2014 yılının mart ayına Türkiye’de yaşanan önemli gelişmeler temelinde giriyoruz. AKP ve Cemaat’in iktidar çatışmasının gittikçe bir sistem krizine dönüştüğü, Türkiye’nin yeni seçenekler ve sınavla karşı karşıya bulunduğu bu süreç önemli gelişmelere gebe olacak gibi görünüyor. Bu hem krizin niteliği bakımından böyle, hem de etkilediği dinamikler ve gelişmeler bakımından böyle oldu. Zaten uluslararası sistemin arkasında olduğu bu krizin sonuçları bu temelde hesaplandı. Ve haliyle ortaya çıkacak sonuçların uluslararası boyutu ön görüldü. Uluslararası güçler Türkiye de böylesi bir krize ihtiyaç duyarken gelişen kriz de yeni uluslararası dengelerin ortaya çıkmasına vesile yapıldı. Bu bakımdan aslında Türkiye’nin kaderinin bölgesel politikalara bağlandığını ya da bu gelişmelere paralele ilerleyeceğini belirtmek gerekiyor. Bölgesel gelişmeler yeni bir düzleme kavuşmayana, yeni bir denklem ortaya çıkmayana kadar Türkiye bölgesel aktörlerin de etkisiyle bu krize mahkum yaşayacak ve aslında bir bakıma hastalıklı ve sakat tutulacak.
İşte böyle bir ortamda hareketimizin Rojava’da elde ettiği büyük kazanımlara Türkiye’de gittikçe can alıcı hale gelen siyasal gelişmelerle daha büyük kazanımlar katmak mümkün hale geldi. Türkiye’de hareketimizin tavrına endekslenen yeni denklemler ortaya çıkıyor ve çıkmaya devam edecek. Herkes bu tavrı bekliyor herkes bu tavrı etkilemeye çalışıyor. Bu amaçla hareketimizi etkilemeye kendi çizgisine çekmeye ya da kendi çizgisinde yürütmeye çalışan eğilimler, yönlendirici eleştiriler ve tartışmalar var. Bunlar bir baskı yaratmak istiyorlar. Elbette ki bu çabalar boşuna çabalar oluyor. Hareketimiz Önder APO’nun ortaya koyduğu çizgi temelinde stratejik bir tavırla bu süreçte yürüdü. Önder APO’nun 2013 Newrozun da ortaya koyduğu tavır stratejikti ve hareketimizin Önder APO’nun bu çağrısına doğru yürüyüşü de stratejik oldu. Bu yürüyüşte her türlü politik imkanlar orta yerde durmasına rağmen ilkesel olmaktan bir adım bile geri atmadı. Öyle ki dostu da düşmanı da hem Önder APO’nun hem de hareketimizin bu ilkesel tavrını alkışladığını, takdir ettiğini gördük. Önder APO’nun büyüklüğü pratik olarak bir kez daha böylelikle ortaya çıktı. Tüm bunlar karşısında AKP hükümetinin her türlü saldırısına, geri çekilmeyi suistimal eden her türlü provakasyonuna, ateşkesi ihlal eden her türlü fırsatçılığına rağmen kazanan Önder APO kazanan hareketimiz oldu.
Önder APO’nun da hareketimizin de tavrı açık ve netti. Önderlik hükümete ve devlete kazanmanın, Türkiye’nin kazanmasının, demokrasinin kazanabilmesinin yolunu gösterdi. Tavrının bu temelde seçimlerden sonra netleşeceğini ve netleşen tavrının ne olacağını dillendirerek Türkiye’nin ‘demokrasi’ seçeneğinde karar kılmaması halinde hareketimize bir bakıma ‘gösterilecek tavrı sen göster’ dedi. Bu takvim işte şimdi sadece Türkiye’yi yeni bir eşiğe getirecek bir takvim olmuyor. Bu tutum temelinde ortaya çıkacak gelişmeler bölgeyi yeni gelişmelerin eşiğine getirme potansiyeli taşıyor. Bu bakımdan aslında Türkiye’ye tek yol kalıyor. Kazanmanın tek yolu olan bu yol onurlu bir müzakere temelinde Kürt sorunun demokratik çözümü ve bu temelde yükselecek demokratik Türkiye oluyor.
Böyle bir randevuya büyük bir hazırlık temelinde hareket olarak, HPG olarak ilerliyoruz. Kış süreci yeniden yapılanma çalışmalarımızda belli bir derinleşme ortaya çıkardı ve bir hazırlık düzeyi şimdiden oluştu. Şimdi de önümüzde bir bahar süreci var. Ve bahar tüm yıllardan farklı olarak mücadeleye ivme kazandıracak ve gelişmelere belirleyici etkide bulunacak. Herkes bunu bekliyor ve herkes bunu görecek.
