planladı. Orada kurye bir arkadaş vardı, onu alıp gelmemiz gerekiyordu. Su o kadar yükselmişti ki, hiçbir şekilde geçmemiz mümkün değildi. Tekrardan Gabar'a döndük. Agit arkadaşın kongreye gidemeyeceği artık kesinleşmişti. Agit arkadaş; "madem kongreye gidemedik, o zaman eylemler geliştirerek hem Önderliğe destek vermiş oluruz hem de kongredeki arkadaşlar moral alır" dedi.

Agit arkadaş bir eylem planı hazırlayarak yakınımızdaki çete köyüne eylem yapmaya karar verdi. Fakat kimse ölmeyecekti. Cuma günüydü ve herkes camiye gitmişti. Tabii kimse silahını yanına almamış, evde bırakmıştı. İşte tam herkes camideyken köye baskın düzenledik. Bütün köylüleri toplayıp toplantı yaptık. Sonra da tüm silahları toplayarak yanımıza aldık. İkinci eylem olarak da, Zıvınga Şıkake ismindeki çete köyünü hedefledik. Yine hiç kimsenin ölmemesi gerekiyordu. Baskın için köye gittiğimizde herkes bostanlara gitmişti. Akşama doğru döneceklerdi, biz de o zaman yakalayacaktık. Ve toplantı yaptıktan sonra da köyden çıkacaktık. Köylüler dönmeye başladılar, onlara silahlarını bırakmalarını söyledik. Hiçbiri bizi dinlemedi ve ateş açmaya başladılar. Çatışmak zorunda kaldık. 3-4 kişi öldü. Bazılarını sağ yakaladık, sonradan da bıraktık. Birkaç tane de silah ele geçirdik. Agit arkadaş; "bu eylemden sonra düşman kesin operasyona çıkacak. Onları arazide sıkıştırıp vurmalıyız. Hem Newroz'u kutlamış oluruz hem de Mazlum arkadaşın anısına bir eylem yapmış oluruz" dedi.

19 Mart'ı 20'ye bağlayan geceydi. Eğer düşman operasyona çıkarsa tutabileceği iki boğaz vardı. Agit arkadaş grubu ikiye bölerek yarısını bir boğaza, diğer yarısını da diğer boğaza gönderdi. Kendisi de bizim olduğumuz grubun başındaydı. Boğazlar tutuldu. Sabaha doğruydu. Diğer boğazdan silah sesleri geliyordu. Askerler arkadaşların kurduğu pusuya düşmüştü. Buradan dört silah kaldırmıştık. Birçok da eşya. Agit arkadaş; "çabuk arkadaşların yanına gidelim. Askerler o boğazda darbe yerlerse bu boğaza gelemezler" diyordu. Gittiğimizde düşman geri çekilmişti, Meydan denilen noktada 27 Mart'a kadar bekledik. Alanın hemen hemen her yerinde operasyonlar başlamıştı. 27 Mart günü bir grup arkadaş erzak almak için zomlara indi. Bir çuval un, bir kilo çay, beş kilo yağ, beş altı kilo da şeker getirmişlerdi. Erzakımızı aldıktan sonra Cudi'deki arkadaşlarla ortak eylem planları yapmak için Cudi'ye gidecektik. Agit arkadaş üç arkadaşı öncü grup olarak gönderdi. "Eğer operasyon ve pusu olursa geri geleceksiniz yoksa da siz gelmezsiniz, biz geliriz" demişti.

Dürbünle keşfi yaptık, ortalıkta hiçbir şey yoktu. Hepimiz bir araya geldik. Vadiye doğru inmeye başladık. Henüz karanlık basmamıştı. Her arkadaş arasında 15-20 metre vardı. Tam o sırada baktık ki, askerler tam karşımızdaki yamaçtan sıraya dizilmiş gidiyorlardı. Onlar da bizi görmüştü. Fakat hiçbir tepki göstermeden yürüyüp gittiler. Biz yönümüzü değiştirerek farklı bir yere gittik. Akşam saat altıydı. Ateş yaktık. Agit arkadaş; "saat 12 buçuğa kadar buradayız, 1'de de hareket edeceğiz" dedi. O gece ateş yakıp 1'e kadar bekledikten sonra kalkıp harekete geçtik.

Hava açıktı, gökyüzü yıldız kaynıyordu. Kar ayazdan iyice sertleşmişti. Yürürken kar üzerinde ayak izleri gördük. Bazılarımız eskidir, bazılarımız yenidir, diye tartışıyorduk. Agit arkadaş; "Sessiz olun. Eğer askerse bizi görmüştür zaten" dedi. Ondan sonra ne oldu anlayamadım tam ortamıza bomba atıldı. Bir yandan lav silahı atılıyor, bir yandan da tarama yapılıyordu. Agit arkadaşın sesinden son olarak 'herkes geri çekilsin!' sözünü duydum. Büyük bir hızla geri çekildik. Biraz geriye doğru gittikten sonra grup toplandı. Harun arkadaş grubu saydı. Agit arkadaş yoktu, Metin arkadaş yaralanmıştı. Gece ateş yaktığımız yere gittik, Agit arkadaş orada da yoktu. İlk hareket ettiğimiz yere gittik, orda da yoktu...

28 Mart akşamı TRT radyosunda 'Apo'nun sağ kolu Mahsum Korkmaz vuruldu' diye bir haber geçti. İşte o an herkeste büyük bir dalgalanma oldu. Herkesin morali bozuk ve kimseden tek ses bile çıkmıyordu.

Agit arkadaşın şahadeti ile hareket her anlamda çok ciddi darbeler yedi. Düşman bundan cesaret alarak her yerde muazzam bir özel savaşı yürütmeye başladı. Gerilla içerisinde bazı insanlarda kararsızlık ve isteksizlik ilk o zaman belirdi. Agit arkadaş partinin büyük komutanı ve en büyük manevi değerlerindendir. Agit yoldaş Apocu komutanlığın sembolüdür.

Bir Gerilla