Aslında bugün yazmayı düşünmüyordum. Hem biraz yorgunluk, hem de sonbahar kırgınlığı vardı üzerimde. Her halde biraz soğuk algınlığı.
Dağlarda serin gecelerin başladığı mevsimdeyiz.
Gerçi bazıları ve bu bazılarının olduğu kesimlerin coğrafyalarında daha kısa kollu tişörtler giyiliyor ve teravih namazından sonra dondurma yeniyor.
Ama dağlar böyle değildir, serin yayla çiçeklerinin boyun büktüğü gecelerin içinden geçmekteyiz. Ve kendisi dingin olan ama siyasetin o ikiyüzlü yalancılığının geliştiği bu topraklarda özellikle bu sene çok da durgun olmuyor bu sonbahar. Ya da olamıyor.
Kürt sorununa ve olası çözüm tartışmalarına yönelik ahkam kesmeler, gündoğumunda fidan gibi askerle yapılan ayak üstü espriler, cesur adamların işi olarak gösterilen gaste-towerler, eleştiri adı altında türlü küfürler ve tüm bunların yanında dur durak bilmeyen ölümler, öldürmeler....
Geçenlerde Hakkari'nin sümbül dağlarının yamaçlarında gerçekleştirilen operasyonlarda türkü gibi direnen yiğitler de vardı tüm bunların yanında.
Mesela bir Ramazan vardı orada, kod adına Dılgeş deniliyordu, aslında onun da bizim de yani dağlarda herkesin kod adı özgürlükle yoğrulmuş bir yaşamın içinde edinilmiş kimliğin bir simgesi oluyordu. İşte bundan dolayı da çoğu kod adı, aslında o arkadaşın, gerillanın yani bir insan canının kendisi oluyordu. Ramazan'ın da bundan çok farklı bir durumu yoktu. Siz ramazan da diyebilirsiniz ama ben her zaman olduğu gibi Dılgeş heval demeye devam edeceğim. Neden mi? Daha Mart ayının sonunda onun yanından ayrılırken, bir daha ki görüşmede diye bir cümle kurmuştu ve demokratik siyasi zeminin tüm bölgede yerleşmesi yönündeki beklentilerini bana uzun uzun anlatmıştı. Doğru ya o size göre teröristti.
Fakat o sizin gibi öldürmek için yaşamıyordu. Eğer hala aradaki fark diye bir soruysa bütün maksadınız o yaşamak için ölüyordu. Bundan gayrısına söz de yetmiyor ve düşüncenin o kadar aşağılarında olanlar; bu yazı kesinlikle size bir şey sunmuyor.
Adına Dılgeş diyorduk. Gerçekten hem adı hem de kendisi tam anlamıyla coşkulu bir yürekti. Büyük bir ihtimalle de adı ondan Dılgeş'ti.
O kadar inanmış ve o kadar bağlanmıştı ki, dağın eylemine ve Önderliğinin ilkelerine, daha önceki senelerde canından bir parça, sağ ayağının bilekten sonrasını vermiş olmasına rağmen kopmuyordu bu tutkudan, bu dağlardan. Bırakın kopmayı gün geçtikçe daha da çok bağlanıyordu ve daha çok coşkun bir yürek olarak dılgeş'leşiyordu. Binlerce askerin ve üstün teknolojik imkanların yürüttüğü saldırılar sonucunda, kendisine ve adına yakışan bir şekilde sonuna kadar direndi.
Ve o çok sevdiği dağlarda, özgür yaşamanın kutsal yolunda sonuna kadar yürüdü. Daha sonraki Dılgeşlere yol gösteren, nasıl yaşanılması gerektiğine yön veren oldu.
Şimdi bazıları bu tartışmaların içinde Dılgeş'i nereye koyacak? Terörün tanımını hangi insanlık erdeminden nasibini almış olanlar dürüst bir şekilde yapacak? Ayağının bir kısmını daha önce bir mayına vermiş olan bir gerilla mı, bütün teknolojik imkanlardan faydalanan ve binlerce insanı bu kirli, savaşa sürükleyen devlet mi terörist? sorularına kaç taneniz doğru düzgün cevap verecek? Bırakın teraneyi sulandırmayı, Kürt halkının yaşadığı bütün acıları koşulsuz bir şekilde sineye çekmesini isteyerek, elinde topla tüfekle bu insanları öldürmeye giden devlete şakşakçılık yaparak, bu ülkenin sorunlarını çözmeyi, Kürtleri kandırmayı ciddi ciddi düşünen kaç ahmak daha var içinizde?
Toprak Cemgil