HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

cernobil erdogan26 Nisan 1986 yılında o zamanın Sovyet’i bugünün Ukrayna’sı olarak bildiğimiz Çernobil kentinde bir nükleer santral kazası yaşanmıştı. Hatırlayanlar bilirler ki o zaman Rus yetkililer Çernobil santralının etrafa saçtığı radyasyonu gizlemişlerdi. Halbuki biz biliyoruz ki, bu kazadan dolayı ortaya çıkan radyoaktif serpinti 350.000 kişinin olay bölgesinden uzaklaştırılmasına neden olmuştu. Uzun bir süre sonra ortaya çıktı ki değil etrafına radyasyon yaymayı neredeyse binlerce kilometre ötelere bile bu zehirleyici radyoaktif serpinti, bünyeyi tahrip edici, kanser üretici ve de öldürücü etkide bulunmuş. Karadeniz kıyılarını ne kadar etkilediğini de yaşayanlar bilir. Yine çok sonraları öğreniyoruz ki Çernobil etrafında halen yeşillik yetişmiyor, halen orada ya da yakınında doğan çocuklarda büyük oranda kanser vakalarına rastlanıyor, halen ve de binlerce insan 1986 yılından bu yana hayatını kaybetmiş.

Kürt halk önderliği Çernobil nükleer reaktörünün patlayarak Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombasından 200 kere daha büyük etkide bulunan bu patlamayı siyasi sahaya çekerek birçok değerlendirmede bulunmuştu.

Örneğin etrafını sürekli rahatsız eden, oraya buraya çeken, didiştiren, çekiştiren, ne söylediğini bilmeden kirlilik saçan, ortamı tahrik ederek dağıtan kişilik tiplemelerine Çernobil kişiliği demiştir.

PKK tarihinde böyle sürekli adeta Çernobil gibi radyasyon yayarak “öldüren” kişilikler çıkmıştır. Böylesi tipler elbette uzun süre PKK içerisinde kalamamışlardır. Ancak nükleer patlamaların dışarıya sızdırdı radyoaktif serpintiler gibi ciddi öldürücü roller oynamışlardır.

Bir yoldaşımız bu durumu yaşayan bir tipi anlatırken, “O zaman 1986’da Rusya’da bir nükleer tesis patlamıştı, Çernobil nükleer tesisi etrafa radyasyon yayıp herkesi öldürüyordu. Atom bombası atılmış gibi bir durumu vardı. Ona benzetiyordu. Örgütsel olarak çevresinde ne varsa her şeyi öldüren olarak değerlendiriyordu. Gerçekten de öyleydi. Tam bir hastalıklı, psikolojik duruşu vardı. Dedikoducu, bildiği şeyleri çevresine söylemezse duramazdı. Durduk yerde dedikodu yayıyordu. Öyle ki bir karıştırıcıya gerek yoktu. Zaten karıştırıyordu. Önderlik, örgüt bozucu olarak değerlendirdi” demektedir.

Şimdi gelelim Türkiye’nin bir numaralı Çernobil vakasına. Ya da süper Çernobil kişiliğine. Ya da süper Çernobil faciasına.

Dikkat edilirse Türkiye başbakanı etrafına sadece ve sadece öldürücü radyasyon yayıyor. Açlık grevciler için "Açlık grevi diye bir şey yok, tamamen şov yapılıyor" diyor, açlık grevlerinden çok çok önceleri BDP’li bir gurup milletvekillinin bir yemek sofrası için “kuzu kebap yerken, açlıktan ölün diyorlar" diyerek alakaya maydanoz seriyor. Hızını alamıyor sızıntıya devam ediyor: “Ben bakanımı bizzat cezaevine gönderdim, bunları gitti yerlerinde de izledi. Şu anda zaten yarıdan fazlası dilekçe vermek suretiyle bu işi de bırakmış vaziyetteler. Böyle bir şey de söz konusu değil" diyor ancak üzerinde bir hafta geçmesine rağmen açlık grevleri daha da büyüyerek devam ediyor.

Ve tabii Çernobillik öyle bir günlük hikaye ve karakter yapısı değildir. Oluşmuş ve yerleşmiş bir kişilik yapısı olduğu için her davranışta sızıntı, radyasyon- radyoaktif serpinti yayma halidir. Kürtlerin en temel doğuşta hakkı olan anadilde eğitim için, “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” sözünü Kürtler için kullanırken, Almanya’da yaşayan Türkler için Alman devletini asimilasyonlist yaklaşımlarından dolayı eleştirerek Türklere anadilde eğitim hakkı istemektedir. Halbuki burnunun dibindeki ve buranın en eski ve temel halklarından olan Kürtlerin temel bir hakkı olan anadilde eğitim için, “Anadilde eğitim diye bir şey yoktur” diyebiliyor.

Biz bu Çernobil faciasının daha önce söylediklerini de iyi biliyoruz.

Basın ve sanatçılar için, “Despot aydınların bize nasıl akıl vermeye kalktığını görüyor ve kusura bakmasınlar, belki biraz ağır olacak ama o zavallılara acıyoruz... Soruyorum, yahu siz kimsiniz? Bu ülkede tiyatro sizin tekelinizde mi?... Geçti o günler....” diye biliyor.

Roborski’de katledilen 34 Kürt genci için: “Konunun takipçisi olduklarını Genelkurmay Başkanımdan tekrar duydum, dinledim. Bu yapılan çalışmalar, gösterdikleri hassasiyet sebebiyle gerek Genelkurmay Başkanıma, gerek bölgede hizmet veren komuta kademesinin hepsine, bu konudaki hassasiyetleri sebebiyle de şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. Medyaya rağmen teşekkür ediyorum” diyerek katilleri alenen, resmen dünyanın gözü önünde kutluya biliyor.

“Ananı al da git”den başlayıp geçen yıllarda “ucube”ye, “tıksırıncaya kadar için”e, Hopa’da bir protestocudan söz ederken kullandığı “kadın mıdır, kız mıdır bilemem”e, muhalefeti hedef alan “burnunu sürtmek” ya da “tükürdüklerini yalayacaklar” türünden veciz sözlere ve nihayet Meclis’te başörtüsü serbestisi önergesi veren BDP’li milletvekillerini hedef alan “Dini Zerdüşt olanın ne ilgisi var bu işlerle” diyene kadar etrafa ve gerçekten de sadece kendi etrafına da değil tüm Türkiye’ye hatta tüm Ortadoğu’ya radyoaktif serpinti yani radyasyon yayarak ortamı kirleten, ortamı yaşanamaz kılan bir kişilik yapısına sahiptir bu Çernobil vakası.

Zamanında Çernobil nükleer santralının radyoaktif serpinti yaymaması ya da bu yayımı durdurmak için binlerce tonluk duvar beton örerek bu öldürücü radyasyon sızıntısının önünü almaya çalışmışlardır.

Şimdi Türkiye’de tüm sağduyulu insanlar bir an önce bu Çernobil vakasının etrafına betondan duvar örerek daha fazla toplumu zehirletmesine izin vermemek hepimizin nükleer karşıtı kişiliklerin görevidir.

Şıho Dirlik