HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

amed cenazetoreniBir insanın nasıl yaşayacağına kimse karar veremez! Yine bir insanın yakınını, eşini, dostunu kısacası değer verdiği herhangi birini kaybettiğinde, onun cenazesini nasıl kaldıracağına da kimse karar veremez! Hele hele bir cenaze törenine kimin katılacağını, kimin katılmayacağını da kimse belirleyemez!

Bu konularda ve örneklerde herhangi bir sayı ölçüsünün ya da katılım yeter sayısının olmadığını herkes çok iyi bilmektedir. İslamiyet’te ne böyle bir ayet vardır, ne de böyle bir sure! Böylesine bir konu hakkında islamiyette ve Kur’an’da en ufak bir sünnet veya farz da yoktur.

Günümüzde bu konularda daha önce dünyanın herhangi bir yerinde eşi benzeri görülmemiş bir yaklaşım kürtlere dayatılmaktadır. Bugün bazı ABD takkeli sözde Müslümanlar, gerilla cenazelerine yönelik faşizmin uç sınırlarında seyreden yaklaşımlarla, Kürtlere ve onların değerlerine alçakça bir saldırı içerisindedirler. Sözüm ona bu kesimler kendi kıt akıllarıyla hareket ederek, kürtlere yönelik islami vecibelerle izahı olmayan fetvalar vermeye çalışmakta, hatta bunu dayatmaktadır.

Demek ki; Faşist AKP devleti ve onun azılı içişleri bakanına bağlı kolluk güçleri bugünlerde Amed’de kürt halkına yönelik yeni fetvalar vermeye çalışıyorlar. Hatta bunu aldıkları talimatlar doğrultusunda kesin bir uygulamaya dönüştürmeye çalışıyorlar. Öyle görülüyor ki; Erdoğan kendini Hilafetin temsilcisi görmekte, İdris Naim’de şeyhülislam olarak!

Bunu uygulamaya çalışanlar ya yaptıklarının farkında değiller, ya da 35 yıllık PKK gerçeğini anlamış değiller.

Faşist güçler ve İdris Naim’in emir erleri; Amed halkı şahsında Kürtlere şunu söylemektedirler;

Biz istediğimiz gibi öldürürüz! Her türlü hakareti yapar, cenazeleriyle oynarız. Hatta bununla da yetinmeyiz, gerekirse onların iç organlarını da alıp satarız. Yine bunun yanında kimyasal gazlarla onları tanınmayacak hale getiririz. Tüm bunların yanında siz bunları kitlesel bir şekilde gömemezsiniz!

Durumun ciddiyeti ve tutarsızlığı ortada!

Dini kurallara-vecibelerle alakasız olan bu yaklaşım ve kürtlere açıktan söylenen bu insanlık dışı uygulamalar karşısında kürt halkı da direnmekte!

Amed-Yeniköy’deki direnişi lokal bir destekle ele almamak gerekiyor, yani burada cenazeler önünde nöbet tutan halkın takındığı bu bilinçli tutum; cenaze sahiplerinin, bölge halkının da ötesine geçmektedir.

Burada devletin yaklaşımı ile kürtlerin direnişi kıyasıya bir çatışma içindedir.

Zaten görüntülere de yansıdığı şekliyle; gösterileri engellemeye çalışan bir emniyet amiri; “siz kürtleri temsil etmiyorsunuz” diyebilecek kadar, hayal dünyasında yaşıyor. Sanki ellerinde bir turnusol kağıdı var da, kimin kürtleri temsil edip/etmediğine karar vermeye çalışıyorlar.

Nereden bakılırsa bakılsın ucube olarak görünen bu yaklaşımların ve siyasi dayatmaların da, ipucunu aynı emniyet amiri sivri zekasıyla veriyor; “devlet gücünü göstermek zorundaymış”…

Orada yakınını kaybetmiş acılı bir anne ya da uzun zamandır görmediği çocukluk arkadaşının paramparça olmuş cesedi karşısında son görevini yapmaya çalışan bir dost; bu sözlere nasıl bir anlam yükleyebilir. İzahı olmayan bu salaklığın tutar tarafını kim açıklayabilir bu insanlara?

Hatta madalyonun diğer tarafına baktığımızda; hayatını kaybetmiş bir askerin cenaze töreninde meydanları/caddeleri bayraklarla donatanlar, tekbir nidalarıyla acıdan ziyade siyaseti paylaşanlar; kendine hak gördüklerinin tam tersi bir durumu niye başkalarına müstahak etmeye çalışıyorlar?

Eğer bu tuhaf durumu ve açmazı anlayan varsa, bu yazıyı okuyarak zamanını kaybetmesin! Ve anladığını tüm insanlığa açıklasın…

Durum farklı ise o zaman bu faşizmin sinir uçlarına yönelik, insanlık adına ve Müslümanlık adına bir mücadele için herkes, başta da tüm kürtler Amed-Yeniköy’deki yaklaşıma yönelik tavrını net bir şekilde ortaya koysun.

İsyanın insanlaştırdığı bir dönemde yapılabilecek en büyük hamle; görünüşte bu çarpıklığın, özünde Kürtleri sindirme politikalarının karşısında durması kadar doğal bir şey yoktur. Kendini hilafetin temsilî sananlar ile şeyhülislam sanan diğer zevatlara verilecek bir cevaptır bu yaklaşım…

Jan Ararat