Geçenlerde bir makalede “Devletle müzakere, halkla müzakere” diye bir başlık atılmıştı.
Bu makalenin mantığını ise devletle, onu yöneten hükümetiyle, iktidarın tüm kurumlarıyla mücadele edilmesini isterken, Türkiye halklarıyla kesinlikle ortaklaşma temelinde bir ilişkilenmeyi önermekteydi.
Yani halkların düşmanlığını yapan devlet zihniyetine karşı mücadele edilmeli ancak Türkiye’de yaşayan tüm halklarla ise ortaklaşma temelinde kardeşleşmenin yolundan vazgeçilmemelidir.
Denilecek ki devletle kavga edildiğinde, devletle mücadele edildiğinde nasıl olur da oranın halkıyla ya da halklarıyla ortaklaşma sağlanacaktır?
Devletler kendi kirli işlerini elbette başkalarının aracılığıyla yürütmektedirler. Biz devlet derken siz bir avuç çıkarcı, rantçı, kan emmeci, paracı, vurguncu anlayın. Başkan Apo bir konuşmasında “bizim Türkiye toplumunun yüzde 95 ile bir sorunumuz yoktur” demişti. “Bizim sadece ve sadece yüzde beşlik bir kesimle sorunumuz vardır” demişti.
Yani Türkiye halklarıyla kesinlikle bir derdimiz yok ve olamaz da. Türkiye halklarıyla ilk günden başlayarak kardeşliği, kardeşleşmeyi esas almışızdır. Bir siyasetçinin de dediği gibi kardeşleşmenin yanına birde eşit temelde kardeşleşmeyi ekleyelim.
Bu devlet, gerçekten de faşist bir devlettir. Güya iyi şeylerin olacağı söyleniyor, güya bu var olan sorunun çözülmesini istediklerini söyleniyor, güya ilk kez böyle iyi fırsatın yakalandığı söyleniyor. Ancak hiçte iyi şeyler olmuyor. Her gün bir yerler bombalanıyor. Her gün Kürdistan’ın bir yerine operasyonlar yapılıyor. Viranşehir üzerinde Serekani’ye çeteler gönderilerek Kürtlerin kazanımları tasfiye edilmeye çalışılıyor. Bu kadar kirlilik yetmiyor bu kez her gün ama her gün Kürtlere, onların legal siyaset yapan insanlarına, gerillasına, gençlerine hakaretler üzerine hakaretler yağdırılıyor.
Evet, açıkça söyleyelim, iyi şeyler olmuyor hem de hiç olmuyor. Daha dün dediğimiz gibi uçaklar Medya Savunma Alanlarının birçok yeri ayna anda bombalandı.
Daha dün Avrupa’ya giderek özgürlük hareketinin militanlarının nasıl tasfiye edileceği, nasıl Türklere teslim edilmesi gerektiğini tartışıldı.
Daha dün “terörün mali kaynaklarını kurutma üzerine” mecliste yasa geçirerek özgürlük hareketine yardım edenlerin-edeceklerin tüm mal varlıklarına el konulacağının kararını aldılar.
Daha dün Viranşehir’de gündüzün ortasında çetelere karşı geliştirilen mitinge nasıl saldırıldığını herkes gördü.
Özcesi bu devletin zihniyeti inkar ve imha zihniyetidir. Geçenlerde bir tırşıkçı Akepe milletvekili Ahmet Türk’ün “Kürtler bombalanıyor” sözlerine, “beni bombalamıyorlar” diye cevap vermişti.
İşte Akepe’nin Mangurtları ve devletleşen Akepe’nin zihniyeti budur.
Hatırlayanlar bilir zamanında bir CHP Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt “Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı.” (Milliyet, 19 Eylül 1930) Ve yakın dönemde de yine bir TC bakanı olan Coşkun Kırca ismindeki kişi: "Kürtler, susabilir ve hizmetçilik dışında hiçbir hakka sahip olamaz" demişti.
“Kürt halkını bombalamadım, teröristleri bombaladım” sözleriyle Mahmut Esat Bozkurt’un söyledikleri arasında ne fark vardır acaba? Mahmut Esat Bozkurt Ağrı dağındaki Kürt direnişçilerini şaki, eşkıya, çete görmüş ve uçaklarla saldırmıştır. Ardından da direniş ezildikten sonra da yukarıdaki sözleri sarf etmiştir. Evet, bu sözlerle Erdoğan’ın sarf ettiği sözleri arasındaki fark nedir acaba? Yine Akepeli olan hainin “bak beni bombalamıyor” sözleri ile Coşkun Kırca’nın sarf ettiği sözleri ve Dersim’de Alişer ve Zarifelerin kellesini kesip TC askerlerine para karşılığında veren Rayber arasındaki fark nedir?
Arada sadece bir fark vardır, birileri zamanda milliyetçilik adına, tek ulus yaratma adına açıkça yaparken şimdi birileri daha sinsice, pamuk eldivenle katlediyor. Birileri söylüyor ve katlederken, birileri katledeceğini söylemeden katlediyor.
Bu durumda yapacağımız tek bir şey vardır bu faşist zihniyete karşı mücadeleye devam etmektir. Ancak Türkiye halklarına ise inadına barış ve kardeşlik elini uzatmaktır.
Kasım Engin