Mart ayı hareketimizin ortaya çıkışından bu yana gerçek anlamına yakışır bir şekilde bir mücadele ayı oldu. Komplo ardından 1999 yılıyla beraber 15 Şubatla birlikte başlayan direniş ve mücadele hamlesi tüm Kürdistanı içine alacak şekilde halkımızı ayaklandırdı. 15 Şubatla yükselen mücadeleyi halkımız mart sürecine kadar taşıdı. Bu süreçten bu yana mart ayına böyle bir hamle ve öfkeyle giren halkımız kadının öncülüğünde 8 Martla her zaman özgürlük için direnileceği mesajını verdi. Kürdistan halkı Halepçe, Kamışlo katliamları ile tarihsel gerçekliğinin bir parçası olan katliamları hep hatırladı, bu tarihleri hep lanetledi ve böyle bir kaderin tekerrür etmemesi adına katliamcılara karşı her yerde ayakta oldu, dik durdu. Newrozla mücadelesini Kürt halkının olduğu her yerde, günlerce, direniş bayramı olmanın anlamına uygun bir şekilde, Newroz’da demirci kawaların yaptığı gibi, zulüm sahibi zalimlerden hesap sorarak ve yeni yaşamı yaratmak amacıyla başkaldırdı. Newrozlaşan halkla tarih kazanıldı. Mazlum Doğan yoldaşın Newroza kattığı yeni anlamla halkımız 21 Mart günü Newroza öylesine büyük bir başkaldırıyı sığdırdı ki o gün yükselen o büyük mücadele ateşi tüm yılı sardı sarmaladı. Newroz’daki o görkemli tabloyla sadece 21 mart değil bir dönem kazanıldı.
Mart ayı aynı zamanda kahramanlık haftasını içinde barındırıyor. Bu temelde halkımız kahramanlarını anıyor, yürüttüğü mücadeleye. direnişe onların adıyla bir kez daha yükleniyor. Bulunduğu tüm alanlarda bu çizginin yani kahramanlık çizgisinin sürdürücüsü oluyor. Halkımız kendini bu kahramanlarıyla tanımlarken tabi ki onları yaşıyor yaşatıyor. Mücadeleye tıpkı onlar gibi yürüneceğini bilerek bu kahramanlarımızı kendi yoluna ışık yapıyor.
Düşmanlarımızın da Newroz’a bir yaklaşımı hep oldu. Newrozu bir okuma biçimi ve anlama tarzları ve durumları gelişti. Gerçekten Newroz’da ortaya çıkan tabloyla halkımız Kürdistan’ı sömürü altında tutan soykırımcı güçlere mesaj verdi. Bu güçler bu mesaja göre hesap yaptı. Aslında Newroz hemen her yıl hareketimizin geldiği düzeyin referansı oldu. Mart ayı boyunca meydanlarda direnen ayaklanan halk PKK’nin gücünün göstergesi ve ölçütü olarak görüldü. Burada verilen mesajlar halkımızın kırmızı çizgileri olarak düşmanlarımızın aklına ve yüreğine çizildi. Gittikçe büyüyen ve Newrozlaşan meydanlardan hareketimizin gittikçe büyüdüğü, geliştiği sonucunu çıkardılar ve böyle gördüler. Bu yüzden bu mücadele ayını bastıran, bu mücadele dönemine yönelen, bu mücadele ruhunu sindirmeye çalışan çabalar, provokasyonlar, hatta katliam düzeyinde saldırılar gelişti. Elbette ki bunlar Newroz ruhunu geriletmedi aksine bu ruhu daha da çelikleştirdi ve bu ruha yeni anlamlar kattı.
Tüm bunlar temelinde her gününü, her saatini, hatta her saniyesini bir mücadele emrine dönüştüren, takviminin her yaprağında bir direniş hikayesini dillendiren Mart ayı aslında bir ruh yaratıyor. Mart ayını en çok önemli kılanda bu oluyor aslında. Kürdistan dağlarının her mevzisinde direnen, her türlü şarta ve zorluğa aldırış etmeden düşmanını bulduğu her fırsatta yenmeyi hedefleyen, kendini buna kilitleyen ve buna yürüyen o fedai ve gerillacı ruhu da yine bu mart ayı canlandırıyor adeta diriltiyor. Evrene can veren bu ay gerillanın yüreğine bu ruhu bir kez daha üflüyor.
Şimdi işte eşik denilebilecek o zaman dilimine az kala hareketimizin ve halkımızın yolu bir mart ayından geçecek. Bu mart ayıyla bu sürece yürüyecek ve kazanmak için tüm imkanlarımızı ortaya koyacağız. Mart ayıyla yenilmezliğimizi bir kez daha ortaya koyacak biz buradayız biz halkız diyeceğiz. Bu ruh halkımızı seçimde de zafere götürecek. Kendini yönetmekte ısrar eden halkımız Kürdistan’a statü mücadelesinde 2014 seçim zaferiyle koca bir adım atmış olacak.
Gerilla açısından da bunun böyle olması gerekiyor. Bu bakımdan gerillanın bu mart sürecini ve sonrasını iyi takip etmesi, iyi anlaması Önderliğin talimatını, sokaklarda meydanlarda olan halkın mesajını doğru anlaması gerekiyor
Gerilla bu eşiğe bu randevusunda mart ayından geçerek yürüyecek. Bu mücadele ayından güç alacak ruh kazanacak. Bu mücadele ayında HPG’nin yoluna şehitlerimiz kahramanlarımız ışık tutacak. Halkımız nasıl ki Kürdistan’a statüye doğru koca bir adım atacak ise gerilla da Önder APO’nun özgürlüğünü elde edecek, Önderliği kucaklayacak. Çünkü Mart ayı, bu kutsal direniş ayı, bu ruh bize bunu emrediyor.
Harun DOĞAN