Aslında bir nevi barış savaşçılarıyız. Barışı da çok seviyoruz ve istiyoruz. Ancak işlerin de beklediğimiz ya da düşündüğümüz gibi olmasını var sayamayız.
Evet, biz barış savaşçılarıyız ve bu uğurda göz kırpmadan bedeller de veriyoruz. En basitinden ama en insancılı olan, analarımızın gözyaşlarını dindirecek bir düşünce sistematiğine girmiş durumdayız. Kontrollü bir savaşı sürdürmek ve her fırsatta barıştan yana çağrıları yaparak mücadele ediyoruz.
Birilerini, hele bir de özellikle bazı uyduruk devlet yöneticilerini ikna etme lüksümüz de yoktur. Biz gerçekten toplumsal barışı seven güçler olarak savaşı sevmiyoruz.
Ne idiğü belirsiz, bulunduğu konuma nasıl geldiği belirsiz, yalancı, düzenbaz ve halkın paralarıyla asalakça beslenen bir zengin kesiminin görüşlerine ve istemlerine göre yaşamayacağımız kesindir. Kanımca kesin olan tek şey budur. Biz onların istediği gibi yaşamayacağız. Onların mekanlarına gidip, onların kurallarını yerine getirerek kendimizi affettirip devlet babanın dizlerine kapanma onursuzluğunu yaşamayacağız. Bunu bekleyenler var ise daha çok beklerler. Şehirleri de kendilerinin olsun, yalancı ve boyalı yaşamları da.
Arabalar boyanır, yollar boyanır, binalar, kadınlar, çocuklar, yiyecekler vs. sonunda içi hep boş ve çürük kalır. Sonra da insanlardan birbirine sevgi ve saygı duyması beklenir. Kimse kendi özünde değildir ki beğensin. Birbirlerinin boyalarına bakıp beğenmemeleri gayet doğal. Bir siyasi partiyi ve bir futbol takımını tut gitsin. Seni refaha eriştirecek düşüncelerden de kaçın gitsin. Sloganları da budur yaşamları da. Bahşettikleri yaşamı görmüş ve daha sonra da reddetmiş binlerce gencimiz bu kel kafalı ve gözlüklü tipleri dinlediklerinde gülüp geçiyorlar. Çünkü vaat yerleri cennet değil. Cennet denilen, şu an genç savaşçıların ayaklarının altındaki toprak gerçekliğidir.
Tarihte kanlar dökerek binlerce değer yaratan insanların da kapitalist zihniyetli yöneticilerden el pençe divan durarak barış talep ettiklerini sanmıyorum. İnsanlık onurunu ve özgürlüğünü tüm acımasızlığa ve zorluğa rağmen yürütmenin aşkına ve zevkine ulaşmış milyonlarca insanın o dönemki yüce duygularını hissedebiliyoruz. Öcalan bir ruhla artık katillerimizi görebiliyor ve intikamımızı alabiliyoruz. Bundan daha yüce ne olabilir.
Zihniyet değiştirmek ne kadar zor ise barış istemek de o kadar imkansız. Gerçekleşecek durum bir UZLAŞI’dır. Karşılıklı birbirinin haklarına ve yaşamlarına bir düzeyde saygı duyup (sadece saygı duyup) demokrasinin işleyeceği bir düzene birlikte katkı sunulacaktır. Yeni yıl ile birlikte karşılıklı diyalog ile süreç ilerleyebilir. Birisi, ben daha ne yapayım her şeyimizi ortaya koyduk, diğeri, benden ancak bu kadar, bundan sonrası çıkarları zorlar derse, zaten bir şeylerin olmasını bekleyemeyiz.
Demokrasinin temsilini güçlü yapma azminde olanlar ile yalancı demokrasi oyunlarını azaltanlar arasında gerçekleşmesini umduğumuz uzlaşı zamanını yaşamak istiyoruz. Halinden memnun olan da olmayan da buna muhtaç. Çünkü olmaması durumunda her iki taraf da zarar görecek.
Bir araya gelebilme cüretini göstermek, birbirleri gibi olma anlamına gelmiyor. Uzlaşı ortamları yaratabilmek, çağımızın en can alıcı ve önemli çalışmaları içerisinde. Karşılıklı olarak düşüncelere ve yaşam biçimlerine gösterilecek saygınlık ve kabul etme yaklaşımının, önemli bir başlangıcı yapacağı kesindir. Ama bunun adı barış olmayacak. Çünkü tarihsel olarak büyük bir tahrip, katletme ve kültürel soykırım yaşattırılmıştır. Şimdi atalarının adaletsizce kurduğu iktidar mevzilerini korumak için ne kadar çırpınılıyorsa ve bırakılmak istenmiyorsa, bu milyonlarca insandan geçmişini unutarak yaşamasını da isteyemeyiz. Onun için yaraları sarma ve düzeltme yapma hareketleri olarak değerlendireceğimiz bu önemli süreçte, yapılması gerekenleri, diyalog sonunda uzlaşma ortamları olarak değerlendirmek daha isabetli olacaktır. Çünkü sömürüye dayalı kapitalist zihniyet ile özgürlüğe dayalı sosyalist zihniyetin barış yapması diye bir durum olmayacaktır.
Rodan Zap