Bazen insan şöyle bir durup bakıyor her şeye; yaşananlara/konuşulanlara, yüzlere ve gözlere! Böylesi anlarda ne duyulan sesin, ne de içine bakılan gözün bulunduğu yer ile bakıldığı yer arasındaki mesafe kendiliğinden ortadan kalkmıyor. Aslında durulan yer ile bakılan yer arasındaki mesafe; ahlak ile vicdanın musahabesinden damıtılması oluyor.
İnsan böylesi anlarda baktığı kişiye, yere ya da duyduğu en ufak bir tınıya dahi gerçeğin kendisini veriyor! Aslında gerçek bu geri çekilme anında ve backround bakışlarda kendini gösteriyor.
Şu anda da Türkiye’nin durumu ve bu duruma dair yapılan söylemlerin hepsi; gizli bir gerçeği açığa çıkarıyor. Ülkenin durumu hiç de iyi değil! Bunun altını ise farklı yaşam alanlarında, mecralarında ve platformlarında dolduranlar var.
Nasıl iyi olacak diye pek fazla soran yok! Belki de bu kötü gidişatın analizini yapanlar, kendiliğinden çözümün de formülasyonuna ulaştığını sanıyorlar. Bundan dolayı da nasıl iyiye gidilir diye bir soru yüksek sesle sorulmuyor, kimse bu kötü gidişatın tersi istikametin gerekliliğini/gerektirdiklerini masaya yatıramıyor.
İşte böyle bakıldığında ülkenin haline geçenlerde bir askerin gerçekleştirdiği itiraflar; neredeyse nutkun tutulmasına neden oluyor! Mesele onun anlattıkları değil, burada ifade edilenler ve edilemeyenlerin hepsini ve daha fazlasını biliyoruz. Geçmişte olmuştu, günümüzde dahi oluyor! Nutkun tutulmasını sağlayan ve insanlığımızdan utanmamıza neden olan ise; yapılan bu itiraflar karşısında yerin yerinden oynaması bir yana, bir yaprağın dahi kımıldamamasınadır!
Ne diyor asker;
“…22 Ekim 2011 tarihinde Kazan Vadisinde çıkan çatışma da, devletin uçakları 29 askerin ölümüne neden oluyor”
Yani Akp güdümü ve kontrolündeki devlet-asker çeteciliği, Roboski’den önce kendi askerlerini de toplu bir şekilde öldürüyor! Savaş uçaklarıyla 29 askerin ölümüne ve 57 askerin de yaralanmasına neden oluyor!
Hadi gerillayı, Kürtleri anladık da, insan bu kadar askerin bu şekilde öldürüldüğünü bir askerin anlatımıyla öğrendiğinde Türkiye halkına gerçektende de şaşırıyor! Bu kadar tepkisiz, bu kadar sahipsiz ve bu kadar yarınsız olunmaz.
İsmini vermeyen askerin rutbeli olduğunu öğreniyoruz ve yaptığı itiraflara bakmaya devam ediyoruz;
“…olayın ardından Türk Genelkurmay’ının resmi internet sitesinde, İHA’ların tespit ettiği hedeflerin savaş uçakları ile vurulduğu ve olayda 49 HPG’linin yaşamını yitirdiği açıklanmıştı. Ancak daha sonra bölgeye giden sivil toplum örgütleri ve yurttaşlar ile günler sonra netleşen haberlerin ardından bölgedeki çatışmalarda toplam 36 HPG’linin yaşamını yitirdiği ortaya çıkmıştı”
Yapılan resmi açıklama ile mevcut sayı arasındaki fark 13’tür. Yani 16 askerin dışında kalan ve öldürülen askerler ile HPG’liler yapılan resmi açıklamada birbirinden ayrı görülmemiştir. Ya hepsini bir arada öldürmüşlerdir, ya da ilk başlarda yapılan bombalamaların sonucunda tüm ölülerin HPG’li olduğu yönünde topluma mesajlar verilmek istenmiştir.
Askerin itirafları gerçekten de dikkat çekici. Özellikle Hakkari’ye yönelik askerlerin düşündükleri;
“…Hakkari halkının tamamını yok etmek isteyenler var. Bizlere izin verseler de kentin altından girip/üstünden çıkıncaya kadar bebeği, yaşlıyı, imamı, kadını hepsini öldürsek diye bekleyen ve arzu eden bir grup var aramızda. Bize yetki verseler de, tanklarla kente girip hepsini yok etsek diyenler var”
Askerler içerisinde böyle düşünenler var! Hakkari kentini içindekilerle yok etmek isteyenler, tanklarla kentin altını üstüne getirmek isteyen askerler…
Dünya da bir başka örneğini göstermek mümkün değildir. Ama toplumun dikkatini çekmiyor, hatta kimse böylesi önemli açıklamaların ardından yetkililerin harekete geçmesi yönünde herhangi bir girişimde bulunmuyor. Daha çok Acun diye bir hıyar’ın şaklabanlığı, şovmen Erdoğan’ın şirazesinden çıkmış halleri ulusal kanalları boy boy kaplıyor!
Toplumun tepkisizliği, sahipsizliği ve yarınsızlığı o kadar derin ki, askerin söyledikleri/itirafları karşısında olağan bir yaklaşımın dışında bir şey olmuyor. Ne toplumdan, ne aydın kesimden, ne de yazan-çizen tayfasından!
Bu kesimlerin öteden beri belledikleri nakarat aynıdır; direnen bütün Kürtlerin direnişlerine yönelik gizliden ya da açıktan saldırmak. Gizliden ve açıktan Akp’nin savaşçı politikalarına maske olmak!
Askerler “Hakkari”yi yerle bir etmek istiyorlar, tanklarla şehre dalalım diyorlar, bunların hiçbirinde en ufak bir tepki yok.
Askerin bu söylemlerinin üzerinden birkaç gün geçiyor!
Ve ulusal kanallarda sessiz bir haber daha geçiyor; “Hakkari’nin Berçelan alanında Özel tim’in kontrol noktasına yakın bir yerde meydana gelen patlamada bir çocuk yaralandı” diye…
Hayatın gerçekleri kendisini sahiplendiriyor sessiz olsa da, yaşayanların da ise halen herhangi bir tepki yok…
Toprak Cemgil